• Sonuç bulunamadı

1.1 Problem Durumu

1.2.1 Okumanın Süreçleri 1 İletişim Sürec

İletişim, insanlar arasındaki her türlü etkileşim ve mesaj paylaşımıdır. Bu mesajın içeriği bilgi, duygu, düşünce, haber olabilir. Bu etkileşim ve mesajlar yüz

yüze olabileceği gibi yazı, resim, müzik aracılığı ile de gerçekleşebilmektedir. Okuma bir iletişim sürecidir. Çünkü iletişim sürecindeki kaynak, kanal, mesaj, alıcı ögeleri okuma sırasında vardır. Okuma eylemi sırasında okuyucu ve metin yani metni yazan kişi vardır. Okuyucunun metni okuması sırasında okuyucu ile metin arasında iletişim gerçekleşmektedir. Yazarın metne yerleştirdiği bilgi, duygu, düşünce veya haber okuyucu tarafından metin aracılığı ile alınmaktadır. Sever’e (1997: 13) göre; “Yazar duygu ve düşünce evreninde oluşturduğu anlam birikimini, dil dediğimiz simgeler sistemi ile işaretlere dönüştürür ve metin olarak okura sunar. Okur bu işaretleri önce görür -gerekirse seslendirir- anlamlarını kavrar. Metin ile okur arasındaki bu etkileşimde, yazarın kafasındaki anlam, okura aktarılmış olur.” Okumanın iletişim süreci, yazarın okuyucuya iletmek istediği mesajları kapsamaktadır.

1.2.1.2 Algılama Süreci

Okumanın algılama süreci denildiğinde, göz ile algılanan kodların (harfler, simgeler, ikonlar vb.) sinirler aracılığıyla beyne gönderilmesi ve beyinde bu kodların bellekteki karşılıkları ile eşleştirilmesi kastedilmektedir. Okuma eylemi algılama süreciyle başlar. “Okuma, gözlerin sayfa üzerindeki harf, rakam, kelime, kelime grubu ve cümlelerin karakterlerini tespit ederek beyne göndermesi; anlama ise beynin algılanan karakterleri tanıması ile gerçekleşir” (Calp, 2005: 82).

Algıyı kısaca, çevreden gelen uyarıcıların, beyinde örgütlenerek, anlamlandırılması şeklinde tanımlayabiliriz. Uyarıcılar öncelikle beyinde tanımlanır, ardından algılanır. Tanıma, harf ve kelimelerin tanınmasıdır. Tanımayı, tanınan uyarıcının beyinde algılaması izler. Algılama esnasında uyarıcı hem örgütlenir, anlamlandırılır hem de daha önceki bilgilerle bağlantısı kurulur. (Dökmen 1994: 15) “Okuma, okuyucu ve yazar arasında uygun bir ortamda görüş alışverişidir. Bu süreçte okuyucu metni anlamaya uğraşmakta ve anladıklarıyla ön bilgilerini birleştirerek yeni anlamlar ortaya koymaya çalışmaktadır. Farklı becerilerin

kullanılmasını gerektiren okuma, her şeyden önce sağlıklı bir algılamayı gerektirir.” (Akyol, 2007: 15)

1.2.1.3 Öğrenme Süreci

Okuma, sadece yazılı ve görsel iletileri almamızda değil, öğrenme sürecinde de en çok başvurulan bir eylem olarak karşımıza çıkmaktadır. Okuma, bütün hayatımız boyunca bizi etkileyecek ve geliştirecek bir öğrenme sürecidir. İnsanlar okuduklarından hareketle yeni bilgilere ulaşırlar, bu bilgiler ışığında çeşitli çıkarımlarda bulunurlar. Okuyarak belli konular üzerinde düşünmeye, düşündüklerini yazılı ve sözlü olarak etkili bir biçimde ifade etmeye başlarlar. Özellikle ders kitapları dışındaki öğretim gereçlerinin az kullanıldığı eğitim-öğretim ortamlarında, okuma başlıca öğrenme yolu durumuna gelebilmektedir. Bu durumda okuduğunu anlama gücü yüksek olan öğrencilerin öğrenmesi kolaylaşmakta, düşük olan örgencilerin ise zorlaşmaktadır (Özçelik 1987:101–102). “Öğrenmenin özellikle sınıf içi öğretiminde, büyük ölçüde okumaya bağlı oluşu söz dağarcığı-öğrenme ilişkisini etkili kılmaktadır.” (Sever 1997: 15).

Günümüzde öğrenme ortamının sadece okullarda olmadığı göz önüne alındığında okumanın bir öğrenme süreci olduğu ve bu sürecin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. “Günümüzde okuma ve kitaplar yeni bir önem kazanmıştır. Bir kişinin yalnızca okul öğrenimini bitirmesi yeterli değildir. Bilim ve teknolojideki ilerleme öylesine hızlı olmaktadır ki kişinin yalnızca okul öğrenimini tamamlaması yeterli olmamaktadır. Geleceğin görevi hayat boyu eğitimdir. Ya da daha güzeli, hayat boyu kişisel eğitimdir.” (Bamgerger, 1990: 3) Hayat boyu kişisel eğitim ise okumanın bir öğrenme süreci olma işlevini belirginleştirmekte ve önemli hâle getirmektedir. “Okuma, amaca ulaşmak için ihtiyaç duyulan en fazla bilgiyi metinlerden elde edebilme yani öğrenmeyi gerçekleştirme etkinliğidir.” (Temizkan, 2007: 20).

1.2.1.4 Bilişsel, Duyuşsal ve Devinişsel Süreci

Okuma, insan bilincini oluşturan, değiştiren ve geliştiren bir süreçtir. Yaşamın ilk zamanlarında çevresindeki görünümler ve sesler aracılığı ile hayatta olup bitenleri keşfeden çocuk, ilköğretim çağına geldiği zaman öğretmenlerini dinleyerek ve kitaplar okuyarak önceki öğrendikleri ile bağlantı kuracaktır. Yetişkin bir insan olduğu zaman ise, yeni bilgilerinin hemen hemen birçoğunu okumayla elde edecektir. Okuma, bireyleri sadece bilişsel açıdan geliştirmekle kalmaz, onlara olumlu tutum kazandırır ve onların kişisel ilgilerini arttırır. İnsan okuyarak çevresindeki objeleri anlamlandırır, onlara karşı olumlu ya da olumsuz duygular geliştirebilir. Dolayısı ile Göktürk’ün (2002: 47) de dediği gibi, öğrenim süreci içerisinde bireylere kuru bir okuma becerisi kazandırılmamalı, belli alanlarda araştırıcı, bilgilendirici, duygu ve düşünceyi geliştirici bir okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır.

Okumada “bilişsel süreç” ifadesiyle, okunan metnin kavranması, çözümlenmesi ve değerlendirilmesi gibi zihinsel işlemler kastedilmektedir. Okumanın bilişsel boyutu zihinsel süreçleri kapsar. Bu sebeple kişinin zekâsı, öğrenim durumu, kelime dağarcığı gibi özellikleri bu süreçle doğrudan ilgilidir.

Okumanın duyuşsal süreci, kişinin okumaya ilişkin sevgi, korku, nefret, ilgi, tutum ve güdülenmişlik gibi özelliklerini kapsar. “Bireyin okuma ediniminden zevk alması, okuduklarını başkalarıyla paylaşması ve ortak düşünsel bir evren oluşturması, okumaya ve okuma malzemelerine karşı olumlu bir tutum takınması, okumaya içeriğe uygun duygular katılması okumanın duyuşsal yanı olarak değerlendirilebilir.” (Güleryüz, 1999: 8).

Okumanın devinişsel süreci, göz, dil, diş gibi organların okuma anındaki hareketleri ile gerçekleşir. Göz, sözcükler arasında sıçrama hareketleri yaparak anlamlı bütünler oluşturur. Böylece sözcükler birleşerek cümlelere dönüşür ve beyinde algılama gerçekleşir. Sesli okumada devreye dil, hançere ve diş de girer. “Okuma sırasında bireyin oturma biçimi, ayaklarını yere basması, göz ve dil hareketleri, baş ve gövdeyi metin içeriyle bütünleştirerek hareket ettirmesi, okuma

sırasında dinleyicilerle göz iletişiminde bulunması için başı kaldırarak dinleyicilere bakması gibi davranışların okumanın devinişsel boyutunu oluşturduğu söylenebilir. Okuma sırasında dik oturmama, sallanma, baş sallama, parmakla izleme, okuma materyalini gözden uygun uzaklıkta tutmama, okuma hızını metnin içeriğine göre ayarlamama, heceleme ve sözcük tekrarı, soluk alma ve soluğu kullanmadaki sorunlar, sesleri çıkarmadaki yetersizliklerin nedenleri bilişsel ve duyuşsal nedenlerden kaynaklanabilir. Ancak bu tür davranışlar okumanın devinişsel alanıyla ilgilidir.” (Güleryüz, 1999: 9).