• Sonuç bulunamadı

1.2. OKUMA EĞİTİMİ

1.2.2. Okumanın Amaçları

MEB (2005) tarafından yürürlüğüne konan yeni Türkçe dersi öğretim programı hazırlanırken; yapılandırıcı yaklaşım, çoklu zeka yaklaşımı, öğrenci merkezli öğrenme, bireysel farklılıklara duyarlı eğitim gibi çağdaş eğitim yaklaşımları dikkate alınmıştır. Okumanın amaçlarının belirlenmesinde bu yaklaşımlar göz önünde bulundurulmuştur.

2005 yılında ülkemizde tüm okullarda uygulanmaya başlanan yeni programla birlikte okuma eğitiminde davranışsal yaklaşımdan uzaklaşılarak, bilişsel yaklaşıma doğru bir yol izlenmiştir. Bu yeni yaklaşımla birlikte okuma yazma öğretiminde düşünen, anlayan, sorgulayan, öğrenmeyi öğrenen, bilgiyi kullanabilen ve sorun çözebilen bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmıştır.

Davranışçı anlayışın bilişsel ve yapılandırıcı süreçlere bıraktığı bir ortamda, okuma eğitimi programlarını geliştirenlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Çünkü çocukların yaşantılarından, dolayısıyla düşünsel süreçlerinden güç almayan okuma eğitimi programlarının, başarısız olacakları aşikardır (Erginer, 2008: 56).

Davranışçı yaklaşımda öğrenci okuma sırasında pasif durumdaydı ve okumada amaç kelimelerin çözümlenerek ezberlenmesiydi, bir bakıma becerilere odaklanılmıştı. Bilişsel yaklaşımla birlikte öğrenci; aktif duruma geçmiş kelimelerin sadece çözümlenmesi, ezberlenmesi amaç olmaktan çıkmış, okunan metin ile etkileşim amaç olmuştur. Okur yazar anlayışındaki bu değişimler, Erginer (2008: 55)’in de belirtiği gibi okuma etkinliklerinde ve metinlerinde

değişme, bilgiye en hızlı biçimde ulaşma ve onu kavrama çabasıyla süren yeni bir anlayış geliştirmiştir.

Okuma eğitiminde hedefler sorununu tartışmak, okuma eğitimi biliminin dinamiklerini irdelemekle eş değer bir eylem konumundadır. Bu eğitim, bireyin yaşantılarındaki okumaya dönük farkındalık sürecini anlamlı kılmak adına yapılan etkinlikler bütünü görünümündedir. Bu süreçte bilginin edinimi bir amaç olmaktan çıkmış ve yöntem sorunu olarak tartışılmaya başlanmıştır. Öğretme etkinlikleri öğretene değil, öğrenene yönelmiş bireye bilgi aktarımı ve öğretimi önemini kaybetmiş ve yaşantısal anlamdaki öğrenme etkinliklerini düzenleyenler, kritik düşünme ve akıl yürütme, sorun çözme ve yaratıcılık becerilerini kılavuzlamayı hedef edinmişlerdir. Çocukları bilgilendirmenin değil, onların gelişimsel ihtiyaçlarına uygun öğrenmenin, yaşantılarının en yakınında olan doğal ve sosyal kavramları geliştirme ve pekiştirmenin çok önemli olduğu anlaşılmıştır (Erginer, 2006).

Okuma eğitiminde belirlenen hedeflerin öğrenciler için alışkanlık haline gelmesi istenmektedir. Bunun içinde belirlenen hedeflerin yaşamla ilişkilendirilmesi ve okuma eyleminin sevdirilmesi gerekmektedir. Bunun içinde öğreticilere, program uygulayıcılara büyük görevler düşmektedir. Programlarda öğretmenlerin ne yapacaklarına ilişkin bilgiler bulunsa da, öğretmenler bu bilgilere yaratıcılıklarıyla katkılar sağlayarak okuma eylemini sevilen bir eylem durumuna getirebilirler.

Okumanın amaçlarına ilişkin bir çok bilim insanı çıkarımlarda bulunmuşlardır. Murat (2007: 102-103) okumanın amaçlarını; bilgi ve dil becerisi kazanma, kelime hazinesi kazanma, eserden anlam çıkarma, eseri yorumlayabilme ve düşünme yeteneğini geliştirme, okuma esnasında ve okumadan sonra eleştirel düşünebilme ve fikir üretebilme, okuma seviyesini yükseltme, gözlem, deney ve tecrube kazanma, duygu zenginliği ve estetik kazanma, Türkçenin özelliklerini doğru ve düzgün kullanmayı öğrenme, bireyin eğitimini sağlama, bireyin

empatisini geliştirme, bireyin alanda uzmanlaşmasını sağlama, bireyi iyiye, güzele ve doğruya yönlenme, olarak belirtmiştir.

Korkmaz (2007: 73) ise okumanın amaçlarını aşağıdaki gibi sıralamıştır:  Hızlı, doğru, sürekli ve anlamlı okuma; okunanı doğru ve çabuk

anlama.

 Boş zamanlarını kitap okuyarak değerlendirme.  Düzeyine uygun iyi kitapları seçebilme.

 Kelime dağarcığını zenginleştirme.

 Kitap okumanın, bilgi kazanma yollarından biri olduğunu kavrama.  Doğru ve güzel bir Türkçe ile yazılmış edebi metinler okuyarak

anlatım güçlerini belirleme.  Bilgi ve dil becerisi kazandırma.

 Eserden anlam çıkarma, eseri yorumlayabilme ve düşünme yeteneğini geliştirebilme.

 Eleştirel düşünebilme ve fikir üretme.

 Okuma gücünü artırma, gözlem, deney ve tecrübe kazanma.  Milli duygu ve heyecan kazandırma.

 Yurt ve millet sevgisini kazandırma.  Bireyi iyiye, güzele, doğruya yöneltme.

 Sıralama, sınıflama, sorgulama, ilişki kurma, tahmin etme, analiz- sentez yapma ve değerlendirme gibi zihinsel ve üst düzey becerileri kazanmalarını sağlama.

Çelenk (1999: 76-77)’e göre okumanın nihai amacı ise; anlamı doğru ve çabuk kavramaktır. Bunu yapabilmek için, sözcükleri ayırma ve tanıma, bunları anlamları ile birlikte algılama, anlamı kavrama okuma eyleminin asıl hedefini oluşturur. Bu ana ilkeler doğrultusunda, durumu daha net ortaya koymak gerekirse, okumanın hedeflerini şu şekilde somutlaştırmak mümkündür:

 Düzeyine uygun bir metni okuyabilme.  Okuduğu düzeyine uygun metni anlayabilme.

Ancak bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için okuma eğitimi programlarının çocukların yaşantılarından kopuk olmamasına dikkat edilmeli, öğretmenlerin bu programların uygulayıcıları oldukları unutulmayarak, programlardaki hedefler öğrenciler için olduğu kadar öğretmenler içinde incelenmelidir.

Okuma eğitiminin amaçları belirlenirken öğrencilerin gelişim ihtiyaçları göz ardı edilmemelidir. Erginer (2006)’in de belirtiği gibi çocuğun gelişim gereksinimlerine tezat hedefler istendik değildirler. Okuma eyleminde belirlenen hedefler kasıtlı davranış değişikliğine yol açmalıdır. Bu da belirlenen hedeflerin planlı, programlı olması zorunluluğunu doğurmaktadır.

Erginer (2008: 66)’e göre de okuma eğitimi programları hazırlanırken özellikle hedefler düzeneğinin, çocukların öğrenme ihtiyaçlarından hareketle kurgulanması ve öğrenme ilkelerini temel alarak hazırlanan hedef taksonomilerinden yararlanılması gerekmektedir. İhtiyaçlardan yola çıkılarak çocukların okuma süreçlerine dönük profillerine, programların daha fazla önem vermesi gerekmektedir. Okuma eğitimine dönük hedef düzeneğindeki iyi kurgulama, yapılandırıcı anlayışın önünde bir engel değildir. Bu düzeneğin iyi kurgulanmaması, sistemi eğitimin istenmeyen sonuçlarına götürebilecektir.

Benzer Belgeler