• Sonuç bulunamadı

“Okumak, Bambaşka Diyarlara Gitmek Gibi”

Yayın hayatına 2016’da başlayan Bûtimar dergisi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü yüksek lisans mezunu Şeyma Subaşı’nın editörlüğünde üç ayda bir yayınlanıyor. Şiir, deneme, hikâye ve söyleşi gibi birçok türün yer aldığı bir edebiyat dergisi olan Bûtimar, “Hikâye” konulu yeni sayısıyla raflardaki yerini alırken Şeyma Subaşı’yla emeğini konuştuk.

RÖPORTAJ

da. Kendimi tanımlarken birçok şey söyleyebilirim. Ancak yazı işçisi olmak beni en çok mutlu eden şey.

Dergi çıkarma serüveniyle devam edelim…

Genel olarak dergilerle irtibatım üniversite lisans döneminde başladı. Okul dergisine yazılar gönderi- yordum. Başka merkez dergilere de yazılar gönder- mekle meşguldüm. Aslında lisede de dergileri okur vasfıyla takip ederdim. Yazmak konusundaki giri- şimlerim lisans döneminin son iki yılına rastlıyor. Başka dergiler ve ardından kendi dergim derken böyle bir çabanın ve uğraşın içinde buldum kendimi. Tabii benim düşünce ve duygu dünyamda uğraştan fazlası oldu her zaman için.

Bûtimar nasıl bir dergi? İsminden başlayarak muhteviyatına kadar, biraz bahseder misiniz?

Denize aşkla bağlı bir kuşun denizin suyunu kuruya- cağı düşüncesiyle içemeyerek ölmesi gibi bir hikâyesi var bu gam kuşunun, yani bûtimarın. Ben bu hikâ- yeyi nedense rahmetli Nuri Pakdil’in şu cümlesiyle de ilişkilendirmişimdir: “Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. Hele orta hiç sevemedim. Hep çok sev- dim. Arkadaşlarımı da çok severim, yeryüzüne bite- rim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım. Dayana- mayanlar çürür.” Ben hep bu mitolojik kuşun denizi çürütmekten korktuğunu düşünürdüm. Belki bizler insanlar olarak da böyleyiz kimi zaman.

Kavram, Fars mitolojisinde geçer aslında. Sadık Hi- dayet’in Kör Baykuş kitabında da bu ifadeye rast- layanlar olmuştur. Sizlerin de incelediği üzere içe- risinde birçok türü barındıran bir edebiyat dergisi Bûtimar. Derginin Mustafa Kutlu konulu ilk sayısı ve Nurettin Albayrak’a Vefa sayısının bende ayrı bir yeri vardır. Dergiyle tanışmak isteyen arkadaşların ilk önce bu sayıları okumalarını öneririm.

“Bir derginin en büyük şansı heyecandır”

Okumak, yazmak, dergi çıkarmak… Bunların si- zin için anlamı nedir?

Okumak, satırlar arasında iz sürmek, bambaşka di- yarlara gitmek gibi benim için. Sanki beni koruyan bir şey. Zaman zaman koruduğu kadar yaralayan, hayrete düşüren. Yazmak ise ne kadar yazarsam ya- zayım, gerekli değeri vermediğim bir dostmuş gibi ge- liyor bana bazen. Son zamanlarda yazmak her şeyden daha ilgi çekici geliyor. Yaşamak kadar olmasa da.

Neden yazıyorsunuz?

Elimden en çok bunun geldiğini düşünüyorum. Yaz- manın motive eden bir yönü de var benim için. Belki

de güzel bir şeyi üretmek ya da ürettiğini sanmak- la alakalı bu. Aslında sadece bu cümlelere bakıp da anlaşılabilecek bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Belki de bu noktada yazarın yazmazsa delireceğini sandığı yerdeyizdir.

Yazı âleminde başka neler yapmak istiyorsunuz?

Son zamanlarda dergiyle beraber yazınsal çalışma- lara devam ediyorum. Başka dergilerde de öykü ve söyleşilerim yayınlanıyor. Söyleşi ve öykü başta ol- mak üzere tez çalışmamı kitaplaştırmak istiyorum. Bugünlerde bu çalışmalara yoğunlaştım.

Bûtimar’da kimler yazıyor? Üniversite gençliğine açık mısınız?

Dergide genel itibarıyla çeşitli yazarlardan yazı ta- lep ediyorum. Ancak üniversite gençliğine de elbette açığız. Dergiye yüksek lisans dönemimde özellikle üniversitemizdeki arkadaşlarımın katkıları olmuş- tu. Muhammed Yakupi, Dilanur Demir, Betül Ünlü, Edanur Yusra Kodalak ilk aklıma gelen isimler. Ta- bii ki başka üniversite mensubu arkadaşların da kat- kılarına açığız.

İtibar dergisi yayın hayatını sonlandırdı. Bu sizi korkutuyor mu?

Başka dergilerin yayın hayatını sonlandırması üzü- cü ve camiamız için bir kayıp diye düşünüyorum. Bu zamana kadar maddi bir engele fazla takılmamıştık. Yeni çıkacak sayımızda ise böyle bir problemle kar- şılaştık. Fakat son anda bir vesile ile reklam prob- lemini hallettik. Bence bir derginin en büyük şansı heyecandır. En büyük problemi ise bu heyecanın kay- bolmasıdır. Yani mühim olan umudumuz ve hevesi- miz kaybolmasın, amaçlarımız değişmesin. Sebepler bir bir azalıp yok olmadığında, her dergi yayın haya- tına coşkuyla devam edebilir diye düşünüyorum.

Üniversitemizde geçirdiğiniz zamanlar heybenize neler kattı?

Kıymetli hocalarımızdan ders almak bizler için bir şerefti. Söyleşiyi yaparken ders notlarıma bakma ihtiyacı duyuyorum, bir şeyler söyleyebilmek adına. Hoş, ben çok not tutan bir öğrenci değildim, belki za- man zaman aylak bir izlenim verdiğim bile söylene- bilir. Fakat can alıcı bir söz duyduğumda muhakkak not alırdım. Ali Şükrü Çoruk’tan İstanbul’u öğren- mek gerek mesela. Sadece bu değil, hocanın karakte- ri ve insani yönü her zaman ilgimi çekmiştir. Hasan Akay’ın şiir birikiminden faydalanmak… Dursun Ali Tökel Hocamızın çok yönlü disiplinlerarası biri- kiminden yararlanmak, Fatih Andı’dan “İdealist bir edebiyatçı nasıl olunur?” öğrenmek gerek.

Elektrik-Elektronik Mühendisi olan Ali Berkman, bağımsız aydınlatma tasarımı ko- nusunda edindiği deneyimle kendi tasarım şirketinde Türkiye’nin yanı sıra, Kazakistan, Kongo, Senegal, Katar ve Dubai’de farklı öl- çek ve tipolojide seksenin üzerinde projenin aydınlatma tasarımını gerçekleştirdi. Berk- man, eş zamanlı olarak Fatih Sultan Meh- met Vakıf Üniversitesi’nde Mimarlık ve Ta- sarım Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak Aydınlatma derslerine devam ediyor. Mekân, atmosfer, mekân algısı, hikâye anlatımı ko- nularında doktora çalışmasını sürdüren Bur- cu Nimet Dumlu da Ali Berkman ile birlikte Aydınlatma dersinin yürütücüsü.

“Karanlığı Tasarlamak” projenizden bah- seder misiniz?