• Sonuç bulunamadı

Düşünen, eleştiren ve üreten bir birey olmanın ilk şartı, etkin bir okur kimliğine sahip olmaktır. Etkin bir okur olabilmek için ilk olarak okuma alışkanlığını ve sevgisini kazanmış olmak gerekir.

Okuma, insanın geçmişte olanları anlama ve geleceğe yönelik hareket etmesini sağlayan en önemli olgulardan bir tanesidir. İnsanlar arasındaki sözel iletişimin kalıcı olmasını sağlayan yazının icadı okuma eyleminin de temelini oluşturmaktadır. İnsanın sahip olduğu bu beceri, asırlar öncesinden gelen ve kullanılan araç ve ortamlar değişse de sürekliliği olan bir eylemdir (Çakmak ve Yılmaz, 2009:492). Okuma hayatın belirli bir döneminde başlayıp biten bir etkinlik olmadığı için insan bu beceriyi kazandıktan sonra hayatı boyunca sürekli ve düzenli bir şekilde sürdürmelidir. Kısacası okumayı alışkanlık haline getirmelidir. Güneyli (2003:22) okumanın sadece okul öğrenmelerinde değil, hayatın en temel noktasında yer aldığını şöyle ifade etmektedir. “Okuma hayata anlam kazandıran ve şekil veren önemli bir eylemdir. Okuma bir beceridir, bilgi ya da kural ezberleme işi değildir. Okuma sadece okul yıllarında öğrenilen bir etkinlik olarak düşünülemez.”

Aktaş ve Gündüz de okumada sürekliliğin önemini vurgulamışlardır: “Okuma, insanoğlunu hayatı boyunca sürdürdüğü yararlı bir uğraştır. İnsan okumakla kişilik kazanır, geçmiş uygarlıkları ve kültürleri tanır; onların deneyimlerinden yararlanarak hayatını düzenler. Sonuçta güçlü bir muhakeme kazanır. Okumakla elde edilen bilgiler, zamanla yetersiz kalır, eskir, ihtiyaçlara cevap veremez duruma gelir. Bu yüzden okumada süreklilik esastır” (Aktaş ve Gündüz, 2001:14).

Yılmaz’a göre (1992:5) okuma alışkanlığı “bireyin bir gereksinim ve zevk kaynağı olarak algılaması sonucu, okuma eylemini yaşam boyu sürekli ve düzenli bir biçimde ve eleştirici bir nitelikte gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir.” Kayalan (2000:14) ise okuma alışkanlığını “okumayı yinelemek ve bunu değişik okuma parçalarında gerçekleştirebilmek, yadırgamaz duruma gelmek, okumayı ve her türlü okuma parçasını, kitabı, yayını hoş görmek, olağan görmek, kabul etmek ve sürekli ister olmak. Kendini,

çevreyi ve dünyayı anlayabilmek için okumayı temel bir araç olarak görme ve kullanma isteği” olarak tanımlamaktadır.

Dökmen (1990:401) okuma alışkanlığını tanımlamada kullanılan ölçütleri şöyle sıramaktadır:

1) Okuyucunun ne tür yayınlar okuduğu,

2) Ne sıklıkla okuduğu, hangi türleri ne oranda okuduğu, 3) Bir seferde aralıksız ne kadar okuyabildiği,

4) Yılın, haftanın ya da günün hangi zamanlarında okumayı tercih ettiği, ne zamanlar neleri okumaktan hoşlandığı,

5) Okuduğu kitapları hangi yolla elde ettiği; satın almak, ödünç almak ya da kütüphane okumak yollarından hangisini/ hangilerini tercih ettiği,

6) Okuma sırasında hangi stratejileri izlediği; belli okuma tekniklerini kullanıp kullanmadığı,

7) Kitap okurken, müzik dinlemek gibi başka bir uğraşta da bulunup bulunmadığı.

Okuma alışkanlığı, uzun bir zaman diliminde kazanılan bir davranıştır. (Ayyıldız, 2006:1). Bu alışkanlık kazandırıldığı takdirde bireylere birçok yarar sağlayayacaktır. Aksaçlıoğlu ve Yılmaz (2007:6) okuma alışkanlığının çocuk için bireysel yararlarını şöyle sıralamaktadır:

• Zihinsel gelişimine doğrudan katkıda bulunur.

• Ana dilini doğru ve yeterli bir biçimde kullanmasını sağlar. • Kelime dağarcığının zenginleşmesine doğrudan yardım eder. • Sağlıklı ve güçlü bir kişilik geliştirmesine katkıda bulunur. • Eğitim ve öğretim başarısını artırır.

Sever (1990:722)’in de belirttiği gibi okuma düşünceye şekil verir, onu besler ve geliştirir. Bireyin varoluşunun nedenini anlamasında, toplumsal ilişkilerini düzenlemesinde, yaşamını ve bilgi dağarcığını zenginleştirmesinde önemli ve etkili bir işlevi vardır.

Bireysel gelişimi önemli ölçüde etkileyen okuma alışkanlığı, toplumsal gelişme için de son derece önemlidir. “Okuma alışkanlığı gerek bireysel ve gerekse toplumsal düzeyde mutlaka kazandırılmalıdır. Aksi takdirde, birçok soruna kaynaklık edecektir. Ayrıca okuma ile ekonomik gelişme arasındaki çesitli paralelliklerin varlığı da bu becerinin hem bireysel hem de toplumsal açıdan çok önemli olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.” (Çiftçi, 2007:27). Bu bağlamda ekonomik ve toplumsal kalkınma için gerekli itici güçlerden biri

de, toplumsal okuma alışkanlığının ve kitap kültürünün ülke çapında yaygınlaşmasıdır (Bayram, 2001:1).

Günümüz bilgi çağını yaşayan toplumlar için öğrenmenin birçok farklı yolu vardır. Öğrenme sürecinin ve bilgiye ulaşma yollarının arttığı günümüzde, öğrenme sadece okulla sınırlandırılmamakta ve öğrenmenin yaşam boyu süreceği düşünülmektedir. Bu sebeple okuma, sadece okullarda kullanılan bir beceri değil, sürekli kullanılan, alışkanlık haline getirilmesi gereken bir beceridir. “Çağdaş olmanın ölçütlerinden birisidir okumak. Çağdaş, özgür düşünceye sahip, üretken, yaratıcı ve eleştirel düşünme becerisi gelişmiş bireylerin yetiştirilmesi, okuma alışkanlığının yerleştirilmesiyle mümkündür. Bu sayede bireyler ve dolayısıyla toplumlar gelişmelere uyum sağlama bilincini kazanabileceklerdir.” (Bircan ve Tekin, 1989:393). Okuyan insan, düşünen, sorgulayan, özgür düşünceye sahip, üreten birey anlamına gelir. Toplumların bu özelliklere sahip bireylerden oluşması, bilim ve teknolojide ilerlemelerini sağlayacaktır.

Öğrenim görme anlamında okumanın başlıca amacı, bireylere kuru bir okuryazarlık becerisi kazandırmak değil, belli alanlarda araştırmacı, bilgilendirici, düşünceyi geliştirici bir okuma alışkanlığı vermek olmalıdır. İlkögretimden yükseköğretime değin bütün eğitim basamaklarında bu amacın göz önünde tutulması, eleştirici bir okuma alışkanlığının, ana dilinin bütün iletişim esneklikleriyle donatılarak bilinçlere yerleştirilmesi gerekir (Özdemir, 1983:16).

Öğrenme sürecinde okuma ve okuduğunu anlamanın payı büyüktür. Okuma sevgisi ve okuma alışkanlığı kazanmış bir öğrenci diğer derslerde de başarılı olacaktır. Kısacası eğitim-öğretimin temelinde okuma ve okuduğunu anlama vardır. Bu bağlamda 2004 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen Okuma Kültürü ve Okullarda Uygulama Sorunları Toplantısı’nda Yılmaz, okuma alışkanlığının eğitim açısından işlevini şöyle açıklamıştır:

1. Eğitimin temel amacı olan, öğrencinin kişilik gelişimine katkıda bulunmak. Bu anlamda öğrencinin anlama/kavrama gücünü geliştirerek eğitimde verimliliği artırmak ve başarıyı yükseltmek.

2. Öğretimi kolaylaştırmak ve desteklemek. (Yılmaz, 2007: 134).

Okuma alışkanlığı etki ettiği alanlar düşünüldüğünde çok yönlü bir eylemdir. Bu nedenle çocuklara okuma alışkanlığı eğitim- öğretimin ilk yıllarında kazandırılması gerekir. Çünkü bireylerin bilişsel ve ruhsal gelişimlerinde; toplumların teknolojik ve kültürel gelişimlerinde okuma önemli bir yere sahiptir. Okuma alışkanlığı kazandırılmadığı takdirde hem bireysel hem de toplumsal anlamda gelişmek mümkün değildir.

Türkiye’de yaygın olan yanlış anlayışa göre, okuma alışkanlığı, ögrencinin yalnızca sosyal nitelikli derslerde, özellikle de Türkçe derslerinde yararlı ve etkilidir. Bunun doğal sonucu olarak, öğrenciye okuma alışkanlığı kazandırma bir eğitim değil, öğretim sorunu olarak algılanmakta ve bu alışkanlığı kazandırma sorumluluk ve çabası Türkçe öğretmenlerine bırakılmaktadır (Yılmaz, 1992:5–6). Ancak okuma alışkanlığının bir öğretim değil eğitim sorunu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, okuma alışkanlığı sadece Türkçe derslerinde değil, diğer alan derslerinde de kazandırabilir. Okuma alışkanlığının kazandırılmasında sadece Türkçe öğretmenlerine değil, tüm öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Okuma alışkanlığını kazanmış bir nesil sayesinde geleceğe güvenle bakabilen, kendinden emin, eleştirel bir bakış açısana sahip, çözüm üretebilen bir toplum olabiliriz.

Benzer Belgeler