• Sonuç bulunamadı

2.8. Okuma Alışkanlığının Kazandırılması

2.8.2. Okuma Alışkanlığı Kazandırmada Okulun ve Öğretmenin Rolü

Toplumların görevi olan kültürlerini sürdürmek ve geliştirmek, yetişmekte olan kuşağın eğitimi ve öğretimi ile olur. Eğitim, çocuk doğar doğmaz ailede başlar ve okulda devam eder. Geniş anlamda eğitim ve öğretim bireye, aileden bütün

insanlığa ve evrene doğru yayılıp gelişen sevgi ve bilgi aktarır. Amaç, seven, sayan, güvenli, bilgili, başarılı, verimli ve doyurucu bir yaşam sürecek bireyler yetiştirmektir (Yavuzer, 2002).

Çağdaş eğitim, bireyin ruhsal ve toplumsal bakımdan gelişmesini, kendine ve topluma yararlı beceriler kazanmasını amaçlar. Bu anlamda ilk toplumsal kurum okuldur. Geçmişte okul sadece kültürün kuşaktan kuşağa aktarımını sağlayan bir kurum işlevi görürken, günümüzde kültürün içinde çocukları yetişkin rollerine hazırlama görevi de üstlenmiştir.

İnsan hayatının en kritik yıllarını içine alan ilköğretimin, çocuğa kitap okumayı sevdirme ve okuma alışkanlığını kazandırma konusunda görevi de, sorumluluğu da son derece büyüktür. Okuma alışkanlığı ilköğretim çağında edinilmemişse, yetişkinlik döneminde bu alışkanlığın edinilebilmesi güçleşir. Bu nedenle eğitim sistemi, öğrencilere kendi kendine öğrenmeyi öğreterek, yetişkinlik dönemindeki okuma alışkanlığının temellerini oluşturmalıdır.

Çocuk, okula başlayana kadar ebeveyni, başladıktan sonra da öğretmeni taklit eder. Çok okuyan ve okuduğunu öğrencilerinin gördüğü bir öğretmenin, okumaya teşvik ve yönlendirme konusunda öğrenciler üzerindeki etkisi büyük olur (Maraşlı, 2005).

Doğal olarak, öğretmenin kişiliği, özellikle de okuma alışkanlığı, çocukların okuma ilgilerini ve okuma alışkanlıklarını geliştirmede son derece önemlidir; ayrıca öğretmenin eğitimi de kesin olarak öğrencilere olan etkisine katkıda bulunabilir (Bamberger, 1990). Günümüzde öğretmen, sadece bilgi veren, ders verip onu değerlendiren pasif bir birey olmaktan çıkmıştır. Modern eğitim anlayışının öğretmeni, çocuğun toplum içinde özgürce gelişebilmesi için onun duyan, düşünen ve uygulayan bir insan olması yolunda çeşitli deneyimleri kazanmasıyla yakından ilgilenir. Öğretmen, çocuğun öğrenme, araştırma ve incelemesine rehberlik eden bir birey olmalıdır.

Bağımsız yaşamak ve bunun için kalkınmak isteyen bir ulusun eğitime, dolayısıyla okullara gereksinimi vardır. Okullar, ilköğretimden yükseköğretime

doğru aşamalı bir dizi içinde sıralanır. Bu okulların temelinde ilköğretim vardır. Her eğitim aşaması kendi amaçlarına ulaşabilmek için, kendinden önceki eğitim aşamasının amacına ulaşmış olmasını gerekli sayar. Bunun anlamı şudur: İlköğretim amacına ulaşmada başarısız ise, ortaöğretim ve yükseköğretimin de başarısız olması kaçınılmazdır (İkram, 2008).

Öğretmenlerin çocuklarda okuma kültürü yaratma ve geliştirmedeki işlev ve rolleri anaokulu ya da ilköğretim (hatta ortaöğretim) dönemi ile birlikte çocuk için model olma özelliklerinden kaynaklandığı söylenebilir. Bunun dışında örgün öğretimin bilgilenme temelli alışkanlıkların edinildiği en sistematik ve uzun süreli yer olması öğretmenin bu konudaki rolünü ortaya çıkaran bir başka etken olmaktadır. Ayrıca, genellikle toplumsal nitelikli alışkanlıkların ve bu arada onlardan birisi olarak okuma alışkanlığının kazandırılması için gerekli koşul saydığımız aile bilinç ve duyarlılığının düşük olduğu toplumlarda bu konudaki beklentilerin öğretmeni işaret ettiği, diğer deyişle, görevin büyük ölçüde öğretmene düştüğü anlayışı yaygındır ve rol gerçeklikte de öğretmene düşmektedir. Bu konuda öğretmenin yapması gerekenler de bazı noktalarda ebeveynler ile çakışmaktadır.

Çocuk ve Okuma Kültürü Sempozyumunda okuma alışkanlığı geliştirmede öğretmene düşen görevler şöyle özetlenmiştir:

Okuma kültürünün çocuk için zihinsel, ruhsal, eğitimsel ve estetik işlevinin ve öneminin farkında olmalıdır.

Sözü edilen bu kültürün öğrencilerde yaratılması ve güçlendirilmesinde ne yapması gerektiği bilgisine sahip olmalı, bu bilgisini güncel tutmalıdır.

Öğrencilerde okuma kültürü yaratmanın yalnızca ilköğretim ya da Türkçe- Edebiyat öğretmenlerinin görevi olduğu yanılgısı içinde olmamalıdır. Bu konuda, örneğin matematik ya da fizik öğretmeninin de en az sözü edilen öğretmenler kadar sorumluluğu olduğu bilinmelidir.

Tıpkı ebeveyn gibi o da öğrencilerine okuma kültürü gelişmiş bir model olmalıdır. Okumayan bir öğretmenin okuyan öğrencilere sahip olma olasılığı iyi bir model öğretmene göre daha düşük olacaktır.

Sınıfta iyi ve işlevsel bir sınıf kitaplığı oluşturmalıdır.

Öğrencilere okuma kültürü kazandırmada güçlü bir okul kütüphanesinin katkısı büyük olacaktır.

Öğrencilerine eleştirel okuma becerisi kazandırmak için onlarla okudukları kitaplar hakkında sınıfta tartışmalıdır.

İlgi alanları ve düzeylerini bildiği öğrencilerine kitap seçiminde mutlaka yardımcı ve yönlendirici olmalıdır.

Okulda okuma kulüpleri kurma, ortak okuma etkinlikleri gerçekleştirme konusunda çaba harcamalıdır.

Okuyan ve okumayan öğrencilerini bu konuda farklı biçimlerde güdülemelidir.

Öğrencilerine ceza olarak kitap okutmamalı; kitap okumayı ödev havasına sokmamalı ve bu konuda ölçülü bir zorlama içinde olmalıdır.

Öğrenci aileleri ile bu konuda da iletişim içinde olmalıdır.

Öğretim programlarında yer alan serbest okuma saatlerini ders amaçlı kullanmamalı ve bu okuma saatlerini öğrencileri için zevkli ve rahatlatıcı bir duruma getirmelidir.

Okuyan öğrencisini zaman zaman överek, kitap ile ödüllendirmelidir.

Tek bir düşünce biriminden oluşan cümleleri “aç-oku, kapat-konuş” yöntemi ile okutma alıştırmaları yaptırmalıdır.

Öğrencilerde sesli-sessiz okuma dengesini iyi ayarlamalıdır. (9-10 yaş sessiz okumaya başlangıç iyi sayılır.)

Tek okuma-toplu dinleme yöntemini uygulamamalıdır.

Her öğrencinin okuma alışkanlığı gelişimin yakından izlemelidir.

Öğrencinin sınıfına göre kitaplardaki resim-yazı oranına, punto büyüklüğüne (16-14-12 punto) ve satır uzunluğuna (5-8 sözcük) dikkat etmelidir.

Öğrencinin okuma hızını artırmaya çalışmalıdır. Hızlı okuma okuma kültürünü olumlu anlamda etkileyen bir beceridir.

Her öğrencisinin hangi tür okuyucu (romantik tip, gerçekçi tip, entelektüel tip ve estetik tip) olduğunu ve hangi okuma türünden (bilgi verici okuma, gerçeklerden kaçış için okuma, edebi okuma ve kavrayıcı /felsefi okuma) hoşlandığını izlemeli ve belirlemelidir.

Gelişmiş ülkelerde okuma kültürü için ilköğretim aşamasının geç kalınmış bir dönem olacağı yaklaşımı giderek güçlenmektedir. Bu gerekçeyle de kreş, anaokulları ve ana sınıflarında gerçekleştirilen “okumaya hazırlık” eğitiminin okuma kültürünü geliştirmeyi dikkate alan nitelikte olmasına çalışmalıdır (Yılmaz, 2009).

Kitap okumanın öğrenim sürecinin bir parçası olduğu ve yaşam boyu süreceği öğretmenler tarafından özellikle vurgulanmalıdır. Okuma alışkanlığı kazanmayanların öğrenimlerinin yarım kalacağı anlayışı öğrencinin zihninde yer etmelidir. Çağdaş insan, kendi kanatları ile uçmayı sağlayacak nesnel, özgür ve eleştirel bir düşünce tarzına sahip olmalıdır. Bunun yolu da kitap okumaktan geçer. Öğretmen merkezli eğitimin, öğrencilere okuma alışkanlığını kazandırmada etkili olduğu söylenemez. Konuya yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerinin duyarlı ve ilgili olmaları gerektiği yanlış bir kanıdır, bu alışkanlığın yerleşmesinde tüm eğitimcilere önemli rol düşmektedir.