• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.5. Okumayı Etkileyen Faktörler

2.5.3. Çevresel Faktörler

2.5.3.2. Okul ve Öğretmen

Hızlı bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ürünleri olan çeşitli kitle iletişim araçlarının kullanımının toplumsal yaşamın her alanında ve hemen tüm bireyler arasında giderek yaygınlaşmasına ve bu durumun bilgiye ulaşımı kolaylaştırmasına karşın okuma eylemi, bilginin edinilmesinde hâlâ en önemli ve etkili araçtır ve bireyin yaşamı boyunca sıkça başvurduğu bir öğrenim biçimidir. Bu nedenle toplumda yeni yetişen bireylere okuma becerisinin kazandırılması ve onların okuma alışkanlıklarının geliştirilmesi okulun ve okullarda da öğretmenlerin temel görevidir.

29 Bu görevin yerine getirilmesinde aile bireylerinin destekleyici tutumları önemli olmakla birlikte okullarda bir uzman olarak öğretmenlerin öğrencileri yönlendirmeleri, güdülemeleri ve desteklemeleri, aynı zamanda da onlara okumaya dönük tutum ve davranışları ile örnek olmaları çok önemlidir. Bunun için de öğretmenlerin okuma alışkanlığı edinmiş olmaları ve öğrencilerinin de okuma alışkanlığı edinmeleri için çaba göstermeleri gereklidir (Sağlam, Suna ve Çengelci, 2008: 9).

Çocuk, ilk okuma ve yazmaya ilköğretimde başlamaktadır. Bu sebeple okulun ve öğretmenin okuma eğitimindeki payı çok yüksektir. Okul, çocuklara sunduğu fiziki imkânlarla belirleyici olmaktadır. Okulla ilgili olarak sınıf mevcudu, kütüphanenin bulunup bulunmaması, çocukların oturma ve ışıktan yararlanabilme imkânları, okuma becerisinin geliştirilmesinde etkilidir. Bu şartların demokratik ve çağdaş bir toplumun gereği olarak her öğrenciye eşit seviyede sunulması gerekir (Özbay, 2006: 167).

Okuma alışkanlığı temelde örgün eğitim sisteminde kazanılan bir beceridir.

Bir eğitim sisteminin üyeleri olan öğrenciler okul çağında iken bu beceriyi edinmemişlerse yetişkinlik döneminde kazanmaları oldukça güçtür. Bu nedenle eğitim sistemi öğrencilerine doğru okuma, hızlı okuma, okuduğunu anlama gibi becerileri kazandırabileceği gibi, öğrencilerini araştırmaya yönelterek öğretmen ve ders kitabı dışı, bilgi kaynaklarına yöneltebilir. Öğrencilerine araştırmacı bir özellik, bir başka anlatımla kendi kendine öğrenmeyi öğreten bir sistem yetişkinlik dönemindeki okuma alışkanlığının temellerini atmış demektir (Bircan ve Tekin, 1989: 400).

Okuma eğitiminin öğrenci kadar önemli unsurlarından birisi de

"öğretmen"dir. Çünkü öğretmene, ilk okuma çalışmalarından okumanın bir alışkanlık hâline gelmesine kadar büyük sorumluluklar düşmektedir (Özbay, 2006: 167).

Okuma ile en yoğun ve sistematik ilişkinin okulda kurulduğu ve bu ilişkiyi sağlayan kişinin de öğretmen olduğu düşünülürse öğrencinin okuryazarlıktan başlayarak bütün temel beceri ve alışkanlıkları kazanıp pekiştirdiği yer okul olmaktadır. Bu konuda ailenin rolü elbette göz ardı edilemez. Ancak özellikle

30 gelişmekte olan toplumlarda ailelerin çocuklarının eğitim, kültür yaşamlarına ilişkin duyarlılıklarının yeterli olduğunu söylemek güç görünmektedir. Bu durumda görev büyük ölçüde öğretmene düşmektedir (Yılmaz, 2002: 443). Çocuğa ve genç bireye okuma alışkanlığı kazandırmada ailesinden sonraki en önemli faktör olan öğretmenler, okuma alışkanlığı kazandırmada en fonksiyonel konumdadırlar.

Öğrenciler üzerinde büyük bir motivasyon gücü oluşturarak okumaya bir alışkanlık olarak yönelmelerini sağlarlar (Gürcan, 1999: 42).

Okuma-yazmayı yeni öğrenen bir öğrenci için her yazılı metin ilgi çekicidir.

Öğretmen, başlangıçta bu ilgiyi beslemeli, onun kaybolmamasına çalışmalı ve bu ilgiden yararlanarak öğrenciyi hoşlanacağı türden kitaplar okumaya yöneltmelidir.

Öğrencilerin hoşlandıkları türler birbirinden farklı olabilir, bu çok doğal bir durumdur. Kimi öğrenciler basit serüven kitaplarından, kimileri masallardan, resimli öykülerden hoşlanır; kimileri ise resimli dergileri karıştırmakla ve rastgele okumalarla yetinir (Ünalan, 2006: 68). Öğrencileri okumaya yöneltmede ilk adım, onların sahip oldukları ihtiyaçları bilmek ve onların ilgilerini bu ihtiyaçlar doğrultusunda yönlendirmektir. Öğrencileri iyi birer okuyucu yapmak için gözetilmesi gereken iki temel ilke vardır: Bunlardan birincisi, öğrencinin genelde ilgilendiği konuları bilmek ve eline öncelikle bu konulara ilişkin kitaplar vermektir.

İkincisi ise öğrenciler, eğer okumayı becerebiliyorlarsa ilgi duydukları kitapları okumak isterler. Kitapların anlaşılır ve okunaklı olması bu isteği arttırır (Dökmen, 1994: 33). Öğrenci, okurken zorlanmaz, rahat ederse kitabı sever. Okumaktan kaçınanlara sevebilecekleri kısa, sade bir dille yazılmış kitaplar; diğerlerine ise eğilimlerine uygun eserler, edebî değer taşıyanlar arasından seçilerek verilmelidir.

Öğrencileri aynı türden eserleri okumaya zorlamak olumsuz sonuç verir. Zaten amaç, onları aynı kalıba sokmak değil, okuma alışkanlığı kazandırarak kişiliklerini geliştirmektir (Ünalan, 2006: 68).

Öğretmenlerin bireysel ve meslekî özellikleri öğrenciler üzerinde son derece etkili olmaktadır. Çocuğun okul ortamında sürekli bir etkileşim içerisinde bulunduğu öğretmeninin sağlam bir teorik bilgiye sahip olması ve onu sınıf ortamında başarıyla uygulaması, iyi bir okuma eğitiminin kritik eşiklerinden birisidir (Özbay, 2006: 167).

Öğretmenlerin öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırması konusunda belirli

31 niteliklere sahip olması da gerekmektedir. Öncelikli olarak öğretmenin kendisinin kitap okuması ve derse girerken ders kitaplarının yanı sıra farklı türdeki kitapları da bulundurması öğrencileri etkileyecektir. Böylece öğrenci, öğretmenin kitap okuduğunu görerek kendisine örnek alacaktır (Arıcan, 2010: 18).

Okullarımız okur-yazar yetiştirmekte ancak okuyan insan yetiştirmemektedir.

Burada sorun programdan ziyade yöntemin uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

Özellikle okuma alışkanlığının kazandırılmasında önemli bir kademe olan ilkokulda sınıf öğretmenleri yöntemi bilmelerine rağmen öğrencileri erken okutma, geç kalma endişesi veya diğer öğretmenlerin sınıfları ile rekabet gibi nedenlerle kendilerine göre yöntemin çeşitli aşamalarında değişik uygulamalara girmekteler ve bunun sonucunda da çocuğun hızlı, doğru ve anlamlı okuma becerisi kazanması ve yeteneğini geliştirmesi, öğrencinin yaşamının sonraki yıllarına sarkmaktadır.

Öğrencilere ders kitaplarındaki bilgileri ezberletmek ve onlardan kitaplarda yazılanları birebir anlatmalarını istemek, onları kitaptan nefret ettirmek gibi bir yanlışa sürüklemekte ve kitap okuma sevgisini kazandırmamaktadır (Gömleksiz, 2004: 188).

Her dil becerisi gibi okuma da süreklilik gerektiren bir beceridir ve kalıcılığının sağlanması için kullanılacak yöntemlerin başında okumayı sevdirmek ve çocuğa uygun bir örnek teşkil etmek gelmektedir. Bu yolla okuma becerisi çocuk için bir alışkanlığa dönüşecek ve yetişkinliği de kapsayan bir dönemde kişide yaşam için gerekli bir ihtiyaç olma fikrini oluşturacaktır (Demir, 2009: 719). Okuma alışkanlığını kazanmanın en temel ögesi okumayı sevmektir. Bu nedenle okuma alışkanlığının kazandırılması sürecinde öğretmenlere düşen en temel görev çocukları bıktırmadan okumayı sevdirmek olmalıdır (Şahin, 2009: 232).

Benzer Belgeler