• Sonuç bulunamadı

Eğitimin önemli amaçlarından biri, bireylerin içinde bulundukları toplumauyum yapmasına yardım etmektir. Bireyin içinde bulunduğu topluma istenilenbir biçimde uyum sağlaması diğer bir deyişle, toplumun etkin bir üyesiolabilmesi için sosyal gelişimini sağlıklı bir biçimde tamamlaması gerekir. Bireyin içinde yaşadığı toplumun kendisinden beklediği ve yapmasını istediğidavranışları gösterecek biçimde yetişmesi onun sosyal gelişimi ile ilgilidir. Çünkü, çocuğun ilk yıllardaki sosyal gelişimi onun daha sonraki sosyaldavranışlarının temelini oluşturur (Çubukçu ve Gültekin, 2006).

Çocukların sosyal yönden kaliteli bir yaşam sürdürebilmesi yönüyle erken çocukluk da sosyal beceri gelişimi ve eğitimi hayati öneme sahiptir (Jamison-Kristen vd., 2012). Özellikle de sosyal beceri gelişimi 1-3 yaş çocukları için kilometre taşlarından biriolarak kabul edilir. Çocukların sosyal gelişimi üzerinde çalışan araştırmacıların bazıları sosyal yeteneklerin kazanılması ve geliştirilmesinde yaşamın ilk üç yılının kritik olduğunu öne sürmüşlerdir (Akt.: Wu vd., 2012) ).

Sosyal beceri ve temel etkileşimi öğrenemeyen bir çocuğun okul yaşamında da akademik olarak başarı olmada sorunları olabilir. Bu bireylerin yetişkinlik döneminde ise şiddete eğilimli, ilaç ve alkol bağımlısı, iletişim ve etkileşim kurmada başarısız, amaçlarını gerçekleştiremeyen bireyler olabilecekleri düşünülmektedir (Dowd ve Tierney, 2005).

Sosyal beceri gelişimini fiziksel gelişim, dil gelişimi ve sosyal farkındalık etkileyebilir. Fiziksel gelişim, dil gelişimi ve sosyal farkındalıkta ki gecikmeler sosyalleşmeyi erteleyebilir. Bu da yaşıtlarından geri kalmasına neden olabilir. Engelli çocuklara sosyal beceri öğretimi bu çocukların sosyal davranış gelişimi için uygun zemin olabilir. Erken çocukluk özel sınıfları etkin sosyal becerileri geliştirebilecek doğal ortamlar sunar (Jamison-Kristen vd., 2012).

Çocuklar sosyal becerileri ana babalarıyla yada bakıcı durumundaki kişilerle ilişki kurarak öğrenmeye başlarlar; daha sonra sosyal gruba kardeşler, akranlar ve diğer yetişkinler katılır ve sosyal beceriler böylece gelişir (Akt.: Çetin vd., 2002)

38

Çocuğun doğumdan sonraki ilk günlerde annesine olan bağımlılığı onun ilk sosyal ilişkileridir. Anne bebeğine sevgi göstererek, dokunarak, bebeğin tüm gereksinimlerini karşılayarak, anne bebek arası sosyal gelişime yardımcı olmaktadır. Anne bebeğin gereksinimlerine cevap verdikçe bebeğin bağımlılığı bağlılığa dönüşmektedir (Akt.: Orçan, 2010). Bu bağlılık, aynı zamanda çocukta özellikle bu ilk yıllarda temeli atılan güven duygusunun da kaynağını oluşturur. Eğer doğumu izleyen ilk hafta ve aylarda tercihen anne, ama onun yokluğunda yerini alabilecek başka bir yetişkinle olumlu ilişki geliştiremezse, daha sonra toplumda diğer insanlarla rahatça ilişki kurabilen, güven dolu ve güvenilir bir yetişkin olabilmekte zorlanırlar (Oktay, 2000).

Altı aylık bebekler, ailenin, çevresinden ilgi bekleyen, ama kendisi de çevresine ilgi gösteren üyesidir. Bu aylarda sosyal yönden tanıdığı tanımadığı kişileri ayırır. Tanıdıklarına olumlu tepki verirken, tanımadıklarına ağlama ile tepki gösterir. Özellikle annenin yüzündeki mutlu mutsuz ifadelere uygun tepkide bulunur (Oktay 2000). Yaklaşık altı aylıkken bebeklerin abla ve ağabeyleri ile ilişki kurmaya başladıkları savunulmaktadır. Kardeşler arsındaki ilişki kardeşlerin daha sonraki yaşamlarında diğer ilişkilerine temel oluşturacaktır (San Bayhan ve Artan, 2009).

Akran ilişkileri yaşamın ilk yılında başlar, ancak bebekler altı aydan önce, birbirlerinin farkında olduklarını gösteren davranışlarda bulunmazlar. Birbirlerine dokunarak ve bakarak, birbirlerinin saçlarını çekerek ve hareketlerini taklit ederek ilişkiyi başlatmaları altı aydan sonra görülür. Eğer ortamda rekabet yoksa çocuklar 14. ve 18. aylar arasında birbirlerine dostça bir tutumla yaklaşırlar (Akt.: Çetin, 2002).

Dokuzuncu ve onüçüncü aylarda diğerlerinin ses ve davranışlarını taklit etme ve oyuncaklarla oynama sosyal davranış belirtileridir. Oyuncağın başkası tarafından alınması halinde sinirlenme, kavga ve ağlama gibi davranışlarda sosyal tepkiler arasında yer alır (Orçan, 2010).

Bebekler 18-24 aylar arasında işbirliği yapmaya, paylaşmaya, yardımlaşmaya ve bu arada diğer insanların duygularına empati kurarak karşılık vermeye başlarlar (San Bayhan ve Artan, 2009).

İki yaş çocuğu hem kendilerinin, hem de onları çevreleyen dış dünyanın varlığını algılamaya başladıkları, çevresindeki diğer çocukların farkına vardıkları ve

39

sosyalleşmeye başladıkları bir dönemdir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003). İki yaş çocuğu hareket ve görme alanındaki diğer çocuklara ilgi duyarsa da henüz onları sürekli oyun oynayabileceği arkadaşlar olarak görmez (Oktay, 2000)

Bu dönemde yetişkinlerler birlikte basit faaliyetlerde bulunabilir. Böylece edilgen bir varlık olmaktan kurtulup aile faaliyetlerine katılan, sosyal ilişki kurabilen etkin bir üyeye dönüşür (Yavuzer, 1998). Anne ve babası ile birlikte olmaktan ve onlarla oynamaktan hoşlanır (Oktay, 2000).

Üç yaş çocuğunda işbirliği duygusu gelişmeye başlar. “Biz” zamirinin kullanılmasıda bunun belirgin göstergesidir (Oğuzkan ve Oral, 1996). Aile içinde geçerli olan bazı kuralları, yavaş yavaş paylaşmayı, isteklerinin yerine getirlmesi için sabırlı olmayı öğrenmeye başlar. Hatta kendisine yakın yaşlardaki çocuklarla birlikte olabilmek için bazı fedakarlıklarda yapabilir (Oktay, 2000). Yaşıtları ile oyunlar bu dönemde görülür. İki üç kişilik grup oyunlarına hazırdır (Şen, 2008). Arkadaşları ile oyuncak oynamaktan, birlikte olmaktan ve paylaşmaktan hoşlanır. Ancak kurallara uymakta zorlanabilir (Oktay, 2000).

Dört yaş çocuğu toplumsal gelişim yönünden büyük aşama kaydetmiştir. Diğer çocuklarla birlikte olmaktan daha fazla zevk almaya başlar. Yaşıtları ile birlikte oynama da daha fazladır, ancak gruplar çok gevşektir. Oyunları daha uzun sürelidir. Oyun sırasında her çocuğun kendi isteklerinin yerine getirilmesi ile ilgili talepleri dikkat çeker. Bu da zaman zaman çatışmalara neden olur. Çatışmaların öğretici olma özellikleri vardır. Çünkü bunlar çocuk için son derece önemli toplumsal deneyimlerdir (Oktay 2000). İşbirliği becerisi ya da davranışını diğer kişilere ve hedefe uygun sergilemenin de dört yaş civarında görüldüğü öne sürülmektedir. Bu yaş döneminde çocuklar oyunun kuralını anlamaya başlar ve kurallara uyar. Paylaşma becerisi süreklilik göstermeye başlar. Çevreden duyuyorsa “teşekkür ederim”, “lütfen” gibi nezaket sözcüklerini kullanır (Akman ve Gülay 2004).

Beş yaş çocuğu kendi yaşıtı çocuklarla küçük gruplar halinde oynar. Hala kendi isteklerinin yerine getirilmesi ile büyük ölçüde ilgili olmakla birlikte, diğer çocukların varlığının oyunu çok daha eğlenceli hale getirdiğinin farkına varmıştır. Bunun için gruptakilerin isteklerine uyma konusunda büyük çaba sarfeder. (Oktay 2000). Oyunda kendisinden daha küçüklere, güçsüzlere ablalık, ağabeylik yapmaktan

40

hoşlanan beş yaş çocuğunun onlara daha yardımsever ve paylaşımcı bir tutumla yaklaştığı gözlenir (Oğuzkan ve Oral 1992). Diğer çocuklarla oldukça başarılı bir biçimde oynayabilen beş yaş çocuğu, yetişkinlerle ilişkilerinde de başarılı ve mutludur. Evdeki ve okuldaki kuralları iyi anlar ve uygular. (Oktay 2000). Oldukça sosyal ve konuşkan olan beş yaş çocuğu kendi cinsinden arkadaşları tercih eder ve güçlü arkadaşlıklar kurabilir (Akt.: Günindi 2010).

Altı yaş çocuğu sosyal yönden hala ailesine bağımlı olmakla birlikte, öğretmeni ve arkadaşlarının önemi de giderek artar. Yalnız başına oynamaktan hoşlanmaz. Oyun oynadığı gruplar genişlemiştir (Oktay 2000). Altı yaş çocuğu çevresinde yaşanan üzüntü ve sevince ortak olur. Birini üzgün ya da hasta görse ona sevgiyle yaklaşır ve sıkıntılarını paylaşır (Oğuzkan ve Oral 1996). Ayrıca kendi haklarını savunur ve başkalarının haklarınada saygı duyar (Ülgen ve Fidan 1997).

Okulöncesi dönemde sosyal becerileri öğrenen ve uygulayabilen çocukların sosyal ilişkileri başta olmak üzere duygusal ve hatta bilişsel becerilerinde ilerlemeler sağlanabileceği görülmektedir. Bu dönemde kurulan sağlıklı sosyal ilişkiler çocukların, ileriki yıllarda da bu ilişkilerini devam ettirecek, topluma uyum sağlayan, kendini rahatlıkla ifade edebilen, mutlu bireyler olacağı öngörülmektedir (Gülay ve Akman 2009).