• Sonuç bulunamadı

2.5 Geleneksel Anadolu Motiflerinden Yararlanan Çağdaş Türk

2.5.3 Nuri İYEM (Hayatı, Eserleri ve Sanat Anlayışı)

Nuri İyem Türk resim sanatının en büyük ustalarından birisidir. Sanatla dolu ömrünü, çok sayıda değerli ürünle taçlandırmış ve Cumhuriyet tarihinin toplumsal, siyasi ve kültürel seyri içerisinde, bir sanatçı olarak var olmanın tüm zorluklarına rağmen kesintisiz olarak üretmiş, sergiler açmış, yazmış ve tartışmıştır. Nuri İyem'in hikâyesi, sadece bir sanatçının oto- biyografik sunumu değildir, aynı zamanda gerçek bir onur mücadelesinin ifadesidir. 1915 yılında İstanbul'da doğan sanatçı, resme küçük yaşlarda duvarlara kömür kalemle yaptığı çizimlerle başlamıştır. Bir sağlık memuru olan babasının görevi nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun farklı illerinde geçmiştir. İlkokulu Mardin'de tamamladıktan sonra ortaokula devam etmek için İstanbul'a gelmiş ve burada önce Vefa ardından Pertevniyal Liselerinde okumuştur.

Çocukluğundan itibaren hücrelerine işleyen bu resim tutkusu, Nuri İyem'in hayallerini Fındıklı sahillerine doğru uzun yolculuklara çıkartıyordu ve bu hayaller, ailesinin kendisini bir doktor olarak görme arzusuna rağmen, sonunda Akademi'ye kaydolmasıyla sonuçlanacaktı. Yaptığı çalışmaları, o yılların en önemli sanat etkinliği olan Galatasaray sergilerinde, resimlerini hayranlıkla izlediği Nazmi Ziya'ya göstermiş

ve onun teşvikini de aldıktan sonra hiç duraksamadan kaydını yaptırıp derslere başlamıştır. Nazmi Ziya, Hikmet Onat, Çallı ve Levy'nin öğrencisi olan genç ressam, aynı zamanda Feyhaman Duran, Namık İsmail gibi diğer akademi hocalarının fikirlerinden yararlanmaktan geri kalmamış ve Sanat Tarihi, Estetik ve Mitoloji dersleri veren büyük üstat Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, önünde açtığı geniş ufuklarda entelektüel kimliğini bulmuştur. Ahmet Hamdi'nin düşünce yapısı onun şu satırlarında belli olur: "Geniş hayat önümüzdeki bin başlı bir muamma gibi duruyor. Onu çözdükçe kendimizi bulacağız; hakiki şahsiyette, hür san'ata kavuşacağız. Ağaç güneşte serpilir, fakat toprağın derinliklerindeki kökü ile beslenir. İnsanoğlu kendi ferdiyetini bile ancak içinde yaşadığı cemiyetle idrak eder." [TANPINAR, Ahmet Hamdi, "Hayat Karşısında Münevver", Ulus, Haziran 1943, no: 7865]

İyem, Akademi'nin orta bölümünü birincilikle bitirdikten sonra, askerlik görevini tamamlamış ve ardından bir süre Giresun'da görev yapmıştır. 1940 yılında, dört yıl sonra ilk mezunu olacağı yeni açılan yüksek bölümünü tamamlamak üzere yine Akademi'ye girmiştir.

Bu dönemde, bir yanda Devlet Resim Heykel Sergileri, her nesil ve anlayıştan sanatçının yapıtlarını sergileme olanağı bulduğu bir etkinlik olarak sürerken, öte yanda Avrupa'da savaşın kızıştığı ve sanatçılar açısından şartların iyice ağırlaştığı bu yıllarda kimi özel sergiler de açılmaktadır. Bazı sanatçıların silâhaltına alındığı ve İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildiği bir dönemde aralarında Nuri İyem'in de bulunduğu Cumhuriyet'in yetiştirdiği ikinci nesil sanatçılar etkinlik sürecine girmişlerdir. Nuri İyem, Avni Arbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Ferruh Başağa ve Agop Arad gibi 20'li yaşlardaki bir grup genç sanatçı, bu çabaların bir sonucu olarak Mayıs 1941'de İstanbul Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü salonlarında ortak bir amaç ve görüş çerçevesinde bir araya gelerek bir sergi açarlar. Halkın arasına girmek, onların düşünce ve yaşayışlarını paylaşarak sanatsal üretimlerini gerçekleştirmek amacını taşıyan bu sanatçılar, İkinci Dünya Savaşı'nın bunalımlı ortamında sanatlarına toplumsal gerçekçi bir yön vermişlerdir. Bir liman kenti olan İstanbul'da denizcilerin arasında çalışarak sergilerini hazırlamışlardır. Bu yolla, daha üretim aşamasında halkın arasına girerek ilgi uyandırmayı amaçlarlar.

Gerçekçiliği, toplumla bütünleşmesi ya da çağının tanığı olmasıyla tek bir Nuri İyem’den bahsedilebilir mi? Oluşturduğu kendine özgü biçemi, kadınları, portreleri, peyzajları, ölü doğaları, nüleri ile figüratif ve soyut dönemleri bu tek bir bütün içinde

incelenip, anlaşılabilir mi? Yoksa birbirine karşıt, birden çok Nuri İyem olduğu düşünülebilir mi? Sanatın toplumla bağlarını öne çıkaran, “Yeniler”in ve sonraki yılların gerçekçisi, toplumsal adanmış Nuri İyem; renk ve biçim araştırmacısı, soyut resimler yapan, ressamın hem maddi olarak, hem de yaratma anında zihnen bağımsızlığını savunan otonom Nuri İyem; Türkiye’de sanat ortamının, resim alımlayıcısı-alıcısının oluşması ve “bize özgü resim” arayışlarını resimleriyle gerçekleştiren ressam Nuri İyem (Tansuğ,1991).

Nuri İyem’in sanatı, ahenkle birbirine bağlanan bir bütün oluşturmaktan çok, üzerinde çatışmaların yaşandığı bir alanı düşündürmektedir. Nuri İyem’in sanat hayatındaki dönemsel süreksizliklerin ve karşıtlıkların arkasında bir süreklilik arandığında, sürekliliği sağlayacak ortak payda “gerçekçilik” gibi görünmektedir. Ne var ki, gerçekçilik Nuri İyem’in sanatında bağlayıcı kavram olma yönünde, karşıtlıkları ve farklılıkları yorumlamada tek başına yetersiz kalabilmektedir. Üstelik resimlerin “gerçekçi” olarak nitelenmesi bile kolaylıkla itirazlara yol açabilir. Buna karşılık, birleştirici olarak “modernlik” kavramı seçildiğinde, Nuri İyem’in yapıtlarına bütünsel yaklaşımda daha kullanışlı yollar bulunabilmektedir. Her şeyden önce, “modernleşmenin “Batılılaşmayla yan yana gelerek Türkiye’nin toplumsal hayatının son birkaç yüzyılını kuşattığı ve Cumhuriyet döneminin başlıca sorunsalı olduğu düşünülürse, “modernlik” kavramının toplumuyla bütünleşen, çağının tanığı Nuri İyem’i anlama yolunda kapılar açmasına şaşırmamak gerekir (Erol,1973).

Modernlik, Nuri İyem’in sanatındaki çeşitli özellikleri bir arada düşünme olanağını sunmaktadır; resimlerindeki “modern” etkiler, “d Grubu”na karşı eleştirileri, Batı tarzı yağlıboya resme, gerçeğe ve aydınlanmaya ulaşma yönündeki yetkinliği düşüncesiyle verdiği önem gibi. Bunların yanı sıra, estetik modernizmle ilgili kuramsal tartışmaların yarattığı sanat-politika ilişkisi, adanmış-otonom sanat ikiliği gibi kavramlar Nuri İyem’in resimlerini farklı bir ışık altında görmeye yardım edebilirler. Ayrıca, modernlik kavramı, Nuri İyem’in sanatını Türkiye’nin kendi yerel modernlik deneyimi ve bu deneyimin oluşturduğu farklılıklar üzerinde düşünerek değerlendirmeyi sağlayabilir. Örneğin, Türkiye’ye özgü resim arayışları, Ahmet Hamdi Tanpınar’a yakınlığı ve resimlerde kadının, özellikle Anadolu kadınının öne çıkması gibi konular böyle bir yaklaşımla ele alınabilir.

Tüm bunlara karşın, modernlik, modernizm ve onların sağladığı kavramsal araçların kendileri, içlerinde taşıdıkları çelişkilerle, aydınlatıcı olmak yerine, Nuri

İyem’in sanatındaki karşıtlıkları daha da derinleştirerek yönümüzü kaybetmemize de neden olabilir. Üstelik, “modern” olarak nitelendirilme, belki de, daha baştan ressamın kendisi tarafından yadsınacaktır.

“Gerçekçilik” ve “modernlik” kavramları, Nuri İyem’in sanatındaki birleştirici ortak paydalar olarak değil, çeşitli dönemlerde kendini açığa vuran kurucu öğeler, aşamalar ya da uğraklar olarak görülmelidir. Böyle bir yaklaşım, birbirlerini olumsuzladıkları halde bir bütün oluşturan dönemleri ve özellikleri anlamaya yardımcı olabilir. Nuri İyem’de bu aşamalar, basitçe birbirlerini olumsuzlamamaktadır; bir tür, Hegelci anlamda, “koruyarak aşma” söz konusudur. Kurucu öğeler, Nuri İyem’in sanat hayatının tümüne içkin bir bütünde birleşirler: Bize özgü, bağımsız, toplumla çift taraflı ilişki içindeki gerçekçi sanat anlayışı. .(Giray,2000)

2.5.4 Nuri ABAÇ (Hayatı, Eserleri ve Sanat Anlayışı) Hayatı, Sanat