• Sonuç bulunamadı

Nikolas’ın öldüğü 925 senesinde imparatorluğun genel görüntüsü

Bu arada donanmayı kuvvetlendiren I.Romanos, Ege Denizi’nde güvenliği tekrardan sağlamayı başarmıştır. Batıda güvenliği tahsis edince sıra doğuya gelmiştir ve bu hedefle 931 yılında çok önemli bir kale olan Malatya ele geçirilir. Abbasilerin kendi iç sorunları nedeniyle hemen barışa yanaşmalar Bizans’ın önemli bir tehdit karşısında fazla bir zayiat vermeden doğuda durumu toparlamaya başlayacağı bir sırada başka bir problem belirir. Musul ve Halep Emiri Seyfüddevle (Ebül Hasan bin Abdullah), 938’de Bizans ordusunu mağlup etmeyi başarır ve 940’da Anadolu’nun içlerine kadar ilerler. Bu arada Abbasi halifesi Radi’nin ölmesiyle halifelik makamını ele geçirmek isteyen Seyfüddevle geri dönme kararı alır. Bu Bizans için çok büyük bir şanstır. 941 yılında ise yaklaşık olarak seksen yıl sonra Ruslar tekrar Karadeniz sahillerinde görülmektedir. Bizans’ın kara ordusunun önemli bir bölümü doğudadır, donanmanın yarısı ise Akdeniz’dedir. Donanmanın diğer yarısı da Karadeniz’de seyir halindedir. Rusların boğaza girme planlarını engellemek için kullanılmayan gemiler de dâhil Boğazı kapar

ve Ruslar gelince Boğazı geçemezler. Burada Rum ateşiyle büyük zayiatlar veren Rus donanması bu kez de Bitinya’dan (Kocaeli yarımadası) kıyıya çıkarma yaparlar ve tüm bölgeyi yağmalarlar. Ancak çıkarma yapılan yerden daha fazla içerilere sokulamazlar çünkü Armenikon Strategos’u Bardas Phokas derhal bölgeye intikal etmiştir. Phokas, Bizans ordusunun başındaki komutan Karkuas gelene dek bunları oyalamayı başarır. Donanma ve Kurkuas’ın yardıma gelmesiyle de Ruslar mağlup edilmişlerdir. Bu tehlikenin böylece bertaraf edilmesiyle Kurkuas tekrar doğuya dönmüş ve Martirpolis’i (Silvan), Amida’yı (Diyarbakır) ve Nisibis’i (Nusaybin) almıştır. 941 yılında Müslümanların eline geçen Edessa (Urfa) ise Kurkuas’ın yeni hedefidir. Burada Hıristiyanlar açısından çok değerli olan iki kutsal emanetin de bulunması bu yerin değerini Kurkuas’ın gözünde bir kat daha arttırmıştır. 942’de Edessa kuşatılır ve bu kuşatmanın eğer kutsal emanetler verilirse kaldırılacağını, esirlerin de iade edileceğini söyler. Bağdat’taki halifeye danışıldıktan sonra ertesi yıl emanetler verilir ve hemen Konstantinopolis’e gönderilir. 15 Ağustos 944’te ise Altın Kapı’dan kente taşınan emanetler için muhteşem bir tören yapılır ve yapılan ayinle Ayasofya’daki yerlerini alırlar.270

Bizans’ın en başarılı imparatorlarından biri olan I.Romanos Lekapenus döneminde imparatorluk pek çok sıkıntıyı göğüslemiş ve başarılı da olmuştur. Bu dönemde sınırlar doğuya doğru genişlemiş ve Bizans’ın itibarı arttırılmıştır. Romanos kendinden sonra tahta çıkacak isim olarak oğlu Kristofer’ı düşünürken, Kristofer’ın 931 yılındaki ölümü diğer iki oğlu için de taht hevesini arttırmıştır. 944 yılı itibariyle Romanos yetmiş dört yaşındadır ve babalarından sonra VII.Konstantin’in imparator olarak kendilerini saf dışı bırakacağından endişe etmektedirler. Bir gece isyan çıkararak babalarını Kınalı Adaya kaçırırlar ve ikinci bir operasyonla VII.Konstantin’i de saf dışı bırakmayı düşünürken kız kardeşleri Helena sürekli olduğu gibi yine kocasının yanında yer alır ve isyancı kardeşlerini tutuklatmayı başarır. Kardeşler önce babalarının yanına Kınalı Adaya sürülürler ve babaları ölmeden onların bu perişan halini görür. Kardeşler daha sonra da Ege’de başka bir Adaya sürülürler. Romanos ise 15 Temmuz 948’de Kınalı Adada burada ölür.

VII.Konstantin ise yaklaşık otuz bir yıl boyunca hep geriye atılmaktan kurtulmuş ve otuz dokuz yaşındayken sonunda tahtta tek adam olarak kalabilmiştir. VII.Konstantin’in tarihi rolü devlet adamlığı açısından oynadığı cılız icraatlardan öte,

yapmış olduğu ilmi çalışmalarla ön planda olmuştur. O, “Törenler Kitabı” olarak paha biçilemez bir ansiklopedi hazırlamıştır ki bu eser eyaletler hakkında coğrafi ve tarihi bilgilerle yüklüdür. Ayrıca diplomasi alanında da önemli bir bilimsel çalışma örneğidir.271 Konstantin yönetiminde Bardas Phokas ordunun başına getirilmiştir ancak askeri anlamda bir başarıdan söz edilemez. Döneminde 949 yılında Girit’e yönelik korsan temizleme harekâtı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Doğuda ise 957’kadar girişilen Seyfüddevle mücadelesinde başarısız olunmuştur.

959 yılında VII.Konstantin’in hastalığı iyice ağırlaşır ve aynı yılın Kasım ayında ölür. Yerine ise oğlu II.Romanos (959-63) tahta geçer.272 Romanos Lekapenus’un torunu olan yeni imparatorun devlet işleriyle pek alakası yoktur. Almış olduğu kararların neredeyse tamamını hadım İosefos Bringas almaktadır. Askeri alanda ise uzman olan Bardas Phokas’ın oğlu Domestikos Nikephoros Phokas devrededir. Girit 961 yılında uzun süren bir mücadelenin ardından ele geçirilir. Bu zaferden sonra yüzünü doğuya çeviren Phokas, Seyfüddevle’nin karargâh merkezi olan Halep’i ele geçirmeyi başarır. Bu askeri başarıların ardından Bizans Doğu’ya ve Ege Denizi’ne yayılarak korsan temizleme harekâtına devam eder.273 Fakat ikinci Romanos’un saltanat dönemi fazla uzun sürmez ve tahta çıktıktan dört yıl sonra 963’de henüz yirmi beş yaşındayken hayatını kaybeder. Bu genç ölüm ise sarayda tepkiyle karşılanarak ikinci evliliğinden karısı olan Theofano’nun zehirlemiş olabileceği dedikoduları çıkmıştır. Romanos’un ilk eşi İtalya Kralı’nın gayrimeşru kızı Eudokia’dır. 949’da Eudokia’nın ölümüyle Romanos, bir meyhanecinin kızı olan Theofano’ya âşık olur ve evlenir. İmparatorun ölümünden Eudokia’nın sorumlu olma ihtimali ise onun sahip olduğu iktidar hırsından kaynaklanmaktadır. Ancak iki küçük çocuğuyla dul kalan imparatoriçe, bu durumun kendisi için hiç avantaj kazandırmayacağını bilecek kadar akıllıdır ve bu ihtimal bundan dolayı gerçek dışı olarak kabul edilmektedir.274

II.Romanos ölünce arkasında ortak imparator olarak iki oğlu Basileios (5 yaşında) ile VIII.Konstantin’i (3 yaşında), naip olarak da Theofano’yu bırakmıştı. Bu

271 Bu çalışmasının dışında, dedesi I.Basileios’un biyografisini de kaleme almıştır. Eski tarihçilerin hazırlamış olduğu eserler kopya edilmiş ve bazılarının özetleri hazırlanmıştır. Oğlu Romanos 14 yaşına geldiğinde “De Administrando İmperio” ismiyle yeni bir kitap hazırlamıştır ki bu kitapla oğluna, devlet yönetiminde faydalanacağı ve öğüt niteliği taşıyan bilgiler vermektedir. Porphyrogenıtus Constantine, De Administrando İmperio, Greek Text Edıted by Gy. Moravcsik, English Translation by R.J.H. Jenkıns, Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies Trustees for Harvard University Washington, District of Colombia, 1967. Eser hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için ayrıca bkz. Barker, s.115-116. 272 Âbu’l- Farac, Romanos’un tahta geçtiği tarihi 961 olarak verir. Âbu’l- Farac, s.260.

273 Gregory, s.264.

sırada General Nikephoros doğu cephesinden başkente dönmektedir. Theofano generale haberciler göndererek bir ittifak ve destek talebinde bulunmuştur, Nikephoros Phokas ise tacı ele geçirme fırsatı yakaladığı bu teklifi kabul etmiştir. Saraya geldiğinde ise onu Bringas tutuklatmak ister ve ikili arasında geçen karşılıklı ayak oyunları ve çetin mücadeleler sonunda Phokas üstün taraf olur ve büyük bir törenle II.Nikephoros Phokas (963-69) Ayasofya’da imparatorluk tacını takar.275

II.Nikephoros göreve başlayınca kardeşi Leo’yu yönetiminde en üst seviyeye getirir. Doğu orduları komutanlığını ise Çimiskes’e emanet eder. Patrik Polyeuctus’un itirazlarına rağmen Theofano ile de evlenen Nikephoros tahtını da bir nevi garanti altına almıştır. Ancak Nikephoros ve Theofano arasında otuz yaş fark vardır ve bu evliliğin formalite bir evlilik olduğu da açıktır. Böyle bir tabloda ilişkilerinin de normal seyretmesi beklenemez ki Theofano daha ilk görüşmesinde Çimiskes’e gönlünü kaptıracaktır. Bu gelişmenin öncesinde ise Nikephoros Müslümanlara karşı önemli zaferler elde etmeyi başarmıştır. Doğu’da Tarsus ve Kilikya fethedilir ve Akdeniz’de çok önemli bir ada olan Kıbrıs ele geçirilir ki bu fetih ile Suriye’nin yolu da açılmıştır. Suriye’nin kalbi konumundaki Antakya kuşatılmış ancak kuşatmanın uzun süreceğini düşünen imparator başkente geri dönme kararı alır. 965’de Konstantinopolis’e döndüğü zaman ise kazandığı başarılar büyük coşkuyla kutlanır.276 966 yılında Müslümanların egemenliğinde olan bölgelerde büyük bir kıtlık yaşanır bu kıtlığın etkileri ertesi yıl Anadolu’da da güçlü şekilde hissedilir. Küçük toprak sahipleri zenginlerden aldığı açlıktan ölmeyecekleri erzak karşısında topraklarını elden çıkarmaya başladıkları zaman ise duruma imparator müdahale eder ve bu istismarın önüne geçmeye çalışır. Bu doğrultuda küçük toprak sahiplerinin topraklarını ancak küçük toprak sahiplerine, büyük toprak sahiplerinin de topraklarını ancak büyük toprak sahiplerine satması şartı getirilmiştir. 967 yılında ise Seyfiddevle ölmüş ve onun yerine oturan Emir Bizans’la bir anlaşma yaparak Antakya ve Suriye’nin kuzeyini Bizans’a bırakıp çekilmiştir. 968 yılında şartlar ne olursa olsun doğuya doğru ilerleme kararı alan Nikephoros kuzey Mezopotamya’yı işgal ederek Hama ve Humus gibi şehirlere kadar ilerlemeyi başarır. Horosan’dan gelen bir kaç bin kişi Antakya’dan çıkan 3.000 Arap ile birlikte hareket ederek Kapadokya’yı istila ettiler. Bunların karşısında ise 40.000 kişilik Bizans ordusu durmaktaydı. Karşısına çıkan bu engeli aşan Bizans ordusu Horosan ve Antakyalı

275 Bauer, Ortaçağ Dünyası, s.582. 276 Vasılıev, 2016, s.356-357.

direnişçileri öldürmüş, Antakyalı erkek ve kadınlardan oluşan 12.000 esiri yanlarına alarak ayrılmışlardır.277

İmparator Nikephoros dindar biridir ve İmparatorluğun ilerlemesi için oldukça gayretler vermiştir. Buna rağmen Theofano ile yaptığı ve kilisenin de karşı çıktığı formalite evlilikten dolayı mıdır, yoksa büyük toprak sahiplerinin aleyhine almış olduğu kararların zengin zümreler tarafından çarptırılarak alt sınıfa kara propaganda malzemesi yapılmasından mıdır veya o sert mizacından dolayımıdır ki bir türlü kamuoyunda sevilmemiştir imparator Nikephoros. Hatta bir keresinde sabah duasının ardından saraya dönerken bir gurup halk tarafından yolu kesilerek linç edilmek istenir ki muhafızların olayı engellemeleriyle hayatını zor kurtarabilmiştir. İmparatoriçe ise bu süreçte kocasının yanında olmadığı gibi özellikle son dönemde sevgilisi Çimiskes’le birlikte Nikephoros’un kuyusunu kazmakla meşguldür. İmparatorun böyle bir işbirliğine gitmesi ise muhtemelen kendi geleceğini ve çocuklarının geleceğini garanti altına almak içindir çünkü Nikephoros’un Bizans tahtında fazla bir ömrünün olmadığını anlamıştır. İçinde kendinin ve çocuklarının da olduğu güçlü bir yönetimi de gönlünü kaptırmış olduğu Çimiskes’de görmüş olacak ki birlikte imparatoru ortadan kaldırmaya yönelik bir plan yapmışlardır. Saraydan da edindikleri destekçilerle 10 Aralık 969’da, Bizans’ın en başarılı imparatorlarından biri olan II.Nikephoros Phokas, yeğeni Çimiskes’in de senaryosunda başrol oynadığı kirli ihanet oyunu neticesinde, odasında katledilmiştir.278 İmparatorun ölümünün ardından haber hızlıca yayılır ve halkın büyük bir kısmı da bu gelişmeye destek vererek yeni imparatora tezahüratlarla Ermeni kökenli olan “katil” İoannes Çimiskes’in (969-76) imparator olmasını kutlamaktadır.279

İoannes Çimiskes’in tahta geçmesinden sonra Patrik tarafından karşısına bazı engeller çıkarılmıştır. İlki Theofano sorunudur ve onunla evlenmesine izin verilmez ve sürgün edilmesi istenir. Bu istek İmparator tarafından aynen yerine getirilir ve Theofano hiç ummadığı bir şekilde iktidar hırslarını da yanına alarak sevgilisi Çimiskes tarafından Kınalıada’ya sürgün edilir. İmparator tahtını yasallaştırmak için ise VII.Konstantin’in kızı Theodora ile politik bir evlilik gerçekleştirmekten de geri kalmaz. Kilisenin imparatordan istediği ikinci istek ise bir cinayete karıştığı için günahlarından arındırılması ve bu işi gerçekleştirenlerin (başrolünde kendisi olmasına rağmen) tespit ettirilip idam edilmeleriydi. İkinci şartı da yerine getireceğini söyleyen imparator bu

277 Âbu’l-Farac, s.265-266.

278 Basık, C.II, s.348-349; Bahar, s.150-151; Dikici, s.279. 279 Lemerle, s.94.

doğrultuda suikaste bulaşan bazı kişileri idam ettirmiştir. Böylece sözde günahlarından arınıp saflaşan imparator imparatorluğu hak etmiştir. Bu arada İmparatorlukta yıkıcı geçen kıtlığın arkasından üretim artmaya başlamıştır ve keyifler yerine gelmeye başlamıştır. Çimiskes bu tablonun daha da parlaması ve halkın kalbinde daha da derin bir yer edinmek adına şahsi servetinden de halka yardımlar yapmaktan geri kalmamıştır ve çoğu zaman halkın içerisine girerek onlardan biri gibi olduğunu ve tahtının halkına hizmetten başka bir amacı taşımadığı imajını her fırsatta vermeye çalışmıştır.

Çimiskes’in yaptığı ilk faaliyetlerden birisi de II.Nikephoros Phokas’ın kardeşi Leo Phokas’ı ve onun iki oğlunu sürgüne göndermek olmuştur. Bir önceki yönetime yakın olan isimler de görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bununla birlikte İmparatorun elinde çok iyi komutanlar vardır bu noktada ordudan yana bir endişe taşımamaktadır. Patrik ise imparatorluğunun başlamasından iki ay sonra ölünce patriklik makamına daha uyumlu olacağı birini atama şansını yakalamış olur. Ancak tahtı konusunda yine de endişeleri vardır ve bu noktada seferlere katılarak muhaliflerine arkalarından iş çevirebilecekleri bir zemin hazırlamamaya dikkat gösterir. Taht konusunda endişesi kalmayınca seferlere katılmasında bir mahsur da kalmayacaktır. Zaten önceki yönetimden bizzat görmüştür ki tahtı seferlerde alınan başarılar korumamaktadır, eğer öyle olmuş olsa bundan önce II.Nikephoros’u halkın bağrına basması gerekirdi. Çünkü Bizans’ın hayalini kurduğu toprakları Bizans’a geri kazandırmıştı. Çıkarmış olduğu toprak yasasıyla fakir kesimi zengine ezdirmemişti ve küçük toprak sahiplerini bu noktada muhafaza etmişti. Döneminde yaşanan ağır kıtlık belki kendi yönetimi açısından büyük bir talihsizlikti çünkü muhtemelen bu açlığı halk imparatora yüklemişti. Çimiskes döneminde kıtlığın bitmesi ve üretimin artmasını da muhtemelen yine imparatora bağlamışlardı ve imparatorun yapmış olduğu popilist harcamalar da yine halk için büyük bir lütuftu. Çimiskes Anadolu Aristokrasisinden gelse bile halkı iyi tanıyan akıllı bir adamdır.

İmparator bir dönem komutan olarak görev de yaptığı Bizans’ın doğusunu ve buradaki sorunları yakinen bilmektedir ve 971 de hazırlayıp donattığı orduyla doğuya büyük bir sefer düzenlemeyi düşünür ancak hem akrabası hem de eski silah arkadaşı olan Bardas Phokas Pontus’ta bulunmuş olduğu sürgünden kaçarak ailesinin güçlü olduğu Kayseri’de bir isyan başlatmış ve kendisini de imparator ilan etmiştir. Bu gelişme karşısında sefer planını iptal eden Çimiskes bu isyanın bastırılması için Bardas Sklerus’u görevlendirir. Sklerus ise Bardas’ın ordusu içerisindeki asi askerlere

Çimiskes’e sığınmaları doğrultusunda affedilecekleri gibi para ödülü de alacakları haberini yaymayı başarınca Bardas büyük miktarda asker gücünü de kaybeder ve kendisinin yanında olmayı seçen üç yüz kadar askerle kaçar. Ilgın yakınlarında bir kaleye sığınır ancak teslim olmaktan başka çaresi de kalmamıştır. Ailesiyle birlikte teslim olan Bardas Phokas Khios Adası’na ailesiyle birlikte sürgün edilir ve bir manastıra kapatılırlar. Bu isyanı böylece bastıran Çimiskes yüzünü doğuya dönebilecektir. Abbasiler bu dönemde güçlerini büyük ölçüde yitirmişlerdir ancak doğuda bu kez de başka bir güç Bizans için büyük bir tehdit olmaya başlamışlardır. Kuzey Afrika’nın büyük bir kısmını ele geçirmeye muvaffak olan Fatîmi Devleti Bizans’ın bu yöndeki yeni sorunudur ve Antakya’yı 971 yılında kuşatmayı başarmışlardır. 973 yılında ise bir Bizans garnizonunu Diyarbakır’da ortadan kaldırmışlardır. Bu son gelişmenin öncesinde ise Bizans Ruslara büyük bir darbe indirmek amacıyla kırk bin kişilik bir ordu ve üç yüz kişilik bir donanmayla büyük bir harekât düzenlemiştir. Preslav civarında sıcak temas sağlanır ve büyük bir çarpışmanın ardından Ruslar geri çekilerek Preslav Kalesi’ne sığınırlar. Teslim olmayı reddeden Ruslar için ise Çimiskes’in korkunç bir planı vardır. Dış kaleyi aşmayı başaran Bizans ordusu iç kalede sıkışan Ruslara karşı korkunç bir hamle yapar ve iç kalenin surlarını alevlere teslim eder. Birçok Rus’un diri diri yanarak can verdiği bu kuşatma sonrasında ise Preslav ele geçirilmiştir. Ruslara büyük bir ders veren Çimiskes Tuna Nehri üzerinden Silistra’ya ilerler ve burayı ele geçirir. Kiev Prensine Bulgar topraklarını terk etmesi için müsaade edilir ve bu jest karşısında Kiev Prensi de Çimiskes karşısında diz çökerek ona olan saygısını ve imparator tarafından görmüş olduğu davranışın büyüklüğünü ifade eder.

Batıda kontrolü sağlayan Çimiskes artık yüzünü doğuya dönebilecektir. Doğuda amaç ise II.Nikephoros’un yaptığı fetihleri daha da genişletmektir ancak Fatîmiler bu plan önündeki en büyük engeldir. Buna rağmen imparator Antiokheia’daki (Antakya) Fatîmi baskısını ortadan kaldırmayı başarır. Suriye ve Kutsal toprakların ötesine geçerek Kudüs’e kadar ilerler. İmparator başkente dönerken Şam, Tiberiyye, Sidon ve Beyrut artık Bizans’ındır. 635 yılında Heraklius tarafından alınan bu topraklar artık

Bizans’ındır ve bölgedeki Bizans hâkimiyeti tekrar kurulmuştur.280 İmparator İoannes Çimiskes başkente dönmesinden kısa bir süre sonra aniden

rahatsızlanarak ve 10 Ocak 976’da ölür. İmparatorun aniden rahatsızlanarak ölmesi

onun zehirlendiği şüphelerini de akla getirmektedir ancak bu tezi destekleyecek güçlü kanıtlar mevcut değildir.

Çimiskes’in ölümünün ardından imparator Konstantin’in torunu ve Büyük Romanos’un oğlu olan II.Basileios (976-1025)tahta geçmiştir.281 Ancak hükümdarlığında 989 senesi adeta bir dönüm noktası olacaktır. Çünkü henüz otuz bir yaşındayken, yirmi dokuz yıldır imparator ünvanı taşımaktadır. Çocukluk dönemini kapsayan ilk on altı yılında askeri kökenli Nikephoros ve Çimiskes tahtı gasp etmişlerdir. Sonraki dokuz yılda ise büyük amcasının gölgesinde kalmıştır. Son dört yıl ise Kiev Prensinin şantajları altında silik bir şekilde geçmiştir.282

Çimiskes’in ölümünün ardından Basileios hükümdar olmuş olsa bile daha önce yetkinin iki isyancı generalde olması gibi bu kez de yönetimde etkili olan güç amcasıdır. Amcasının varlığı ise başlangıç açısından Basil için şanstır çünkü amca Basil Lekapenus oldukça iyi tecrübeli ve akıllı bir yöneticidir. Zaten bu zekâsını da bizzat yönetime katıldığı ilk yıllarda yapmış olduğu hamlelerle kanıtlar ve tahtı bir askeri isyanla başka bir generalin eline geçmekten kurtarır. Tahtı savunduğu isim ise 970-71 de doğu seferlerinde muazzam başarılara imza atan Bardas Sklerus’dur.283 Bu potansiyel taht adayının etkinliğini kırmak için Mezopotamya’nın ücra bir bölgesine vali olarak atar ancak Sklerus tahtın kendisine ait olduğunu düşünmektedir ve doğu ordusu da generallerine sahip çıkarak Sklerus’un imparator olmasını destekler. Ordusuyla birlikte tahtı ele geçirmek için yola çıkan Sklerus’un üzerine 977 yılında Bizans bir ordu gönderir ancak mücadeleyi Sklerus kazanır. Başkent yolunda devam eder ve karşısına onu durdurabilecek bir güç çıkmadan 978 yılının başlarında İznik’i alır. Buradan başkente sokulan Sklerus kenti abluka altına alır. Bu durum karşısında amca Lekapenus orijinal bir hamle yapar ve bir zamanlar Bardas Phokas’ın isyanını bastıran Sklerus’u, bu kez de Sklerus’un isyanına Bardas Phokas’ı bastırmak için görevlendirir. Aslında bu akıllıca bir hamledir zira Phokas’ın o olaydan sonra Sklerus’tan alacağı bir hesap vardır. Sklerus’a büyük nefret besleyen Phokas’ın bu intikam enerjisini tahta göz diken Sklerus’a kullanması Lekapenus’un ne denli akıllı bir taktisyen olduğunun da kanıtıdır. Başkente ulaşmayı başaran Phokas imparatorluğa bağlılık yemini ettikten sonra kuşatma altında bulunan başkentten yine bir şekilde

281 Urfalı Mateos-Papaz Grigor, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli

(1136-1162), notları çev. Edoard Dulaurer, Halil Yınanç, Türkçe’ye çev. Hrant D.Andreasyon, Ankara, 2000, s.33.

282 Norwıch, C.II, s.199. 283 Psellos, s.7-8.

ayrılarak Filistin’deki Caeserea liman kentine giderek orduyu toplamaya başlar. Phokas’ın amacı güçlü bir orduyla Sklerus’a arkadan yaklaşıp onu gafil avlamaktır ancak plan deşifre olunca Sklerus kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır ve Anadolu’ya geri çekilir. İki ordu da aynı bölgeye konuşlandıklarında yaşadıkları küçük çaplı karşılaşmalarda üstün taraf Sklerus’tur ancak durumun kaderini etkileyen bir üstünlük