• Sonuç bulunamadı

Kent üretimin ilk tanımlaması, Saraçhane kilisesinden çıkarılan kazı materyallerin ilk incelemesiyle doğrulanmaktadır. Çıkarılan 17 örneğin hepsi de muntazam stile ve dikkatli uygulamaya sahiptir. Diğer yandan yerel darphanenin varlığının kesin kanıtı, Roma’nın son ve Bizans’ın ilk dönemlerinde olduğu gibi darphane damgası gibi açık kanıtlara değil de, tasarım ya da stilindeki karakteristik detaylar gibi sübjektif kriterlere bağlıdır.

Theofilos’un kendi saltanatındaki (829-42) para üreticileri benzer iki gruba ayrılmışlardı ve müşterek hükümdarlık zamanlarında olduğu gibi ayni para üretim düzenlemesini temsil ettiklerini tahmin etmek makuldür. 904 yılında Tripli’nin Leo’nunun Selanik’i yağmalaması ve sonradan Bulgaristan sınır hattının 20 metre şehrin içine ilerlemesine neden olduğu bu gelişmelerden herhangi birisi tek başına Selanik para üretiminde durmaya neden olmuş olabilir.

İkinci ihlalin yaşandığı tarih, metropolitan tekelcilikte yaşanan ilk ihlalden uzak bir tarihte değildir. IX. Yüzyıldan X.Yüzyıla kadar, Bizans’ın Kırım’daki servetlerinden yayıldığı düşünülen, hüküm süren kralların baş harflerinin basıldığı sert çeşit bakır ile kaplı ya da ana metalden yapılmış bir dizi paralar uzan zaman önce tanınmıştır. Bu serilerin başladığı kesin tarih net olarak bilinmemektedir.

Selanik ve Chersondaki IX. ve X. Yüzyıldaki darphanelerin ortak iki ilginç, büyük ihtimalle önemli vasfı vardır. Bunlar başlama ve duraklama koşullarıdır. Üretimin yapıldığı her şehir ve çevreleyen alanlar idari bölge statüsüne yükselmişlerdir. Selanik’in idari bölge oluşunun kesin tarihi hala belirli değildir ama Nicephorus (802- 11) ya da Theofilos’un (829-42) dönemlerinden biri olabileceği öne sürülmekle birlikte erken dönemde olma olasılığı daha yüksektir. Cherson idari bölgesi 833’ten hemen sonra oluşturulmuştur. Her biri yerel askeri felaketlerden sonra durdurulmuştur.

Para üretiminde, metropolitan tekelcilikte yaşanan bu iki ihlalin önemini açıklamak ve bu ihlallerin idari temelinin değerlendirilmesi zordur. IX. Yüzyılın reddedilemez özelliklerinden biri olan ve daha karmaşık bir dini darphane sisteminin oluşmasına yol açan bir idari sistemin genişletilmesi olarak öne sürülse de, nümizmatik kabul görmemiştir ve gerçekten de olası değildir. İleri dönem Roma ve Bizans’ın ilk dönemlerindeki yönetim modeli dini darphanelerin varlığının cesaretlendirmiştir ama gelişmiş Bizans idari yönetim modeli bu cesaretlendirmeyi kırmıştır.

I.Çimiskes (969-76) döneminde bakır paraların dizaynı tamamıyla dini bir boyut almıştır. Bu tür paraların üretimine 1092 de Alexius’un para devrimine kadar devam

edilmiştir. X. Konstantine döneminde imparotorun resimi ya da yazısı ile birleştirilmiş, bu durum da 1092’ye kadar devam etmiştir. Diğer bir ifadeyle bu iki seri en azından paralel olarak piyasaya sürülmüştür. Ayrıntılı açıklamalar tek bir darphaneyi böyle olasılık dışı durumu açıklamaya çalışmışlardır. Bu darphane, metropol darphanedir. Örneğin; ilgili dönemlerin başlangıç’da imparatorun resiminin ya da yazısının bulduğu bir seri para basıldığında bu durumun dini dizayna sahip başka bir para üretimini takip etiği görülmüştür ancak bu durumu açıklamamıştır. Her iki basım da birbiri ile tamimiyle paralel olarak ama farkı darphaneler tarafında basıldığını göstermektedir. En azında bir dini dizayna sahip olarak basılmış paraların imparatorluk dizaynına sahip paralar damgalanmış bu sonucu teyit eden niteliktedir. Tarih sırasına göre dini serileri basan darphaneler büyük ihtimale metropol darphanedir. İmparatorluğa ait serileri üreten darphane kimliği kesin olarak ön görülemez ama bu darphanenin Selanik olduğu tekrarda öne sürülür bu geçici tanımlamanın Selanik’teki darphanenin daha önceki dönemlere ait paralara benzer dizaynalara sahip bakır teteraları üretilmesiyle açıklanır.350

II.Basil ve VIII. Konstantin (963-1025) kardeşlerin uzun süren birleşik krallık döneminin ilk kısmı II.Nikephoros ve I.Çimiskes’in (969-76) vesayeti altında geçmiştir.

II. Nikephoros tarihçi George cetvenus ne jonaras tarafından hafif ağırlıkta altın bozukluk olan nomismatatertoronu kullanıma sokmak ile itham edilmiştir. Bu bozukluğun amacı ve önemi VI. Yüzyıldaki hafif ağırlıklı solidus gibi ki birbiriyle bağlantılı gibi görülmektedir, amacı kabaca mali olarak görülse bile her yerde ayrıntılı tartışılması ertelenmiştir ama bunun orijinini ve fiziksel karakterini şimdi tanımlamak uygun olacaktır. Zonarastatertemo’nun oluşturulmasını aşağıdaki terimlerle ifade etmiştir: Nikephoros’un zamanına kadar her bir nomisma’nın ağırlığı bir hexagiona eşitidir. Ağırlığı azaltılarak her bir nomisma’daki vergi tahsilâtını, ödemeleri ve harcamaları etkilemiştir. Dahası imparatorun yüzünü taşıyan her bir eski nomisma saltanattaki kral tarafından değiştirilenle aynı değere sahip olmasına rağmen o kendisininkinin tercih edilmesini emretti. Bunu neden yapmıştı? Bunu tüm tüccarların yalnızca onun nomisma’larını sorması için ve bütün nomisma değişimlerinde kâr sağlamak için yapmıştı.

Tekarteronun geleneksel standart nomisma’dan ne miktarda hafif olduğu, jhontzetzesin mektuplarından birinde şart düşülerek tanımlanmıştır: Taterteron.

Zonaras tarafından peparpenonun temel olarak yanlış anladığı yorumladığı tek özelliği histamenonun yeni imparatorluk gelir için kullanılırken eyalet masrafları için papperpanonu kullanılmasıdır, böyle bir uygulama kademeli olarak ama histemonu piayasadan tamamen geri çekilmesi ile sonuçlanabilirdi. Böyle bir durum asla olmadı ve böyle bir niyetin de olmaması gerçekten olasıdır. II.Nikephoros tarafından yürürlüğe uygulanan Katertenon O ve ondan sonra gelenler tarafından Histemenon ile birlikte kullanmışlardır

3 tane tatertanon 1/12 oranında histemanona bağlıdır. Tatertenonu oluşturan hergün histemenondan 1/36 oranında eksiltme olarak görülmektedir ki bu da, tüm ağırlığın 1/15 oranında toplam 1 fark oluşturmaktadır. Tetartenon 22 keratialık bir bozukluktur ve VI. ve VII. Yüzyıldaki hafif ağırlıklı solidusa eşittir.351

İmparatorlukta altın sikkeler devlet memurlarına ve askerlere ödenen maaşlar yoluyla tedavül edilmekteydi. Propaganda değeri dışında, sikkelerin bir başka temel fonksiyonu da vergilerin toplanmasını kolaylaştırmasıydı. En önemli vergi biçimi ise arazi ve kişilere uygulanan vergiydi: Merkezi hükümet ise bu vergilerin altın sikkelerle ödenmesinde ısrar ediyordu. Bu yolla da memurlara ve askerlere yapılan ödemeler, toplanan vergilerle birlikte hazineye geri kazandırılıyordu. IV.Konstantin’den (668) II.Mikhail’e (821) kadar hüküm süren imparatorlarca, Konstantinopolis dışında ve kendi darphaneleri olan Sicilya, Güney İtalya ve Kuzey Afrika gibi bazı eyaletlerin de sikke emisyonunun oldukça düşük olduğu tahmin edilmektedir. Aslında bu tarihçiler açısından tam bir bilmecedir. Belki bu bilmece, dönem çerçevesinde yapılan kazıların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır ve arkeolojik kazılar arttıkça daha fazla sikkenin gün yüzüne çıkartılması bu noktada daha basılan sikke oranına dair daha sağlıklı bir öngörü şansı doğuracaktır.352II.Mikhail döneminde (821-29) bakır sikke basımının artmaya başlamasıyla ve bakır için Selanik ve Kherson’da iki yeni darphane kurulmasıyla, bakır sikkeler IX. Yüzyılın ilk yarısında büyük bir dönüşüm yaşamışlardır. Standart bakır sikke Follis’in ağırlığında da bir artış olmuştur. Ayrıca

351 Hendy, s.507. 352 Herrın, s.213-216.

artan sikke üretimi, devletin nakit olarak toplanacak vergiye olan talebinin de arttığını göstermektedir.353

2.2.2.1. Hazine/Bütçe

Bizans İmparatorluğu’nun genel bütçesi içerisinde ticaretten elde edilen gelir küçük bir yere sahipti. Çünkü Bizans hazinesinin en büyük kalemini topraktan ve kişilerden alınan vergiler oluşturmaktaydı. İmparatorluk vergi gelirlerinden başka üç kaynaktan daha gelir sağlamaktaydı:

1- Artizanal Mülkiyet: İmparatorluk atölyelerinde üretilen; ordu, donanma, saray ve idari kadro için gerekli olan mallar devlete dolaylı dahi olsa büyük katma değer sağlamaktaydı çünkü eğer üretim olmasa talep dışarıdan karşılanma yoluna gidecektir ve bu da büyük bir mali yükü beraberinde getirecektir.

2- Tarımsal Mülkiyet: Tasarrufu devletin kontrolünde olan geniş ülke topraklarıdır.

3- Kentlerdeki Mülkiyet: Devlete ait (hanlar, madenler, taş ocakları, tuzlalar vb) işletmelerin varlık ve gelirleridir.354

Devletin temel gelir kaynağı vergilendirme, toplanmayı ve dağıtımı basitleştirdiği için ve hazinenin rezervlerini oluşturmadaki avantajı nedeniyle, başka birimlerden çok altın sikke cinsinden yapılmaktaydı. Hazinenin rezervleri imparatorluk için çok önemliydi zira Bizans’ın kredi ve borçlanma konusunda pek fazla imkânı bulunmamaktaydı. Olası bir kriz durumunda imparator; kraliyeti, kiliseyi ya da yönetimine destek vermiş olan büyük toprak sahiplerini gözetmek mecburiyetindeydi.355

İzlemiş olduğu ekonomik politikalarda halkın desteğini kazanmak için atmış olduğu popülist adımlarda İrene (797-802) vergileri büyük oranda düşürmüştür ancak vergi gelirlerinin düşürülmesi ordu için sağlanması gereken ödeneği de zora sokmuştur.356 Bu dönemde çıkarılan altın madeni paralara (solidus) imparatoriçenin resmi bastırılmıştır. İmparatoriçe, imparatorlukta tek hüküm süren kişi olduğu için, resmi belgelerde, sadece erkeklere ait bir durum olan “Basileus” yani imparator unvanını kullandığı da görülmektedir.357

353 Haldon, s.146. 354 Baskıcı, s.267-268. 355 Eagleton-Williams, s.97. 356 Taberi, s.144. 357 Dikici, s.217; Herrın, s.167.

I.Nikephoros (802-11), İrene’nin uygulamış olduğu popülist vergi politikaları yüzünden boşalmış olan devlet hazinesini toparlamış ve maliyeyi düzene sokmuştur. Bütçenin toparlanması sayesinde ordu için elzem dolayısıyla imparatorluk için elzem olan kaynaklar da sağlanabilmiştir. Yine bu dönemde tüccarların özel yerlerden borç almaları yasaklanmış, sadece devlet hazinesine borçlanmalarına izin verilmiştir. Bu noktada borçlanma faizi de %17 olarak belirlenmiştir.358

Her ne kadar Bizans’ın “Altın Çağ”ı Makedon hanedanlığına mal edilse de aslında Bizans Rönesansı III. Mikhail döneminde (842-67) başlamıştır. Bu dönemden itibaren sıkı maliye politikalarıyla altın rezervleri arttırılmış ve hazine doldurulmuştur. Bu şekilde oluşturulan güçlü orduyla da önce Arapların eline geçen Damietta (Mısır/Dimyat), Melitene (Malatya), Dalmaçya ve Suriye civarı, Kıbrıs ve Girit gibi değerli stratejik ve çok değerli topraklar alınabilinmiştir. Hatta bir ara imparator İoannes Çimiskes zamanında (969-76) imparatorluk Kudüs kapılarına kadar dayanmıştır.359

X. Yüzyılda maliyenin, sanayinin ve ticaretin güçlü bir şekilde gelişmesi, imparatorluğun zenginleşmesi anlamı da taşımaktaydı.360 V.Konstantinos’un hükümdarlığı döneminde (742-75) yıllık bütçe aşağı yukarı 1.7 milyon nomisma iken, II.Basileios öldüğü zaman (1025) hazinede 4 milyon nomisma bulunmaktaydı. Bu durum ise hem büyük ölçüde artan vergi gelirlerinin, hem de çok daha aktif bir ekonomik hayatın varlığını gösterir.361

İmparatorluk zengindi ve büyük bir refah içerisindeydi ancak en zengin döneminde bile mali durumu çok istikrarlı değildi ve istikrar sağlama adına gösterilen çabalar kalıcı sonuçlar doğurmuyordu. Hazine sürekli büyük harcamaların baskısı altındaydı; savaş ve diplomasinin masrafları, kamu idaresinin çoklu ve karmaşık yapısı, sarayın, üst düzey yöneticilerin ve diğer kuruluşların lükse olan düşkünlükleri, dini kurumların hayır müesseseleri, halkın devlet tarafından karşılanması gereken masrafları ve Bizans’ın büyüklüğünü göstermek amacıyla yapılan büyük ve ihtişamlı yapılar hazineyi adeta erozyona uğratmaktaydı. Gelirler bu giderleri karşılamakta çoğu zaman çaresiz kalıyordu ve buna ek olarak memurların ahlaksızlığı ve para hırsı da bu

358 Basık, C.I, s.255. 359 Çimen, s.124.

360 Bu dönemde ticaretin gelişmesi ve geniş bir alanda sürdürülüyor olması, dünyanın bütün ülkelerinde

dünya ticaret ölçülerinden biri olan Bizans’ın altın parasının genel kabul gördüğünün ve arandığının da bir kanıtıdır. Baılly, C.II, s.293.

361Haldon,s.147. Charles Diehl II. Basileios öldüğü zaman kasada 220 milyon yedek akçenin var olduğunu ve bu rakamın günümüzde bir milyar altından fazla ettiğini söyler. Diehl, s.91.

olumsuzlukların tuzu biberi oluyordu Devlet de bu açığı kapamak için en kolay yol olan halkın üzerindeki vergi yükünü biraz daha arttırmaktan geri durmuyordu.362

İmparatorlukta ticaret yapılıyordu ancak tüketim ve ihracat ithalattan azdı. Ekonomi açık veriyordu ve sık sık yapılan vergi ayarlamalarına başvurulmak zorunda kalınıyordu. Aslında bu tablo uzun vadede yol almaktan başka bir şey değildi. Vergi ayarlamalarında ise kullanılan en önemli taktik şu idi: bütçenin bir bölümünde gürültü ile ilan edilen bir vergi indirimine gidiliyor, öte yandan bütçenin başka bir bölümüne sadece bu indirimi telafi etmekle kalmayıp hazineye büyük bir gelir getirecek başka bir düzenleme sessiz sedasız ekleniyordu. Yani Bizans, tüm medeni dünyanın en zengin sitesi olduğu halde, aslında günü kurtarma çabası güden politikalarla beslenmekteydi363

2.2.2.2.Kredi ve Faiz

Faiz, Batı Avrupa’nın Ortaçağlar ahlakına aykırı olmasına rağmen, çağdaşı Bizans’ta faizi yasaklayan uygulamaların oldukça az sayıda olduğu görülmektedir. I.Nikephoros döneminde (802-11) faiz ile para alıp verme hakkının sadece devlete verilmiş olduğu durumda bile bu uygulama ahlaki bir durumdan kaynaklanmıyor, bilakis yüksek bir faiz haddi uygulanarak devlete faiz geliri sağlama amacı taşıyordu.364 Bununla birlikte Bizans’ta tefecilik tüm devirlerde oldukça yaygındı. Altın işleyenler borç para veriyorlardı ancak devlet bu işlemlerden ortaya çıkan faiz gelirlerini başıboş bırakmıyor ve denetlemeye çalışıyordu. Ortalama faiz oranı %4 ile %8 arasında değişmesine rağmen, Justinyen %12’den fazla faiz alınmasını yasaklamıştır. Bu oran zamanla borç alanın yaptığı işe ve mevkisine göre değişiklik göstermeye başlamıştır. Bu değişimle soylulardan %4,5, tüccarlardan %8,5 ve para talebinde bulunan diğer kişilerden %6,5 faiz alınmaktaydı.365

I.Nikephoros, İrene’nin getirmiş olduğu vergi indirimlerini yürürlükten kaldırmış, indirime gitmediği diğer vergileri de yükseltmiştir. Tüccarların özel borç almalarını yasaklamış, sadece devlet hazinesine borçlanmasına izin verilmiştir.366 Yine bu dönemde, 809-10’da, başkentin önde gelen gemi sahipleri aşırı zenginleşmiştir ki

362 Demirgil, s.47. 363 Baılly, C.II, s.283,291. 364 Baskıcı, s.252.

365 Book of the Eporch’da Bankerlerden bahsedilmektedir ancak bunlar muhtemelen loncalara bağlı ve paranın orjinalliğini kontrol eden kurumlardı. Bununla birlikte görünen odur ki en büyük banker devletti. Olga Maridaki-Karatza, Legal Aspects of the Financing of Trade, The Economic History of Byzantium, Angeliki e. Laiou, Editor in Chief, Volume 3, Washington, D.C., 2002, s..1105; Rice, s.126-127.

I.Nikephoros, bu kimselerin her birini olağan üstü yüksek bir faiz haddi olan %16,67’den yaklaşık olarak 6 kg. altın değerinde kredi almaya zorlayabiliyordu. Sonraki zamanlarda ise normal faiz haddinin %4.14 ile %6 arasında sabitlendiği görülür. Dolayısıyla ticari faaliyetlere yapılan az sayıdaki göndermeye rağmen; imparatorluk tüccarları, gemiciler ve esnaf Konstantinopolis’te bir kar ve zenginlik meydana getirebiliyorlardı. Bunun büyük bir kısmı ise kent halkını beslemeye yönelik gıda ürünlerinin işletmeciliğiyle alakalıydı.367

Bizans’ta elit kesim ekonomik faaliyetlere yatırım yapmaktansa arazi satın almayı ve daha fazla para kazanabilecekleri memuriyetliklere yatırım yapmayı tercih etmekteydiler. Beraberinde devlet emekliliğini de getiren saraya ait şeref hisselerini de satın almaktaydılar. Yunan asıllı ve Bizans bürokrasisi alanında önde gelen isimlerden birisi olan Nikolaos Oikonomides, bu tür yatırımların getirisinin %2,5-3 olduğunu ve bunun %6 olan resmi faiz oranından daha düşük olduğunu hesaplamıştır. Öte yandan, Protospatharios368 gibi en yüksek payelerin getirisi %8,3’e kadar yükselebilmekteydi fakat bu tür hisselerin miras yoluyla ve yatırılan anapara hiçbir suretle geri ödenmiyor sadece yatırılan paranın faizi alınabiliyordu. Görünüşe bakılırsa pek avantajsız bir yatırımdı ancak bu tarz yatırımların kazanç sağlamadan ziyade başka avantajları vardı. Bu tarz bir yatırımın yapılmasındaki temel amaç şeref ve statü kazanmaya yönelikti. Büyük bir hisse sahibi olmak ve saraydaki törenlerde uygun kostümle protokolün arasında yer almak her türlü ekonomik yararın ötesinde duruyordu. Bununla birlikte ticaretten para kazananlara karşı geleneksel olarak hor görme eğilimi bulunsa dahi, imparatorlar belirli bir fiyat mukabilinde, hisse sahiplerinin yakın çevresine bazı ticari fırsatlar da tanımaktaydı.369

2.2.2.3. Vergiler

Bizans’ta toplanan vergileri dolaylı ve dolaysız vergiler olarak sınıflandırmak mümkündür. Dolaysız vergiler ise kendi arasında dörde ayrılmaktadır. Bunlar;

1- Arazi vergisi

2-Otlaklardan ve koşum hayvanları dışında kalan hayvanlardan alınan vergiler 3- Baş vergisi

4- Ticari izin belgesi ve gayrimenkul vergisi

367 Herrın, s.211.

368 Protospatharios; kelime anlamı beş silahtar.

Dolaylı vergiler ise;

1- Köprü ve yol geçiş ücretleri

2-İthalat ve ihracattan alınan %10’lık gümrük vergisi 3- Pazar ve liman vergileri

4- Çeşitli devlet işlerinden alınan vergiler ve harçlar370

Bizans devleti çağdaşı Batı Avrupa’ya göre oldukça fazla miktarda vergi toplamaktaydı. Bizans vergi sisteminin temelinde ise toprak vergisi yatmaktaydı; toprak sahipleri bu vergiyi ödeyebilmek için fazla ürünlerinin çoğunu genellikle devlete satmakta, devlet de bu ürünleri ordunun, yönetimin ve imparatorluk makamının ihtiyaçlarını harcamakta kullanırdı.371 Aslında bu sistem devlet için büyük avantaj sağlıyordu, şöyle ki üretici satmış olduğu ürünün karşılığında aldığı altını zaten vergi olarak yine hazineye veriyordu. Devletin almış olduğu ürün ise ihtiyaçların karşılanması için kullanılıyordu.

Ayrıntılı mali mekanizmaları yöntemi, ekonomi hakkındaki geleneksel bir Bizans varsayımını yansıtır: Askeri ihtiyaçlarla alakalı hükümet giderlerini, imparatorluk sarayının giderlerini, başkent Konstantinopolis’in ve diğer kentlerin beslenmesini: İpek, madeni eşyalar, mine ve ikonalar gibi oldukça çok talep edilen lüks ürünlerin üretimini finanse etmenin en efektif yolu arazi ve nüfusu vergilendirmekten geçmekteydi. Toprak ayrıca vergi indirimi karşısında thema ordusuna tam donanımlı asker sağlayan bir imkân da sağlıyordu ki görünüşe bakılırsa sistem gayet başarılı işlemekteydi.372

Roma’nın son döneminde ve Bizans’ta, vergi gelirlerinin en yükseğe çıkarılması hedeflenmekteydi. Bu hedefe, vergilendirme için kaydedilmiş ama işlenmemiş toprakların VIII. Yüzyılın ortasına ve sonuna kadar vergi takdiri için komşu arazi sahiplerine bağlanması yoluyla ulaşılmaktaydı. Yüzölçümü, kalitesi ve ürün tipi göz önüne alınmak suretiyle belirlenen vergi takdiri, toprak ile iş gücünü birbirine bağlayan bir sistemle sağlanıyordu.373 Ekilip biçilmeyen toprak doğrudan vergilendirilmiyor, vergiler aralıklı olarak, başlangıçta beş sonra on beş yıllık dönemlerle yeniden

370 Baskıcı, s.265-266.

371 Eagleton-Williams, s.97; Baskıcı, s.264,

372 Herrın, s.213. İmparatorlukta vergi toplama mekanizması da tıpkı thema sistemi gibi Orta Bizans döneminde oldukça etkin bir şekilde işlemekteydi. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki mültezimleri andıran vergi müteahhitleri Bizans’ta önemli devlet görevlileriydi ve bu görevliler rüşvet almamaları için sık sık denetime tabi tutulmaktaydılar. X. Yüzyıldan sonra vergi iltizamı sistemi artmış ve bu memurların sayısı azalmıştır. Bu durum ise görevin kötüye kullanılması ihtimalini arttırmıştır. Baskıcı, s.266. 373Capitatio-İugnatio system.

belirleniyordu. Toprağın düzenli olarak vergilendirilmesine geniş bir olağanüstü vergi ve angarya yelpazesi de ekleniyor, bunların içerisinde subay ve memurları ağırlama, yolların, köprülerin ve güvenlikli alanların bakımı, ayrıca kömür ve odun gibi bir dizi kapsamlı ihtiyacı teslim etme ve/veya üretme yükümlülüğü de vardı. Bazı topraklar bu ekstra vergilerin çoğundan muaftılar. Özellikle askerlerin sahip oldukları ya da ellerinde bulundurdukları topraklar ile genel posta hizmetlerinde kayıtlı kişilerin ellerinde tuttukları topraklar bu kapsamdaydı. VII. Yüzyılın sonlarında olan en önemli değişiklik, yıllık vergi takdirinde, devlet bütçesinin taleplerince belirlenen sabit bir orandan çok, üreticilerin üretim kapasitesine ve ödeme gücüne dayanan, nispeten daha adil bir vergi takdirinin başlatılması olmuştur. Bu yöntem ise doğru mülk kayıt ve beyanlarını gerekli kılmaktaydı, bu zorunlulukla da zaten Bizans ortaçağ dünyasının en ileri tapu kayıt ve mali takdir sistemlerinden birisini geliştirmiştir. Isauralılar bütçe dengesine önem vermekteydiler ve bu dengeyi de ağırlıklı olarak arazi vergileriyle gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir. III. Leon tarafından, bir depremde büyük hasar gören Konstantinopolis surlarının onarımı için 739’dan itibaren arazi vergisi 1/12 oranında arttırılmıştır ancak bu uygulama onarımın bitmesinden sonra da indirim yapılmaksızın devam etmiştir. Arazi vergi takdirindeki bu değişiklikler ise IX. Yüzyılın ortasına kadar sürmüştür.374

Günümüze ulaşan mali kayıtlardan tüm köylerin, güz hasadının sonrasında yıllık ziyaretlerini gerçekleştiren vergi görevlilerine belli bir miktar ödeme yapıldığı görülmektedir. Her hane ve toprak maliki ayrıca bireysel olarak vergilendirilmekteydi. Halk ise ödenecek bu tutarı altın sikkelerle ya da onların küsuratını ½ ya da 1/3 küsüratlı nomismalar ile ödüyordu. Bu tahsilât sürecinde köyün yaşlıları, sürecin