• Sonuç bulunamadı

Ortaçağlarda, bir azizin ölüm yıldönümü çoğu zaman uzak mesafelerden tüccarları kendisine çeken bir yortu fuarı ile anılmaktaydı. Ticari faaliyetlerle dini etkinliklerin arasındaki mantık uyumsuzluğunu bir kenara bırakacak olursak, fuarlar kiliselerle, özellikle de hacıları çeken kutsal emanetlerin bulunduğu kiliselerle yakından ilişkiliydi. Evangelist’e bağışlanan hatırı sayılır miktardan açıkça anlaşıldığına göre Ephesos’taki (Efes) Aziz Yuhanna’nın Kilisesi Anadolu’nun batısında belli başlı ticari etkinlikten birisiydi. İtirafçı Theophanos’un Vekayinamesi’nde (IX. Yüzyılın başları)

VI.Konstantin’in (780-97) bir Arap akıncı birliğiyle karşılaşıp onları mağlup etmeyi başarmasından sonra Ephesos’a (Efes) gittiğini söyler ve İncil’i yazanın kilisesinde dua ettikten sonra, kutsal havari, İncil yazarı Yuhanna’nın yardımını kazanmak adına fuarın (yaklaşık olarak elli kilo altın) gümrük vergilerini bağışlar.314 Hem topladıkları bağışlar hem devletten kopardıkları hem de ticaretten kazandıkları kilisenin her geçen gün zenginleşmesine hizmet etmektedir. İmparatorlukta kilise ve manastırların geniş arazileri bulunmaktadır ve bu arazileri keşişler ve toprağa bağlı köylüler kilise adına işlemektedirler. Prensip olarak bu topraklar arazi vergisine tabidir ancak pratikte çoğu zaman vergiden muaftırlar.315

İrene döneminde (797-802) sırf siyasi nedenlerden dolayı ekonomide popilist politikalar takip edilmiştir. Ayrıca onun ikona severlerden yana tutumu da popilist bir yaklaşımdır. Bu dönemde Devlet maliyesinin ihtiyaçlarını gözetmeden, öncelikle manastırların ve başkentin halkının yararına olacak vergi politikaları uygulanmıştır. Devlet için önemli bir gelir kaynağı olan Konstantinopolis, Abydos (Çanakkale- Naraburnu) ve Hieros (İstanbul boğazı Karadeniz çıkışı) limanlarından alınan vergiler düşürülmüştür. Ayrıca keşişler ve manastırlar, zenginlik ve ayrıcalıklarına yeniden kavuşarak, birkaç yıl sonra oğlunun gözlerini oydurtacak imparatoriçe İrene’ye övgüler dizmekten geri durmamışlardır. Fakat I.Nikeforos (802-11) eyalet yöneticilerinden, ruhban sınıfına “esir gibi” muamele etmelerini istemiş, manastırlara İrene’nin gösterdiği ayrıcalıkları tanımamış, manastırların mal ve mülklerine el koymuş, keşişlere ve diğer manastır sakinlerine de kelle vergisi getirtmiştir.316

Theofilos döneminde (829-42), Bağdat halifeliğinin zamanla zayıflaması, doğuda meydana gelen hasarların tamiri için fırsat doğurmuştur. Bu dönem maliyenin iyi idare edilmesi ayrıca diplomasinin etkin kullanılmasıyla Bizans itibar ve refahının arttığı bir dönem olmuştur. Ancak altı çizilmesi gereken en çarpıcı gelişme bu dönemin hemen sonunda olmuştur. Theofilos’un ölümünden bir gün sonra, dul karısı saltanat naibi Theodora, kardeşi Bardas’ın nasihatleri üzerine resimler ibadetine izin vermekle sükûneti tahsise karar vermiştir. Bu kilisenin zafer kazandığı anlamına gelmektedir alınan karar coşkulu bir merasimle ilan edilmiştir. Ancak resimler kavgasının sonunda kazanan taraf kilise gibi görünse dahi bu kavganın sonunda gerçek manada kazanan

314 Herrın, s.209-210.

315 Demir Demirgil, ”X. ve XI. Yüzyıllarda Bizans İmparatorluğunun İktisadi Düzeni”, Belgelerle Türk

Tarihi Dergisi, S.47, Ankara, 1971, s.47.

imparatorluk olmuştur. Neredeyse iki asır süren ve toplumu ayrıştıran, çoğu zaman kilise ve imparatorluk yönetimini karşı karşıya getiren bu çekişmenin adı olan Tasvirler kavgasının bitmesinin en açık neticelerinden biri de, kiliseyi imparatorun nüfuzu karşısında her zamankinden daha itaatkâr yapması olmuştur. Mücadeleden gençleşerek çıkan kilise, bir nevi devletin hizmetine girmiştir. Bu mücadelenin sonunda Kilise, Peleponez Slavlarının Hıristiyanlığa girmelerini tamamlayarak Bizans nüfuzunu bütün doğuda yaymaya başlayarak işe başlamıştır. 863’de Cyrille ve Methode (Sllaviarın havarileri) Hıristiyanlığı Macaristan’da yaşayan barbar kabilelere götürmüşlerdir ve Slavcaya tercüme ettikleri eserler sayesinde ve bir şekilde kendi dilleriyle Slavları Ortodokslukla tanıştırıp, akıllı ve yumuşak bir siyasetle Slavların Ortodoksluğu kabul etmelerini sağlamışlardır. 864 yılında Hıristiyanlık Hazarların Yahudi devletine girmiştir ve bu yıl Bulgar Çarı Boris Ortodoksluğu kabul etmiştir. 866 yılında ise Bizans nüfuzu Bulgaristan’a tamamen yayılmıştır. Bu şekilde aslında IX. Yüzyılın ortasına doğru yavaş yavaş gerçek anlamda bir Bizans milliyeti oluşmaya başlamıştır. Resimler kavgasının sonunda imparatorluk din birliğini, siyasi kuvvetini ve fikri bütünlüğünü de sağlamayı başarmıştır.317

Kilise ihtişama çok düşkündü ve bu ihtişamın bir yansıması olan görkemli kıyafetleri X. Yüzyılda gösterişliliğin zirvesine çıkmıştı. Bu dönemde ayinleri yöneten ruhban sınıfının giymiş olduğu ipek brokar ya da kadife giysiler değerli mücevherlerle işlenmişlerdi. Bunlar kadar göz alıcı mihrap örtüleri, ikona süslemeleri ve İncil kapakları altın, gümüş, bakır veya tunç şamdanlardaki sayısız mumun ışığında parıldamaktaydı.318II.Nikephoros Phokas, 964 yılında çıkarmış olduğu bir novella’da keşişler için aşağılayıcı cümleler sarf etmiştir ve keşişlerin İncil’in işaret ettiği değerleri taşımadıklarını söylemiştir. Phokas’a göre bunlar, sürekli yeni dünyalıklar edinmek için çabalayan, görkemli binalar yapmakta yarışan; sayısız yük ve besi hayvanına sahip olma hırsıyla yanıp tutuşan ve başka bir şey düşünmeyen kimselerdir. Bunlar, tüm güç ve enerjilerini zenginleşmek için sarf etmektedirler der. Phokas Novella’da, keşişlerin bu açgözlülüğünü vurguladıktan sonra, yeni bir manastır temeli atılmasını; yüksek din görevlilerine ve hegumenos’lara, asil ya da köylü sınıfına ait olan topraklardan her türlü toprak alımını yasaklamıştır. Ayrıca kilise mülkiyetini çok sıkı bir vergi sistemine bağlamıştır ve Konstantinopolis Plep’lerinin sırtındaki papaz arpalıklarını da

317 Diehl, s.69-73. 318 Rice, s.73.

kaldırmıştır.319 Öte yandan Bizans’ta resimler kavgası sürecinin ardından kilise ve imparatorluk arasındaki bağlar giderek güçlenmiş ve bu durumun sağladığı iç huzur sayesinde ekonominin diğer tüm alanlarında olduğu gibi ticaret de olumlu yönde etkilenmiştir. Özellikle yapılan ticaret hacmi açısından önemli bir faktör olan din ve dil birliğinin sağlanması, tasvir kırıcılık sürecinin ardından hız kazanmıştır. Kilise ve idare bu birliği sağlama noktasında ortak hareket ederek eyaletleri Yunanlaştırma gayreti içerisine girmişlerdir. Bizans medeniyetinin prestiji ise bu yolda ellerini güçlendirmiştir.320 Öyle ki bu medeniyet, hiçbir zaman X.Yüzyıl Bizans’ının sahip olduğu kadar güçlü ve parlak olmamıştır. X. Yüzyıl Bizans imparatorluğu’nun en parlak ekonomik devridir. Bu devir iç sanayinin ve dış ticaretin patlama yaşadığı devir olmuştur. Bu dönemde ekonomik ilerlemenin faktörlerinden biri de kilisenin kaynaklarını ekonomiye sürmesi olmuştur. Ekonominin tasarrufa dayalı dönemlerinde herkesten daha fazla tasarruf etmiş bir kilise kurumu vardır ve X. Yüzyılın sonundan itibaren de tasarrufları başta inşaat sektörüne olmak üzere piyasaya sürmüş ve bu adım da ekonomik canlanmanın sebeplerinden birini oluşturmuştur.321

Manastırlar komplekslerinin kültür ve hayır işleri yapmak gibi bir misyonları olduğunun ve bu faaliyetleri yapmak için de sağlam bir mali kaynağa ihtiyaçları olduğunun da altını çizmek gerekmektedir. Birçok Bizans manastırı belki de bu misyonlarından dolayı böylesine güçlü bir servet edinme yolunu kendilerine çoğu zaman açık tutabilmişlerdir. Ancak manastırlar arasında sistematik bir yardımlaşmanın varlığından söz edemeyiz zira iyi kaynaklara sahip manastırların yanında, akan damlarını onaramayacak durumda kaynaktan yoksun manastırların da olduğu gerçeği vardır. Bizans’ta manastırlara bağışta bulunmak dindarlığın bir gereğidir ve birçok manastırda daha önce bahsettiğimiz gibi hem tarım arazisi şeklinde hem de kentlerde kiraya verilebilecek imalathaneler ve evler şeklinde gayrimenkullere sahiptiler ve bu açıdan bakılınca ticaret onların başlıca faaliyet alanlarından biriydi. Hem kentlerde hem de kırsal alanda bulunan manastırların işlettiği çiftlikler vardı; buralarda, kiracı

319 Evelyne Patlagean, “Yoksullar”, Bizans, Cogito, S.17, İstanbul, 1999, S.145; Levtchenko, s.194; Mango, s.130.

320 Bu yüzyılda Rusya’nın Hıristiyanlığa girmesi, Bizans’ın Hıristiyanlığı yayma gayretinin sadece Grek

himayesindeki bölgelere değil çok daha uzaklara ulaştığını da göstermektedir. Ayrıca misyonerlerin, diplomatların amaçlarına yardım etmesine de bu durum parlak bir örnektir. Diehl, s.87.

çiftçilerden kira toplama ve hasat edilen ürünün ticaretini yapmak için görevli kâhyaları mevcuttu.322

Batı’da kilisenin ticarete bakışı ise Bizans’ta olduğundan daha katıydı. Yani Bizans kilisesi tıpkı devletin ticarete bakış açısında olduğu gibi ticarete Batı’ya nazaran daha ılımlı bakmaktaydı. Ortaçağ Batı Kilisesi ticari kârları bir tehlike olarak algılamaktaydı buna mukabil tarımı desteklemişlerdir. Ayrıca kilisenin faizi yasaklaması daha sonraki yüzyılların ekonomik hayatı üzerinde ciddi tesirler yapacaktır. Kilise tüccarların temiz bir vicdanla zenginleşmesini ve iş hayatının uygulamalarının dinin buyruklarıyla bağdaştırılmasını oldukça önemsemiştir.323 Öte yandan Batı Kilisesinin de içinde bulunduğu zenginlik tıpkı Doğu Kilisesinde olduğu gibi abartılı ve göz kamaştırıcıdır. Buradaki zenginliğin temel kaynağı da yine yardım ve bağışlardır. Bu zenginlik öylesine göz kamaştırıcı ve büyüktür.1000’li yıllara Doğru kilisesinin ve din adamlarının artan rolü sadece imani konularda değil Avrupa topraklarının neredeyse ¼’ünü ele geçirerek toplumun en büyük lord’u olmuşlardır.324 Bu dönemde bazı Fransız psikoposların 40.000 dönümden fazla toprağı vardır. XII. Yüzyıla gelindiğinde Papa, İtalya topraklarının tahıl, demir, zeytinlik ve ormanlarından oluşan 5.500km2 lik bir bölümüne sahip olacaktır.325

2.2. Sistemler

2.2.1. Toprak Sistemi

Bizans’ta toprak sistemine bağlı olarak ekonomiyi düzenlemeye çalışan imparatorlardan biri olan Heraklius (610-41) imparatorluğun colonus’lara dayalı olarak çalışan bir toprak sisteminin kendisini uzun süre savunamayacağını öngörmüş ve yabancı paralı askerler için kamu topraklarının çoğunu harcamıştır. Bu yöntemle orduya yeterli sayıda asker ve savunma için finansman da sağlayabilmiştir. Bu çerçevede özgür köylülere toprak dağıtmış ve karşılığında da vergi almıştır.326 Kırsal kesim halkı başkasının, yani “güçlülerin” topraklarında yaşayanlar ve “comitura” lar, yani özgür komünler olarak ise ikiye ayrılmaktadır. Özgür komün mensupları, zincirleme kefaletle, merkeziyetçi devlet sistemine uygun vergi-rant niteliğinde bir toprak vergisi yüklenerek sömürülüyorlardı. İlk kategoriye giren köylüler, IX. Yüzyıldan itibaren, genellikle

322 Alıce-Mary Talbot, ”Bizans Manastır Sistemine Giriş”, Bizans, Cogito, S.17, İstanbul, 1999, S.173.

323 Pirenne, Ortaçağ Avrupası’nın Ekonomik…, s.37-38.

324 Abdullah Mesud Küçükkalay, Dünya İktisat Tarihi, İstanbul, 2014, s.174.

325 Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi, çev. M. Ali Kılıçbay-Osman Aydoğuş, Ankara, 2005, s.85.

“paroik” diye anılmaya başlanmışlardır. Bunlardan, toprak sahibine sadece aşar verenlere mortites denilmekte, diğerleri ise toprak sahiplerine daha büyük bir pay ödemek zorundaydılar. “paroik”lerle özgür köylüler “yoksullar” (penetes) denilen Bizans köylüsünü meydana getirmekteydiler. Köylülerin bu topraklarının üzerine konmak için pusuda bekleyen iki güç de askeri soylular ile kilise ve manastırlardı. X. Yüzyılda yanında çok sayıda kişinin çalıştığı, güçlü bir askeri sınıf doğmuştur. Örneğin Asya’da Dalassenos, Phokas, Skleros, Komnenos, Paleologos; Avrupa’da Bryennios, Melissenos, Kantokuzenos aileleri gibi büyük arazi sahipleri, malvarlıklarını vurgun yoluyla sürekli arttırmaktaydılar.327

II. Basileios Doğu’da Fatîmilere karşı girişmiş olduğu bir mücadeleden sonra başkente dönme kararı almış, dönüş yolunda büyük toprak sahiplerinin misafiri olmuştur ve onlar tarafından ağırlanmıştır. Fakat gördüğü manzara karşısında büyük bir şaşkınlığa kapılan Basil, bilhassa yönetimi döneminde yaşadığı isyanların temel sebebini de bizatihi görme fırsatı yakalamıştır zira büyük toprak sahipleri başlı başına bir güçtür ve birkaçının birleşmesi ile rahatlıkla 20-30 bin kişilik bir ordunun bir araya gelmesi çok zor görülmemektedir. Bu duruma bir çare bulmak zorunda olduğunu kavrayan Basil, Konstantinopolis’e döner dönmez bir emirname yayınlar sefer sırasında görmüş olduğu tablonun adaletsiz bir zenginleşme ve kontrolsüz bir güç oluşturduklarını söyler. Sorunu bu çerçevede çözmek için ise Büyük toprak sahipleriyle mücadeleye girişir. Ancak bu mücadelenin topyekûn olarak değil de belirlenen hedeflere yönelik zamana yayılmış bir aristokrasi temizliği olduğunu söylemek gerekmektedir. Bu adım, tamamına karşı eş zamanlı başlatılacak bir temizlik harekâtının aleyhte birleşip tek güç olunmasını engellemek için atılmış akıllıca bir stratejik adımdır. İmparator Basil’in toprak aristokrasisine karşı başlattığı mücadele uzun süre devam etmiştir ve bu noktada belli bir başarı sağladığı da söylenebilir.

2.2.1.1. Themalar

Müslümanların VII. Yüzyıldaki olağanüstü ilerlemelerinin Bizans imparatorluğunun üzerindeki yansımaları çok büyük olmuş ve hemen her alanda kendini göstermiştir. Belki bu değişimlerin başında da imparatorluğun yeni bir idari düzen, “Thema”lar yönünde gelişiminin hızlanması gelmektedir. Gerçi daha Justinyen döneminde (527-65) bazı bölgeler, bütün yetkileri elinde bulunduran bir “Justinyen

Praetoru”nun ya da bir “Justinyen Kontu”nun emrinde olduğu bilinmektedir. Justinyen’den sonra gelen imparatorlar döneminde ise, Lombardlar ve Mağripler’in tehdidi altında kalan Batı’da tüm yetkiler, fiilen eksark’a (genel vali) ait olan iki eksarklık, Ravenna eksarklığı ve Kartaca eksarklığı kurulmuştur. “Thema yönetimi”, devletlerin çok büyük bir tehlike karşısında aldıkları bir önlem ve kullanmış oldukları bir yöntemdir. Bu uygulamayı Pers ülkesi de VI. Yüzyılda uygulamış ve muhtemelen Bizans imparatorluğu’na da bu noktada örnek olmuşlardır. Bizans’ta önce taşra illerinde uygulanan sistem, VII. Yüzyılda gelişim kaydetmiştir. Armenikon ve daha sonra kurulan Anatolikon themaları ise muhtemelen kurulan ilk themalardır. Daha sonra ise yeni Arap donanmasına karşı deniz theması, Bulgarlara karşı Trakya theması ve Batı’daki Arap tehdidiyle mücadele etmek için de Sicilya theması kurulmuştur. Thema uygulamasının yaygınlaşması Isaura hanedanlığı döneminde olmuştur. Isauralılar uygulama olarak donanma komutanı “Drungarios” görevini kaldırmış ve deniz themalarını düşürmüşlerdir. Gelişimini VIII. Yüzyılda tamamlayan ve taşra idaresiyle imparatorluğun alt bölümlerini alt üst eden bu sistem, bir bakıma dış tehditlerle şekillenmiştir.328 VIII. Yüzyılda birçok kişi themalarda askerlik yapmak için gönüllü olmalarına karşın, doğu bölgelerinde Arapların giderek artan baskısı sonucunda bu bölgeye daha çok insan yerleştirme zarureti doğmuş ve bu insan açığı da Slavlar’ın “thema” sahipliğine kabul edilmesi şeklinde karşılanmaya çalışılmıştır.329

III.Leo döneminde (717-41) yeni bir organizasyonla yönetim yapısının güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Anatolikon theması ikiye ayrılmıştır, böylece çok geniş bir bölgeyi kontrol eden eyalet valisinin, vaktiyle kendisinin yaptığı gibi, taht açısından tehlike oluşturmasının kapısını kapamıştır. Yeni themalar da kurarak yönetim yeniden yapılandırılmıştır. Bizans’ın artık dört theması yerine; Trakya, Opsikon (aynen muhafaza edilmiştir), Thracesian, Anatolikon, Bukellarian ve Armenikon ile toplam altı theması olmuştur.330

Başlangıçta Armenikon ve Anatolikon themaları ile sınırlı olan imparatorluk güçlendikçe ve yeni fetihler yapıldıkça thema sayısını da arttırmıştır. Bizans X. Yüzyılda özellikle II.Basileios’un (976-1025)yapmış olduğu başarılı fetihlerle thema sayısını arttırmıştır. Ancak burada ifade edilmelidir ki themaların sayısı sadece imparatorluğa yeni toprakların eklenmesiyle değil, büyük themaların birkaç küçük

328 Lemerle, s.76-78. 329 Rice, s.109. 330 Dikici, s.198.

themaya ayrılması nedeniyle de artış göstermiştir. X. Yüzyıl başında Anadolu arazisi,

Strategos’ların rütbe hiyerarşisine göre sıralandığı zaman:

Anatolikon: (Konya, Afyon, Emirdağ, Burdur, Isparta)

 Armenikon: (Sinop, Samsun, Çorum, Amasya, Sivas, Divriği) Thrakesion: (Bergama, İzmir, Efes, Aydın, Denizli)

Bukellarion: (Ankara, Bolu, Çankırı, Karadeniz Ereğlisi) Kapadokia: (Aksaray, Kırşehir, Nevşehir)

Kharsianon: (Yozgat, Kayseri, Niğde, Kemerhisar)  Paflagonia: (Amasra, Karabük, Kastamonu)

Khaldia: (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt, Gümüşhane) Kibürraeoton: (Alanya, Antalya, Fethiye, Muğla, Marmaris, Bodrum)  Selevkeia: (Silifke, Karaman)

 Sebasteia: (Sivas, Turhal) Lükandos: (Afşin)

 Mesopotamia: (Tunceli, Bingöl)

Themalar Bizans imparatorluğuna bir nevi imparator ve hanedan fideliği olma özelliği de taşımaktaydı. Heraklius hanedanından sonra başa geçen imparatorlar çoğunlukla” themas trategosları”ndan çıkmış ve bunlardan ikisi Isauralı Leon (717-41) ve Amorionlu Mikhail (820-29) birer hanedan kurmuşlardır.331 Ayrıca bu strategoslar’ın bir özelliği de aldıkları maaşın astronomik düzeylerde olmasıdır. X. Yüzyıl başında, en eski geleneğe sahip bulunan Anatolikon, Armenikon ve Ege bölgesindeki Thrakesion themaları strategosları senelik 20’şer kilo altın maaş almaktaydılar.332

331 Baskıcı, s.121-122.