• Sonuç bulunamadı

SOSYOLOJİK YAKLAŞIM: FİLM İNCELEMELERİ

4.3.5. Yeni Nesilde Kültürel Kimlik Bunalımı

İlk kuşağın Almanya’ya geldiği anda bire bir yaşadığı sorunlar gelecek kuşaklarda kültür şokuna neden olmasa da ilerleyen yaşlarda kültürel kimlik çatışması ve aidiyet problemlerine yol açmaktadır. Almanya’ya geldiklerinde küçük yaşlarda olan Veli, Muhammed ve Selma göç sürecinin başlangıcında büyük kültür şoku yaşayarak geçirmiştir. Sokakta tasma ile gezdirilen köpekler, haçta gördükleri İsa heykeli, alafranga tuvaletler ve tek kelime Almanca bilmeden gittikleri yeni okul gibi hayatlarında ilk defa karşılaştıkları büyük değişiklikler yaşamışlardır. Ancak, başlarda yaşadıkları değişikliklere yaşlarının küçük olması nedeniyle daha kolay adapte olmuşlardır. Kendi geleneklerinden devam eden eski alışkanlıklar onlara daha yabancı gelmeye başlamıştır. İlerleyen zamanda çocukların yılbaşı ritüelleri istemeleri ve babalarının bıyığını eleştirmeye başlamaları, köye gittiklerinde eskiden yaşamış oldukları evi yadırgamaları kültürel adaptasyonun örnekleri olarak gösterilmektedir.

Şekil 4.5: Almanya’daki Alafranga Tuvalet ve Türkiye’deki Alaturka Tuvalet.

(Almanya’ya Hoş geldiniz; Kesit 45:30 & 1:10:12)

Göregenli ve Karakuş’a (2014, s. 107) göre göçmenlerin yer kimliği oluşum sürecinde önemli bir etkisinin olduğu ve göçmenlerin bulundukları yeni yeri benimserken ve dönüşürken de eş zamanlı olarak geride bıraktıkları yerle de ilişkilerini sürdürmektedirler. Göç sürecinin farkında olan kuşaklarda önceden kurulmuş ilişkiler devam etmektedir. İkinci kuşak, iki kültürün de farkında olarak büyümüştür. Önceden Türkiye’de yaşamış olduğu için aidiyet kavramı konusunda Almanya’da dünyaya gelen, Türkiye hakkında pek fazla bilgisi olmayan yeni jenerasyon kadar zorluk çekmemektedir. Almanya’da doğup büyüyen kuşaklarda kültürel aidiyet problemi göze çarpmaktadır. “İnsanlar yaşadıkları mekanlarla ilişki kurarak, onlara anlamlar atfetmekte ve içinde bulundukları bu yaşamsal çevre aracılığıyla kimliklerini de oluşturmaktadırlar (Göregenli ve Karakuş, 2014: 105).” Ailede Almanya’da dünyaya gelen ikinci kuşağa ait Ali karakteri buna örnektir. Ali, Türk kimliğinden abileri ve ablasına göre çok uzaktadır. Türkçeyi bile düzgün konuşamaz. Ali’nin Alman eşi

125

vardır. Türkçe konuştuğu kısa sahnede bile tam olarak cümle kuramaz. Hem eşiyle hem de ailesiyle olan iletişimini Almanca olarak sürdürür. Cenk’e dedesi her ne kadar Türk olduklarını söylese de yaşadıkları yer Almanya ve ağırlıklı olarak konuştukları Alman dilidir. Cenk, Alman dili ve kültürü içerisinde değerlerini muhafaza etmemekte, Türk kimliğine ait birşeyler bulmakta zorlanmaktadır. Cenk, Türk mü Alman mı olduğuyla ilgili kimlik bunalımı yaşamaktadır.

Güllü’ye (2015, s. 87) göre göçmenlerin, göç sürecinin başında bavullarında getirdikleri gelenek, değer, söylem, yaşam tarzı ve kültürel bellekleri zaman içinde değişmektedir. Yeni kuşaklar, içinde yaşanılan toplumsal yapı ile etkileşim içinde değişim geçirerek ve yeniden üretilmektedir. Özellikle küçük yaşlarda aidiyet kavramı karmaşık bir hal almaktadır. Üçüncü kuşak olarak Hüseyin’in torunu Cenk’in yaşadığı problemde de tam olarak budur. Cenk okulda ve sosyal çevresinde kendini tam olarak kültürel bağlamda bir yere oturtamamıştır. Cenk dedesinin geldiği topraklara mı aittir yoksa Alman bir anneye sahip olup Almanya’da yaşadığı için bulunduğu yerin kültürüne mi? Dedesinin geldiği yeri derste söyleyince Avrupa haritası dışında kalan Cenk, kültürel kimliğini sorgulamaya başlar:

Öğretmen: Cenk, sizin bayrağınızı nereye koyalım?

Cenk: Almanya’ya…

Öğretmen: Elbette, ama babanın geldiği güzel ülkenin ismi neydi?

Cenk: Anadolu!

Öğrenci 1: İtalya der gibi mi! (Gülüşmeler…)

Öğretmen: Hayır. Cenk haklı, orası Anadolu, Türkiye’nin Doğusunda yer alır.

Üzgünüm, ama bu Avrupa haritası ve İstanbul’da bitiyor. Öyleyse biz de bayrağını buraya koyacağız. (05:07-05:25, Şekil 4.6)

Şekil 4.6: Cenk’in Kendini Kültürel Anlamda Sorgulamaya Başladığı İlk Anlar.

(Almanya’ya Hoş geldiniz; Kesit 05:07-05:25)

126

“Çok kültürlü ve dinli bir yapıdaki Almanya’da göçmen çocuklar, farklı dinlere ve kültürlere mensup arkadaşları ile birlikte geçirdikleri toplumsallaşma tecrübesinde iki yönlü bir durum ile karşı karşıyadırlar: Birincisi, farklılıklardan öğrenilen bilgi boyutu diğer homojen akran gruplarına göre “üçüncü kültür” olarak adlandırılan daha zengin bir kültürel özellik göstermektedir. İkincisi ise bu farklılıkların çocukların hem zihin dünyalarında hem de sosyal hayatlarında meydana getirdiği ikilemlerdir (Adler, 1998:123).”

Yeni jenerasyonda meydana gelen kültürel ikilem sosyal hayatta ve evde yaşadıkları etkileşimler sonucu ortaya çıkmaktadır.Cenk’in yaşadığı kültürel ikilem okul arkadaşlarıyla olan ilişkisinde de devam etmektedir. Okulda arkadaşlarıyla futbol oynayacakları sırada Türk ve Alman arkadaşlarından hiçbiri Cenk’i kendi takımına almak istemez. Onlara göre, Cenk ne tam Türk’tür ne de tam Alman’dır.

Yaşanan durum Cenk’in kimlik bunalımını daha da arttırır. Aile yemeğinde öz kimliğine dair sorular sormaya başlar. Kendini kültürel bağlamda konumlandırmaya çalışır. Canan dedelerinin Almanya’ya nasıl göç ettiğiyle ilgili hikaye anlatmaya başlayarak Cenk’e yardım etmek ister. Hikayesi yarım kalan Cenk, uyumaya hazırlandığı sırada neden hiç Türkçe bilmediğini sorar. Ailesinin ona anlattıklarına göre, Cenk hem Türk hem de Alman’dır ama Türkçe konuşamamaktadır.

“İnsanın kendilik duygusu yalnızca diğerleriyle olan ilişkilerinden hareketle ifade edilmemekte, aynı zamanda kişinin günlük yaşamını tanımlayan çok sayıda fiziksel ortam tarafından da yapılandırılmaktadır (Görgenli ve Karakuş, 2014: 106).” Cenk’in yaşadığı kültürel aidiyet krizi, Türkiye’ye ailecek yaptıkları seyahatte kısmen çözülse de özellikle göçmen çocuklarında üçüncü kuşakta, kültürel kimlik bunalımları yaşanmaya devam etmektedir.

Yasemin Şamdereli’nin filmde işlediği genel temalara bakılacak olursa, hem göç olgusunun kuşaklar arasında farklı boyutlarda hayatlarını nasıl etkilediği, hem de kadın özelinde üç kuşakta kültürel değerlerin nasıl yansıtıldığı, aktarıldığı ve dönüştüğü gösterilmektedir. Her kuşak özellikle kadın olarak aile içinde ve dışında göçün getirmiş olduğu farklı problemlerle kendi çağlarının gereklilikleri ölçüsünde baş etmiştir. Sert hatlarla çevrili olan geleneksel kültürel değerler zaman içinde tüm kuşaklarda belirli ölçülerde yumuşayıp bulundukları kültüre adapte olmaya başlamıştır.

127