• Sonuç bulunamadı

‘yeni işin mümkün kıldığı yeni bir hayat tarzı’ olmaktadır. Bu bakımdan ‘iş değişirken hayatın da değişeceği gerçeği’; bizim çalışmamız açısından ‘iş değişirken mekânın da değişen hayatlara bağlı olarak değişeceği’ gerçekliğine dönüşecektir. Bu da bizler için; işin/çalışmanın değişiminin, kamusal ve özel hayatın değişimine karşılık gelecek gerçekliklerin tetikleyicisi olacağını hesaba katmamız anlamına gelmektedir. Bu yönüyle böylesi bir noktanın ‘riski, korku ve belirsizliler’ açısından tartışılması da çalışmaya dair özgün bir karakter kazandırmış olacaktır. ‘İş değişirken hayat’, ‘hayat değişirken de mekânın değişimi’ bilgisi üzerinden ilerleyecek bu çabamız, bu yönüyle hem bir ‘gündelik hayat analizini’ hem de bir kamusal hayat analizini içerinde taşıyor olacaktır. Çalışmanın ilerleyişi açısından ona anlamlılık katacak önemli noktalardan birisi de bu yönlü tartışmları olacaktır.

Yapılan çalışmayla ulaşılmak istenen bir başka şey ise; konut şirketlerinin ortaya koydukları ‘yeni pazarlama dilinin’, ‘güvenlikli sitelerin’ tüketicisi olan bireylerin gündelik hayatlarında ya da ‘yaşam stratejilerinde’ ne gibi etkilerinin olduğunun anlaşılmasıdır. Bunu yaparken ‘yeni yaşam alanlarının’ ‘risk, korku ve belirsizlikler’ ekseninde ortaya konulan söylemlerinin, nasıl bir arka plana sahip olduklarının da bilgisine erişilmeye çalışılacaktır. Çünkü kentsel algıların (risk, korku ve belirsizlikler bağlamında) var olan tarzını en iyi yansıtabilecek söylemler, bu kitlelerin yaşam perspektifini dikkate alarak kendilerine erişmeye çalışacak olan şirketlerin sunum tarzlarında açığa çıkmaktadır. Bu şirketlerin sunum dillerinde var olan ‘risk, korku ve belirsizlik söylemleri’, bizler için sorunsallarımızı somutlaştırıcı nitelikleri olan veriler kategorisinde olmaktadır. Elde edilecek bu yönlü veriler, bizlerin alandan elde edeceği bulguları sınamak noktasında da işlevi olabilecek verilerdir. Nitekim çalışma boyunca bu türlü bulgular sıkça kullanılırak analizlerin derinliği daha da öteye taşınmaya çalışılmıştır.

Çalışmayla elde etmeye çalıştığı asıl şey; ‘neoliberal kentlerde’ ortaya çıkan konutların ürettiği yeni yaşam tarzlarının niteliğini ‘risk, korku ve belirsizlikler’ bağlamında anlayabilmektir. Fakat bu çabamızı ortaya koyarken erişmek istediğimiz bir başka nokta, ‘geleneksel modern kentin’ ‘neoliberal kente’ dönüşmesi sürecinin bu bağlamda taşıdığı derinliği de kavrayabilmektir. Çünkü kentin yaşadığı farklılaşmanın boyutunu anlamlandırabilmemiz, bizlerin erişmeye çalıştığı noktalar açısıdan önemli katkılar sağlayacaktır. Bu sayede de yapılan

28

çalışmanın; ‘risk toplumu’, ‘korku kültürü’, ‘belirsizlik yüklü hayatlar’, ‘kamusal hayatın ve de toplumun sonu’, ‘çöken kamusal alanlar ya da agoralar’ ve ‘kentin parçalanması’ şeklindeki teorik yönlü söylemleri sorgulayabilir olması da mümkün hale gelecektir. Çünkü ‘geleneksel modern kentten geç modern kente’ ‘risk, korku ve belirsizlikler’ bağlamında giden süreci anlayabilmek, bizlerin tartışmak istediği tüm bu tartışma zeminine dair ölçüm kapasitesi edinebilmemiz anlamına gelecektir. Araştırmaya dair bu yöndeki çabamızın karşılık bulması, tüm bu tartışma zemininin İstanbul bağlamındaki içeriğinin ne yönde olduğunun da bilgisini ortaya koyabilecek türden zengin bir data inşa edebilecektir. Bu sayede ortaya konulacak bulgular; ‘risk, korku ve belirsizliklerin’ kentlerimizin hayatındaki yansımalarının ne yönde olduğunun anlaşılmasını sağlayacak boyutta olacaktır. Bu nedenle bizlerin ‘geleneksel modern kentten geç modern kente’ şeklinde ortaya koyduğu farklılaşma süreci, bize pek çok sorgulama noktasında parametrik ölçümleme kapasitesi kazandırabilecek bir bakış açısı olacaktır. Bir bakıma ‘geç modern kentin’ ‘risk, korku ve belirsizlik’ çıktılarını somutlaştırabilecek kapasitede konuşabilme yeteneği sunacaktır.

Türkiye’nin metropol alanlarının küresel sürece eklemlenme çabasıyla birlikte yaşadığı dönüşümleri tahlil eden çalışmalar, artık kentleşme literatürümüzde sıklıkla karşılaşılan çalışmalar haline gelmiştir. Fakat bu çalışmayı değerli kılan ve mevcut yazından ayıran en önemli fark, mevcut gerçekliği ‘risk, korku ve belirsizlikler’ bağlamında irdelemesidir. Çünkü mevcut çalışma alanına daha yakından bakıldığında süreci (bizler için ‘geç modern evreyi’) kent özelinde ‘risk, korku ve belirsizlik’ kuramları ekseninde irdeleyen çalışmalar söz konusu değildir. Bu çalışmanın anlamlı olan bir başka noktası, kentsel analizlerini gerçekleştirirken mevcut yazının sunduğu çerçevenin genişiliğini alanın tamamında kullanmasıdır. Bu nedenle de çalışma literatürün sunduğu sacayakları olarak; ‘işin/çalışmanın dönüşümü’, ‘gündelik hayat’, ‘kamusal ve özel hayat’ bağlamlarındaki analizlerini bir araya getirerek, var olan süreci çok geniş bir perspektiften değerlendirmeye çalışmıştır. Çalışmanın bu analizleri yaşanan farklılaşma süreci bağlamında (geleneksel modern kentten geç modern kente) yapabiliyor olması, kentin bu yöndeki değişiminin niteliğine dair somutlaştırıcı çıktıları ortaya koyabilmesini de mümkün kılmaktadır. Çünkü böylesi analizlerin derinliğini bu farklılaşma boyutlarıyla ortaya koyabilmek, bizler için gerçekliğin bütünlüklü analizini de kolaylaştırmaktaydı. Nitekim çalışmanın sahip olduğu bu perspektif; çıktıları açısından ‘iş, hayat ve mekân’ bağlamında ilerlemenin

29

‘güvenlikli sitelere’ dair var önemli derinlikleri ortaya çıkarabilmiştir. Bu açıdan da mevcut çalışma Türkiye’de yaşanan bu yeni kentleşme sürecinin sosyolojik arka planının tahlili açısından önemli ve özgün bir çıktı ortaya koymaktadır. Böylelikle çalışmanın yaşanan ‘büyük kırılma’ (ya da dönüşüm) sürecinin içinde taşıdıklarına dair ortaya koyduğu farklı bakış açısı, kentsel yaşam adına ortaya çıkan önemli pek çok sorunun da anlaşılabimesine yardımcı olabilecek cinstendir. Nitekim bu yönlü bir çaba sürecin sağlıklı tahlili açısından da önemli katkılar sağlayacaktır. Hem sorunsallaştırdıkları hem de çıktıları boyutuyla bu yöndeki beklentimiz büyüktür.

1.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Bu çalışma neoliberal süreçle (ya da ‘yeni kapitalizmle’ ve dolayısıyla ‘yeni çalışma’ koşullarıyla) birlikte şekillenen; ‘iş ve hayat’ bağlamındaki ‘risk, korku ve belirsizlikleri’ kent alanlarında var olan ‘güvenlikli siteler’ bağlamında inceleyip analizini yapmaya çalışacaktır. Dolayısıyla araştırmanın analizi açısından araştırma evreninin sınırları da Türkiye’deki tüm güvenlikli siteler ve bu sitelerde oturan kitleler olmaktadır. Fakat yapılan çalışma kendi içerisinde bütünlüklü bir kent analizini ve çalışmanın ana sorunsalı açısından da bilhassa kamusal ve özel hayat/alan tahlilini içerisinde barındırması açısından, belli ve sınırlandırılmış bir kent düzleminde tartışılmayı zorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle de çalışmanın temel alanı olarak, güvenlikli site koşulunu en iyi yansıtan kent olması açısından (istatistik bilgileri daha öncesinde verildiği üzere), İstanbul metropolitan alanı araştırmanın yürütüleceği bölge olarak seçilmiştir. Çünkü bu tarz yaşam alanlarının (yani güvenlikli sitelerin) konut sayısının 430 bin dolaylarında olması, İstanbul’u çalışmamız açısından Türkiye’deki en önemli alan haline getirmektedir. Bu durum da İstanbul’u söz konusu çalışmanın ana eksenini en iyi tartışabileceğimiz kent haline getirmektedir. Çünkü bizler ‘güvenlikli siteleri’ ‘iş ve hayat’ bağlamında tartışırken; ‘kent karşısında güvenlikli sitede yaşam’, ‘geç modern bireyin kentle ilişkisi’ gibi büyük resim analizlerine de gitmeye çalışacağız. Bu da ‘güvenlikli siteyi bütün bir kent bağlamıdaki ilişkileri içerisinde tartışmamız anlamına gelmektedir. Ayrıca İstanbul metropolitan alanının neoliberal çıktıları düşünüldüğünde, son dönemdeki artan ‘markalı konut sektörünün’ de bu şehirde giderek güvenlikli site tarzına kaydığı görülmektedir. İstanbul sınırları içerisinde giderek belirginleşen bir görüntü vermeye başlayan bu tarz yaşam alanlarının, başlı başına bir kent gerçekliği haline gelebildiklerini söylemek mümkün olmaktadır. Dolayısyla da tarz bu projelerin İstanbul özellinde

30

giderek önemli bir yaşam tarzına dönüştüklerini söylemek mümkün hale gelmiştir. Artık büyük nüfus miktarlarını içinde barındıran bu yeni yaşam konseptini, neoliberal kent düzleminde ‘risk, korku ve belirsizlikler’ bağlamında tartışabilmek de mümkün hale gelmiştir. Çünkü ‘neoliberal iş’, ‘neoliberal kent’ ve bunların ürünü olan ‘belirsizliker’ şeklindeki bir tartışmayı yansıtabilecek en önemli alan da burası olabilmektedir. Kentin geneli açısından hem görünürlüğü hem de tercih düzeyi önemli seviyelere erişen bu konut sektörünün, çalışmanın/işin dönüşümün bir sonucu olarak tahlil edilmesi önemli bir sosyolojik gerekliliğe dönüşmektedir. Sahip olduğu bu tarz özellikleri düşünüldüğünde İstanbul, ‘risk, korku ve belirsizlikler’ bağlamında tartışılacak olan bir güvenlikli site analizi için, oldukça değerli göstergelere sahip bir alan haline gelmektedir. Bu nedenle de çalışmanın evreni İstanbul metropolitan alanındaki güvenlikli siteler olarak belirlenmiştir.

31