• Sonuç bulunamadı

Neden coğrafya eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır?

23 Ekim 2013 tarihinde, jürimiz tarafından Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitim

4.2. Neden coğrafya eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır?

Bütün bilim dalları bir ihtiyaca göre ortaya çıkmışlar ve insan için faydalı olabilecek çalışmalar yapmışlardır. Bu bilimlerin ne kadar önemsendiğini öğrenmek istersek ülkelerdeki uygulamalara bakmak yeterli olacaktır. Türkiye’ye baktığımızda hiç eksik olmayan doğal afetler, ülkemizin coğrafi özelliklerini düşünmeden yapılan her türlü faaliyetin bize getirdiği olumsuzluklar Türkiye’de coğrafyanın önemsenmemesine bağlı olarak ortaya çıkan olaylardır. Bunun sebeplerine baktığımızda pek çok sebep bulunabilir, ama en önemlisi eğitimdir.

Doğal ortamı, içinde yaşayan ve onu etkileyen insanla birlikte kucaklayan coğrafya, 2500 yıl önce Milet’te yapılan ilk bilimsel spekülasyonların konusuydu, bir diğer deyişle ilk bilimdi. İki buçuk bin yıllık bir aradan sonra insanlık tekrar coğrafyanın tüm doğal ve sosyal bilimleri bir sentez içinde kucaklamak olan idealinde birleşti (Şengör, 1999:62-63). Şengör’ün de bahsettiği gibi coğrafya ilk bilimdi ve şu andaki bilimlerin çoğu zamanla coğrafyadan ayrılarak ortaya çıkan bilimlerdi. Zamanla coğrafyadan ayrılan bilimler coğrafyanın görevlerini yaptıkları için coğrafyanın sanki görevi kalmamış gibi gözükmektedir. Ama bir şeyi unutmaktadırlar. Bu bilimler olayları tek yönlü düşünerek diğer bilimlerden bağımsız hareket etmektedirler. Oysaki coğrafya önemini kaybetmiş gibi gözükse de devreye girerek bilimleri bir sentez altında birleştirmek görevini üstlendi. Çünkü dünyada hiçbir şey birbirinden bağımsız değildir.

Dünyadaki coğrafi gelişmelere baktığımızda coğrafi keşifler, aya insan gönderilmesi, uzayda yapılan bilimsel çalışmalar, kutuplardaki çalışmalar dünyada çığır açmışlardır ve bunların hiçbirinde Türkiye’nin katkısı yoktur. Türkiye’ye baktığımızda ise onca yaşanan doğal afet, arazilerimizin yanlış kullanımı, turizm adına mahvedilen denizlerimiz ve kıyılarımız, ormanlarımızın mahvedilmesi, uzun vadede planlamalar yapılmadan yapılan barajlarımız coğrafi bilgisizliğimizi su yüzüne çıkartan somut gerçekler. Ülkemizdeki coğrafi problemlere dahi çözüm yolları bulamıyorken dünyadaki coğrafi gelişmelere katkımızın olmaması gayet normal gözükmekle birlikte iki yönden de olayın boyutuna bakıldığında gelişmiş ülkelerin coğrafyayı baş tacı yaptığını düşünürsek bizim coğrafya eğitimini yeniden gözden geçirmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Ülke olarak şu an coğrafi konumundan kaynaklanan pek çok sorunla uğraşmaktayız. Bu sorunları çözebilmek ve ilerleyebilmek istiyorsak ülke olarak her alanda gelişme göstermeliyiz. Sorunlarla baş edebilmek ve ilerleyebilmek istiyorsak coğrafi bilgiden yararlanmak zorundayız. Ülkemizin eskiden olduğu gibi ileride de kendi içimizde ve dışımızda yaşadığımız sorunları ve bize yüklenen görevleri coğrafi özelliklerini işin içine katmadan düşünemeyiz. Bu sebeple coğrafyadan tüm plan ve kararlarda kesinlikle yardım almalıyız. Bunun için herkesin ihtiyaca göre bu bilgiyi edinmesi gerekmektedir. Coğrafi bilgiye doktor, öğretmen, sporcu, mühendis, devlet adamı ve sayabileceğimiz pek çok meslek ve diğer bilim dalları ihtiyaç duyarken, herhangi bir evde yaşayan bir insanın bile basit işler için coğrafi bilgiye ihtiyacı vardır.

Dünyada her alanda yaşanılan gelişmeler sonucu ülkeler bu gelişmeleri takip edebilmek ve daha iyi olabilmek için eğitim sistemlerini değiştirmek ya da geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bunun dışında dünyada meydana gelen savaşlar, ülke içindeki çekişmeler, birçok ülkenin pençesinde olduğu açlık ve kıtlık, ülkelerin dünyaya hakim olma istekleri, dünyada yaşanılan ekonomik ve sosyal sıkıntılar, ülkeler arasındaki siyasi kavgalar, çevre problemleri, her an her yerde olabilen doğal afetler gibi daha birçok sorunun çözümü ve engellenebilmesi için coğrafi bilgiye ihtiyaç duyulması coğrafya eğitiminin önemini bir adım daha öne çıkarmaktadır.

Dünyadaki yaşanılan problemlerin çözümünde coğrafyanın önemini anlayan ülkeler coğrafyanın tüm eğitim kademelerinde yer alabilmesi için uğraşmışlardır. Hatta ABD’de bu konuda “Coğrafya Eğitimi Reformu” adı altında yapılan çalışmalar sonucunda coğrafya, orta öğretim düzeyinde öğretilmesi gereken beş ana başlıktan birisi olarak kabul edilmiş, eğitim sistemi içerisinde coğrafyanın durumunu güçlendirmek için sayısız çalışmalar yapılmış ve bunlar halen devam etmektedir (Arı, 2010:32). Kendi ülkesinin ve dünyanın coğrafyasını bilen ülkelerin dünyada söz sahibi olduklarını, bunu devam ettirebilmek için de coğrafyadan anlayan bireyler yetiştirmek için eğitim sistemlerinde büyük değişiklikler yaptıkları görülmektedir. Biz de ise Osmanlı Döneminde itibaren coğrafya eğitimi verilmesine rağmen bu dersin önemi halen anlaşılamamıştır.

Daha iyi bir coğrafya eğitimi için genel ilkeler ve ana hatları ortaya koyan Uluslararası Coğrafya Eğitimi Bildirgesi 1992 yılında Uluslararası Coğrafya Birliği (IGU) Coğrafya Eğitim Komisyonu (CGE) tarafından 36 yıllık bir çalışma sonucunun ürünü olarak yayınlanmıştır.

Bu bildirge coğrafya eğitimine uluslararası alanda iki önemli katkı sağlamıştır. Birincisi, politika üretenlerin ve karar vericilerin dikkatini hükümetler nezdinde coğrafya öğretimi ve öğreniminin, hızla küreselleşen çağda bir ülkenin ve insanlarının esenliği kadar, ülkenin çalışma kapasitesi için de önemli olduğu konusuna çekmedeki katkısıydı. İkincisi ise coğrafya eğitiminin hangi yönde çaba göstermesi gerektiği ve ulaşmayı amaçladığı genel standartların neler olduğu konusunda öğretim programı

tasarımcıları için sahip olduğu eğitimsel mesajdır (Stoltman, 1997; Artvinli ve Kaya, 2010:96).

Bildirge başta ABD olmak üzere birçok ülkenin coğrafya eğitimlerini yeniden gözden geçirmelerine vesile olarak dünya çapında bir hareketlenme yaratmıştır. Türkiye ise bu hareketlenmeden oldukça geç nasibini almıştır.

Coğrafya eğitiminin verilmesinin nedenlerine alt başlıklar altında değinecek olursak:

4.2.1. Vatan Sevgisi ve Yurttaşlık Bilinci Oluşturmak İçin

Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçasına vatan denilmektedir (TDK Sözlüğü, 2000:1100). İnsanlar vatanlarına her zaman için ayrı bir önem vermişlerdir. Hele uğruna binlerce insanın canını verdiği bizim vatanımızın önemi anlatılamayacak kadar büyüktür.

Vatan sevgisi, bir insanın kendisinden başlayarak ailesine, çevresine, mesleğine ve çalıştığı kurumu, ülkesini ve insanlarını, doğasını ve bütün dünyanın farkında olması, anlamlı ve değerli kılmasıdır. İnsanların çevresini, içinde bulunduğu doğayı tanıması da coğrafya eğitimi ile olmaktadır (Yörü, 2007:22).

Vatandaş, yurtları ve yurt duyguları bir olanlardan her biri, yurttaş. Vatandaşlık ise, bir yurtta doğup büyüme veya yaşamış olma durumu, yurttaşlık (TDK Sözlüğü, 2000:1100).

Bilinç; insanın kendisini, davranışlarını ve çevresini tanıma yeteneğidir (TDK Sözlüğü, 2000:154). Yurttaşlık bilinci ise haklarının ve görevlerinin farkında olmasıdır (Yörü, 2007:25).

Bir insan ülkesini tanıyorsa ve diğer ülkelerden üstünlüklerini görebiliyorsa o zaman ülkesini sever ve onu korumak için elinden geleni yapar. Vatanını seven, yurttaşlık bilinci oluşmuş bireylerin yetişmesini istiyorsak bunu başarabilmek için önce

eğitime önem vermeliyiz. Ülkemizde bu eğitim okullarda verilmektedir. Özellikle coğrafya derslerinin önemi çok büyüktür.

Bir ülkenin fiziki ve beşeri özelliklerinin en iyi şekilde anlatılacağı yegane ders coğrafya dersleridir. Kişiler çeşitli kitaplar aracılığıyla da ülkeleri hakkında fikir sahibi olabilirler diyebilirsiniz. Ama bunun olabilmesi için kişilerin okumaya ya da coğrafyaya çok meraklı olması gerekmektedir. Şu andaki zorunlu eğitimin süresi düşünüldüğünde coğrafya derslerinin değişik adlar altında öğrencilere verildiği görülmektedir. Ülkelerin fiziki ve beşeri özellikleri, komşuları, başka ülkeler hakkında bilgiler öğrencilere verilmektedir. Bu süre dikkate alındığında insanların sadece okulda öğrendikleri ile vatanını seven, yurduna karşı görevlerini en iyi şekilde yapan, bilinçli yurttaşların yetiştirilmesinde önemli bir yeri vardır. Aksoy’un ifadesiyle “Vatan sevgisi duygusunun gelişip kökleşmesinde esas kaynak coğrafya öğretimidir. Millî değerlerin oluşması, bir milletin varlığına, milletin varlığı ise, bir yurdun varlığına bağlıdır. Vatan coğrafyanın kendisidir” (Aksoy, 2003:58; Yörü, 2007:22).

Ülkemizin doğal ve tarihi güzellikleri sürekli anlatılır. Coğrafi konumunun ne kadar önemli olduğu ve bize sağladığı avantajlardan bahsedilir. Çünkü yaşadığı yer hakkında hiçbir bilgisi olmayan bir kimsenin onu sevmesi mümkün değildir. Dünya hakkında bilgiler verilir, her açıdan karşılaştırmalar yapılır. Ülkesini ve dünyayı tanıyan bireyler kendi vatanlarının kıymetini daha iyi anlar, vatanlarına karşı bir sevgi gelişir. Bu sevgiyi oluşturabileceğimiz yegane ders coğrafyadır. Bu sebepten ötürü coğrafya eğitimi kaçınılmazdır.

Coğrafya dersleri yalnızca vatanının doğal, ekonomik, tarihi ve kültürel özelliklerini tanıtmaz bu güzelliklerin nasıl korunması gerektiğini de öğretir. Coğrafi bilinç kazanan bireylerde vatan bilinci de gelişmiştir. Coğrafya ile insan, ülkesinin dünya üzerindeki yerini, sınırlarını, kapladığı alanı, yeryüzü şekillerini, nüfusunu, yeraltı ve yer üstü zenginliklerini öğrenir. İnsan yurdunu tanıdıkça, iklim, yer şekilleri ve doğal zenginlikler bakımından dünyanın en güzel ülkesi olduğunu kavrar. Böylece yurduna olan sevgisi daha da artmış olur.

Türkiye birçok ülkeden daha fazla imkânlara sahiptir. Sahip olduğu imkanları coğrafya derslerinde öğrenip, diğer ülkelerle karşılaştırmalar yaparsa ülkemizin önemini

daha iyi anlar. Böyle eşsiz bir vatanın vatandaşı olmaktan gurur duyar. Bu sevgi neticesinde de vatanına daha çok sahip çıkar ve onu korumak için elinden geleni yapar.

Coğrafya derslerinde ülkesinin özelliklerini öğrenen ve dünya ülkelerinden üstünlüklerimizi gören öğrenciler tarih derslerinde de vatanımızın kurtuluşu için yapılan mücadeleleri ve savaşları öğrenerek bu vatan için yapılanların ne kadar az olduğunun farkına varmaktadır. Bu farkına varma durumu sonunda yurt sorunlarına daha duyarlı, sorumluluklarını bilen ve gerekirse bu vatan için canını veren yurttaşlık bilinci gelişmiş bireyler yetişecektir.

Sonuç olarak sosyal bilimler ile tabii bilimler arasında köprü görevi yapan coğrafya, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarının çeşitli basamaklarında öğrencilere verilmeye çalışılmaktadır. Coğrafya derslerinin, Türk Milli Eğitimi’nin genel amaçlarına uygun bir şekilde, vatanını seven, yurduna karşı görevlerini en iyi şekilde yapan, bilinçli yurttaşların yetiştirilmesinde önemli bir yeri vardır.

4.2.2. Çevre Bilinci ve Doğal Afetlere Karşı Bilinç Oluşturmak İçin

İnsanlar ilk andan itibaren çevrelerini kullanmaya başlamışlardır. Bu bazen iyi yönde bazen de kötü yönde. Bu kötü kullanma olayı bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olmuştur. Ama çevremizi ister bilinçli ister bilinçsiz olarak kirletelim sonuç değişmeyecek, insanlar olumsuz etkilenecektir. Dünyada insan sayısının artması ve insanların bitmez bilmek istekleri dünyamızın kapasitesi üzerinde kullanılmasını gündeme getirmiştir. İlerisini düşünmeyen, sadece tüketen bir toplum. Önceleri bu pek anlaşılmasa da artan dünya nüfusu ve ülkelerin dünyanın nimetlerinden daha fazla pay elde etmek istemeleri sonucu doğada geri dönüşümü olmayan bozulmalar meydana gelmiştir. Teknolojik gelişmelerin hız kazanması ile birlikte insanoğlu doğaya daha çok müdahalelerde bulunduğundan doğada meydana gelen bozulmalardan kendisi de zarar görmeye başlamıştır. Sularımızı, atmosferimizi, toprağımızı kirlettik; çoğu hayvan ve bitki türlerini yok edip, ormanlarımızı mahvettik. Bütün bunları yaparken hep bitmek bilmeyen isteklerimizin kurbanı olduk. Şu an itibariyle çevre sorunları o kadar artmıştır ki ülkeler için en önemli problem haline gelmiştir. Artık ülkeler çevrenin nasıl korunacağını ve doğayı kirletmeden kullanmanın formüllerini bulmaya çalışmaktadırlar.

Ama önce insanların çevreyi kirlettiğinin farkına varması gerekir. Çünkü halen çoğu insan doğayı kullanırken yaptığı müdahalelerle etrafına zarar verdiğinin farkında değildir. Asil bizim için en büyük tehlike kısa vadede elde edilecek rantlar için doğa üzerinde geri dönüşü olmayan müdahalelerde bulunmaktır. Bunların önünü tam olarak kesemesek de çoğunu engelleyebiliriz. Nasıl mı? İnsanlarda çevre bilincini geliştirerek.

Çevre bilinci, insanların yaşadıkları çevreye canlı bir organizma olarak bakmalarıdır (Demirci, Sekin ve Ünlü, 2002:177). Bu canlı organizmada yapılan herhangi bir hatanın negatif sonuçları uzak olsa bile uzun vadede başkalarına da zararı dokunacaktır. Herhangi bir ülkede meydana gelen nükleer bir patlama ona komşu birçok ülkeyi etkileyecektir. Bunun dışında hava, su, toprak kirlenecek ve insanların sağlığını olumsuz etkilenecektir. Bunun için çevre bilincinin geliştirilmesi çok önemlidir. Bunu geliştirecek bir yol vardır o da coğrafya eğitimidir. Coğrafya bilimi, insanlara doğaya zarar vermeden nasıl yaşanabileceği bilgisini vermektedir. İnsanlar bu bilgilerden yararlanmazsa ve önem vermezse önce doğaya daha sonrada bunun sonucu olarak kendisi zarar görmektedir. Coğrafi bilimini öğrenmek ve öğretmek istiyorsak eğitimine önem vermeliyiz. Yeterli coğrafya eğitimi almış bir insan dünya üzerindeki fiziki ve beşeri özelliklerin bir bütün olduğunu, birbirlerine muhtaç olduklarını ve birinde meydana gelen bir problemin diğerlerini de etkileyeceğini bilir. Bunun içindir ki dengeleri korumanın önemli olduğunu ve şu an yaşanılan birçok problemin ileride artarak devam edeceğini bilir. Çevre bilincine sahip olan insan etrafına zarar vermez. Etrafına dahi çöp atmaz çünkü çevreye karşı sorumluluk duyar. Coğrafya eğitimi kültürel değerlerine sahip çıkan, doğal, beşeri ve tarihi güzelliklerini koruyabilen, çevre bilinci gelişmiş bireyler yetiştirir.

Türkiye doğal afetler açısından çok şanssız bir ülkedir. Bunu doğal afetleri çok yaşadığımızdan mı yoksa doğal afetlerden ders almayışımızdan mı demek daha doğru olur bilemiyorum. Türkiye jeolojik yapısı itibariyle depremlerin çok yaşandığı bir ülkedir, bundan dolayı depremleri engelleyemeyiz. Ama depremlerin olası zararlarını en aza indirmemiz mümkün. Depremlerde meydana gelen can ve mal kayıplarını azaltmak için en etkili yöntem deprem bilincinin oluşturulmasıdır. Sadece deprem açısından değil, diğer tüm doğal afetlerde de can ve mal kayıplarını azaltmak için etkin bir afet bilincinin geliştirilmesi şarttır (Demirci ve diğerleri, 2002:178). Ülkemizde sık sık

yaşadığımız doğal afetlere karşı bilinçli olmak coğrafya bilimi ve eğitimi sayesinde mümkündür.

Yeterli coğrafya eğitimi almış olan bireyler doğal afetlerin engellenemeyeceğini bilir, ama önemlisi doğal afetlere karşı önlemlerin alınması gerektiğini bilir. Böylece can ve mal kayıplarının daha az olması sağlanır. Coğrafi bilgiye önem vermeyen ve öğrendiklerini yaşantısına aktaramayan içerisine bizim de dahil olduğumuz ülkelerde can ve mal kayıpları çok fazla olmaktadır. İşin kötüsü her seferinde aynı tablo ile karşılaşmaktayız. Halbuki gelişmiş ülkeler coğrafyayı bütün planlamalarında kullandıkları gibi insanlarını da coğrafya eğitimi ile bilinçli hale getirmektedir. Böylece doğal afetlerden minimum şekilde zarar görmektedir. Tablo 1’de gördüğümüz gibi coğrafi özelliklerini tanıyan ve ona göre önlem alan ülkeler afetlerden çok az etkilenmektedirler. Buna karşın afetlerden ders almayan ve coğrafi bilgiden yararlanmayan ülkelerin ne kadar zarar gördükleri tabloda görülmektedir.

Tablo 1

1980-1994 Yılları Arası Meydana Gelen Tropikal Siklonların Gelişmiş, Gelişmekte Olan ve Geri Kalmış Üç Ülkede Meydana Getirdiği Ölü Sayısı

Ülkeler Tropikal Siklon (Fırtına) Sayısı Toplam Ölü Sayısı Olay Başına Ölü Sayısı Japonya (Gelişmiş) 13 352 27

Filipinler (Gelişmekte Olan) 39 6,835 175

Bangladeş (Geri Kalmış) 14 151,045 10,788

(Smith,1998; Demirci ve diğerleri, 2002:178). 4.2.3. Sürdürülebilir Kalkınma İçin

Sürdürülebilir Kalkınmanın değişik tanımları bulunmaktadır. En çok kullanılan tanımı; gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama imkanını elinden almadan bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasını esas alan bir kalkınmadır. ‘’Sürdürülebilir Kalkınma için Coğrafya Eğitimi’’ temalı Luzern Bildirgesi (2007)’inde ise sürdürülebilir kalkınma; yeni üretim ve tüketim modelleri ve yeni yaşam biçimlerinin geliştirilmesi ve coğrafya eğitimi dahil olmak üzere yaşam boyu öğrenme yoluyla bireyler için yeni bir ahlak anlayışının oluşturulmasıyla beraber ekolojik, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliğin bir kombinasyonu olarak ifade edilmektedir (Alkış, 2010:45).

Sürdürülebilir kalkınmanın çevre, toplum ve ekonomi olmak üzere üç bileşeni olduğu düşünülür ve ancak bunların bir arada sağlanmasıyla sürdürülebilir kalkınma sağlanabilir. Birinde meydana gelen bir aksaklık diğerini de olumsuz etkileyerek sürdürülebilirliği tehlikeye düşürmektedir. Bu yüzden bu üç bileşenin ayrılmaz bir bütün olduğunu düşünerek yapılan kalkınma çalışmalarında çok yönlü düşünerek hareket etmeliyiz.

1987’de BM Genel Kurulu ‘’Sürdürülebilir Kalkınma’’ kavramını resmen kabul etmişlerdir. Eğitimin her konuda olduğu gibi sürdürülebilirlik içinde önemli olduğu düşünüldüğünden Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitim gündeme gelmiştir. Birleşmiş Milletlerin 2005-2014 arasını ‘’Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitim Onyılı’’ kabul etmesiyle Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitimde asıl gelişme sağlanmıştır. Sürdürülebilir Kalkınma için eğitim kendi başına yeterli değildir fakat ilerisini düşünen her ülke eğitimi vermek zorundadır.

Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili bazı konular fen bilimleri, sosyal bilimler, vatandaşlık vb. farklı disiplinlerin içerisinde de incelenebilir olsa da; coğrafya, insan doğa ilişkileriyle ilgilendiği için sürdürülebilir kalkınma konusunun en iyi işlenebileceği alandır. Coğrafya ayrıca fen bilimleri ve sosyal bilimleri arasında köprü vazifesi gördüğü için sürdürülebilir kalkınma konularının disiplinlerarası ve bütünsel bir yaklaşımla ele alınabileceği başka ders yoktur.

Tablo 2

Sürdürülebilir Kalkınma İçin Eğitimde Ele Alınabilecek Kavramlar Adalet(Sosyal ve Çevresel) Meskenler

Altyapı Nesli tükenen/tükenmekte olan canlılar

Arazi kullanımı Nüfus ve nüfus artışı

Asit yağmurları Nüfusun hareketliliği

Atıklar/atık yönetimi Organik tarım

Besin güvenliği Ormansızlaşma

Biyoçeşitlilik Radyoaktif kirlilik

Biyoteknoloji Rekreasyon

Çevre etiği Sade yaşam

Çevre kirlenmesi Sağlık/alternatif tıp Çevre ve kalkınma ilişkisi Sanayileşme

Çölleşme Savaşlar

Değerler Sivil toplum

Değişim ve süreklilik Su kaynakları

Demokrasi Suçlar ve suç oranları

Doğal afetler Sürdürülebilir kalkınma

Doğal kaynakların tükenmesi Sürdürülebilir yaşam tarzları

Döngüler Sürdürülebilirlik(çevresel/toplumsal/ekonomik)

Eğitim Taşıma kapasitesi

Ekolojik ayak izi Teknoloji

Ekonomik faaliyetler Temel ihtiyaçlar

Ekosistemler Turizm/eko turizm Enerji kaynakları/alternatifler Tüketim

Enerji üretimi ve tüketimi Ulaşım

Erozyon Ulusal parklar

Geri dönüşüm Uluslararası anlaşmalar

Göç Uluslararası işbirliği

Hizmetler Vergiler

Irkçılık Yaban hayatı

İklim değişikliği Yağmur ormanları

İnsan çevre etkileşimi Yaşam kalitesi

İnsan hakları

Yenilenebilir/yenilenebilir olmayan enerji kaynaklar

İşsizlik Yerleşme

Kentleşme Yoksulluk

Kültür ve kültürlerarası diyalog Zehirli kimyasallar Küreselleşme/yerelleşme Ziraat

(Alkış, 2010:56)

Tablo 2’ye bakıldığında sürdürülebilir kalkınma için eğitim kapsamında ele alınabilecek konuların çoğunluğunun coğrafyanın kapsamına girdiği görülmektedir. Bu da coğrafya eğitiminin sürdürülebilir kalkınma için ne kadar önemli bir basamak olduğunu göstermektedir.

Coğrafya eğitimi dünyayla ilişkilerimizi ve dünyadaki diğer insanlarla bağlantılarımızı daha iyi anlamamız için gerekli olan değer, bilgi, kavram ve becerileri sunar (Haas, 1989; Alkış, 2010:59). Coğrafya eğitiminin konularını doğal ve beşeri ortam oluşturduğu için insanlar ülkelerinin ve başka ülkelerin doğal ve beşeri özelliklerini öğrenir. Doğal ve beşeri sistemlerin döngüsünü anlayan bireyler dünyada

her şeyin birbirine bağlı olduğunu anlar. Bu bilinçlenme sonucu diğer insanlara ve dünyaya karşı sorumluluk duygusu gelişir. Her ülkenin kalkınma düzeyi ve anlayışı farklıdır. Önemli olan gelecek nesilleri düşünerek yapılan kalkınmadır. Gelecek nesilleri düşünen, sorumluluk sahibi, diğer kültürlere saygılı, adaletli nesiller yetiştirmek istiyorsak coğrafya eğitimi vermeliyiz.

Bazı Avrupa Birliği ülke programlarında (Belçika, Finlandiya, Yunanistan vs.) çevre eğitimi ayrı bir ders halinde sunulmakta, bazılarında disiplinlerarası bir anlayışla (Avusturya, Danimarka vs.) ya da farklı derslerle iç içe geçmiş olarak (Hollanda, İngiltere vs.) verilmektedir. İspanya gibi bazı ülke programlarında çevre eğitimi hem ayrı bir ders olarak hem de diğer derslerle iç içe geçmiş olarak sunulmaktadır (Tanrıverdi, 2009; Alkış,2010:57). Diğer ülkelerde bu gelişmeler yaşanırken bizim eğitimimizde halen sürdürülebilir çevre eğitimi yerini almamıştır. Bu da coğrafya eğitimi için büyük bir eksikliktir.

Benzer Belgeler