• Sonuç bulunamadı

Tüketici hakları ve tüketicinin korunması sadece modern toplumlarda değil, Ortadoğu devlet geleneğinde de padişahın adil olması, adaleti tesis etmesi, devletin ve sultanın gücünü artırması bakımından önemli bir araç olarak görülmektedir. İşte bu sebeple, sultanlar halkı Allah’ın bir emaneti olarak görmüş ve bu doğrultuda onları her türlü haksızlık, zulüm ve fenalıktan korumaya çalışmışlardır.17 İşte bu doğrultuda narh belirlenirken temel ölçü adaletten ayrılmamaktı. Ehl-i hibre denilen kişilerin dürüstlükleri doğrultusunda, narh tespiti sırasında, görüşlerine büyük önem verilirdi. Genelde yılda bir kez konulan narh, bazen yaz ve kış dönemlerinde olmak üzere iki kez konulmaktaydı.18 Olağanüstü hallerde ise daha sık olarak fiyatlarda ayarlamalara gidilirdi.19 Bunun yanında esnafın narhı az bularak yaptığı müracaatlar veya kadılar tarafından fiyat ayarlamasına ihtiyaç duyulması halinde de fiyat ayarlaması yapılabilirdi. Her ne kadar narh tespitinde satıcı ve alıcının zarara uğramaması prensip olarak kabul edilmişse de, genelde satıcının fazla kâr amacı güdeceği düşünülerek tatbikatta daima mümkün olan en düşük fiyatın verilmeye çalışıldığı da gözden kaçmamaktadır. Bu suretle kadılıkta pazarlıkların hayli hararetli geçtiği görülmektedir.

Bütün bu saydıklarımızın dışında esnaf da narh için müracaat edebilmekteydi. Bu müracaatlar iki ayrı şekilde kendini göstermektedir. Bunlardan biri, kendi aralarındaki rekabeti önlemek için talep ettikleri narh, diğeri ise

16 Sahillioğlu, “Dünya Para ve Maden Hareketinin Yeri”, s. 2-3. 17 S. Öztürk, a.g.m., s. 850-861.

18 Özcan, XVII. Yüzyılda Konya’da Mülk Satışları ve Fiyatlar (1640-1655), SÜSBE Yayınlanmamış

Doktora Tezi, Konya 1993, s. 114-115.

hammadde fiyatlarının yükselmesi karşısında kâr oranının düşmesi üzerine olurdu. Bu gibi hallerde, müracaat, resmî makamlar tarafından uygun bulunduğu takdirde kabul, aksi halde reddedilirdi.20

Narh, kadının sorumluluğundaydı ancak kadı, bu işi tek başına yapmazdı. Ona yardımcı olan bir komisyon vardı. Kadı da bu komisyonun başkanıydı. Komisyona ayan, ulema ve narha konu olan esnafın şeyhi, kethüda, yiğitbaşı, ehl-î vukuf (ehl-i hibre), nizam ustaları ve “bigaraz müslimin” esnaf temsilcileri katılmaktaydı.21

Narhın fiyatı tespit edildikten sonra, esnaf bu fiyatın üzerinde ve eksik satmayacaklarını taahhüt eder, sonra listeler sicillere kaydedilir yeni fiyatlar esnaf ve halka duyurulurdu.22 İlan edilen fiyatlara uyulup uyulmadığını kontrol işini ise muhtesip yapardı.23

Narh usûlü, ihtisap kanunlarında etraflıca açıklanmıştır. 1563-65 tarihli bir kanunnamede, “Muhtesip olan kimsenin kadı vasıtasıyla 10’a 14 üzeri narh

vermesini, o yerin ayan ve ihtiyarlarından ve emekçilerinden kimselerle hesabı yapıp ona göre 10’a 14 (%40) kârla narhın tespiti” emrediliyordu. Burada belirtilen 10’a 14’e sabit bir oran olmadığına da değinmek gerekir. Bu oran ürüne, duruma, ticari fiyat oynamalarına, emeğine göre değişir ve narh tespitinde mevsimin dahi rolü olup buna göre yılda birkaç defa bozulabilmekteydi. İnşaat ustalarının ücreti mevsimlere göre ayarlanır, ekmeğe % 40 kâr konamaz, bir demirci ile kitap süsleyicisinin ürünü için aynı oranda narh konamazdı”.24

Narh tespit edilirken götürücü tüccar ile mukim tüccar için ayrı ayrı fiat konurdu. Bu iki fiyat birbirinden farklıdır ve birbirlerinin yerine konamaz. Bu cümleden olmak üzere zahire getirenlerin perakendeciye toptancı narhından

20 T. Öztürk, a.g.t., s. 862-865.

21 “Trabzon Valisi İzzetlü Osman Paşa Hazretlerinin Trabzon’un bi’l cümle ulemâ ve a’yân

marifetleri ve ma’rifet-şerle olan es’ar defteridir”, T. Öztürk, a.g.m., s. 866-867. “enva’-i emtiâ eşyanın eshabı ve ehl-i hırefın şeyhu kethüdası ve yiğitbaşları ve sair ehl-i vukuf ve bigaraz müslimin izhar olunup”, Kütükoğlu, a.g.e., s. 13-14.

22 Bayram Ürekli, “XVII. Yüzyılda Konya’da Bazı Eşya ve Yiyecek Fiyatları”, SÜFEFED, S. 6,

Konya 1991, s. 227-228.

23 Sahilllioğlu, “Dünya Para ve Maden Hareketlerinin Yeri”, s. 38-39.

24 İlber Ortaylı, “Osmanlı Kadısı’nın Taşra Yönetimindeki Rolü Üzerine”, Amme İdaresi Dergisi, V/1,

satmaları lazım gelen malları dükkana koyup perakendeci fiyatına satmalarına izin verilmezdi. Fiyatın tespiti sonrasında “ziyadeye bey’e (satmak) cesaret edeni olursa

kethüdaları Meclis-i Şer’a haber verüp “ukubât-ı şedide ile te’dib ve güşmâl olunmağa tüccar ve attarlardan her biri râzı olduk.” denilerek kararlaştırılan narhın

üstünde satmayacakları, sattıkları takdirde cezalarına razı olacakları hususunda taahhütte bulunurlardı.25 Yani, herhangi bir mala narh konulurken peşin hükümle değil, aksine malın maliyeti en ince teferruatına kadar hesap edilir, daha sonra meşrû kâr payı da ilave edilerek satılması gereken fiyat tespit olunurdu.26 Mesela: Şaban 1083/Kasım 1672 tarihli bir sicil kaydı, bu hususu oldukça iyi açıklamaktadır.

“Ekmekçiler, meclis-i şer’a gelüb, zarar ider diyü tezallüm itmeleriyle cânib-i şar’den ahâli-î vilayet etrafından ehl-î vukûf bî-garaz müsliminden Hacı İbiş ve Tekeli İbrahim Çelebi ve Mütesellim Ağa tarafından bir mu’temed ki cem’an üç nefer kimesne ta’yin olunub, anlar dahi sûk-i sultaniden dört kile buğday iştira idüb alâ ve evsat itibarıyla iki kilesini ikişer yüz yetmiş ikişer akçeden, beşyüz kırk dört akçeye alub, vezn olunub, her iki kile buğday elli dörder vakıyye gelüb, ekmek tabh olundukda, yüz dirhem ekmek bir akçeye oldukda,

Bir nefer elekçiye ücret 16 akçe Bir nefer dezgahtara ücret 16 akçe Bir nefer hamırkâre ücret 42 akçe Bir nefer bişûriciye ücret 42 akçe

Dükkan kirası ve odun ve maya behası ve sair mesarif için 60 akçe Yekûn: 176 akçe

25 “getürücü devresi bu gibi kimselerin zahireyi İstanbul’a hariçten, taşradan getirilmiş olmalarından

ileri gelir. Birçok malın da nereden geldiği ayrıca açıklanmıştır. Trabzon balı, Amasya eriği, Girit veya midilli peyniri, Venedik, Andona sabunu gibi…bu kayıtlar İstanbul ihtiyacının nereden karşılandığını göstermesi bakımından da önemlidir.”

“oturucu veya oturucusuna kaydı altında yazdığı fiyatın perakende fiyatı olması lazımdır ve perakendecinin getiriciye nispetle yerleşmiş oturucu olmasından ileri gelir. Daha sonraki narh listelerinde perakendeci esnaf ‘makıym’ diye ifade edilmektedir ki bu söz ‘oturucu’ deyiminin Arapça karşılığından başka bir şey değildir”, Sahillioğlu, “Dünya Para ve Maden Hareketlerinin Yeri”, s. 38- 39.

Zikr olunan dört kile buğday ikiyüz altmış akçe faide idüb, vech-i meşruh üzere yüzyetmiş altı akçesi masarıf-ı mülemmesine virülüb baki seksen dört akçesi ekmekçiye faide kalmışdır diyü ihbarlarıyla tahrir olundu. Ke’l-evvel (evvelki gibi) yüzer dirhem ekmek bir akçeye bey (satmak) olunmağa tenbih ve ikdâm ve ibram ve takayyüd olunmuşdur.” Görüldüğü gibi, kadı huzurunda bilirkişilerden oluşan bir

heyetin nezaretinde ekmeğin maliyeti hesaplanmış, hesaplanan bu miktarın üzerine fırıncının kârı da ilave suretiyle ekmeğin toptan fiyatı belirlenmiştir.27

Osmanlı Devleti, bütün tüketim mallarında narhın verilmesi hususunda ve esnafın belirlenen şartlara uymadığının teftişi konusunda titiz davranmış özellikle ekmek gibi temel tüketim mallarında daha ciddi bir otokontrol uygulamıştır. Konya eyaletinde ekmekçilerin ekmek ağırlıklarının teftişi ile ilgili bir örnek verecek olursak konu daha iyi anlaşılacaktır;

Mahmiye-i Konya’da hâlâ muhtesib olan râfi’ül- kitâb Mustafa Beg oğlu Osman Beg meclis-i şer’i hatır-ı lâzımü’t tevkîrde etmekçilerden yiğitbaşı Şaban ve kerdeci Ali b. Şaban ve Dinekli ve diğer etmekçi Şaban ve Siyavuş Ağa dükkanında olan (boş) nâm kimesneleri meclis-i şer’a ihzâr ve mahzarlarında takrîr-i kelâm idüp mezbürün kimesnelerin etmekleri vezn olundukda yiğitbaşısının oniki dirhem ve Ali’nin yedi dirhem ve Dinekli’nin ondirhem ve Şaban’ın beş dirhem noksan gelmeğin mücibeyle mâ-vak’a bi’t – taleb ketb olundu hurrire fi’l-yevmi’l-âşîr min şehr-i Recebi’l- mürecceb sene seb’in ve elf (10 Receb 1070/22.III. 1660).28

Yukarıda verilen örneklerin dışında bilhassa kahve gibi ülkenin uzak bölgelerinden getirilen veya ithal edilen malların maliyetlerinin tespitinde güçlükler olduğundan esnaf ile kadılık arasında bir pazarlık payı bırakıldığı da olmaktadır.29

Yani ürünlere narh konulacağı zaman, malın maliyeti üzerine % 10, eğer işin zorluğu söz konusu ise % 20’ye varan ilaveyle satışa müsaade edilirdi.30 Ancak

özellikle kaliteli mallar için tespit edilen kâr oranı daha fazla olabiliyordu. Burada

27 Bayram Ürekli, a.g.m., s. 347-349.

28 İzzet Sak, 10 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

Yay., Konya 2003, s. 14-15

29 Tabakoğlu, a.g.e., s. 295-297.

30 Nedim İpek, “Bafra’da Fiyatlar ve Ücretler 1914-1930”, Belleten, LXIV/239, Ankara 2000, s. 101-

göz önüne alınanlar, üretimde kullanılan malzemenin kalitesi idi. Yine dışarıdan İstanbul’a getirilen zahire, canlı hayvan, bal gibi yiyecek maddelerine de ihtisap ağası vasıtasıyla malın getirildiği yere göre masrafı hesap edilmek suretiyle % 11 den % 15 nispetine kadar kar payı göz önüne alınarak narh konurdu.31

Yukarıda genel hatlarıyla bahsettiğimiz narhın uygulanması ve tespit işi halkın daha rahat yaşamasını sağlamak amacıyla Osmanlı devletinin en mühim işler arasında yer almış ve bu konunun düzenini sağlamak için ciddi tedbirler alınmıştır. 1630 yıllarına ait olduğu sanılan bir belgede, esnaf ve sanatkârların halka gerektiği gibi hizmet edebilmeleri için alınan tedbirleri sıralarsak bu konuya ne kadar önem verildiği daha net ve daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır.32

“ve yalan yere şehadet edenler ve tezvir hüccet verenler ve onunla amel edenler, kadı katında sabit olduktan sonra muhkem haklarından geline; ve şer’an muamele edenleri (faizcilik) onu on birden ziyadeye (%10) verdirmeyeler ve ribayi dahi (tefeciliği) kat’a ettirmiyeler.

Ve ekmekçiler işlediği ekmeği ve giderlerin ve çörekçilerin çiği ve karası olmaya. Gözlenip eksik ölçü ve dirhemine bir akça cerime alalar. Çörek ekmeğin nısfı işlene ve bir muduna vakıyye üzere yedi vakıyye (bir vakıyye 40 dirhem yani 128 gr) yağ koyalar ve arı işleyeler. Ve kasap, koyunu geceden temizleye ve arı satalar ve kadı dikkat edip tayin olunan narh üzere et besleyip hiçbir veçhile inad ve temerrüd etmiyeler. Semizini saklayıp zaifini boğazlamayalar. Her zaman koyun tedarik edip keseler, halka et yetiştireler. Eğer inad ederlerse cezaları verile. Tayin olunan narhtan eksik satarlarsa tedib edeler veya dirhemine bir akça cerime alına ve inad edip et bulmıyan kasapları hasdelere. Ta et bulmaya razı olup hazır edinceye değin hapisten salmıyalar. Ve kuzu ve sığır kasaplarına dahi yasak (kanun) oluna ki dikkatlice ve temiz hizmet edeler.

Aşçının pişirdiği et çiğ olmaya, tuzsuz olmaya ve pak kataralar ve kâsesi ve bezi temiz ola ve kazanı kalaysız olmıya ve çanakları eski ve sırçasız olmaya. Ve hizmetkârları kafir olmaya ve bellerinde futaları temiz ve yeni ola çok eski olmaya.

31 Eşref Eşrefoğlu, “Osmanlılarda İhtisap ve İhtisap Ağalığı”, Hayat Tarih Mecmuası, S. 7, İstanbul

1976, s. 43-45.

Çiğ et yahi olunca âdet ne ise ona göre satalar. Bir akçalık et yahni olunca nısıf itibarına olur. Ve suda pişmiş köfte ve şiş kebabı, âdet ve kanun nice ise öyle satıla. Tavuk bûryuını önce suda ısladırlarmış bu yasaklanmıştır, önce haşlayıp sonra kızartmak men olmuştur. Kuzu kızartmasının yüzüne aşı boya sürerlermiş sürmiyeler ve suda ıslatmayalar ve hepsini iyce pişireler. Tandır kebabı ve yahnı, et narhının yarısı ola.

Başçıların pişirdiği baş ve başçısı görüle ki temiz tutalar, temiz pişireler; bayat, kirli ve kıllı olmaya, pişkin ola. Ve koyun kellesine zamanına göre narh vereler. Ve paça her zamanda dördü bir akçaya olur, fazlaya satılmaya. Pişkin ola, sirkesi ve sarımsağı tamam ola ve başka hususları kelledeki şartlar gibi ola.

İşkembeciler işkembeyi iyice temizleyip, temiz su ile yıkayıp temiz su ile pişireler ve pişkin ola ve sirkesi, sarımsağı tamam ola, başka hususları aşçıların tabii olduğu şartların aynı ola. Ciğerciler gözlene, ciğeri karıştırıp (akciğerle) pişirmeyeler.

Börekçilerde gözlene. Koyun eti 250 dirhem olunca şorbalı börek (?) 200 dirhem ola. Yaprak börek 180 ola, meyanesi soğanlı ola, koyun etinden başka et karıştırmayalar ve böreğin başka maddeleri temiz ola ve hamurları arı undan ola.

Yaş ve kuru meyveler ve başka yiyecekler: üzüm, incir ve benzeri meyveler onu onbir akça üzerine (% 10 kâr ile) satıla. Bir kez yaş yemişe narh verildikten sonra bitirip, çürüdü diye gene gelip narh istemeyeler, verilen narh üzerine satalar, yeniden narh vermeyeler. Bahçelerden yükle gelen yemiş yüzleme (üstü iyi altı kötü) olmaya, üstü nasılsa altı da öyle ola. Kavun, karpuz ve hıyar görüle ve bu tür yemişler de görüle, karıştırma olmaya ve pazar yerinden başka yerde satılmaya. Yolda karşılayıp satın almak isteyeni muhtesip tutup siyaset eder.

Yoğurtçuların yoğurdu da gözlene, yüküne göre narh vereler, nişasta ve su katmayalar. Kaymakçılar ve peynirciler dahi gözlene her ne gelirse zamanına göre narh vereler. Turşucular gözlene, turşuları insaflı satalar, inad edenlerin hakkından geline. Turşu sirke ile kurula, kepek ekşisi ile kurulmaya. Helvacılar dahi gözlene………..dörde olunca helva 6 akçaya ola. Ve karma bal, helvanın okkası 7

akçaya ola, ama bal gayet iyi ola ve iyi pişireler. Üzüm ve pekmez helvası üzere satıla.

Şerbetçiler dahi gözlene kuru üzümün okkası bir akçaya satılırsa şerbetin okkası bir akça ola, miskî ve gûlabi (kokulu) ola. Ekşi ve sulu olmaya. Hoşafçılar dahi gözlene, ekşi olmaya, aldıklarına göre satalar, hoşafları gayet temiz ola.

Terziler dahi gözlene, fermude çuka ve kaftan, kotoni sancaklı ola, 15 akçaya dikeler. Sancaklı ve penbeli (pamuklu) saf kaftanı 25 akçaya dikeler. Emirahûri kemha kaftanı ve kadife kaftanı 25 akçaya dikeler. Sofu (ince yün) 35 akçaya dikeler: Fistan çuha kaftan bir parmak (kelime okunamadı) ola 30 akçaya dikeler ve kadın terliğini 15 akçaya dikeler ve çatma kumaş kaftan 45 akçaya ola. Mağribi saf kaftan nekendesi (?) ola 25 akçaya ola. Vesair nekendeli kaftan 20 akçaya ola. Ve kadın kotoni kaftanı ki kemha yakalı olursa 30 akçaya ola. Gerisi buna kıyas oluna. Çocuk kaftanı ve benzeri şeyler emeklerine göre hesap edile. Terziler dikmek için aldıkları kaftanları vaktinde vereler. Ve başka meslek sahipleri aldıkları işin vadesini geçirmeyeler. Eğer bir kişinin kaftanı kısa veya dar ve yaramaz dikmiş ve yaramaz ilmiş olsa kadı marifetiyle haklarından geline.

Çukacıların çukaları gözlene. Erkek çuka kaftanı ve boğassı ve bez kaftanı bir boy, eteği iki ola. Sancağı ekli olmaya, yakası nasıl ise sancağı da öyle ola ve düğmesiz satılmaya, dikişi normal ola, eksik olmaya. Yine sonra fistan olmaya elverişli ise ve çukacılar ısladıp satarlar, eninden ve boyundan çekmiyeler.

İpçiler de gözlene (kontrol edile). İplikleri düz ola, düygü olmaya. Ve gömlekçiler de gözlene: aldıklarına göre satalar, sağlam dikeler, yenleri normal ve bol ola.

Kazazlar da gözlene: şeritleri e düğmeleri kalp olmaya ve ipliğinin şeridi, teli iyi ola ve iyi ördüreler, iyi dikeler. 7 kenarlı bir akçaya, 9 kenarlı bir buçuk akçaya, 11 kenarlı düğmeyi iki akçaya satalar ve dellallar da gözlene: hizmet ve emniyetlilik edeler, doğru olalar. Metadan ve kumaştan hiçbir kişi kendinden artırmaya ve yalan söylemeye ve halka ondan gadirlik ve zarar olmaya. Sattığı şeylerden 100 akçadan bir akça ola daha fazla olmaya. 1000 akçalık malın

dellaliyesi on akçadan çok olmaya. Cariye ve kuldan, attan ve katırdan satılınca bu kıyas üzere verile. At canbazları bu ölçüye göre hareket edeler.

Halaylıkçılar sattığı cariyenin yüzüne ak ve kızıl hiçbir süs maddesi sürmiyeler, satılan oğlan ve cariyenin elbisesini almayalar, üzerlerindeki elbise ile satalar, sattıktan sonra soyup almayalar.

Çukacılar, kemhacılar, takıyaciler ve atlasçılar ve bürüncükçüler anında ve tavında ola, kusurlu, eksik ve kötü işlemeyeler. Altunlu kadifenin klapdanı seyrek ve eksik olmaya.

Takkeciler ve mücevvezeciler ve arakıyyeciler gözlene. Her ne dikilirse yeni kumaştan dikile ve mücevvezenin astarı çok girişli olmaya, iyi dikile. Satmasında sermayeleri ve emekleri göz önüne alınıp bir miktar kâr verildikten sonra onda birden fazla almayalar. Ayakkabıcılar, âlâ ve kırmızı çizme en iyisi 30, orta halli 28 aşağısı 26 akçaya ola. Vesair renklilerin en iyisi 24, ortası 18 ve aşağısı 10 akçaya alına, Şirvani başmak (ayakkabı) en iyisi 20, ortası 18, aşağısı 16 akçaya ola. Sağrı başmak en iyisi 23, ortası 21 ve en aşağısı 20 akçaya ola. En iyi kadın izmesi 25 den fazlaya olmamalı, öteki çizme veya ayakkabı âlâsı 18, ortası 16, aşağısı 14 e ola vesair yeniçeri ayakkabısından başka ayakkabının âlâsı 10, ortası 8, aşağısı 7 akçaya ola. Bütün başmakçıların, ayakkabıcıların ve çizmecilerin işledikleri gayet iyi ola kalp olmaya, kötü işleyenlere akça başına iki gün (hapis) hesabı üzeredir. Tamam olmadan delinirse veya sökülürse suçludur, ceza vereler ama gön ve sahtiyan delinirse suçlu debbağdır.

Ciltçilerin işi de gözlene: cilt için alacak akçadan harçların ve emeklerin gözlenip bir miktar nafaka kendileri için konduktan sonra fazla almayalar. Sahaflar dahi gözlene: sattıkları kitaptan onu ondörtten fazla almayalar, alırlarsa haklarından geline.

Eskicilerin işlediği iş de gözlene: önce, yamaları sahtiyan ola, karın ve meşin olmaya, dikişleri iyi ola ve iki olan tamam iki akça ola ziyade olmaya. Ve gön tacirleri dahi gözlenip öküz ve tosun derisinin âlâsı 56, ortası 51, aşağısı 21 akçaya ola. Su sığırı (manda) derisi âlâsı 35, ortası 32 ve aşağısı 30 akçaya ola. Ham deriyi debbağlardan başkası almaya yalnız debbağlar ala.

Debbağ dubegât ettikten sonra her ne türlü isterlerse işlesinler. Dışarıdan getirenlere sattırmayalar, dinlemezlerse haklarından geline. Keçi derisi ki kırmızı ve ala ola iyisi 22, ortası 18, aşağısı 16 akçaya ve başka renklerin iyisi 16, ortası 13, aşağısı 10 akçaya ola. Nöbetle sattıkları zaman onu on ikiye satalar.

Gön tacirleri işlenmek için gön alıp bağlayıp satarlarmış üzerine kadı adam gönderip teftiş edip bana arz olundu, ben dahi kanunnameye dercettim. Kasaplar ham koyun derisinin iyisi iki buçuğa, ortası iki akçaya, aşağısı bir akçaya veya bir buçuğa ola. Ham kara öküz derisi âlâsı 22, ortası 20 ve aşağısı 19 akçaya ola.

Ve saraçlar sahtiyan (bir kelime okunamadı) emekli olan 120 akçaya olan ve akıncı iri tabelbazı ile 150 akçaya ola. (Burada türlü hayvan derilerinin, üç kalite üzerinden fiatları uzun uzun bildirilmektedir).

Ve keçeciler mutaflar gözlene. Keçeyi çiğ pişirmeyeler, âdet üzere pişireler ve endam keçesi sekiz buçuğa ve eymürük (?) keçesi beşer akçaya ola, artuğa satarlarsa haklarından geline. Vesair at çulunun uzunu 12 karış ve eni 8 karış ve yakalı ola. Gayet iyisi 26 akçaya. Şol çulki uzunu 10 karış ve eni 6 karış ola. Gayet iyisi 26 akçaya şol çul ki yakasız ola uzunu 9 karış ve eni yedi karış ola 20 akçaya ola. Ve siyah at torbası ağzı dikili gayet iyisi 5 akçaya ola. Orta hallisi 4 aşağı 3 akçaya ola ve kolon kısmı dahi kaideî kadimeye göre gözlene.

Ve hallaçlar dahi gözlene, 150 dirhem pamuğu bir akçaya atalar.

Demirciler de gözlene: işledikleri demiri kalp işlemeyeler ve illet etmiyeler. Ve kazancılar dahî gözlene: her ne işlerlerse kadı marifeti ile narh vereler. Kazanın ve haranın kulpunu demirden değil bakırdan yapalar. Ve kalaycılar kalayladıkları nesneyi gayet iyi kalaylayalar, kalp etmiyeler ve illet (özürlü) etmiyeler ve kalaya ve demire ve bunlar gibi nesneleri gayet iyi kalaylayalar, kalp etmiyeler ve illet etmiyeler ve kalaya ve demire, bunların emsali nesneleri onda bir akçaya narh vereler.

Ve bıçakçılar dahi gözlene: Dimeşki diye frengi işlemeyeler ve satmıyalar, cinsi cinsiyle satalar. Ve âlâ kılınç kını 60 akçaya, ortası 50, aşağısı 40 akçaya ola ve kıncılar dahi gözlene işledikleri işi iyi işleyeler.

Ve iğnecilerdahi gözlene: işledikler iğneyi iyi işleyeler. Demir iğneyi Dimeşki (Şam işi) diye satmayalar kalp işlemeyeler.

Ve nalbantçılar dahi gözlene: 100 ayaklık ham malı 70 akçaya alırlarmış beşbuçuk akçaya nallayalar. Ve bazı nal varmış yüzünü altmış akçaya alırlarmış onun gibileri dört buçuk akçaya nallayalar. Mıh eğrilip atılsa nalbant üzerinedir, inad ederse te’dip edeler ve katırı dört akçaya ve eşeği üç akçaya nallayalar.

Ve nalçacılar dahî gözlene: nalçayı sakat işlemeyeler. Ve kılıçcılar gözlene. Dimeşki diye frengi işlemeyeler, vezinle satmıyalar ve kılıç kını iyisini 60 a, ortasını 50 ye aşağısını 40 akçaya satalar, ziyade olmaya.

Ve kuyumcular gözlene: emin kimse ola. İşin sadesini (düzünü) dirhemini

Benzer Belgeler