• Sonuç bulunamadı

Günün şartlarına göre kadı tarafından verilen narhlar, yine kadı tarafından tutulan şer’iye sicillerine işlenirdi. Kadıların vazifelerini gördükleri belli bir bina yoktu, kadılar bütün işlerini kendi evlerinde yaparlardı. Muhtemelen bu sebeple şer’i siciller, günümüze eksiksiz şekilde ulaşamamıştır. Meselâ, İstanbul şehrinin 1190 (1776-1777) den önceki devrine ait narh fiyatları, bugün ancak Bilad-ı selâse kadılıklarına ait bazı sicillerde dağınık halde bulunmaktadır. Bu sicillerde, narh fiyatları tercihen son sayfalara yazılmıştır ve defterlerin sayfa numaraları ile narh kayıtlarının tarihleri arasında uygunluk yoktur. Eğer bu defterler, sonradan ciltlenirken meydana gelmemişse, narh listelerinin gelişigüzel boş bulunan bir yere yazıldığını ortaya çıkarmaktadır. XVII. yy’a ait Galata, Üsküdar ve Eyüp sicillerinde daha çok gıda maddelerinin fiyatlarına önem verildiği görülmektedir. Diğer şehirlerde de normal zamanlarda daha ziyade yiyecek ve zarurî ihtiyaç maddeleri için narh defterleri düzenlenmiştir. Konya ve Malatya gibi bazı şehirlere ait sicillerde oldukça muntazam narh listeleri bulunmaktadır.

Narh defterlerinin bazısı umumî, birtakımı da hususî mahiyette idi. Umumî olanlar, bütün yiyecek ve içecek gibi şeyleri, hususî olanlar da sadece bazı şeyleri ihtiva ederdi.12 Tahrir defterlerinde buğday, arpa, darı, pamuk vs. için konulmuş olan narh fiyatları, tahrir işlemini yürüten tahrir komisyonlarınca değil, doğrudan doğruya padişah huzurunda yapılmakta idi.13

Bu defterler olağan ve olağanüstü zamanlarda tanzim edilen defterler olarak ikiye ayrılmaktadır.

1. Olağan Hallerdeki Narh Defterleri

Narh, fiyatların başıboş bir şekilde seyrini önlemek gayesi ile alınan bir tedbir olduğuna göre, öncelikle fiyatların ne gibi şartlarda, nasıl bir artış gösterdiği hususu üzerinde durmak uygun olacaktır.

12 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta 2005, s. 152-153. 13 Kütükoğlu, a.g.e., s. 3-4.

Arzın, taleple orantılı olarak artmaması ya da talep aynı kaldığı takdirde arzın azalmamasının fiyatları yükselttiği malumdur.14 Olağan durumlarda narhlar,

bahar ayında (ilk kuzu kesimi) yapılacağı günden (ruz-ı hızır) birkaç gün önce ete narh konulması, ilk ve sonbaharda süt ve mamullerinin ayarlanması, mevsimlere göre sebze fiyatlarının belirlenmesi ve şaban ayında halkın ramazanı huzur içinde geçirebilmesi için fiyat ayarlaması yapılırdı.15

Yukarıda verilen durumlar dışında halkın şikayeti, nazarî dikkate alınarak, arz-talep meselesinden dolayı da fiyatlar yeniden düzenlenmekteydi.

Her sene yiyecek maddelerinin fiyatlarının ayarlandığı, bir ay daha vardı. O ay Ramazan ayı olup, halkın bu ayı huzur içinde geçirebilmesi için şaban ayında narh fiyatları yeniden tespit edilirdi.16

2. Olağanüstü Hallerde Tanzim Edilen Narh Defterleri

Narh uygulamasını gerekli kılan olağanüstü sebepler arasında nüfus artışı, ticarî dengelerdeki değişiklikler, paranın değer kaybetmesi gibi durumların yanında, sel, kuraklık ve bunun doğal uzantısı olarak ortaya çıkan kıtlık gibi unsurlar da yer almaktadır.17

Şiddetli geçen kış veya fazla yağış gibi sebeplerle hem verimin azalması hem dışarıdan ithal edilen malın maliyetinin yükselmesi sebebiyle narh fiyatları yeniden tespit edilerek yükseltilir, bunların tersi olduğu durumlarda da düşürülürdü. Tabiî hadiselerin yanında harpler ve ablukalar gibi siyasî hadiseler de fiyatları etkilemekteydi.18

Kuraklık, ulaşım zorluğu, yukarıda da bahsedildiği gibi, harpler ve ablukalar da arzda bir daralma oluşturuyor ve fiyatlar yükseliyordu. Arzın genişlemesi halinde de düşürülüyordu. Para birimi olan akçenin değer kaybetmesi narh fiyatlarında

14 T. Öztürk, a.g.m., s. 862-863. 15 Pamuk, a.g.e., s. 198-199. 16 Aynı eser, s. 199-200. 17 Ülgener, a.g.e., s. 65-66. 18 Tabakoğlu, a.g.e., s. 75-76.

topyekun bir yükselmeye ve azalmaya sebep olmaktaydı.19 Bu gibi durumlarda

“sikke tecdidi” veya “sikke tashihi” denilen ayarlamalara gidilmekteydi.

Osmanlı Devleti’nde para birimi olarak gümüş akçe kullanılıyordu. XVI. yy’da Amerikan gümüşünün Avrupa’ya akmasından sonra Avrupa’nın gümüş kurları Osmanlı Devleti’nde bolca görülmeye başlandı. Ancak akçenin değerinin uzun süre sabit tutulması mümkün olamıyordu. Bu yüzden, önce sikke tecdidi daha sonra da sikke tashihi denilen ayarlamalar yoluna gidildi. Lâkin kendisini kıtalar arası bir enflasyon cereyanına kaptıran Osmanlı, paranın değerini bir türlü bir ayarda tutmayı başaramıyordu. Dolayısıyla başta küçük çaplı müdahaleler gibi görünen bu operasyonlar gittikçe büyüyerek devam etti.20

XVII. ve XVIII. yy’larda Doğu ticareti denilen Asya ticaretinin gelişmesi ve İpek Yolu’nun yeniden canlanması sonucu, Osmanlı ekonomisi yeni bir tehdit altına girmeye başladı. Bu da, Osmanlı mallarından daha ucuz ve kaliteli Hint mallarının Osmanlı pazarlarında Asya’dakilerden daha değerli ve kıymetli madenî oranı daha fazla olan Osmanlı akçelerine çeviren Asyalı tüccarlar, bu paraları kendi memleketlerine götürüyorlardı. Bu da, Osmanlı Devleti’nde para darlığına neden olurken, Asyalı tüccarlar daha fazla, yani iki katı kâr elde etmiş oluyorlardı. Osmanlı yetkili makamları uzun süre bunların önünü almak ve hatta ülke dışına Osmanlı paralarının çıkışını engellemek için tedbirler almaya çalışmıştır. Ancak paranın ülke dışına çıkarılmasının tamamen yasaklanmasına rağmen Asyalı tüccarlar, özellikle de İranlı tüccarlar, Osmanlı akçelerini Doğu’ya götürmeye devam etmişlerdir. Bütün bunlarda Osmanlı Devleti’nde para darlığına ve devalüasyona neden olmuş, narhlar defalarca yeniden tespit edilmiş, enflasyon yükselmiştir.21 Fiyatların anormal bir

şekilde yükselmesinin beraberinde sikke tashihlerine başvurulmakta idi. Sikke tashihine gitmek de fiyatların yeniden düzenlenmesini gerektiriyordu. Bunun için esnaf yöneticileri davet ediliyor ve yeni fiyatlar tespit edilerek hususi bir deftere

19 T. Öztürk, a.g.m., s. 865-866.

20 Barkan, “Fiyat Hareketleri”, s. 574-576.

21 Asya ve Doğu ticareti ile ilgili daha geniş ve ayrıntılı bilgi için bkz; Robert Mantran, “XVI. ve

XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti”, Çev: Zeki Arıkan, Belleten, LI/201, Ankara 1987, s. 1434-1443; Serap Yılmaz, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu ile Ekonomik İlişkileri”, Belleten, LVI/215, Ankara 1992, s. 31-61.

işleniyordu. Daha sonra diğer zamanlarda olduğu gibi Bilad-ı Selase kadılıklarına gönderiliyor ve halka duyuruluyordu.

Normal zamanlarda ancak ihtiyaç duyulan maddelere narh verilirken, sikke tashihlerinden sonra tertip edilen defterlerde her esnaf için ayrı bir fasıl açılarak belli başlı maddelerin fiyatları gösteriliyordu. İkinci derecedeki malların satış fiyatlarının tespiti genellikle esnaf yöneticilerine bırakılıyordu.

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere olağanüstü hallerde yapılan narhlar normal zamanda yapılan narhlardan farklı olarak zorunluluklar karşısında yapılmakta ve hemen her esnaf zümresini, aynı zamanda da piyasadaki bütün ürünleri kapsamaktaydı.

1273 (M. 1856-1857) senesinde kadılar narh işlerinden el çekmişler ve bu görev şehremaneti tarafından götürülmeye başlanmış, emanetçi tayin edilerek esnafa tebliğ ve gazetelere ilan olunmuştur. Takvim-i Vekayi ile ilan edilen ve en son olarak tanzim edilmiş olan narh defterleri 1278 (M. 1861-1862) tarihlidir. Bu tarihten sonra narh işleri önemini kaybederek kaldırılmaya başlandı. Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde, ekmeğin dışında kalan bütün zahire ve erzaktan narh kaldırılmıştır.22 Bu gün, bazı temel gıda maddelerinde uygulanmaya hâlâ devam edilmiştir.23

22 Aydüz, a.g.m., s. 81-82.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AHİLİK, NARH ve KÜRESELLEŞME A. Ahilik

Ahilik, esnaf ve tüccarlar arasında birlik ve beraberlik esasına dayanan ve kendi aralarında dayanışmayı sağlayan bir teşkilattır. Başka bir ifade ile ahilik ocağına bağlı, bu ocaktan olan kimse anlamına da gelmektedir. Bu teşkilat XIII. yy’dan XVIII. yy’a kadar “gedik” ya da “lonca” adını alarak, toplumun ekonomik ve ticarî kesimindeki oluşumları düzenlemiştir. “Ahi” kelimesi Arapça olup

“kardeşim” anlamına gelmektedir. Meslekî-ahlakî bir kuruluş olarak ahilik,

Anadolu’ya özgü bir teşkilattır.24 Bu kuruluş, ahilik adı ile bilinen biçimini almadan önce Anadolu’da futûvvet örgütü halinde faaliyette bulunuyordu. Ahiliğin temeli olan fütüvvet, X. yy’dan başlayarak örgütlenmeye başlamıştır.

Futûvvet kelimesi de Arapçadır. Lügatta tekil olarak “feta”: delikanlı, yiğit, eli açık, göz pek, iyi huylu kişi; çoğulu “fityan” şeklinde geçer. Futûvvet ve bunun yumuşatılmış şekli “futûvve”: eli açık, yiğitlik, gözüpeklik, başkasına yardım edicilik yani olgun kişilik anlamına gelir.25

Genel olarak Osmanlı esnaf örgütlenmesinin temelleri İslâmî geleneğe dayanan futûvvetin Selçuklu döneminde müteşekkil bir yapılanması olan ahiliğe bağlanmaktadır.26 Osmanlı öncesi esnaf örgütleri, ekonomik faaliyetlerin yanında siyasî açıdan daha güçlü bir görüntü sergilemektedir ve kimi zaman bölgesel olarak yönetimde söz sahibi oldukları bile görülmüştür.27

Osmanlı döneminde ise merkezî idarenin tesisinin başlaması ile birlikte esnaf teşkilatları da bu yapı içerisinde daha organize ve aynı zamanda kendi içinde ayrı birer iş kolu yapılanması olarak karşımıza çıkar.28

Müslüman Türklerde genellikle bekar gençlerden sanat ve meslek sahibi olanların bir araya gelerek kendilerine reis tayin ettikleri şahsa ahi adını vermişler ve

24 Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük, YKY, Ankara 1995, s. 60-61.

25 Mehmet Ali Ağakay, Türkçe Sözlük, TDK Yay., Ankara 1959, s. 18-19.

26 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yay., İstanbul 2000, s. 293-

296.

27 Çağatay, a.g.e., s. 3-5

bu cemiyete de eskiden olduğu gibi futûvvet demişlerdir. Türbesi Kırşehir’de olan Ahi Evran, ahlâkla sanatın ahenkli bir birleşimi olan ahi teşkilatını kurmuş ve o denli itibarlı bir hale getirmiştir ki bu durum yüzyıllar süresince bütün esnaf ve sanatkârlara yön vermiştir.29 Kuruluşundan bugüne kadar aradan geçen yedi yüz yıl gibi zaman dilimine rağmen ve hatta ahi zaviyeleri ortadan kalktığı halde, ahilik, o kadar derin izler bırakmıştır ki, bitmemiş intibaını vermektedir. Ahilik an’aneleri Anadolu halkında, esnafında hâlâ devam etmektedir. Bugün bile köylerde devam eden yaren odaları, misafirhaneler, imece çalışmaları, hep ahilikten kalan güzel hasletlerdir.

Anadolu’da ahilik şartlarının oluşturduğu sosyo-ekonomik zorunluluktan,

Benzer Belgeler