• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.3. Nakkareler

“Nakkare, Arapça “nakr” vurma, hakketme kökünden gelmedir. Osmanl mehterhanesinin yüzlerine deri gerilmi üç vurma saz ndan birisidir. Nakkare çalana nakaarezen veya nakaarei denilirdi. ( Sanal, 1958: 83 )”

“Bugün sadece mehter sazlar aras nda kullan lmaktad r. Eskiden semai kahveleri ile köçekçe tak mlar nda da kullan rd . Çift köslerin minyatürü gibidir. Nedense bu isim askeri musikimizle e anlaml telakki edilmi tir. Asl nda çift tasl davullar için genel bir anlam ifade etmelidir. Bu hafif sesli ritim saz ba lang çta kösler ve davullar n d nda tutulmu , yüksek ve gümbürtülü ses veren kös ve davulun yan na yak lmam r. Divan edebiyat nda s k kullan lan bir rumuz haline gelmi tir. .(Özalp, Cilt I, 2000: 49 )”

“Nef’i den bir beyit:

Çal nd ham- felekde nekkare-i devlet Pür etdi debdebe-i müjde gû -i eyyam Nabi’nin bir beyiti:

Nasibi arsa-i âlemde sine dö mektir Usul ile geçinen kimsenin nekkare gibi.

Küçük bak r kâselere deri gerilerek yap lan bu saz, çalan atl ise eyerin üzerinde, yaya ise bele ba lanarak “zahme” denen iki çubukla çal r. E er oturularak çal yorsa bu gibi fas llarda nakkarezenler sazlar önlerine al rlar, öyle çalarlard . Bu bak mdan at, merkep ve kat r nakkareleri dokuz kat mehterlerde

bulunurdu. Ayr ca “nevbet nakkareleri” de vard . Çe itli Türk devletlerinde de ik ekilleri ve hatta boyuna as larak çal nanlar bile vard .(Özalp, Cilt I, 2000: 49 )”

“Bu saz n tekkelerde çal nan na “kudüm”, mehter esnaf n kullan ld cinse ise “çifte na’ra” denirdi. Nakkarenin Türkçe isminin ne olabilece i hakk nda bir kay da tesadüf edilmedi. ( Sanal, 1958: 83)”

“Nakkareler bak r kâselerin üzerine deri gerilmesi sureti ile yap rd . ki de nek de nakkarelere vurarak ses ç karma a yarard . Seste ahenk vermek için bir tanesi ötekinden daha küçük olurdu. Nakkareler atl mehterde e erin ön taraf na ba lan rd . Yaya yürüyü te nakkareler bir ba la bele ba lan r ve o suretle çal rd . Durarak fas l çal nmas nda ise nakkarezenler ba da kurarak otururlard . imdiki mehter tak nda nakkarezenler nakkareleri sol kol ile omuz aras nda ta maktad rlar. “Lügat-i Ça atayi”de koltuk na ras denilen ey bu olsa gerekir. ( Sanal, 1958: 84 )”

“Osmanl devletinde, büyük kazanl davullara kös denildi i gibi, küçük çift tencereli davullara ise Nakkare denilmi tir. Arap sözlüklerinde büyük veya küçük, kazanl veya tencereli davullar n tümüne nakkare ad verilir. Türklerde nakkare deyi i ve anlay , oldukça geç ça larda ba lam r. Osmanl ve eski Anadolu kültürü, slam kültürlerinde çok daha erken ça larda ba lam . (Ögel, cilt 8, 1987: 239-240 )”

“Timurlar ile Babür-Türk kültür çevrelerinde nakkare sözü, hem büyük çift kösler ve hem de orta boy nakkareler için söyleniyordu. Babür’ün Vekayi adl kitab nda, nakkareler üzerinde, daha çok sava larda söz aç yordu. Ahmet Vefik Pa a ile redhouse ‘un da hakl olarak dedikleri gibi, Osmanl Türkçesinde nakkare sözü, ço u zaman askeri m ka kar olarak kullan lm r. ( REDHOUSE, sf. 2096 ) (Ögel, cilt 8, 1987: 240 )”

“Her ne olursa olsun Türklerde nakkare sözü, çift tencereli davullar için söylenmi tir. Anadolu’da yüksek Mevlevi müzi inin merkezlerinde kudüm ve nevbe gibi, bak r dipli, küçük davulcuklar da vard . Türkler burada bunlar için nakkare deyimini kullanmam lard r.(Ögel, cilt 8, 1987)”

“Nakkarenin büyük olan sa ele, küçük olan ise hem sa hem de sol ele mahsustur. Kaide olarak düm’ler sa el ile tek’ler sol el ile düme ve tekelere sa ve sol eller ile çal r. ( Sanal, 1958: 84 )”

“Fetih ve zafer nakkareleri dü man gemilerinin ele geçirilmesinde çal yor. IV. Sultan Murad’ n önünde yap lan me hur alayda dü man gemileri ile sava ve onlar n zabtedilmesi eklinde bir gösteri yap lm : “Bu askerler alaydan evvel birkaç gemiyi Kazak gemisi ekline koyub Karadeniz’e gönderirler. Sonra kendileri de gidüb o gemileri yedeklerine alarak Alay Kö kü dibine geldiklerinde ayka ve Karamürseller ile Kazak gemileriyle cenge giri irler. slam gemileri anlar fetih edüb

taifesini ba layarak fetih ve zafer nakkareleri çalarak toplar atarak ‘ub r ederler”( Çelebi cilt I: 546, Sanal, 1958: 84 )”

“XVII. yüzy lda cura-zurna ve çifte- na’ra birlikte, padi ah n deniz gezintilerinde çal nmaktad r.(çelebi, cilt I: 415, Sanal, 1958: 84 )”

“Nakkarelerin de epeyce eski bir ça da, muhtemelen haçl seferleri esnas nda Avrupa’ca iktibas edildiklerine “tinbal”sözü delalet eder. Almanca “ Türkish trümlein” de ayn manaya geliyor. 1608’de Cayet, “attabale” ad ile Türk Pa alar ’n n çald rd bak rdan nakkarelerden bahseder.(Rowland Wright, 1941: 10 a.) ( Sanal, 1958: 85 )”

3.4.Tab lbaz-Davulbaz

“Tab lbaz saz metinlerde tavlumbaz, davulbaz, davlumbaz, Tabl- baz, ku davulu isimleri ile geçer. Türkler slamiyet’i kabul etmeden evvelki ismi tuv l idi. Tab lbaz kelimesi “Tabl- baz” dan gelmektedir. Farsça ve Arapçadan karma bir isim olan Tabl- baz; Türkçe kar olarak do an davulu manas na gelmektedir. Bu büyükçe bir nakkareden ibarettir. At n e erine ba lan r ve turna vurulmak sureti ile çal rd . Yüzlerine gerilen deri deve derisinden ba ka ne gibi malzemeden yap ld bilinmemektedir.( Çelebi, cilt I.: 624). Kâseleri her halde madenden ve büyük bir ihtimalle bak rdand . Vurma aleti olan turralara 1505’te padi ah hazinesinde rastlanmaktad r.(Ar iv k lavuzu, fasikül II, 1940: 28, Sanal, 1958: 85 )”

“Avda çal nan tab lbaz, isminden de anla ld üzere avda çal yordu. Evliya Çelebi ran’da iken tab lbaz çalarak avlanmas hikâye eder.( Çelebi, cilt II, : 257, cilt IV: 294, Sanal, 1958: 85 )”

“Din ve sembol olarak Avc ku lar n Türk kültüründe önemli bir yerleri vard . Türk avc ku adlar , bu kültür ile birlikte Arap- slam kültürüne de geçmi ti. Davulbaz, ahin veya atmaca gibi av ku lar ça rmak için, atlara veya bele tak lan küçük bir davuldu. Dede Korkut kitab nda bu deyim, Türkçe ile benze erek, “davlumbaz” diye söylenme e ba lanm . Atl O uzlar, atlar ürkütmek veya göçürmek için için kulland klar davullara, davlumbaz demi lerdi. Bu gelenek, atl ç Asya Türk kavimlerinde de devam etti. Herhalde bu at davullar , ku davullar ndan, daha büyük idiler. .(Ögel, cilt 8,1987: 267-268 )”

“Nakkare ile davulbaz, Türk kavimlerinde birbirlerine kar lm r. Özbek- Türk kültür çevrelerinde “daul-paz”, “dool-paz” dedikleri nakkareler aras nda, gözle görülen yak nl klar vard r. Güney Anadolu Yörükleri aras nda davulbaz, bir çe it cura davul, yani küçük davul demektir. Ancak bunlar n, kasna geni def biçiminde olanlar da vard r. Bunlardan birinin, Özbek tekkesi içinde bulundu una bak rsa, bir din aleti olarak da kullan yordu. .(Ögel, cilt 8,1987: 267-268 )”

“Osmanl Devleti ile Anadolu’da, ilan etme, haber verme veya askere yol göstermek için kullan lan davullara da davulbaz denmi tir. Herhalde bu davullar daha büyük idiler. .(Ögel, cilt 8,1987: 268 )”

“Davulbaz sözü, ayn manada olarak, ç Asya Türk kavimlerinde de, “tool- ba , tebilbez” deyi leriyle söylenip, yay lm r. As l manas , ku davulu demektir.( Ögel, , cilt 8, 1987: 267-268 )”

“Ba ka çalg lar n bulunmad dönemlerde, bir yerden bir yere giderken tab lbaz da göç düzümünü vuruyorlard . Maslovin’den ayr rken brahim Pa a’n n alay çavu lar tab lbaz’a turralar vuruyorlar.( Evliya, cilt V: 526, Sanal, 1958: 85 )”

“Osmanl ordusunda Tab lbaz, harblerde kullan yordu. I. Sultan Murad zaman nda S rplar’la yapt S rp S nd muharebesinde Lala ahin Pa a, emrindeki Osmanl askerine tab lbaz çald rarak dü mana hücum etmi ti. ( Sanal, 1958: 85-86 )”

“II. Sultan Murad devrinde de Güvercinlik kalesini muhasara eden Macarlara kar Rumeli beylerbeyisi Sinan Bey idaresindeki Osmanl Ordusu, hücum ederken tab lbaz çal yordu. ( Sanal, 1958: 86 )”

“XVII. yüzy lda tab lbaz ordudaki “alay çavu lar ” taraf ndan çal rd . Alay çavu u gibi tab lbaza turra urulmas deyimi saz n onlar taraf ndan çal nd bildirir. Alay çavu lar tab lbaza turra vurarak askeri cenge te vik ederlerdi.1651 de Celaliler ile yap lan bir sava ta, alay çavu lar askere kuvvet veriyorlard (Evliya cilt III: 273, Sanal, 1958: 86 )”

“Evliya Çelebi de küçük davullara, ku davulu veya ku tab lbaz diyordu. XI. Yüzy lda davul, tov l sözünün, bütün Türklerde yayg n oldu u bilinmektedir.

Görülüyor ki, slam ülkelerinden çok uzakta bulunan Türk illerinde bile ku davuluna, bütün Türkler tov l, yani davul diyorlard . Ka garl Mahmud bile bu sözün Türklere ne zaman girdi ini bilemiyor; Türkçe olup olmad üzerinde bile ku kuya dü üyordu. Bu arada at davullar da unutmamak gerekir. Çünkü Türkler, bunlara da “davulbaz” hatta “davlunbaz” diyorlard . Kara K rg zlar, atlar ürkütmek için çald klar davullara, “ dobulba ” diyorlard . ( Radlof, Wb.3: 1725, Ögel, cilt 8,1987: 270-271 )”

3.5.Def

“Müzik aletleri, bir kültürden bir di erine ya da di erlerine kolayl kla geçen kültür unsurlar r. aman davulu da, büyük bir deftir. ç Asya’ da ki Türk kavimlerinin defleri de, içine halka ve zincir tak lm deflerdir. Anadolu’da zikredilirken çal nan, “zincir tak lm ” ve mazhar dedikleri büyük dervi defteri de bu aileden olmal rlar. Bunlar alttan kasna na vurulma yoluyla çal yordu. Evliya Çelebi, bu Türk deflerine , “dayire-i Arabistan”, yani Arabistan defleri diyordu. Bu

defler orta Asya’n n yaylalar na nas l gidebildi? Yoksa Türk dervi leri mi, Mekke ve Medine ‘ye götürmü tü? Bu gibi konular biraz karanl kt r.(Ögel, Cilt 8, 1987: 277 )” Def esnaf mehterlerinin ba ca sazlar ndand r. Onlar n çald def usulü resmi mehterhane’ ye de geçmi tir.

Def bir taraf aç kça, öbür taraf deri gerili bir kasnaktan ibarettir. Baz minyatürlerde kasnaklar üzerinde aç lm deliklere be çift maden pul yerle tirilmi oldu u görülür. Def çal rken bu pullar da birbirine çarparak ses ç kartmaktad rlar.

“Def sol el ile alttan kavran r ve vücuda muvazi olarak tutularak çal rd . Sa el kuvvetli ve serbest vuru larla, defi tutan sol el de hafif vuru larla çalmaktad r. Def saz klasik fas lda çal nd gibi zurna ve di er sazlar ile beraber oyun havalar nda bilhassa kullan lmaktad r. ( Sanal,1958: 86 )”

“Türklerde daha önceleri Araplardan gelen, küçük ve zilli deflerin var oldu una inanmak çok zordur. “Dumru” veya “Tümrüg” tef kar olarak kar za ç kan ilk Türk kültür sözleridir. Ka garl Mahmud’a göre O uzlar n “tümrük” sözü, def demektir. Ancak burada kullan lan def sözü, ne kadar bizim bildi imiz “zilli defi” kar lamaktayd ? Bundan dolay Brockelmann, def sözünü, “davul” olarak yorumlam .

“Dumru”, eski Anadolu’da, def kar olarak söylenen, yayg n bir külür deyimidir. “Dumru” , Tarama Sözlü ü’nde geni olarak yer alm r. Ancak derleme sözlü ünde pek örülmüyordu. Eski Anadolu kitaplar nda da dumru, yani def ile oynayanlar, ho kar lanm yorlard . “dumru Pulu” gibi def pullar ’ ndan da söz aç yordu. Farsçada Zeng veya zeng-i def sözleri de dumru pulu, diye yorumlan yordu.(Ögel, Cilt 8,1987: 278 )”

çten halkal veya zincirli büyük dervi , Yörük ve ç Asya defleri, çok eski bir Türk gelene ini, belki de aman davulunun, devam gösteren, önemli bir kültür belgesidir.

3.6. Zil, Çan, Ç ng rak, Çevgan

Zil’in öteki adlar çeng, ceng, sanc, zenc ve zenç’tir. Zil çalanlara sanc , zilci, zilzen, zençci, zençzen gibi adlar verilir. Çifter kullan r.( Ögel, 1987 )

“Çeng veya Ceng kelimesi ses taklidi suretiyle meydana gelmi bir kelimedir. Her dilde oldu u gibi Türkçede de sesleri taklit etme yoluyla do mu kelimeler dilin zengin bir bölümünü te kil ederler. Bu saz ayn imla ile yaz lan, Anadolu ve ran’da eskiden kullan lm olan telli harpa çalg çeng’ den ay rt etmek laz md r. Zil’in parmaklara tak lacak kadar ufalt lm ekline de çenk dendi i, bunlar parmaklar na tak p raks eden kad nlara zamanla çengi ad n verilmesinden anla yor. ( Sanal, 1958: 87 )”

“Eski Türklerde hayvanc kta kullan lan çandan dolay önem kazanm r. Bugün bile Anadolu yaylalar nda hayvanc kta kullan lmaktad r. Zamanla çehre de tirerek çe itli musiki türlerinde nüans kazanm , en sonunda zil, ka k, zilli ma a, çarpara, parmak zilleri, gibi musiki aletlerine dönü mü tür. Önceleri amanlar, sonra dervi ler ba lar na giydikleri ba klara ç ng rak takarlard . Çan ve ç ng rak Uygur Türkleri zaman nda mabetlere girmi tir. O zamanlar normal büyüklükteki çanlara “Çang”, büyük olanlar na ise “ulu çang” derlerdi. Genellikle i aret arac olarak kullan lm r. Çan, ç ng rak çeng, çerik, cenk, sanc, zenc birbirleri ile akraba olan kelimelerdir. Bunlar n “ç n” kelimesi ile “ç nlamak” mastar nda kaynakland san yor. Belki çanak da ayn kökten gelmi tir. Ceng sözcü ü sonradan arp’a benzeyen bir saz n ad olmu tur. Eskiden de zil anlam na geliyor, hayvanlara tak yor, mesela ç ng rakl merkepler ad alt nda kervanlarda kullan yordu. Osmanl lar bu kelimeyi “sanc” olarak mehter musikisinde kullan lm r. Hatta yine Osmanl larda çang, çeng isimleri zil ve çarpara anlam nda söylenmi tir. Çe itli Türk boylar nda, özellikle Baraba ve Tobol Türklerinde ç ng rak, kongurak, dongurak, ng ldamak, ç n ç n ay tmak, ç ng-ratt , ç ng k, ç ngargu, ç ngrav, ç ngragu ayn anlamda kullan lan kelimelerdir. Ayr ca çe itli musiki aletlerinde ç ng rakl kopuzlar,

ng rakl asalar halinde de kullan ld belgelerden ö renmekteyiz. (Özalp, cilt I,2000: 51 )”

“Zil saz ilk olara çeng ad yla, Ka garl Mahmud’un XI. Yüzy lda yazm oldu u Divanü Lügat-it Türk’ de geçer. (Atalay, Sanal,1958: 87) bn-i Mühenna ( XIII-XIV. Yüzy llar ), Kitab-ül-idrak, Radloff çengin zil manas teyit ederler. Çeng ve ceng olarak Osmanl metinlerinde XVI. Yüzy ldan itibaren s k s k rastlan r. Bu suretle Türk musikisinde 1000 y la yakla an k demi sabit oluyor. Mehterhanede kullan lanlar n biraz daha ufaklar halile ad yla tekkelerde, iki elin parmaklar na birer çift olarak tak lan küçük zillerde rakkaseler taraf ndan oynan rken çal yordu. ( Sanal,1958: 87-88 )”

“Eski Türk kültürüne bak ld nda; Uygur ehirli kültürü, do u ve bat daki Çin ve ran kültürlerini, kendilerine benzetmi lerdi. Buda dinine girmi olan Uygur Türklerinde çan, bir yandan ulug çang, yani ulu çan ad ile mabedlerde bulunuyor, di er yandan da baz büyük tanr lar n sembolleri olarak görünüyorlard . Yine Uygur p kitaplar nda kâse veya çanak kar olarak, çan sözü kullan yordu. Çanak sözü acaba buradan m geliyordu bilinmez.(Ögel, cilt 8,1987: 302 )”

““Dervi ve aman elbiseleri ile asa ve kopuzlar nda”, ç ng rak veya onlar n yerine, demir halkalar tak lm r. Anadolu’daki büyük dervi defleri, ziller veya pullarla de il, yine bu demir halkalar ile ritimlendirilmi lerdi. (Ögel, cilt 8,1987: 302 )”

“Ziller dövme bak rdan yap rd . Halile denilen ve tekkelerde çal nan küçük cinsi bak r veya fakfondan da imal ediliyordu.( A. Kaz m, Sanal, 1958: 87 ). Bugünkü ziller bak r ve kalay kar ndan yap lmaktad r. ( Gazimihal, Sanal, 1958: 87)”

slamiyet’ten önceki Türklerde Çan’a bakacak olursak;

Bugünkü kültür sözlerimizin büyük bir ço unlu u, slamiyet’ten önceki ça lardan gelmektedir. Türkler, çe itli ça larda yabanc kültürlerle ilgi kurmu lar ve onlardan birçok kültür tesiriyle, kültür sözleri de alm lard r. Ancak, çok eskilere dayanan kendi öz kültür sözleri de alm lard r. Ancak, çok eskilere dayanan kendi öz kültür sözlerini de saklam lard r. Tabii olarak zamanla bu sözlerin manalar da hafif veya a r olarak de mi lerdir. .(Ögel, cilt 8,1987: 303 )”

“Çang sözü; Uygur-Türk kültür çevrelerinde, bizim bugün söyledi imiz manada çan demektir. Buda dininde çan ile zillerin önemi çoktu. Belki de bu sözün Çin dili ile de, bir ilgisi vard . Ancak bizi ilgilendiren, bu anlay ve sözün zaman za kadar gelmi olmas r. .(Ögel, cilt 8,1987: 303 )”

“Büyük Çan ile küçük ç ng raklar da birbirlerinden ay rmak gereklidir. Uygur Türkleri bu büyük çanlar için, ulu çan diyorlard . Uygur Türklerinde Çanak için de Çan diyorlard . .(Ögel, cilt 8,1987: 304 )”

slamiyet’ten sonraki Türklerde Çan ve Zil;

Karahanl devleti ile birlikte, yine ayn anlay ve mana içinde devam etmi ti. Tabii olarak Müslüman Türklerde çan yoktu. Bununla beraber Türkler,

ristiyanlar n çanlar na, yine de çan demi lerdi. .(Ögel, cilt 8,1987: 304 )”

“M r – Türk kültür çevreleri ile Osmanl – Türk kültür çevrelerinde de zil manas , çeng denme yolu ile devam ettirilmi ti. Türk sözlükleri bu sözü, Arapça sanc ile kar yorlard . Osmanl mehteri ise, bunu Arapça ad ile devam ettirmi ti. Görülüyor ki bir Türk kültür gelene i, özünden fazla bir ey kaybetmeden, devam edip gidiyordu.(Ögel, cilt 8,1987: 303-304 )”

Çan sözünün, belki de H ristiyanl k ile olan ilgisinden dolay Müslüman Türkler kullanmaktan kaç yorlard .

“Hayvanc kla ilgilenen Türklerde çan ile ç ng rak büyük bir önem ta maktad r. Bir defa hayvanlar n kaybolmalar önlemek için kullan lm r. Ayr ca sürülerin önünde giden kösem hayvanlar, sürünün yerinin belli ederler. Özellikle koyun sürülerinde koyunlar, bu öndeki koç veya koyunlar n pe ini rakmazlar. ri hayvanlar için ise, daha büyük bir boyda çanlar gerekir. Kervanlarda bu çan ve ç ng rak zincirinin ba ka bir halkas r. Burada, çanlar ve ç ng raklar, daha da büyüktüler. Büyüklü ve küçüklü olarak kendilerine göre bir harmoni de meydana getirilerdi. .(Ögel, cilt 8,1987: 305)”

“Ziller mehter musikisinde çift olarak kullan r. Sa elde ve sol elde birer tane bulundurularak ikisinin kar kar ya çarp p ayr lmas ndan özel bir t nlama ile elde edilir. T nlaman n devam için çarp lman n ard s ra zillerin birbirinden ayr lmas laz m gelmektedir. ki türlü zil çalma tarz vard r;

A ) Mehterhane çal 1. Dik çal :

Bu çal tarz nda ziller yere dik olarak kar kl tutulur ve ziller vuru larda birbirinin s rarak geçerek kuvvetli t nlamalar yapar. Bu çe it çal en gösteri lisidir. Ellerin zillerle a yukar hareket ederken havada kavisler çizmesi seyri ho bir manzara te kil eder. (Gazimihal, Sanal,1958: 88 )

2.Yat k çal :

. Zillerin yat k tutularak çal ya at üzerinde veya otururu vaziyette görünmektedir. Yat k çal ta sa veya sol kol desteklik eder, serbest kalan kol hareket eder. Bu çal ta yat kl k tamam yahut hafif meyilli olabilir. Atl mehterlerin çal lar nda zillerin yat kl tamd r, çünkü zillerin tutulu u bunu icap ettirmektedir. (Sanat Takvimi 1954, Sanal,1958: 88 ) Hafif meyilli yat k çal n sebebi de yine zillerin bir ba ka tutulu undan ileri gelmektedir. (Münir Nurettin, Sanal, 1958: 88 ). Yat k çal larda daima üsteki zil hareket eder ve yukardan a ya çal lar yapar, alttaki zil ise hareketsizdir.

3. Zilleri bir çal tarz da mehter tak n imdiki ahenk icras s ras nda görülmü tür. Çevganiler sözlü parçalar okurken veya bir parçan n bir yeri piyano çal rken zilzenler zilin üst ucunu ( dik tutu a göre ) öbür zilin alt ucuna hafifçe de direrek ince t nlamalar elde etmektedirler. Bu çal ta da zilin bir tanesi sabit tutulmaktad r. Zillerin böyle, kenarlar birbirine de dirilmek suretiyle çal Ahmed Muhtar Pa a mehterhanesinden kalm olsa gerektir.

B ) Halîlevî zil çal

Mehterhane de zile haile de denilmi olmas katiyetle bilinmemekle beraber u ihtimal varit olabilir: Halilevi denebilecek bir çal tarz tekkelerde kullan rd . Böyle bir çal ta halileler birbirine çarp ld ktan sonra ayr lmaz, t nlamalar devam ederken hafifçe birbirine de dirilir, bir taraftan da yava yava biri ötekinin

üzerinden kayd r. Bu ince bir ustal a ba çal tarz r. te bu tarz tekkelerden mehterhaneye geçmi olabilir. ( Sanal, 1958: 88-89 )”

Budist Uygur Türklerinde, kilise veya mabed çanlar na benzer büyük çanlar bulunabilirdi. Ancak 11. yüzy lda Müslüman olmu Türklerde böyle isimlerle çan’lar n kullan lmas mümkün de ildi.(Ögel, 1987 )

“Ziller bas k bir küre kapa na benzer, daire eklindedir. Çevresinde iki kapa n birbirine temas etti i düz bir halkas vard r. Daha do rusu yayvan, yuvarlak bir tabak gibidir. Birkaç milimetre kal nl nda olup ortas nda delikleri bulunur. Tutulabilmesi için bu deliklere ba lar geçirilmi tir. Mehter musikisinde özel çal

ekilleri vard r. Hem ritim tutmaya, hem de t nlamal metal sesi elde etmeye yarar. (Özalp, cilt I,2000: 52 )”

“Bütün bunlardan ba ka Çevgan ismiyle bilinen çalg dan söz etmek gerekir; ik bir metal çatal n ucuna ba lanm zincirlere tak lan gümü ten yap lm küçük ng raklardan ibarettir. Sap ndan tutularak a yukar hareket ettirilince birbirine çarpan bu ç ng raklar Ahenkli sesler ç kart r. Çal ustal k isteyen bu saz çalanlara “Çevgani” denir. Velveleli ve zengin bir ritim duygusu yarat rd . (Özalp, cilt I,2000: 51-52 )”

“Ç raklar n kendi sesleri ile birbirlerine de melerinden do an ç ng lt lar n kar mas çevgân n sesini verir. Çevgândan muhtelif sesler ç kartmak ustal k i i idi. Arifi Pa a, çevgan n “dürlü dürlü savt” ç kard yaz yor.(Mecmua-i Tesavir-i Osmaniye, Sanal,1958: 90-91 )”

“Mehterhane icra-yi ahenk ederken çevganiler” ala hey” diye ba rarak fas l aras nda ve terennüm sonunda yine çevganlar seslendirirlerdi. Ba çavu a mahsus çebgan’ n vezirin oda kap ndaki perde üzerinde as durmas , içeride mahrem müzakerelerde bulunuldu una delalet etti inden bu esnada vezirin odas na kimse

Benzer Belgeler