• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.2 Davullar

“Davulun ba ka adlar köbürge, küvrü , tu , tavul ve tab ld r. Davul çalanlara davulcu, tab lzen, tabbal gibi adlar verilir. Davul mehterhane’ nin vurmal sazlar ndand r. ”.( Sanal, 1958: 77)”

“Davul sözü Türkçemize çok erken ça larda girmi olmal yd . Çünkü 11. yüzy l sonlar nda Ka garl Mahmud, bu sözü çok al k bir deyi le söylüyordu. Ancak onun söz açt davul, daha çok davulbaz dedi imiz do an veya ahin gibi av ku lar ça rmak için çal nan, küçük davullard .( Ögel, cilt 8, 1987: 195 )”

“Türklerde, mehterin as l mana ve tan , yaln z ve yaln z sava ba lang veya sava a ç la aç klanabilir. Bu çok eski bir Türk gelene idir. Kökleri sa’dan önceki yüzy llara gider. Anlay , dü ünce, uygulan bak ndan, Osmanl devleti dâhil, pek fazla büyük bir de iklik göstermiyordu. Davul ile mehterin vurulmas bir çe it sava and olarak da incelenebilmektedir. Bu anlay tan hareketle; daha çok büyük devlet kurulu lar na ula olan, Türk topluluklar nda görülür. Türk ordu ve devlet geleneklerinin, Türk aileleri ile topluluklar nda çekirdek hainde ya amas bu törenlerin sürekli olarak ya amalar na imkân veriyordu. Ancak , “bayrak ile davul” bu törenlerde, birbirlerinden ayr lm yorlard . .( Ögel, cilt 8, 1987: 96 )”

“Davul Türklerin kulland en eski en yayg n olan ilan, i aret ve musiki aletlerindendir. Çe itli zamanlarda çe itli adlar ile an lm r. Küçük ve büyük olan davullar n her birine ayr ayr adlar verilmi tir. Türklerde çok çe itli olan davul isimlerinin hemen hepsi de bir ses taklidinden gelirler. Eski Türk yaz tlar nda ve sonralar ad geçen “tu ”, tu la ve tu ra kelimelerinin kökleri olarak da Türkçe bir kelimedir. Tu lamak, seddetmek, bir eyin önünü kesmek manas ndad r. Fermanlar n ba lar nda da tu ra bulunurdu ki ayn tu kökünden gelme bir kelimedir. Kati bir ey söylenememekle beraber tu ad n bir kaseye deri gerilmesinden yani tu lanmas ndan, daha eski bir “tuk” onomatopesinden veya ordu nizam nda sancaklarla birlikte tu ’un en ileride gitmesinden geldi i dü ünülebilir. Davulun baz Türk lehçelerinde f rt na, bora manas na gelmesi onun onomatope oldu unu hemen ihsas eder. Davul kelimesinin daha eski bir dabul, tabul’dan gelmeli i ihtimali dab, dab ses taklitlerinin tetkikinden sonra hemen hemen hakikat olarak gözüküyor. Bugün bile do u Türkistan’da tef çalana “dabç ” veya “dapç ” denmesi

dü ündürücüdür. Ka garl Mahmud, Divan- Lügat- Türk’te t l kelimesinin Arapçadan al nmal söylemektedir. Davul eski yaz n okunu u ile tavul onomatopesini hakl ç karacak sözler olan tavu , dacu , davus ses taklitlerinin bugün de muhtelif Türk lehçelerinde kullan ld hat rlatmakta fayda vard r. Arapçadan al nan tab l da ayn onomatopeden gelmektedir. VIII.-XI. Yüzy llarda tu , XI. Yüzy lda küvrü ayn zamanda kösü de ifade ederler. Köbürge ve küvrü isimleri de birer ses taklidinden, köb, küv onomatopelerinden ç km lard r. ”.( Sanal, 1958: 77- 78 )”

“Manas Han’ n “ davulunun üzerine sinek konmu olsa, gök gürültüsü gibi ses ç kar yormu !” Bu, bir efsane veya mitoloji diliyle söylenmi bir sözdür. Asl nda Manas Destan , büyük bir Türk imparatorlu u üzerine dayana, bir Türk mitolojisi de ildir. Ancak onun bir hakanl k kösü veya davuludur. Sava n ba lang , bu gök gürlemesi sesi ile aç yordu. ( Ögel, cilt 8, 1987: 96 )”

“Davul sa elde bir tokmak ve sol elde bir ince de nek ile çal r. Sol el davula yaslanm oldu undan davulun duru u da bu el ile idare edilir. Usul vururken kaide olarak düm’ler sa el ile tek’ler sol el ile vurulur. Düme ve tekelerde “dü” ve “te” sa el ile “me” ve “ke” sol el ile iledir. Velveleleri vuru larda sol el daha çok kullan r. Tokmak ve çubu un ayn anda vuruldu u da olur. Ceng-i Harbi usulünün 12 zamanl vurulurken usulün ilk zamanlar nda sol elin de ne i tremole halinde ler. Sa elin tokma ile de süratli vuru lar yap rsa da bu nadirdir. ( Sanal, 1958: 78-79)”

“Davul, Türkçemize, Arapça “Tabl” sözünden geçmi olmal r. XI. Yüzy l sonlar nda Ka garl Mahmud, bu sözün Türklerde nas l görülmü oldu unu öyle anlatmaktad r: “Tov l, davul demektir. Avlarda do an ku lar için çal nan davuldur. Bu sözün, - ç seslerinin yak nl dolay yla -, dat harfiyle, te’ye çevrilmi oldu unu sanmaktay z. Bu hal Arapçada da vard r… Ancak ben bu sözü slam ülkelerinin öbür ucunda, öz Türklerden bile i ittim”.(MK, III, 123, 13; terc. III, 165) Türk kültürü ile Türk kavimlerini en iyi tan yan Ka garl Mahmud’un yukar daki, sözleri, çok önemlidir. slam ülkelerinden ve tesirlerinden çok uzaklardaki Türklerde bile, XI. yüzy lda bilinip, söylendi ine göre, Türklere çok eskiden girmi olmal yd . Hatta Mahmud, sözün Türkçe olup olmad üzerinde bile bir ara ku kuya dü mektedir. ( Ögel, cilt 8,1987: 201)”

“Farmer’e göre Arapça Tabl sözü, daha çok kasna uzun olan, orta boy davullard . Bunun tipik bir örne ini, Zengi’lerden Türk sultan Nureddin Muhammed’in, H sn Keyfa’daki su sat üzerinde görüyoruz. slam dünyas ndaki ilk davul örne i de a yukar bu davuldur. Uzun kasnakl bu davullar Uygur-Türk ve uzak do u kültür çevrelerinde görüyoruz. Osmanl devletinde, daha çok bir asker trampeti kullan ile görünüyordu. Türkler, uzun kasnakl davullara , “davulcuk” veya “kucak davulu” derler. Geni kasnakl davul, daha çok gür bir ses ç kar yordu. Ancak sava ta ta nmas güçtü. Halk aras nda yayg nd . Orduda nakkare tipi küçük davullar, belki daha yayg nd . Hakanl k kösleri ile beraber büyük komutan davullar , bunlar n d nda olarak tutmak gerekir. Osmanl devletinde de küçük davullara “davulcuk” denilirdi. ( Ögel, , cilt 8,1987: 195)”

“Tabl- harb, hac, tabl- lehv, yani “ sava davulu, hac davulu, oyun davulu”, slam kültürünün al na bürünmü sözlerdir. Arap kültüründe davul görülmüyordu. Tabl- cengi, tabl- saf, be aret, derbend davulu gibi davullar ise, Osmanl - Türk sava lar nda kullan lm , Türk sava aletleridir. Demdeme ve Balaban adl davullara her halde Türk davullar n en büyükleri idiler. ( Ögel, , cilt 8,1987: 195-196 )”

“Alt n davul, eski Uygur Türkçe yaz lar nda “alt n kövrü ” ad ile geçer. Bu da bir saltanat davulu olmal yd , aman davulu büyük bir tefti. Anadolu’daki dervi mazharlar da, zincirli büyük teflerdi. Bunlar Türk meydan ve sava davullar ndan ay rmak gereklidir.

Tu , bir nevbet davulu, mehter idi. Hakan n yan nda sancak tak m ile birlikte bulunur ve çalarlard . 11.yüzy lda Ka garl Mahmud tu için davul ve kös demi tir. kinci bir anlam da sancak demekti. Yani tu ile davul birbirinden ayr lmayan iki önemli devlet v sembolü olmu tur.

Kövrü ise yaln zca, hakanl k ile vezirlik kösü veya büyük davuludur. Göktürk, Uygur ve Karahanl devleti bu köslerin ve davullar n ekli nas ld ? Çin’de hakanl k davulu, kasna iki metre çap nda bizim kasnakl davullar gibidir. Bizim, Ming sülalesi imparatorlar n mezarlar nda gördü ümüz davul böyle idi. ( Ögel, , cilt 8,1987: 195-196 )”

“Davullar a aç, deri, kaytan, ve ba ka ba lara ihtiyaç gösteren bir yap m hususiyetine maliktir. Türkler taraf ndan binlerce ve binlercesi yap ve hala yap la gelmekte olan davullar n malzeme sabit kal p kalmad ve yap m incelikleri, lay veçhile incelenip ara lmam r. ”.( Sanal, 1958: 78 )”

“Vezir davullar ndan (Kövrü ) Kutadgu Bilig’ de yaln zca bir yerde bahsetmektedir. “ona vezirlik verdi; damga, kadeh, tu , davul ( kövrü ) ile z rh verdi”. Tu , hem Ka garl Mahmud’ un hem de Yusuf Has Hacib’ in eserinde, ço u zaman nevbet davulu diye geçerken burada birden bire tu ile davul birbirinden ayr yordu. Bunun içindir ki, hakanl k davulu, tu ; vezirlik davulu da, belki kövrü olmal r, diye dü ünülebilir. Ka garl da, küvrük sözü; Arapça “çal nan kös ve davul tabl” diye yorumlanmaktad r. ( Ögel, cilt 8, 1987: 198-199)”

“Çingiz Han’ n gençlik ça na ait kültür çevrelerinden al nm ba ka bir örnek, konuyu belki daha iyi bir ekilde aç klayabilecektir. Bu inan lar, Proto-Türk kültürünün, bize kadar gelebilen izleri ve klar r. Çünkü eski Türk mparatorluklar , bu bölgelerde ye ermi ve geli mi lerdir. Camuka sava tan önce iki “ sava and ” veya “sava ilan ” ark , öyle söylüyordu. Bunlar iir halinde söylenmi tir:

1 ) “ Ta uzaklardan görülebilen tu uma ( veya bayra ma ) kurban verdim, ( saç yapt m )! Kara bo a derisinden yap lm , gür ve keskin sesli davulumu çald m!

2 ) “Ta uzaklardan görülebilen tu uma kurban verdim! Öküz derisinden yap lm , bo uk sesli davulumu çald m! . ( Ögel, cilt 8, 1987: 96-97)”

“Davul, mehterhanede usulleri en iyi vurabilen birer sazd r. Ses kudreti ve düzümleri iyi ifade etmesinden dolay ve insan n ta en a r sazlardan olarak yaln z ba na ilan ve haber verme i lerinde kullan lm r. Bekâr odalar nda ve baz hanlarda ve ehirlerde ak am kap lar kapan rken, yang n haberinde, fetih haberlerinde, harbde da lm askerleri toplamada ve divan kuruldu unu haber vermek, askere saf nizam almas i aret etmek için ve musiki vazifelerinin d nda kale muhasaralar nda dü man la mlar n yerini bulmak üzere vazife görmü tür. ”.( Sanal, 1958: 79)”

“Tu a veya bayra a, saç saçma veya kurban verme yolu ile din töreni tamamlanm oluyordu. Bundan sonra törenin ikinci bölümü geliyor ve sava davullar , vurma a ba yordu. Burada bo uk ve keslin sesli iki tür davuldan söz ediliyordu. Keskin sesli davul, kara bo a derisinden yap yordu. Bu sava davulunun sesi de gürdü. Bo uk sesli davul ise öküz dersinden yap yordu. Bunun manas ne idi? sava ta iki tür davul mu kullan ld : Bu sorular n cevaplar bulmak çok güçtür. Ancak sava n, bir din töreni sonunda, davullar ile ba lad bir gerçek idi. . ( Ögel, cilt 8, 1987: 97 )”

““Tu lara verilen 12 koç kurban” ile Osmanl devletinde, sava n ilk töreni yap lm olunuyordu. Tu lar n ç , zaman zaman padi ah n da haz r bulundu u büyük bir devlet töreni ile ba yor ve haf zlar ile duahanlar da bu töreni seslendiriyordu. Fethi erif okuma bu törenin ba özelli idir. .( Ögel, cilt 8, 1987: 97-98 )”

lk konaktan ak na ç rken mehter vurulmas ; Osmanl devletinde oldu u kadar bu gelenek eski bir Türk devletler i inde de vard .

slamiyet’ten önceki Türk ordular n ba ca sava i aretleri “ gündüzleri bayraklar, geceleri ise davullar” d r. slamiyet’ ten önceki Türk devletlerinde tek yüzlü hakan köslerinin kullan p kullan lmad kesin olarak bilinmemektedir. Gorlu ve Büyük Selçuklu devletlerinde bu kazanl davullar, hem de oldukça büyük olarak görülüyorlard . bn Haldun ‘un da dedi i gibi davullar ile borular, eski Araplarda yoktu. . ( Ögel, cilt 8, 1987: 99)”

“Sava mehterleri, davul ve boru bak ndan, bar taki nevbet mehterlerinden çok daha büyük idiler. Uzunçar ’ n n da söyledikleri gibi, “sava ta mehter ve çal say , iki kat na ç kar yordu”. Bu önemli bir noktad r. ( Ögel, cilt 8, 1987: 100 )”

“Göktürk ve H tay devletlerin de ise sava ta, birliklerin say da art yordu. Bundan dolay yeni kurulan birliklerin komutanlar na da, yeni bayrak ve davullar veriliyordu. lhanl devletinde ise, her tümen tu ve davul ile donat yordu. ( Ögel, cilt 8, 1987: 100 )”

“Sava n büyüklü ü, davul ve mehterin say ile ölçülüyordu. Sava tan önce taarruz edecek birliklere, yeterince davul ve nakkare getirtiliyor, bunlar gelmeden sava a ba lanm yordu. ( Ögel, cilt 8, 1987: 100 )”

“Davul üstüvane biçiminde tahta bir kasnak, kasna n iki taraf na gerilmi deriler, kasnak üzerinde germe ba lar , davulu omuza asan kaytan ve vurma aletleri olarak kullan lan tokmak ve ince de nekten ibarettir. Davulun iki yüzü aras XVI.- XIX. Yüzy llarda derin bir üstüvane eklinde idi. ( Gazmihal, 1955: 27-17- 19- 3, .San’at Takvimi, 1954, Ocak ay sahifesi 1711 tarihine ait .) Arifi Pa a’n n h. 1279 tarihli Mecmua-i Tesavir-i Osmaniye’sindeki me hur mehter tak resminde bu derinli in oldukça azald ve davullar n yass bir hal ald mü ahede edilmektedir. ( Sanal, 1958: 78)”

“Göktürk, Selçuklu ve Osmanl gibi büyük cihan devletlerinde, kös ve mehter düzeni ile protokolü, daha görkemli ve köklü idi. Karahanl devletinde de, “ ota , bayrakl ve büyük davullu bir ordugâh” vard . Sava ta hareket halindeki birlikler ise davulu,”sava i areti, alameti” olarak kullan yorlard . Hücumun h zl veya yava tutulmas , da lan birliklerin toparlanmas , bu davullarla yap yordu. Babür ah’ n hat ralar nda, bunun birçok örneklerini görebiliriz. Herhalde bunlar küçük boylu nakkareler idi. Selçuklular ile Dede Korkut kitab nda görüldü ü gibi, zaferler ile müjdeler, büyük kösler veya daha küçük davullar ile verilirdi. Yas ve ölüm haberleri ile tahta ç lar da büyük kösler veya davullar ile haber verilirdi. Görüldü ü üzere davul, sadece bir enlik aleti de ildi. Sava sonras e er bir mehter ya malan yorsa bu bir felaket say rd ve sava n sona eri i say lmaktayd . M.Ö.119 nda Hunlar yenilince, “en zorlu sava lar, komutan n ota n önündeki bayrak ve davulun alt nda olmu tu”. Bayrak ve davul Çin’in eline geçince de sava bitmi ve Kansu bölgesi Hunlar n elinden ç km oluyordu. ( Ögel, cilt 8, 1987: 100-101 )”

“Davullar çal nd klar yerlere göre çe itli isimler al rlar;

Tabl- be aret;

Bir kale fethedildi i zaman çal nan davula “Tabl- Be aret” ad verilir. Bunun mehter usulleri aras nda zikrolunan 10 zamanl “cengi harbi” usulü olmas muhtemeldir. Fetihler, fatihleri olan hükümdarlar taraf ndan fetihname veya be aret name denilen mektuplarla kom u ülkelere ve dâhildeki vilayetlere bildirilirdi. Fetih haberini alan vilayetlerde, kalelerde fetih enlikleri yap rd . Tabl- be aret denilen

davul çal nmas da bu cümledendir. M r serinde tumanbey ele geçirildi i zaman yavuz Sultan Selim’in huzuruna “ Tabl- be aret” gümbürtüleri ve top gürültüleri aras nda merasimsel ç kar lm ( Dani mend, cilt II: 39, Sanal, 1958: 80 )”

Tabl- asayi ;

Harbde gece bast nca askerin da larak birbirinden ayr dü mesini engellemek için çal nan bir düzümdür. Asayi davulu çal nd ktan sonra muhasamata son verilir, herkes oldu u yerde kal r ve etrafa karakollar konularak sabah olmas beklenirdi. Evliya Çelebi “Tabl- asayi ” den bir sava vesilesi ile bahsediyor:

“Ol gün vakt-i guruba de in harb devam edub eb-i muzlim oldukda taraf taraf tabl- asayi çal nub herkes cenk etti i mahalelerde pür silah amade durd lar. Metrislere girüb kara ullar ta’yin ol nur”.( Çelebi, cilt IV: 67-68,Sanal, 1958: 79 )”

“Cenk Tabl veya saf:

Cenk Tabl deyimi sava n ba lad an tespit etmektedir. Harbin ba lamas bu cenk tabl veya saf denilen davul ile bazen de kösün i tiraki ile çal nan düzüm ile olurdu. Saf düzümü çal nd nda asker bir nevi harb nizam olan saf te kil ederler ve bu ekilde sava a girilirdi. Saf cengi bir çe it muharebe eklidir.(Çelebi, cilt V: 143) Saf te kil etmeden yap lan bir sava ta Osmanl ordusunun bozuldu u görülüyor. XIV. yüzy ldan XVIII. yüzy l sonlar na kadar harplerde saf te kil edilerek davullar n ve köslerin saf usulü vurmas takip edebiliyoruz. ( Sanal, 1958: 80 )”

“1402 de Ankara muharebesinde Sultan Y ld m Bayezid, Timur’a kar harbe ba larken saf çal yor :” Sultan Bayezid sancaklar çözdürdi. Kösler çal nd . Saf-ber-saf alaylar ba land ”.( A k Pa ao lu, düzenleyen; Çiftçio lu Nihal Ats z, 1949: 144 , Sanal, 1958: 80 )”

“Fatih Sultan Mehmed’in Kara Bu dan gazas nda : “Padi ah buyurdu: Hay gaziler ne dururs z, gayret-i islamdur. Ve illa saf olub alaylar ba lan, dedi.” ”.( A k Pa ao lu, düzenleyen; Çiftçio lu Nihal Ats z. 1949: 228, Sanal, 1958: 80 )”

Ceng-i Harbi tab lar :

“Davullar, mehter tak nda öteki vurma sazlar ile birlikte “cengi harbi” usulünü vurmaktad r. Ayr ca, biten sava tan sonra divan toplant haber vermek için davullar yaln z olarak ceng-i harbi vurmaktad rlar. 1656 tarihinde Varna’da, bask nc Kazaklar’a kar galebe edildikten sonra cengi harbi davullar ile divan kuruluyor : “Ba’de pa an n seraperdesi gelüb cümle orduyu slam t nab t nabe çetaçet kur lub, ceng-i harbi tab lar dö ilüb divan- padi ahî oldukda…” ( Çelebi, Sanal, 1958: 81)”

Derbend davulu:

“XVII. yüzy lda kervan saraylarda hünkârda ve bekâr odalar nda ve ehir kap lar nda, yats dan sonra kap lar n kapanmas ve o saatten sonra kimsenin içeri al nmamas veya d ar ç kmamas adetti. Kap lar n kapanmak üzere oldu u mehterhane veya yaln z davul çal nmak, sureti ile haber verilirdi. O s rada d ar da bulunanlar bir an evvel içeri girmek için acele ederlerdi. Bu yüzy lda Malatya’da bekâr odalar nda, Hekim Han’ nda, Rumeli’de Çenge kariyesinde, Tatvan’da kap lar kapan rken davul çal nmakta, Edirne bekâr odalar nda ise bu adet bulunmamaktad r. ( Sanal, 1958: 81)”

“Malatya’da bekâr odalar nda : “Her birinde biner âdem yatar alt adet bekâr odalar vard r. Bunlarda ekseriya papuccu bekârlar ve Trabzon’un bezaz Lazlar sakin olurlar. Her gice ba’d-ül-‘i a davul çal nub kapular örtülür”(Çelebi, Sanal, 1958: 81 )”

Kale ve ordugâh nöbetlerinde davul:

“Ordugâh muhafaza eden karakol erlerinin ve kalelerde nöbet bekleyen erlerin uyumamams için davul çalanlar ayn zamanda “Yekdir Allah” diye ba rlard . ( Marsigli’den naklen .H.Uzunçar , Osmanl devletinin saray te kilat adl eserinin 275. sahifesinde bahseder.) Mahmud evket Pa a da bunu öyle bildiriyor:“Ordugâh ve kal’ada askeri hal-i teyakkuz ve intibah üzere bulundurmak içün davul çal nur idi. Tab lzenler davul çald klar vakit ara s ra Yekdir Allah deyü ba rlar ve davulu ol vezinde çalarlar idi.” (Osmanl Te kilat ve k yafet-i askeriyesi, sf.115-116 ba mehter bahsinde.) ( Sanal, 1958: 81 )”

Yang n haberinde davul:

stanbul’da A a Kap ndaki yang n kö künden görülen yang nlar da davul çal nmak sureti ile ilan edilirdi.(.Uzunçar , sf.394, Sanal, 1958: 82 )”

Davul ile la m bulma:

“Davul, musiki d nda kale ku atmalar nda dü man n, kale duvarlar kmak için la m kaz p kazmad anlama a yaram r. Hasa davullar yere dikili iki a aç üzerine oturtulur ve üstüne çoma ba lan r. Tokmak titrerse dü man n kazma faaliyetinde bulundu u anla r ve derhal mukabil tedbir al r. Türkler bu usulü Kanuni Sultan Süleyman’ n Rodos muhasaras esnas nda bulmu tur ve tatbik etmi lerdir.(.Konyal , 38 ) XVII. yüzy lda da davul içine dar ve bu day koymak

sureti ile dü man la mlar ara lm r. 1657 tarihinde Kazaklar n Özü Kalesini ku att klar nda kalede bulunan Evliya Çelebi :“Lakin anlar n la m hilelerinden havf edüb kal’an n içinde, d varlar nda la m yerleri arayub, kal’a d varlar üzre davullar koyub davullar n içine dar ve bu day döküb la m hilesi gözedirdik. Küffar kal’a temelini kazub la m ederse davullar üzre dar lar la mc lar n külüngü zarbesinden çra rlar, hamdülillah öyle bir la m hilesi duyulmad ” diyor.( Çelebi, Sanal, 1958: 82-83 )”

Davul da di er mehter sazlar gibi XVIII yüzy lda Avrupal lar taraf ndan iyice tan nd . Ve benimsenerek kendi orkestralar na bile ald lar.

“Do an ve ahin davulu olarak bilinen davullar, bizim davullardan farkl yd . Bu anlay , hayvanc ve Manas destan’ söyleyen K rg z Türklerinden de bize, sakl olarak geliyordu. Bu Türklerde ,” Tov l”, do an gibi av ku lar ça rmak için çal nan, davul demektir. Bu av davullar küçüktür yine ayn Türkler, bizim bildi imiz davula ise “dool” derler. “dool kakmak” ise davul çalmak demektir. Dede Korkut kitab nda da bu gelenek görülür: “Tavlunbaz urup, atlar ürküttü…”(DK, 263-6 ) Türklerin bu gelene i, Mo ol Kalmuk çevrelerinde de yay lm r. Hem av ve hem de yayg n davul tiplerinin adlar , bu kavimlerde davul ile ilgili olarak çe itli sözlerle geçmi tir .( Ramstedt, Kalm. Wört. 102a, 104b.) ( Ögel,1987: 202 )”

“Anadolu’da ve Osmanl devletinde davul sözü daha çok orta boyda, çift yüzlü davullar için söylenmi tir. Geçi 16.yüzy l Anadolu kitaplar nda , “dapulcu dö mez oldu Tabl ü , kûsu” gibi sözler görülüyorsa da; kösleri köscüler dö erdi. Ancak Osmanl cada da davul, “te” ile de il; “dat” ile yaz rd . Bundan dolay Ka garl Mahmud’un görü leri de böylece peki tirilmi oluyordu. Osmanl larda da, el trampetine davulcuk deniyor ve di erlerinden ayr yordu. ( Ögel,1987: 202 )”

“Anadolu’da davullar baz farkl klarla çe itlilik göstermektedir. Harput ve Urfa davullar n çaplar 100 cm. geni li e kadar ula yordu. “ Harput Davulu kadar kafas var”, “Harput davulu kafal ” gibi sözler köklerini eskilerden al yordu. , Güney –Do u Türkmenleri davullar ,”kaba davul, cura davul” gibi iki k sma ay rlard . ( Ögel,1987: 203 )”

“Türklerdeki baz davul çe itlerini k saca öyle s ralayabiliriz;

1 ) “TOBULGA” :

Radlof’a göre Ça atay-Türk kültür çevresinde bu sözün iki manas vard r: birincisi mi fer, di eri ise kap eklindeki davul veya nakkare.

2 ) “DEMDEME” :

Bu deyi s k s k Babürname içinde görülmektedir. “ Mo ol düsturu birle,

Benzer Belgeler