• Sonuç bulunamadı

KUTSALIN SOSYAL TEZAHÜRÜ NAKŞİBENDİLİK

1.3. NAKŞİBENDİLİKTE KADIN:

1.3.7. NAKŞİBENDİLİKTE KADIN

Din örgütlenme düzeyinde de çok önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Toplumsal düzeyde de farklı gruplar, hizipler ve tarikatlar olarak yeni bir tarzda örgütlenmektedir. Bu örgütlenmede de en yeni öğe kadındır.

Kadınlar hem tarikat düzeyinde hem de diğer örgütlenme düzeyinde aktif olarak yer almaktadırlar(Atacan, 1990: 16).

Özellikle belirli bir eğitim düzeyinden mahrum ve ekonomik bakımdan alt düzeyde bulunan kişiler ve grupların dini-tasavvufi cereyanların içinde yer aldığı düşünülmektedir(Karataş, 2004: 18).

Mahrumiyet, Glock ve Stark’a göre: “Bir ferdin veya grubun ,herhangi diğer fertler veya gruplarla ya da genel standartlarla kıyaslandığında kendini mahrum hissettiği tüm durumlar için geçerli olmaktadır.

Weber, tarikatların büyük oranda, imtiyazsız ve toplumsal hiyerarşinin en altında bulunanlar arasında ortaya çıktığını öne sürmektedir. Bu tür gruplar, kendi konumlarının nedenini dini biçimde açıklayan bir “imtiyazsızlık teodisesi” geliştirirler. Fakat bu açıklama daha da öteye giderek o hale gelir ki, tarikat dışındaki kimselere öbür dünyada ki ayrıcalıklardan yararlanma imkanı tanınmadığı için, tarikat üyeleri kendilerini elit bir grup olarak görürler.

Bununla birlikte, tarikat üyeliği sadece imtiyazsız olanlarla sınırlı olmadığını “izafi mahrumiyet” kavramı ile açıklayabiliriz. Bu kavram, kişinin toplumdaki yerine bakışının subjektifliğini/öznelliğini ortaya koyar. Mesela daha alt tabakadakilere göre daha iyi durumda olan orta sınıf üyeleri, kendilerini iyi konumda hissetmeyebilirler. Bu tür orta sınıf gruplar için tarikat üyeliği, onların benzersiz ve çevrelerindekilerden farklı olduklarını gösterme imkanı sağlar. (Thompson, 2004: 71–72).

Kadınların dini hayatla ilgili istek ve ihtiyaçları tarikata yönelmede etkileyici bir faktör olmaktadır. Tarikatlı kadınların dini konularda birçok yönden kendilerini hesaba çekmekte, yoksunluklarını tarikat üyeliği sayesinde unutmaya çalışmaktadırlar.

Sosyal ilişkiler ve değerler açısından tarikat içinde kadının konumuna bakıldığında, kadının birincil rolünün aile içinde “eş- anne” olarak belirlendiği ve bu yönde bir sosyalizasyon sürecinin hakim olduğu görülmektedir(Atacan, 1990: 107).

Süleyman Uludağ’a göre Nakşibendilik öbür tarikatlar kadar kadına sıcak bakmamakta ve ilgi göstermemektedir(Uludağ, 2003: 113).

Menzil Nakşiliğinde kadınların eğitim seviyelerinin ilkokul seviyesinde olduğu söylenebilir. Mamafih yüksekokul mezunu olduğu halde hiçbir işte çalışmayan ev hanımı olan kadın müridler de mevcuttur(Usta, 1997: 59).

Tarikata girmek isteyen bir kadın genellikle daha evvel tarikata girmiş olan, adap ve erkan bilen tecrübeli ve ehliyetli bir kadın vasıtasıyla şeyhle tanışıp el alır veya şeyhi hiç görmeden aracı kadın tarafından tarikata alınır(Uludağ, 2003: 111).

Kadınların intisabında ise erkeklerin elleriyle şeyh ya da vekillerin elini tutmaları gibi el tutmazlar. Onlar zaten kadın vekillerden tövbe alırlar ya da mürşidin sözlerini bir perde arkasından düşük bir ses düzeyiyle tekrar ederek tarikata giriş tövbesi alırlar. Hiçbir surette şeyhin elini kadınlara vermesi caiz görülmez. Kadın ve erkekler tarikat icaplarının yerine getirmede eşittirler. Tarikatın klasik teorisine göre kadınlar hatme ve teveccühe gitmezler, virdlerini evde yapıp elden geldiğince evden dışarı çıkmamalıdırlar. Fakat bugün bu anlayış söz konusu değildir. Kadınlar kendi aralarında hatme yapmaktalar ve çalışan kadın müridlerde söz konusudur(Usta, 1997: 71).

Mekan, ister kent, ister kır, ister büyük, ister küçük olsun insan ilişkilerinin sahnesi olmakta kutsal olanı kutsal olmayandan, topluma ait olanı özel olandan, erkeklerin olanı kadınlardan, aileyi ona yabancı olan her şeyden ayıran sınırları içermektedir. Mekan, bir biçimde insan ilişkilerine ve inanışlarına yansımaktadır(Göka, 2001: 96, 100). Bu durumda mekanın önemi tüm sosyal hayatın yaşandığı alan olmasından kaynaklanmaktadır. Mekanın düzenlenmesi, sosyal hayatın düzenleme dinamiklerini de içermektedir(Aslanoğlu, 2000: 21, 53).

Kadınların pek çoğu için tekke ev dışındaki en önemli sosyal ilişkiler mekanı olmaktadır. Pek çok kadın üye için tekke önemli bir sosyal çevre anlamına gelmektedir. Bu noktada tekke, kadın üyeleri için adeta bir sosyal kulüp niteliği kazanmaktadır. Dinsel tören öncesinde ve sonrasında kadınlar yaş ve statülerine göre gruplaşmakta ve çok çeşitli konularda sohbet etmekte, yapılacak yardımları kararlaştırmakta ve düzenlemektedirler. Dolayısıyla tekke önemli sosyal ilişkiler merkezi olmaktadır.

Fulya Atacan, pek çok kadın üye için tarikatın sosyal çevre sağladığını, öne sürmektedir. Tarikatların sadece dinsel bir örgüt olmadığını aynı zamanda sosyal güvenlik mekanizması olarak çalıştıklarını bir ara form mekanizması görevi gördüklerini belirtmektedir(Atacan, 1990: 108–110).

Kadın müridler dergahları gündüzleri kullanırlar. Bazen de sufi bir kadının evinde hatme yapılır. Dergahlarda yemek pişirilmez ancak hatmeden sonra çay içilir(Usta, 1997: 62).

Kadınlar Kur’an okurken, camide veya kendi evlerinde zikir yaparlarken sürekli dua etmekle meşgul olmaktadırlar. Çocuklarına bakarken, bebeklerini emzirirken, yemek pişirirken, temizlik yaparken veya herhangi bir iş ile meşgulken sürekli içsel olarak dua ederler. (Atacan, 1990: 111).

Kerametle ilgili mürid tutumlarında cinsiyet önemli bir değişkendir. Kadın müridler erkek müridlerden daha çok menkibelere duyarlıdırlar. Kadın sohbetlerinde menkıbeler erkek müridlerin sohbetlerinden daha fazla yer almaktadır. Pek çok keramete şahit olma kadın bir mürid prestij ve kıdem bakımından diğer bir kadın müride göre daha yukarı bir konumdadır. Menkıbeler, tarikat geleneği tasavvufi düşünce ve aksiyondan daha ön plana çıkar. Kadın dergahlarında dini konular da sohbet yok gibidir(Usta, 1997: 86).

Nakşibendi tarikatına mensup bireylerin kadına bakış açısı büyük ölçüde korunması, himaye edilmesi gereken kişiler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu durum geleneksel ve kısmen kırsal bölge kültürünün egemen olduğu bir toplumda önemlidir. Kadının ev içinde gözle görülür bir egemenliği vardır. Kadına bakış açısı büyük ölçüde dini bir temaya dayanmaktadır. Bu bir anlamda evliliğin iki taraflı hukuki boyutu olan sözleşmeden öte, erkeklerin himayesine sığınmış kadın bireylerin aile yaşamına katılması şeklinde anlaşılmaktadır. Bu algılama, sadece bir tarikat formatına uygun bir anlayış değildir. Aynı zamanda geleneksel aile anlayışını da yansıtmaktadır(Çakmak, 2003: 78–79).

II. BÖLÜM