• Sonuç bulunamadı

HALK İNANÇLARININ BİR MEŞRULAŞTIRIM ARACI OLARAK NAKŞİBENDİLİK

KUTSALIN SOSYAL TEZAHÜRÜ NAKŞİBENDİLİK

1.1. BİR TASAVVUF TARİKATI NAKŞİBENDİLİK:

1.1.8. HALK İNANÇLARININ BİR MEŞRULAŞTIRIM ARACI OLARAK NAKŞİBENDİLİK

Dini meşruiyet, meşruluğun, geçerliliğin, haklılığın, yasallığın dinden ve dini kaynaklardan sağlandığı durumu ifade eder.

Din, kadın erkeğin toplum içindeki konumunu, statüsünü, görevini meşrulaştırdığı gibi sosyal grup, sınıf, tabaka, cemaat ve toplulukların toplum içindeki yerlerini izah eder. Din, grup içinde genellikle güç kullanımıyla başlayan eşitsizlik ilişkisini, bu ilişkinin etki ve sonuçları, gücü elinde tutan ve güce maruz kalanların durumlarını da haklılaştırır, meşru bir zemine oturtur(Okumuş, 2005: 48–51). Marx, dinin toplumsal düzeyde, toplumsal düzenlemeleri haklı çıkaran ve meşrulaştıran bir muhafazakar güç olarak işlev gördüğünü iddia eder(Thompson, 2004: 16).

Sosyologlar dinin gizli ya da “aslında var olan” fonksiyonlarını araştırmaya yönelmişlerdir. Buna göre dinin açık ya da görünen işlevi, kurtuluş için bir yol sağlamak iken; din amaçlanmayan başka fonksiyonlar da icra etmiştir. Din: toplumun birlik ve beraberliğine, ortak değerlerin oluşmasına, toplumsal düzenin meşrulaştırılmasına ve hissi anlatımlar için imkan sağlanmasına hizmet etmiş, bireylere ve gruplara kimlik kazandırmıştır(Thompson, 2004: 20).

“Din, kendisiyle kutsal bir kozmosun inşa edildiği beşeri bir girişim ve iki adımdan oluşan bir yasallaştırma sürecidir. İlkin o, kendilerine nihai olarak geçerli ontolojik statüler bahşetmek, yani onları kutsal ve kozmik bir başvuru kaynağına yerleştirmek suretiyle toplumsal kurumları meşrulaştıran, ikinci olarak da; içerisinde günlük yaşamlarıyla insanların varolduğu toplumsal olarak kurulan anlam dünyalarının gerçekliğini muhafaza etme işlevi gören bir süreçtir. Dolayısıyla Berger’e göre din

toplumsal işlevselliği ve buna bağlı olarak bir sosyal düzen ve mana arama süreci olması bakımından anlam kazanmaktadır(Berger, 2000: 20).

Dinler ortaya çıktıkları coğrafya ve kültürün dışında yeni müntesipler edindiğinde bu yeni müntesiplerin önceki inançlarından bazı unsurları mümini oldukları bu yeni din içinde de yaşatabildikleri görülür. Herhangi bir topluluğun başka bir kültürle, inançla karşılaştığında ya da onu kabul ettiğinde önceki inançlarını yeni ortamda gayri ihtiyari de olsa devam ettirmeleri söz konusudur(Usta, 1997: 9).

Anadolu’nun insan yerleşimine açıldığı çok eski devirlerden günümüze kadar çeşitlilik arz eden bir inanç örüntüsüne sahip olduğu bilinmektedir. Bu çeşitliliğin Anadolu insanının zihninde ve duygularında asırlar boyunca harmanlanmasından “halk dini” denilen ‘senkretist’ (bağdaştırmacı) bir dinsellik şekillenir.

İnceleme yapılan köy ve kasaba yerleşmelerinde yaşayan insanların dünyasında “halk dini” veya “halk İslam’ı” şeklinde kategorize edilen, içeriği ve çevresi kutsal (yazılı) kaynaklardan hareketle değil fakat en genel anlamda yaşam biçimi ve kültüre duyarlı olarak belirlenen ve biçimlenen dinsellik, hala varlığını hissettirmektedir. Halk inançlarının insan yaşamında artık eskisi kadar merkezi olmadığı söylenebilir. Gidilen kırsal yerleşmelerde hala yatır yerlerinin varlığı dikkati çekmekte, evliya menkıbeleri anlatılmakta, ağaç kültürünün tezahürüne rastlanabilmekte ve düşük yoğunlukta da olsa karşı karşıya kalınan sorun ve sıkıntıların çözümünde büyüsel olarak kategorize edilebilecek pratiklere başvurulduğu tespit edilmektedir(Atay, 2004: 106–107).

İslam’ın Anadolu coğrafyasına özgü bir biçimlenmesi olarak nitelenebilecek Türkiye Müslümanlığında da senkretizmin izlerini dikkate değer ölçüde bulmak mümkündür. Sünni halk İslam’ında da senkretik motiflere yoğun bir biçimde rastlanmaktadır. Tarih boyunca farklı kültür ve dinleri benimseyip taşıyıcılığını yapan pek çok kavimlerin gelip geçtiği Anadolu toprakları üzerinde islamlaşma süreci öncesinde yaygınlaşmış ve kökleşmiş inançlar ve ritüeller tamamen yok olmamış, yeni hâkim din olarak İslam içerisine nüfuz ederek ona kendi renklerini katmışlardır(Atay, 2004: 110).

Halk inançlarının temel göstergeleri olan inanç ve uygulamalara katılım ve benimseme eğilimi kadın dindarlığının temel belirleyicilerinden olma niteliğini taşımaktadır. Zira kasaba kadınları arasında halk inançları yoğun bir ilgiyle

karşılanmakta, şekilci, geleneksel halk kültürünün ürettiği kutsal kisvesindeki değerler güçlü bir önkabülle benimsenmektedir. Bu anlamda kadınlar mistik sihirsel, merasimci dindarlığa eğilimli büyüsel- şekilsel formlara yatkın görünmektedir.

Pratik gündelik amaçlara dönük bir dindarlık biçimini yansıtan halk inançları kadınların hayatında somut işlevleri olan inanç türleri olma özelliğindedir. Halk inanç ve uygulamalarından birisi olan nazar inanç ve etkinlikleri kadınlar arasında oldukça yaygın bir uygulanırlık imkânına sahiptir. Kadınlar nazar inancını, somut günlük hayatın gerektirdiği ve ihtiyaçların belirlediği inanç ve uygulamalarından biri olarak görmektedir. Bu anlamda halk inançları sosyo-ekonomik mahrumiyet için bir telafi mekanizması olarak işlevini görmektedir.

Gelecekten haber verme ya da alma isteğinin güdülediği rüyalar ise dini kültür tarafından meşruiyet kazandırılmak suretiyle kutsallaştırılmış bir içerikle kadın dindarlığının belirleyici bir desenini oluşturmaktadır. Yine toplumsal yaşamda etkin olmama, kendi güç ve imkanlarıyla sorunlarına çözüm bulamama ya da isteklerine ulaşmamaktan kaynaklanan yoksunluk duygusunun güdülediği muska, büyü, türbe, inanç ve uygulamaları da kadın dindarlığının sosyal ya da sosyal faktörlerin neden olduğu yetersizliklerin yol açtığı yüksek uygulanırlık düzeyine sahip inanç ve etkinliklerdir(Günay, Çelik, 2006: 331,332).

Şeyhin otoritesine meşruluk sağlayan bir kavram: keramet, mürşidin doğal bir niteliği sayılmaktadır. Keramet sadece kutsal kişilerin Allah’ın lütfu ile gerçekleştirdikleri olağanüstü durumlar veya olaylar olarak tanımlanmaktadır.

Keramet tüm İslam ülkelerinde tarikat düzeyinde şeyhin otoritesinin meşrulaştırılmasında önemli bir öğedir. Nelerin keramet olduğu nasıl kullanıldığı toplumdan topluma önemli farklılıklar göstermektedir. Ayrıca keramet tarikatların dayandıkları sosyal tabana ve o toplumun sosyal yapısına bağlı olarak önemli içerik farklılıkları göstermektedir(Atacan, 1990: 73).

Şeyhin pratikteki otoritesinin kaynağı nedir? Bu otorite nasıl meşrulaştırılmaktadır? Daha önce belirttiğimiz gibi şeyhin otoritesinin kaynağının açıklanmasında ve meşrulaştırılmasında “silsile” (Peygamber sülalesi veya kurucu evliya ile olan kutsal kan bağı) veya “ruhani silsile” ve “baraka” (kurucu şeyhten geçtiğine inanılan kutsal güç) kavramları kullanılmıştır. Silsilenin önem kazandığı bir

diğer düzey de köy düzeyidir. Bugün Türkiye’de hala köy kasaba düzeyinde şeyhin peygamber soyundan veya kurucu evliya soyundan gelmesi önemlidir ve bu bağ şeyhin otoritesini sağlamaktadır(Atacan,1990: 70,71).

Din insan toplumlarına gündelik dünyayı aşan bir referans noktası kazandırır. Din, ayrıca bireyler ve gruplar için hayata bir anlam verme duygusu sağlar; böylece insanlar, sosyal hayatta karşılaştıkları olay ve durumlar içinde bir tür güçlü destek elde ederler. Dinsel izahlarla izah eder ve böylece zihnen rahat olabildiği gibi toplumsal ilişkilerinde de rahat olurlar(Okumuş, 2003: 80).