• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Şehirlerin Sınıflandırması

1.1.2.2. Nüfus Özellikleri Bakımından Şehirler

Şehirlerin fonksiyonel sınıflandırılması ile demografik sınıflandırılması arasında genel itibariyle bir paralellik söz konusudur. Hizmet ağırlıklı faaliyetlere yoğunlaşan şehirlerin metropolleştiği gözlenirken, sanayileşmiş şehirlerin belirli bir nüfus aralığında kalarak büyük şehir olarak anılması ve tarımsal şehirlerin de taşra-şehir arası bir hâl alarak küçük taşra-şehir haline gelmesi söz konusudur.

1.1.2.2.1. Metropolitan Şehirler

Önceleri şehrin ortasında konuşlanan çalışma alanları, sanayileşme ve küreselleşme nedeniyle ve yaşanan göçlerle birlikte merkezdeki yoğunluğu artırmış ve ulaşım imkânlarını güçleştirmiştir. Buna bağlı olarak özellikle daha varlıklı şehirli nüfus, şehrin etrafına doğru, yeni yerleşim birimlerine taşınmış, şehirsel işlevler yaygınlaşmıştır. Buna paralel olarak metropoliten alan (anakent) kavramı gelişmiştir.

(Frey ve Zimmer, 2001’den aktaran Ergun vd., 2013; Hayır: 2009).

Bu bağlamda, bir metropol ya da anakent, Birleşmiş Milletler tarafından 1 milyondan daha fazla nüfusu olan; ulaşım ağlarıyla civar ve uzak şehirlerle bağları gelişmiş; siyasi, kültürel, ekonomik, ticari, finansal vb. açılardan bir merkez olmuş; genellikle küresel ya da en azından bölgesel emek, mal, sermaye ve hizmet hareketliliğinin de yaşandığı; kendine bağlı daha alt şehirsel alanları, yörekentleri ya da banliyöleri olan; ama tek bir şehir merkezinin özellikle ekonomik açıdan egemen olmaya devam ettiği kentsel alanlar olarak tanımlanmaktadır (Ergun vd., 2013: 44).

Büyüyen ya da küreselleşen şehirleri ifade etmek için, bir yandan da dünya şehirleri, mega şehirler, yarışan şehirler, dünya şehri, uluslararasılaşmış şehir ve küresel şehir gibi kavramlar ve tanımlar kullanılmıştır. Ancak, mega şehir kavramı ile küresel şehir ya da dünya şehri kavramı arasında bir ayrım yapmakta yarar vardır.

Küresel şehir ve mega şehir kavramları bazen birbirlerini kapsamaktadır. Mega şehirleri küresel şehirlerden ayıran unsurlar sosyal, ekonomik, çevresel, kentsel planlama, konut vb. sorunların küresel şehirlerde olduğu gibi iyi yönetilememesidir.

Örneğin Çin’de nüfusu 10 milyon üzerinde sadece üç şehir var iken, bu sayı son 10 yılda 10’u aşmıştır. Bu şehirlerden sadece Şanghay ve Pekin küresel şehir olarak anılmaktadır (Ergun vd., 2013).

Metropoliten şehirlerin en önemli özelliklerinden birisi çok merkezli yapıya sahip olmalarıdır. Örneğin İstanbul’un Avrupa yakası ve Anadolu yakası şeklinde ayrılmasının yanı sıra bu bölgelerde yer alan ilçe ve semtlerde, şehre özgü yoğun nüfussal ve ekonomik hareketlilik yaşanmaktadır. Taksim, Kadıköy, Bakırköy, Üsküdar, Beşiktaş, Eminönü gibi birçok merkezi noktanın her birinde, ekonomi ve nüfus hareketliliği Anadolu’daki küçük şehirlerde yaşanandan daha yoğundur. Bir diğer özellik ise şehrin bu yoğun merkezlerinden uzaklaşma trendi ile ortaya çıkan yörekent, uydukent gibi yeni yerleşim bölgeleridir. İstanbul’da Bahçeşehir, Ataşehir, Ataköy gibi bölgeler örnek gösterilebilir. “Desurbanization and inter-urban decentralization” yani şehrin çeperlere doğru yayılması ve yayıldığı bölge ile şehrin arasının giderek kapanması ve bölgenin şehre dâhil olması süreci günümüzde hızla gerçekleşmektedir (Hayır, 2009).

Yörekent (suburb), TDK sözlüğünde ‘banliyö’ ile eş anlamlı kullanılarak

“genellikle oturma alanı niteliğinde olan, şehir merkezinden uzakta veya sınırlarına yakın yerlerde bulunan şehir yöresi” şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 15 Şubat 2015). Yatakhane şehir veya koğuşkent (dormitory town) olarak anılan bu yapılanmalarla uydu kenti (satellite city) birbirinden ayıran en önemli özellik, uydu

kentlerdeki sosyal ve ekonomik yaşamın yörekentlere nispeten daha fazla gelişmiş olmasıdır (Hayır, 2009). Uydu kentler, “korunaklı konut yerleşmeleri” (Töre ve Som, 2009) ya da “Etrafı çevrili yerleşimler” (Akçal, 2004) olarak adlandırılan (gated community), iç denetim mekanizmasına sahip ve kısıtlı girişe olanak veren yapılardan oluşmaktadır. Bu yerleşimler, “öteki” ile arasına mesafe koyulmuş, suç ve korkudan arındırılmış, özelleşmiş bir kamusallık olarak tanımlanan hijyenik yaşam biçimi olarak görülmektedir.

1.1.2.2.2. Büyük Şehirler

Büyük şehirler nüfusu milyona yaklaşan ya da milyonu geçen (Apaydın, 2011:

107) ama metropoliten özelliği göstermeyen şehirlerdir. Metropoliten şehirler ile büyük şehirler arasındaki ayrımı kesin çizgilerle belirlemek güçtür. Kimi şehirlerin kara sahası büyük olup nüfus yayılımı açısından yoğunlaşma görülmezken, kimi şehirler de dar bir alanda yoğun bir nüfus yerleşimi söz konusudur. Metropoliten şehirlerde görülen çok merkezli yapı ve yörekent, uydu kent gibi yerleşimler bazı büyük şehirlerde de görülürken, geniş alana yayılmaması ve yeterli büyüklükte bir yoğunlaşmaya sebep olmaması nedeniyle bu şehirlerin metropoliten olduğu söylenemez. Örneğin Kayseri, Gaziantep, Konya gibi büyük şehirler bu tip özellikler gösterse de metropoliten olarak anılmamaktadırlar.

06.12.2012 tarihinde yayımlanan, 6360 Sayılı 14 İlde Büyükşehir ve 27 İlçe Kurulması Hakkında Kanun ile birlikte, “toplam nüfusu 750.000’den fazla olan illerin il belediyeleri kanunla büyükşehir belediyesine dönüştürülebilecektir.” Böylece, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Kayseri, Konya, Eskişehir, Mersin, İzmit, Erzurum, Diyarbakır, Adana, Gaziantep, Sakarya ve Samsun olmak üzere 16 olan büyükşehir belediyesi ailesine, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa, Van ve Ordu da eklenerek toplam büyükşehir sayısı 30 olarak güncellenmiştir.

Sosyo-ekonomik faktörler nedeniyle bazı şehirlere belirli dönemlerde ilgi artırırken, yaşanan gelişmelerden dolayı bu ilginin yönü değişebilmektedir (İlgüner ve Asplund, 2011). Göçlerden kaynaklanan yoğunluk ve gecekondulaşma, çevresel

kirlilik, sosyal sorunlar, altyapı eksikliği, pahalılaşma büyük şehirlerin karşılaştığı sorunlardan bazılarıdır. Bu olumsuzlukları gidermek için şehrin yeniden planlanması, kontrollü yapılaşma ile büyüme, çevre düzenlemeleri, ekonomik canlılığı sağlayacak yeni iş alanlarının oluşturulması gerekmektedir (Apaydın, 2011).

Metropolleşmeye doğru evirilen büyük şehirler, yaşadıkları nüfus değişiminin, ekonomik ve sosyal gelişimle paralellik göstermesi sayesinde birer küresel şehir adayı olabileceklerdir. Bunun tersi söz konusu olduğunda, sadece yoğun bir nüfusun olduğu, altyapı, çevre ve işsizlik sorunlarıyla boğuşan bir mega şehre dönüşüm gerçekleşecektir. Karar vericiler tarafından iyi yönetilen, kültürel faaliyetlere yoğunlaşan, hizmet ağırlıklı sektörlerin gelişmesine katkıda bulunan ve sakinlerinin modern şehirlileşme performansı gösterdiği şehirler, diğerlerinin arasından sıyrılarak cazibe merkezi haline gelebilecektir. Eskişehir’in son yıllarda gösterdiği performans buna en güzel örnektir.

1.1.2.2.3. Küçük Şehirler

Nüfusu yarım milyon civarında ve daha az olan, (5216 Sayılı Büyükşehir Kanunu’na göre 750.000’in altında olan) genellikle yüzölçümü bakımından küçük, nüfus yoğunluğunun az olduğu, dolayısıyla ekonomik ve sosyal açıdan az gelişmiş, göç veren şehirlerdir. Bu genellemeye uymayan, sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş küçük şehirler (Düzce, Yalova, Karabük vb.) olduğu gibi, yüzölçümü bakımından geniş olmasına rağmen büyük şehir olamayan, nitelik olarak küçük şehir statüsünde olan şehirler de mevcuttur. Örneğin Yozgat, Çorum, Muş, Sivas, Afyonkarahisar gibi karasal olarak büyük şehirler sosyo-ekonomik gelişmişlikleri bakımından küçük şehir olarak kalmaya mahkûmdurlar.

1970 ve 80’li yıllarda metropoliten ve büyük şehirlerde yaşanan sorunlardan dolayı bazı küçük şehirlerin geliştiği görülmüştür. Küçük şehirlere olan ilginin artmasının bazı nedenleri şu şekildedir:

 Büyük şehirlerin ekonomik cazibesini yitirmesi (arsa fiyatları, yoğunluk ve kalabalık, gelişme maliyetlerinin yüksekliği, alt yapı yetersizliği)

 Ulaşım, telekomünikasyon ve bilgisayar teknolojisindeki ilerlemeler

 Küçük şehirlerdeki büyük bakir alanlar ve yaşam kalitesinin yüksekliği, ucuz iş gücü (Gospodini, 2002’den aktaran Apaydın, 2011: 108).

Özellikle metropoliten şehirlere yakın olan küçük şehirler daha avantajlı duruma gelmiştir. Dağıtım merkezleri, yeni yerleşim yerleri, yan sanayi ve teknoloji endüstrisi kümeleri bu şehirlere kurulmaktadır. Turizm yatırımları için de küçük şehirler oldukça farklı stratejiler gütmektedirler. Kültür turizmi, doğal yaşam alanları, arkeolojik alanlar, tatil beldelerine yakınlık, üniversitelerle yoğun iletişim sayesinde yeni destinasyon alanları yaratılabilmektedir (Apaydın, 2011).

Lego şirketine ve 340 milyar parçadan oluşan Legoland’a ev sahipliği yapan Danimarka şehri Billund, Orta Çağ’dan kalma yapılarını ön plana çıkaran Hırvatistan’ın Dubrovnik şehri, Londra’ya metro mesafesinde olan ve doğal yaşamı ile metropolden kaçan insanlara odaklanan Milton Keynes şehri, yenilenebilir enerji üzerine yaptığı çalışmalarla Sürdürülebilir Enerji Ödülü ve En İyi Çevre Uygulaması Ödülü alan İsveç’in Växjö şehri küçük şehirlerin büyük hikayeler yaratabileceğinin örneğidir (İlgüner ve Asplund, 2011).

Artvin, Giresun, Rize gibi Karadeniz şehirleri yayla turizmine ve eko turizme odaklanarak dikkat çekmeyi başarırken, Amasra, Safranbolu, Kapadokya, Abant gibi destinasyonlar da bulundukları şehirlerin turizme odaklanmasına katkı sağlamaktadırlar. Diğer yandan, Alanya, İskenderun, Bandırma, İnegöl, Karadeniz Ereğlisi, Beypazarı gibi büyük ilçeler birçok şehirden daha gelişmiş özellikler gösterdiklerinden küçük şehir olarak değerlendirmeyi hak etmektedirler.