• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.4. Likya’daki İlk Çağ Kentleri

2.4.1. Myra (Demre/Kale)

Myra, Orta çağ boyunca adını Aziz Nikholas’ın piskoposluk kenti olarak duyurmuştur. Aziz Nikholas, günümüzde herkesin tanıdığı ve bildiği St. Claus’un ta kendisidir. Aziz 4. yüzyılda yaşamıştır ancak Myra’nın daha öncelerine uzanan bir

geçmişi vardır. Myra, Likya’nın üç oy hakkına sahip altı şehrinden biridir. Ancak geçmişinin varlığı bilinse de M.Ö. 1. yüzyıldan öncesine dair Myra adına yazılı hiçbir kaynağa rastlanmamıştır (Bean, 1998: 125).

Myra kenti, Antalya’nın Kale (Demre) İlçesi’nde yer almaktadır (Wedekind, Doncel, Marie ve Salvadori, 2016: 199). İsminin anlamı Ana Tanrıça demektir. Likya ittifakının (M.Ö. 168-43) bir üyesidir. Bu üyeliğin gerçekleşmesinden öncesine dair hiçbir yazılı kaynak bulunmamaktadır. Strabon, Myra’nın ittifak üyesi kentler arasından en büyüklerinden biri olduğu bilgisini aktarmıştır (Strabon, 1455; Baştemur, 2006: 90). Myra’dan geriye kalanların en etkileyicisi, kentin arka kısmındaki kayalık dik yamacın yüzüne oyulmuş kaya mezarlarıdır. Bir diğeri ise nekropolislerindeki lahit benzeri anıtsal mezarlardır. En eski yapı M.Ö. 4. yüzyıl civarında yapıldığı bilinmektedir. Çoğunluğunun üzeri kabartmalarla kaplıdır. Nikolaos Kilisesi de burada bulunmaktadır. Kendisinin bir zamanlar kilisenin içindeki lahit türü mezarda gömülü olduğu fakat İtalyalı gemicilerin baskın yaparak kemiklerini alıp İtalya’ya götürdükleri iddia edilmiştir. Bir kısım ise o kemiklerin başkalarına ait olduğunu söylemiştir. Bunun dışında; kente bir tiyatro ve mausoleion (ev tipi anıtsal mezar) da bulunmaktadır (Umar, 1999: 137).

2.4.2. Phaselis

Phaselis’in M.Ö. 690 yılında, Lakios’un önderliğindeki Rhodoslu kolonistler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Verilen bu bilgiler yazılı kaynaklarda değişiklik gösterebilmektedir. Bölge, Yunanistan’dan Suriye ile Filistin’e doğru uzanan yol üzerinde bulunmaktadır. Bu durum bir ticaret merkezi olduğunu göstermektedir. Bu niteliği Rhodoslulardan daha eski olarak eski çağın ünlü tacirleri Fenikeliler tarafından değerlendirilmiştir. Kentin adı “Tanrı Kurtarır” anlamına gelmektedir. Yunan dilindeki phaselos sözcüğü de fasulye anlamını taşımaktadır ve Phaselis de bu bitki ile bağdaştırılmıştır (Bean, 1999: 135).

Üç limana sahip olması, konumu ve zengin orman bölgeleri gibi niteliklere sahip Phaselis’in, M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda geçim kaynağı denizciliktir. Kent öncelikle Perslerin elindeyken, İskender’in Persleri yenmesiyle İskender’in hükmüne

geçmiştir. İskender öldükten sonra M.Ö. 309 ile 197 arasında Mısır’daki Ptolemaiosların hükmü altına girmiştir. Apameia Barışı’ndan sonra ise diğer tüm Likya kentleri gibi Rodos Krallığı’na verilmiştir. M.Ö. 160’a gelindiğinde Roma egemenliğine giren Phaselis, Likya Birliği’ne de bu dönemde girmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda Olympos ile birlikte korsanların taarruzlarına maruz kalmış, ancak Romalılar sayesinde kurtulabilmiştir. Phaselis, Bizans Dönemi’nde Piskoposluk Merkezi olmuştur. Elverişli limanlarının cazibesiyle tekrar korsanların taarruzuna maruz kalan şehir önemini yitirmeye başlamış ve Arap akınlarıyla birlikte giderek fakirleşmiştir. M.S. 11. yüzyılda isetam anlamıyla varlığını sürdüremeyecek duruma gelmiştir (Akşit, 2006: 174). Surlar, Zeus Boulaeus Tapınağı, tiyatro, ana cadde ve Hadrianus anıtsal kapısı, Agora’nın kalıntıları, su kemeri ve nekropolis kentten günümüze kalan yapılardandır (Umar, 1999: 193).

2.4.3. Olympos

Olympos yerleşim yerinin kökenine dair pek fazla bilgiye ulaşılamamıştır. Cicero’nun eski bir kent olarak tanımladığı Olympos’un geçmişinin ne kadar eski olduğu tahmin edilememektedir. İlk kez M.Ö. 2. yüzyılda karşımıza çıkmaktadır. Likya Birliği’ne uygun basılmış sikkelerinden birliğin bir üyesi olduğu anlaşılmaktadır. Olympos’un M.Ö. 100 yılı dolaylarında Likya’nın en önemli kentlerinden biri olduğu görülmektedir. Strabon, birlik toplantılarında üç oya sahip altı kentten biri olarak Olympos’u da ele almıştır. Altı kentten dördü Likya’nın çekirdeğini oluşturan Ksanstos Vadisi’nde yer almaktadır. Bir diğer kent olan Myra, bölgenin merkezini oluştururken, Olympos da doğusunu temsil etmektedir (Bean, 1999: 149).

Olympos’tan geriye günümüzde hala ayakta kalabilmiş bir tiyatro, hamam ve diğer yanda tapınak bulunmaktadır. Diğer yapılar ise geriye kalan kalıntılardan izlenebilmektedir (Çevik, 2012: 128).

2.4.4. Patara

Tanrı Apollon’un doğduğu yer olarak bilinen Patara, Fethiye ile Kalkan arasında, bereketli bir vadi olan Ksanthos’un güneybatısında bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan kazılarla birlikte M.Ö. 7. yüzyıldan kalma para ve seramikler bulunmuştur. Bu durum bölgenin tarihinin çok daha eskiye dayandığını göstermektedir (Akşit, 2006: 78). Likya tarihinde özellikle liman kenti olmasından dolayı önemli bir yere sahiptir. İsminin anlamı tam olarak bilinmese de Urartu dilinde “kent” anlamında olan “patare” kelimesine benzetilmektedir. Patara’nın “eponym” kurucusu Pataros’tur (Özüdoğru, 2002: 11-12).

Patara, aynı zamanda altı büyük şehirden biridir ve üç oy hakkına sahiptir (Bean, 1998: 88). Şehir ilk kez Herodotos tarafından anılmıştır fakat tarihçesi hakkında bilgi verilmemiştir. Bir diğer araştırmacı da tarihçi Strabon’dur. Strabon kentin konumunu ve barındırdığı yapılardan bahsetmiş, ilk çağda anlatılan destanlara göre Pataros adındaki bir yiğit tarafından kurulduğunu söylemiştir. Patara’dan geriye kalanlar Batı Torosların eteğindeki geniş ovada yer almaktadır. Kentte yer alan hamam olduğunu düşünülen bir yapı, tapınak, Vespasianus Hamamı, tiyatro ve Hadrianus’a adanmış tahıl ambarı başlıca kalıntılardır (Umar, 1999: 74).

2.4.5. Simena ve Kekova

Aslı Luvi dilindeki Simana/Sumana olan Simena kelimesinin anlamı Kutlu Ana (Ana Tanrıça) Ülkesi’dir. Simena’ya ait kalıntılar Kaş ile Finike arasında yer alan Kekova’nın karşı tarafında, günümüzde Kale Köyü olarak bilinen köyün üzerine kurulmuştur (Baştemur, 2006: 87). Aperlai Birliği’nin dördüncü üyesi olan bu kent, gerek manzarası gerekse antik, Orta çağ ve modern yerleşimin bir arada görülebileceği tarihi sebebiyle Likya’nın en ilgi çeken kentlerinden biridir (Bean, 1998: 121). Tepede bulunan kale, deniz ve çevredeki lahitleri, tiyatro, kaya mezarları, ev tipi mezarları ve hamam Simena’dan günümüze kalan yapılardır (Akşit, 2006: 116).

Kekova, Kaş ile Finike’nin 18 km uzağında bulunmaktadır. Bölgeye Kaş ve Andriake’den deniz yoluyla, Üçağız’dan da kara yolu ile ulaşım sağlanabilmektedir. Kekova hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak geçmiş dönemlerde gemicilerin hava şartları kötüleştiği zamanlarda sığınak olarak burayı kullandıkları bilinmektedir. Bunun yanı sıra Sultan Abdülhamit dönemindeki Yunan savaşlarında Osmanlı gemileri için de sığınak olmuştur (Pazarbaşı, 2014: 18).

2.4.6. Tlawa/Tlos

M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen paralardan Tlawa şeklinde söylendiği düşünülen kent ismi, Helen ağzına göre uyarlanarak Tlos halini almıştır (Umar, 1999: 28). Likya’nın en önemli ve en büyük şehirlerinden biri olan Tlos, Fethiye İlçesi’nin 42 km doğusunda, Yaka Köyü’nün sınırlarında bulunur. Aynı zamanda 3 oy hakkına sahip kentlerden birisidir (Pazarbaşı, 2014: 12). M.Ö. 2. yüzyılda Likya Birliği’ne giren Tlawa/Tlos, Bizans Dönemi’nde de varlığını sürdürmüş ve 19. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmeyi başarmış nadir bölgelerden biridir (Akşit, 2006: 42). İlk kez 1838 yılında, antik kentin “muhteşem ve özgün” olarak nitelendiren Sir Charles Fellows tarafından keşfedilmiştir. Spratt da benzer olarak, “Lykia’da büyük bir şehrin kurulması için bundan daha mükemmel bir yerin seçilemeyeceğini” belirtmiştir (Bean, 1998: 67). Antik kent ve çevresinde elde edilen buluntuların başlıcaları: Akropolis’teki kale, Stadeion, Gymnaseion ve palaestrası (lise benzeri okul ve okulun idman avlusu), tiyatrodur (Umar, 1999: 32).

2.4.7.Telmessos

Türkler, geç Bizans Dönemi’nde Makré olarak adlandırılan bu kenti kendi ağızlarına göre uyarlayıp uzun yıllar Meğri olarak kullanmışlardır. 1913 yılına gelindiğinde ilk Türk pilotlarından ve ilk şehit hava subaylarından biri olan Yüzbaşı Fethi Bey’in, yardımcısı Teğmen Sadık Bey ile geçirdiği uçak kazası sonucu ölmesiyle ismi değişerek Fethiye halini almıştır (Umar, 1999: 19). Likya’da 1856 yılında bölgede büyük bir deprem meydana gelmiştir. Deprem, birçok yapının yıkılmasına sebep olmuştur. Yaklaşık yüz sene sonra yeniden bir deprem meydana gelmiş ve Fethiye

gibi kalıntılar da yok olmuştur. Günümüzde bilinen Fethiye, 1957 yılındaki ikinci deprem sonrası kurulan Fethiye’dir (Akşit, 2006: 26).

Telmessos/Fethiye’den günümüze ulaşmış kalıntılardan başlıcaları: kale, kaya mezarları, tiyatro, hükümet ve adliye binası yanında bulunan lahit türündeki anıtsal mezar ile diğer lahit ve dağınık yapı kalıntılarıdır. Bunun dışında ilginç görülen kalıntıların topluma sergilendiği bir Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır (Umar, 1999: 22). Fethiye Körfezi, Telmessos ve çevresindeki yerleşim bölgeleri Karia ile Likya’nın arasında kalmaktadır. Bundan dolayı ticaret açısından önemli bir konuma sahiptir. Uzun yıllar boyunca da bu konumu korumaya devam etmiştir (Yılmaz, 2015: 42).

2.4.8. Arnna/Ksanthos

Herodot’un M.Ö. 545 yılında Pers komutanı olan Harpagos'a karşı açtığı savaşta yalnızca Ksanthoslular kurtulmayı başarabilmişlerdir. Sonrasında şehirlerine dönüp yeni baştan bir yerleşim yeri kurmuşlardır (Akşit, 2006: 56). Bu yerleşim yeri Antalya Kalkan İlçesi’nin Kınık Köyü’nde bulunmaktadır (Pazarbaşı, 2014: 15). Sahilden 7 km içeride bulunan Ksanthos kentine yönelik ilk çalışmalar 19. yüzyıl başlarında yapılmaya başlanmıştır. Elde edilen ilk epigrafik verilerle birlikte, kentin erken dönemlerdeki isminin Likçe dilinde “Arnna” olarak kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Kentin geçmişi, mimari ve pişmiş toprak buluntularından M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Ancak erken döneme ait yazılı kaynakların çok fazla olmaması sebebiyle, kent hakkında bilinenler antik yazarların aktarımları ile kısıtlıdır (Dönmez, 2014: 1).

12 Şubat 1838 yılında İngiliz arkeolog gezgin Charles Fellows, gerçekleştirdiği geziler esnasında Likya’da antik kent kalıntıları ve Likya medeniyetinin batı başkenti olan Ksanthos’a dair kalıntılar bulmuştur (Şahin, 2007: 109). Elde edilen buluntular (dört parça yazıtın üçü Liverpool Museum’a ve biri de British Museum’a olmak üzere) İngiltere’ye götürülmüştür (Önen, 2014: 307).

2.4.9. Andriake

Andriake kenti, antik Myra’nın 5 km kadar güney-batı yönündeki Andriakos nehrinin ağzının oluşturmuş olduğu bir koy etrafında kuruludur (Forstenpointner, Quatember, Galik, Weissengrube, ve Konecny, 2007: 202). Myra’nın liman kenti olarak bilinse de aslında onun yanında bulunan müstakil bir kenttir. III. Antiokhos filolarıyla birlikte M.Ö. 197’de Andriake’ye gelmiştir. Traianda Myra’da konakladığı sırada kentin planlanması gerektiğini düşünmüş, ancak bunu gerçekleştirememiştir. Kentin planlanması Hadrian Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Andriake’ye ait kalıntılara bakıldığında ilk olarak göze kente su taşıyan aquadüktler görülmektedir. Yapının Roma Dönemi’nden kaldığı bilinmektedir. Harabelerdeki en büyük yapı ise Plakoma isimli agoradır. Agoranın çevresinde bulunan Granarium adı verilen bir hububat deposu vardır. Bu yapının da M.S. 129 yılında yapıldığı bilinmektedir. Bunun dışında ev kalıntıları, liman caddesi ile bu caddedeki gemi barınakları, bir adet gözetleme kulesi, Likya tipi lahitler de kent kalıntıları içerisindedir. Lahitlerin bulunduğu nekropol sahasında iki adet Bizans Kilisesi vardır (Akşit, 2006: 150). 2.4.10. Letoon

Patara, Ksanthos ve Pinara’nın ortak tapınak alanı (Çevik, 2012: 76) olan Letoon, daha önce kutsal bir binanın bulunduğu alana inşa edilmiştir (Ashton ve Meadows, 2008: 112). Letoon bölgesinde bulunan asıl kutsal alanda üç adet tapınak kalıntısına rastlanmıştır. Araştırmacılara göre bu üç tapınağın Leto, Apollon ve Artemis’e ait olduğu düşünülmektedir. Bunun dışında günümüzde bir kilise, Helenistik bir çağ tiyatrosu da bulunmaktadır (Umar, 1999: 52). Letoon, 1841 yılında İngiliz teğmen Hoskyn tarafından keşfedilmiştir. 1880’li yıllarda Benndorf ve Niemann ekibi ilk incelemeleri gerçekleştirir. İlk bilimsel kazılar ise 1962’de Metzger tarafından başlatılır. Letoon, 2008 yılında Fransızlar sayesinde Ksanthos ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girer (Çevik, 2015: 218).

2.4.11. Pinara

Pinara kenti, Fethiye’ye bağlı Eşen bucağında yer alan Minare Köyü’ne 45 km mesafededir. M.Ö. 4. yüzyılda komşu bir kent olan Ksanthos’ta yaşayan Menekrates,

Ksanthos’tan Pinaraya’ya gelen göçmenlerin, Pinara’yı yuvarlak bir tepe doruğuna kurduklarından ve ayrıca Likya dilinde Pinara kelimesinin yuvarlak anlamına gelmesi nedeniyle şehrin böyle adlandırıldığını öne sürmüştür (Baştemur, 2014: 75).

Pinara sahip olduğu zengin nekropolünde, Likya mezar tipleriyle hem kaya mezarlarının hem de dikmelerin en güzel örnekleri yer almaktadır. Vadideki taş kuleler, Likya’nın en özgün gömüt türünün örneklerindedir. Doğal kalıntılar, kuzey güney aksı boyunca dizilidir. Agora ve odeon ile odaklanan merkezin kuzey kesiminde, alt düzlükteki tiyatroya bakan bir tapınak bulunmaktadır. Kime ait olduğu bilinmemektedir. Fakat kalp kesitli sütunlar sahibinin Aphrodite olduğu düşünülmektedir (Çevik, 2012: 80).

2.4.12. Kadyanda

Likya Uygarlığı kentlerinden biri olan Kadyanda, tarihinin Roma Dönemi’ne kadar uzandığı bilinen Yeşil Üzümlü Beldesi’nde yer almaktadır (Çürük, 2017: 172). Bölgedeki kalıntıların Kadyanda’ya ait olduğunu bulan ilk insan Sir Charles Fellows’tur. Kentin doğu kısmında mezarlar bulunmaktadır. Bunların içerisinde yer alan süs eşyaları ve takılar Fethiye Arkeoloji Müzesi’nde koruma altına alınmıştır. En güzel anıtsal mezarlar Kadyanda’nın güney kısmındadır. Fethiye Ovası’na ve denize bakan bu mezarların neredeyse hiçbirinin üzerinde yazı bulunmamaktadır (Umar, 1999: 13-14).

2.4.13. Arykanda

Arykanda’dan geriye kalanlar, Elmalı-Finike arasında, Finike’ye 30 km uzaklıkta bulunan Arif Köyü’nde bulunmaktadır. Arykanda, M.Ö. 2. binyılda Anna ismiyle varlığını sürdüren bir Anadolu kentidir. Ancak tarihine dair buluntular ancak M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanabilmektedir. Diğer Likya kentleri gibi Arykanda da M.Ö. 5. yüzyılda Pers hâkimiyetindeyken, M.Ö. 333’te İskender’in ve sonrasında onun da ölümüyle Seleukosların eline geçtiği bilinmektedir (Akşit, 2006: 162). Arykanda, Rodos’un Likya’daki kutsal alanıdır. Dinsel amaçlı 7 yapı bulunmaktadır ancak bu

yapılardan yalnızca dördünün hangi tanrıya ait olduğu bulunabilmiştir (Çevik, 2015: 417).

Araştırmalar sonucu kentte; Helenistik Dönem’e ait surlar, bir tiyatro, tiyatronun kuzeydoğu bitişiğindeki stadeion, kentin güneydoğu kısmındaki nekropolis, nekropolisin batısında kalan gymnaseion bulunmaktadır (Umar, 1999: 157). Bunun dışında; bouleuterion, gözetleme kulesi, agora yapıları, Helios Tapınağı, arşiv, sebastation, sarnıç, Bizans evi, Yamaç Hamamı, mağara mezarları, bazilika, nymphasion, Sebasteion Tapınağı, Batı Roma Villası, batı ve doğu yamaç evleri, Naltepesi yapıları, hamamlar ile şaraphane yapıları bulunmaktadır (Bayburtluoğlu, 2004; Pazarbaşı, 2014: 21).

2.4.14. Limyra

İlk çağ kenti Limyra, Finike’nin 4 km kadar uzağında, Toçak Dağı’nın güney eteğinde yer almaktadır. Günümüzde turfanda sebzecilik yapılan oldukça verimli bir ovanın başlangıç kısmında yer almaktadır. Bu ova ilk çağda denizin bir parçası idi ve Limyra da bir liman kentiydi (Umar, 1999: 145).

Antik dönemde Limyra ile ilgili olarak; M.Ö. 197’de Antiokhos’a katılan kentlerden biri olduğundan bahsedilir (Bean, 1998: 148). M.Ö. 4. yüzyılda Likya medeniyetinin doğu başkenti olan Limyra, oldukça önemli bir kent konumundadır. O dönemde bölgeye Persler hâkim olmasına karşın, kent serbestliği korumayı başarmıştır. Perslerin hâkimiyetinin sona ermesiyle birlikte Limyra önce Makedonyalılar’ın, sonra Ptolemaioslar’ın ve daha sonra da başka devletlerin egemenliği altına girmiştir (Öner ve Vardar, 2018: 5).

Limyra’da kazı çalışmaları, 1969’dan itibaren Prof. Jürgen Borchardt önderliğinde ve 2002’den beri de Dr. Thomas Marksteiner tarafından gerçekleşmektedir (Bowden, Lavan ve Machado, 2004: 282). Limyra kentinin başlıca buluntuları; tiyatrosu, mezarları, Roma Dönemi’nden kalma surlar ve Heroon (yiğit ata tapkısı yeri)’dur (Umar, 1999: 149).

2.4.15. Sidyma

Sidyma kenti, Batı Likya’da, Ksanthos’un yaklaşık 14 km kuzeybatısında ve Telmessos’un da yaklaşık 24 km güneyinde yer almaktadır. Yerleşim bölgesi 600 m rakımlı bir dağ çanağına yayılmıştır. Kuzey, güney ve batısı yüksek tepelerle çevrilidir (Takmer, 2010: 96). Sidyma’nın, Kragos’un kızı Khelidon ile Tloos’un oğlu Sidymos tarafından kurulduğu söylenmektedir. İlk yerleşimin Demir Çağ’a uzandığı beklense de bunu kanıtlayacak belgelere ulaşılamamıştır. Sidyma’ya ait ulaşılabilen en eski veri, M.Ö. 425 yılında Attika-Delos Deniz Birliği’ne ödenen vergi listesidir (Çevik, 2015: 205).

Ksanthos Vadisi’nin en az ziyaret edilen bölgelerinden biri olan Sdyma’dan kalan başlıca buluntular: kaya mezarları, anıtsal mezarlar, agora alanı, akropolis, tiyatro, tapınak ve tapınağın yakınında kimi araştırmacının kilise kimin ise hamam kalıntısı olduğunu düşündüğü yapıdır (Umar, 1999: 46).

2.4.16. Phellos ve Antiphellos/Kaş

Phellos ve Antiphellos, Likya’da ismi Yunanca olan az sayıdaki şehirlerdendir. Phellos sözcüğü Yunancada “taşlık ülke” ve “mantar meşesi” anlamına gelir. Ancak taşlık ülke bir şehir için daha uygun olduğundan bu anlamı kullanılmaktadır (Bean, 1998: 95). İlk çağ kentlerinden biri olan Phellos, günümüzde Kaş’ın 5 km kadar kuzeyinde yer almaktadır. Antiphellos/Kaş ile karşı karşıyadır. Phellos’un kalıntıları Çukurbağ Köyü’nün 2 km kuzeybatısında yer almaktadır. Köyde kalıntıların bulunduğu alana tırmanılırken öncelik nekropolis görülür. Onun dışında bir anıtsal mezar ve kentin çoğu noktasında ayakta kalmayı başarmış polygonal surlardan parçalar bulunmaktadır (Umar, 1999: 84).

Pilinus’a göre eski adı Abessos olan Antiphellos kenti, önceleri Phellos kentinin limanı idi. Ancak Helenistik ve Roma Dönemleri’ne gelindiğinde Antiphellos artık kendini idare edebilen bir kente dönüşerek ayrı bir kent olarak karşımıza çıkmıştır (Baştemur, 2009: 84). Antiphellos ilerleme gösterirken Phellos gerileme dönemine girmiştir. Kentte bulunan akropolün Meis Adası’na bakan kısmında sur kalıntılarının

bir kısmı halen görülebilmektedir. Antiphellos’a ait bir diğer kalıntı ise dört bin kişi kapasiteli tiyatrodur. Bunlar dışında hangi tanrıya ait olduğu bulunamayan bir tapınağın kalıntıları, ev tipi bir mezar, tek bloktan oluşan bir lahit bulunmaktadır. Lahdin üzerinde sekiz satır uzunluğunda Likya dilinde bir yazı bulunmaktadır. Ancak yazı okunamadığından lahdin kime ait olduğu bilinmemektedir. Halk, kendi arasında bu lahde Kral Lahdi ismini vermiştir. Meis Adası’na en yakın bölge olan Kaş, tarihi eser ve yapıların haricinde tam bir doğal güzellik cennetidir (Akşit, 2006: 94).

2.4.17. Soura/Sourai

Likçe’de erken yerel adının Surezi olduğu bilinen kentin, eski doğuda adının en yakın anlamı “duvar”dır. Yunanca kaynaklarda ise Soura olarak geçmektedir (Çevik, 2015: 394). İlk çağ kentlerinden Soura, hem Demre/Kale’ye hem de yeni yapılan marinasına ulaşımı olan ve buradan Finike’ye doğru uzanan yeni bir ana yolun üzerinde bulunmaktadır. (Umar, 1999: 133). Konumu Myra’ya yakındır. Çayağzı’nda bulunan Andriake harabelerinin hemen üst kısmındadır. Günümüzde Kaş’a giden yol Soura Antik Kenti’nin içerisinden geçmektedir. Diğer birçok Likya kentinde olduğu gibi Soura’nın da tarihine dair çok fazla bilgiye ulaşılamamıştır. Antik yazarlara göre Soura, Apollon’un kehanet merkezlerinden biridir (Akşit, 2006: 152).

Günümüzde bu kente ait kalıntıların başlıcaları şunlardır: Sur kalıntıları, anıtsal mezarlar, Likya türü bir lahit, kaya mezarı, Apollon Sourios Tapınağı ve tapınağı çevreleyen kumlukta Apollon Pınarı olarak bilinen pınar bulunmaktadır (Umar, 1999: 134).

Benzer Belgeler