• Sonuç bulunamadı

A. HAYÂTI

XVII. yüzyılın ikinci yarısı ile XVIII. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Sefîne müellifi ve Kütahya Mevlevîhânesi postnişîni Mustafa Sâkıb Dede (ö. 1148 h./1735 m.) hakkında eseri Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân ve oğlu, halefi Kütahya Mevlevîhânesi postnişîni Ahmed Hâlis Dede’nin (d. 1112 h./1701 m. - ö. 1190 h./1777 m.) kaleme aldığı Tufeyl-i Menâkıbi’l-Kibârı Mevlevî fî Menkabeti Hazret-i Şeyh Sâkıb el-Ma’nevî1 eseri kaynak teşkil etmektedir.

Asıl ismi Mustafa olan Mustafa Sâkıb Dede, aslen İzmir’lidir, 1062 h./1652 m.

senesinde dünyâya gelmiştir. Annesi Halîme Hâtun’dur. Babası el-Hâc İsmâil Efendi’nin ise tüccar olup, Haçlı İstîlâsı öncesinde, Endülüs’den İzmir’e ilticâ etmiş, Muhyiddin İbn Arabî’nin mürîdânından bir şeyhin soyundan geldiği nakledilmektedir.2

Mustafa Sâkıb Dede’nin doğumundan az evvel, annesi Halîme Hâtun rüyâsında yaşlı, mübârek birini görür ve bu zât Halîme Hâtun’a; “Sana Hak Teâlâ, üç-beş günden bir oğul ihsân

1 Ahmed Hâlis Dede’nin, babası Mustafa Sâkıb Dede’nin tercüme-i hâli hakkında kaleme aldığı eser, Süleymâniye Kütüphânesi Nâfiz Paşa Bölümü 1186 numarada kayıtlıdır. Mustafa Sâkıb Dede’nin üslûbunu taşımaktadır. Üç fasıl ve bir hâtimeden oluşan eserin her bir faslında iki bâb bulunmaktadır. Birinci fasıl, Mustafa Sâkıb Dede’nin âilesini, nesebini ve çocukluğundan gençlik zamânlarına kadarki zamânı ihtivâ eder ve bu zaman zarfında zuhûr eden kerâmetleri, Mevlevîlik’le tanışma mâcerâsını nakleder. İkinci fasıl ise, Mustafa Sâkıb Dede’nin gençlik zamanlarından orta yaşlarına kadarki zamânını, seyâhatlerini, bu seyâhatler esnâsında izhâr olan kerâmetleri ve Mustafa Sâkıb Dede’nin husûsî hayâtındaki îtiyâdlarını aktarmaktadır. Üçüncü fasıl, orta yaşlarından ihtiyârlığına kadarki zamânını, Kütahya Mevlevîhânesi’nde Mustafa Sâkıb Dede’nin dervişân ile münâsebetlerini ve yine kerâmetlerini nakletmektedir.

(Ahmed Hâlis Dede, Tufeyl-i Menâkıbi’l-Kibâr-ı Mevlevî fî Menkabeti Hazret-i Şeyh Sâkıb el-Ma’nevî, Süleymâniye Kütüphânesi, Nâfiz Paşa böl., no: 1186)

Sefîne’de bahsi geçen son makam çelebisi Muhammed Ârif Çelebi’dir. 1158-9 h./1746 m.’de vefât eden Çelebi’nin vefâtı esnâsında Mustafa Sâkıb Dede’nin ber-hayât olması mümkün değildir. Mustafa Sâkıb Dede’nin vefat târihinin 1147 h./1735-6 m. olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, Muhammed Ârif Çelebi bahsinin, Mustafa Sâkıb Dede’nin ardından Kütahya Ergūniye Mevlevîhânesi şeyhi olan oğlu Ahmed Hâlis Dede (ö. 1191 h./1777 m.) tarafından tamamlandığını söyleyebiliriz. Esâsen Muhmmed Ârif Çelebi bahsi tamamlanırken de Mustafa Sâkıb Dede’nin üslûbunu devâm ettiren Ahmed Hâlis Dede, aynı üslûb ile Tufeyl-i Sefîne’yi kaleme almıştır. (Mustafa Sâkıb Dede, Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, c. I, s. 203, Matbaa-yı Vehbiyye, 1866)

2 Ahmed Hâlis Dede, Tufeyl-i Menâkıbi’l-Kibâr-ı Mevlevî fî Menkabeti Hazret-i Şeyh Sâkıb el-Ma’nevî, vr. 3/b, 4/a

2

edecektir. Gözün aç, kadrini bil. O bizim ferzend-i dil-bendimiz olacaktır. Sana dahi dünyevî ve uhrevî fevâidi çoktur” buyurur ve Mustafa Sâkıb Dede’nin doğumunu müjdeler.3

Oğlu Ahmed Hâlis Dede, Mustafa Sâkıb Dede’nin son derece hisli bir çocuk olduğunu nakletmektedir. Nitekim, babası el-Hâc İsmâil Efendi ticâret maksadıyla Mısır’da bulunduğu zamanlarda evin maîşeti için annelerine bir mikdâr para verirmiş ve anneleri Halîme Hâtun babalarının bıraktığı para ile evlerinin geçimini temin edermiş. Ancak evlâtlarını sofraya toplayıp onların karınlarını doyururken, Halîme Hâtun gözyaşlarını tutamaz, ağlarmış.

Mustafa Sâkıb Dede ise, küçük yaşına rağmen bu vaziyeti fark eder ve yemekten çekilirmiş.

Birgün yine babalarından haber alamayıp sıhhatinden endişe ettikleri bir ânda, kapı çalınmış ve babalarının sıhhatini bildirir bir mektup ile geçimlerini sağlayacak para ve birçok hediyeler hânelerine gelmiş.4

İzmir’de vâlidesinin yardımıyla ilk tahsîlini tamamlayan Mustafa Sâkıb Dede, İstanbul’a gelerek burada çeşitli dersler tahsil etmek ve okutmak maksadıyla Fâtih Medresesi’ne girmiştir. Başarılı bir talebe olan Mustafa Sâkıb Dede, medresedekilerden daha iyi bir hoca bulmak için Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın (ö. 1102 h./1691 m.) talebeleri arasına katılmıştır.5

Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın taht-ı terbiyesindeyken, Çehrin Seferi’ne (1088 h./1678 m.) iştirâk etmiş ve bu sefer esnâsında da Derviş el-Hâc Muhammed el-Mevlevî ile tanışarak Mevlevîliğe alâka duymaya başlamıştır. 6 Sefer dönüşünde, Bursa’da Acem Ahmed Efendi’den Farsça dersleri alır.7

Bursa’daki tahsil süresi tamamlanmasının ardından Uşak-Menteşe-Hamid-Isparta-Yalvaç-Konya güzergâhını kullanarak Konya’ya vâsıl olur. Esâsen bu seyâhat esnâsında da hem karşılaştığı âlimlerden çeşitli ilimler tahsil etmiş; hem de Konya’da vaaz ve sohbet halkaları oluşturmuştur.8

3 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., 5/a

4 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 5/a, 5/b

5 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 7/a

6 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 12/b

7 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 14/a

8 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 14/b

3

Konya’da nâmını duyduğu ve daha sonra mürşidi olacak II. Hacı Bostan Çelebi’nin (ö.

1117 h./1705 m.) hocası Elmalılı Halil Efendi’nin tedrîsinde bulunmak istemiş; fakat Elmalılı Halil Efendi’nin Konya halkının tutumundan rahatsız olarak Kösec Ahmed Dede’ye yönelmesiyle Mustafa Sâkıb Dede de Kösec Ahmed Dede’nin mürîdânı arasına karışmıştır.

Kösec Ahmed Dede’nin taht-ı terbiyesinde Füsûs okuduğu nakledilmektedir.9

Buradaki tahsîli sona erdikten sonra İstanbul’a giderek, Fâtih Câmii’nde altı ay kadar vazîfe yapmış, fakat kendisinde beliren bir hastalık sebebiyle, tedâvi maksadıyla Bolu’ya gitmiştir.10

Bolu’dan tekrar İstanbul’a avdetinde ise, Mevlevîliğe intisâb eder ve Edirne’ye giderek Neşâtî Dede’nin (ö. 1085 h./1674 m.)11 talebesi olan Seyyid Muhammed Dede’nin12 yanında çile çıkararak “Dede” ünvânını alır. Galata Mevlevîhânesi’ne gelerek Gavsî Dede’nin

(ö. 1109 h./1691-92 m.) taht-ı terbiyesinde Mesnevî tâlim eder. Daha sonra ise, Nesîb Dede (ö.

1126 h./1714 m.), Hasîb Dede (ö. 1132 h./1719 m.), Lebîb Dede (ö. 1126 h./1714 m.), Vehbî Dede (ö.

1112 h./1700 m.) ve Müneccim Ahmed Dede (ö. 1113 h./1701 m.)ile birlikte Mısır’a gitmişler ve üç ay kadar Siyâhî Dede’nin (ö. 1122 h./1710 m.) hizmetinde bulunmuşlardır.13

Mısır seyâhati sonrasında tekrar Galata Mevlevîhânesi’ne gelen Mustafa Sâkıb Dede, zaman zaman Beşiktaş Mevlevîhânesi’nin mukābelelerinde de bulunurmuş. Buraya zamânın pâdişahı IV. Mehmed’in de teveccühü olurmuş ve bu ziyâretler esnâsında Mustafa Sâkıb Dede ile de sohbetleri olurmuş. Ancak bu durum dedeler arasında kıskançlığa sebebiyet vermiş ve Mustafa Sâkıb Dede İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmış. Bu seyâhati esnâsında Balkanlar’ı dolaşan Mustafa Sâkıb Dede, Mevlevîlik târihi ile ilgili çok mühim bir kaynak olan eseri Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân’ı kaleme almaya başlamıştır.14

En son olarak Konya’ya yaptığı seyâhatte, 1102 h./1690 m. târihinde makam çelebisi II. Hacı Bostan Çelebi tarafından Kütahya Mevlevîhânesi postnişînliğine tâyin edilmiştir.

9 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 16/b

10 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 18/b

11 Neşâtî Dede için bkz: Mustafa Sâkıb Dede, Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân, c. II, s. 96-99

12 Seyyid Muhammed Dede için bkz: Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. II, s. 140-143

13 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 20/a

14 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 26/a

4 Mustafa Sâkıb Dede, postnişîn tâyin edilmesini;

Âkıbet olduk müşârün bi’l-benân-ı şeyh ü şâb Ney gibi pür-şûr-ı sûz oldu ser-i meydânımız beyitiyle ifâdelendirmiş ve;

Kāl edip târihin ihvânu’s-safâ

Dediler ey şeyh-i sâhib-hâl-i mâ (1102 h./1690 m.)

beyitini târih düşürmüştür.15

Mustafa Sâkıb Dede, Kütahya’ya vâsıl olduğunda kendisini karşılayan III. Muhammed Ârif Çelebi (ö. 1052 h./1642 m.) ahfâdından, Kâmile Hanım’ın kızı Hacı Fâtıma Hanım’dır (1122 h./1710 m.). Hacı Fâtıma Hanım’ın annesi Kâmile Hanım, evlenerek Kütahya’ya geldiğinde, mevlevîhâne metruk bir vaziyettedir. Kâmile Hanım’ın şahsî gayretleriyle yeniden faaliyete geçen Kütahya Mevlevîhâesi’nin fetret devri sonrası ilk postnişîni Mustafa Sâkıb Dede’dir.

Hacı Fâtıma Hanım’ın büyük muhabbet ve güvenine nâil olan Mustafa Sâkıb Dede, Hacı Fâtıma Hanım’ın evlât edindiği, Kütahya Mevlevîhânesi sâbık postnişîni Hüseyin Çelebi’nin kızı Havvâ Hanım ile Hacı Fâtıma Hanım tevassutuyla evlenir ve Çelebi âilesinin bir mensûbu olur.16 Bu evlilik, Timur istîlâsı esnâsında Kütahya’dan ayrılmak zorunda kalan çelebiler sebebiyle, Kütahya’daki nesebi kesilen çelebiler âilesinin devâmı için ehemmiyet arzetmektedir.

Bu evlilikten Âişe, Muhammed Muhlis (ö. 1124 h./1712 m.), Halîme (1122 h./1710 m.), Ahmed Hâlis, Mahmûd Hâmid, Ali Şâkir ve Fâtıma (ö. 1123 h./1711 m.) isimlerinde yedi evlâdı dünyâya gelmiştir. Ahmed Hâlis Dede hâricindekiler Mustafa Sâkıb Dede’nin sağlığında vefât etmişlerdir. Mustafa Sâkıb Dede, Sefîne’de eşi Havvâ Hanım’ın ve evlâtlarının vefâtlarına düştüğü târihleri de bir araya toplamıştır.17

15 Arı, Ahmet, Sâkıb Mustafa Dede Hayâtı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvân’ının Tenkidli Metni, (basılmamış doktora tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1995, s. 5

16 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 261; Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 45/b

Mustafa Sâkıb Dede, Sefîne’de Kütahya’ya gelmeden evvel kendini “her cihetten zavallı ve kimsesiz” olarak tavsif etmektedir. Hacı Fâtıma Hanım sâyesinde âile, maddî-mânevî servet sâhibi olmuş; Hacı Fâtıma Hanım’ın 23 sene hizmetinde bulunmuş olmaktan şeref duyduğunu belirtmiştir.

17 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 266

5

Havvâ Hanım’ın 1123 h./1711 m.’de vefat etmesinin akabinde, Nesîbe Hanım isminde başka bir hanımla evlenen Mustafa Sâkıb Dede’nin bu evlilikten de Hasan, Hüseyin, Abdürrahim ve Fâtıma isminde dört evlâdı dünyâya gelmiştir. Hasan dışındaki evlâtları Dede’nin sağlığında vefât etmiştir. Nesîbe Hanım’ın ardından da Ümmühânî isminde bir hanımla evlenen Mustafa Sâkıb Dede’nin bu evliliğinden de Abdüsselâm, Râbia ve Selîme isimli üç evlâdı dünyâya gelmiştir. Abdüsselâm bebek iken, Râbia ve Selîme ise Dede’nin vefâtından bir müddet sonra vefât etmişlerdir. 18 Ancak, Mustafa Sâkıb Dede, bu evliliklerinden ve evlâtlarından Sefîne’de bahsetmez. Bu mâlumâtı Ahmed Hâlis Dede’nin kaleme aldığı eserden edinmekteyiz.

Mustafa Sâkıb Dede’nin oğlu Ahmed Hâlis Dede eserinde, babasının husûsiyetlerini de zikretmektedir.

Mustafa Sâkıb Dede’nin son derece zâhidâne bir hayat yaşadığını belirten Ahmed Hâlis Dede, Mustafa Sâkıb Dede’nin postnişîn olarak Kütahya’ya gelmezden önce, dervişliği müddetince sabun çuvalı giyecek kadar zâhirine ehemmiyet vermediğini nakletmektedir.19

Bu kadar zâhid olmasının yanında son derece cömert de olan Mustafa Sâkıb Dede, annesinden kendisine intikāl eden beş kese altından sâdece 100 kuruş almış ve kalanını tereddüt etmeksizin kardeşine bırakmıştır.20

Mustafa Sâkıb Dede, son derece yumuşak huylu olmasıyla da tanınırmış. Kimseyi azarlamaz; çocuklarla, dervişlerle latîfeleşir ve onların hatâlarını görmezden gelirmiş.21

Mustafa Sâkıb Dede, 48 sene Kütahya Ergūniye Mevlevîhânesi’ne hizmet ettikten sonra, 1148 h./1735 m. târihinde vefât etmiş ve mevlevîhâne bahçesine defnedilmiştir.22 Vefâtına Şeyh Gālib;

Mâtemin gûş eyleyip Gālib gürûh-ı âşıkān

Dediler târîh-i fevtin “hayy” hatm-i mevlevî (1148 h./1735 m.)

18 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 104/b-105/a

19 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 27/a

20 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 36/a

21 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 77/a

22 Ahmed Hâlis Dede, a.g.e., vr. 30/b

6 beyitini târih düşürmüştür.23

Benzer Belgeler