• Sonuç bulunamadı

Şekil 2: Modelde Dört Ciddi Bölünmenin Konumu

2.2. Cumhuriyet Dönemi ve Çok Partili Hayata Geçiş

2.5.1. Muhafazakârlık ve Merkez Sağ

Muhafazakârlık(conservatism) kavramının sözlük anlamı “korumak ya da olduğu gibi muhafaza etmek” anlamlarını taşımaktadır. Kelimenin türediği muhafaza sözcüğü ise Arapça “hıfz”dan türemekte ve saklamak, korumak, bellekte tutmak anlamlarına gelmektedir.”102

100

Nuray Mert, Merkez Sağın Kısa Tarihi, Selis Kitaplar, Đstanbul, 2007, s. 19 101

Mert, a. g. e. , s. 10 102

Nur Altınyıldız, “Đmparatorlukla Cumhuriyet Arasındaki Eşikte Siyaset ve Mimarlık: Eskiyi Muhafaza/Yeniyi Đnşa”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Muhafazakârlık, Cilt 5, (Ed. Ahmet Çiğdem), Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2003, s. 179.

Muhafazakârlık “aydınlanmaya, onun akıl anlayışına bu aklın ürünü olan siyasi projelere ve bu siyasi projeler doğrultusunda toplumun dönüştürülmesine ilişkin öneri ve uygulamalara muhalif olarak ortaya çıkan, rasyonalist siyaseti sınırlamayı ve toplumu bu tür devrimci dönüşüm proje(ci)lerinden korumayı amaçlayan yazar, düşünür ve siyasetçilerin eleştirilerin biçimlendirdiği bir siyasi felsefeyi, bir düşünce geleneğini ve zaman içinde onlardan türetilen bir siyasi ideolojiyi ifade etmektedir.”103

Muhafazakârlar geleneğe önem verir. Yerleşmiş adet ve kurumları sürdürmeyi ister. Genelde geleneğe kutsal bir özellik atfeder ve geleneğin tarihi bilgelik ve tecrübeyi temsil ettiğini düşünürler. Ayrıca insanlara kimlik duygusu verdiğini ve geçmişle bağını kurarak önemli bir fonksiyon gördüğünü vurgularlar.104

Dünya görüşü itibariyle Türk insanının muhafazakâr düşünce modeline daha yakın durduğu söylenebilir. Erkan’ın belirttiği gibi; “Türk insanında dünya görüşü akıl, mantık ve nedensellik kategorileri üzerine değil, değer ve inanç kategorileri üzerine oturmuştur. Đnanç ve ideolojik değerler geçmişi korumaya yönelik olduğu için, Türk insanı muhafazakâr bir dünya görüşüne sahiptir. Ancak görgücülüğü onu belirli bir pragmatizme taşıyor.”105 Söz konusu pragmatizm ise Batı siyasal geleneğinde ifadesini bulan muhafazakar şablona uygundur.

Muhafazakârlığın yükselişi genel hatları ile toplumun politik açıdan pasifize edilmesi, buna bağlı olarak solun tasfiyesi, Türk Đslam Sentezi’nin Aydınlar Ocağı’nın öncülüğünde politik rehber işlevi görmesi, dinin toplumsal istikrar unsuru

103

Bekir Berat Özipek, Muhafazakarlık Akıl Toplum Siyaset, Liberte Yayınları, Ankara, 2004, s. 6. 104

Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar Modern Demokraside Yeni Arayışlar, Vadi Yayınları, Ankara, 2001, s. 93

105

olarak kullanılması, Kemalizm’in sağ yorumunun güç kazanması, uygulanan eğitim politikalarının muhafazakâr ve dini temalara açık oluşu, bürokraside sağ kadrolaşmanın geçmişe oranda daha da güçlenmesi, müdahaleden önce kabul edilmiş olan liberal ekonomi politikalarının devreye sokulması, post modernizm sürecinin yarattığı etki, burjuvazinin devletten özerkleşmeye başlaması, yeni kimlik ve kültür algılamaları, ABD ve Đngiltere eksenli Yeni Muhafazakâr politikalarının yarattığı dışsal etki, genel manada Đslami uyanışın etkisi şeklinde farklı başlıklar altında toparlanabilir.

Genel kabul gören anlayışa göre 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrasında Türkiye’de siyasal dengeler çok ciddi şekilde alt üst olmuş ve bu süreç sağ hegemonyanın yolunu açmıştır. Sağın bir parçası olan muhafazakârlık ve muhafazakâr kimlik yükselişe geçmiştir. 1980’lerden 1990’lara uzanan dönemde sermaye yapısında ve toplumsal tabakalaşmada değişim dalgasının yaşanması, etnik, dinsel nitelikli kültürel aidiyet gruplarının aktörleşmesi, çevre ile merkez güçlerinin merkezde karşı karşıya gelmeleri106 muhafazakâr kimliğin etki alanın genişlemesine de sebebiyet vermiştir. Bu etki genişlemesinin başlangıç tarihi olarak 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi verilebilir.

1980 müdahalesi, sonuçları ve etkileri bakımından 27 Mayıs ve 12 Marttan ayrılır. Bu fark özellikle geleneksel merkez-çevre bölünmesinin taraflarından merkezin bileşiminde 12 Eylül rejiminin planladığı yeniden yapılanma projesiyle kendini göstermektedir. Askeri eliti yeni proje inşasına sevk eden başlıca neden, 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren merkezdeki aydın ve bürokratların artan

106

ölçüde siyasal ideolojilerin etkisi altında kalması ve siyasal elitle birlikte seçmen düzeyindeki kutuplaşmanın başlıca sorumluları olduğunun düşünülmesidir.107

Bu yeni projenin bir diğer stratejisi de, merkez sağın milliyetçi niteliğinin etnik bir yapıya büründürülmesi, laikçi çizgisinin yumuşatılarak yeni bir kültür inşasına yönlendirilmesidir. Türk-Đslam Sentezi ile sloganlaştırılan bu girişim ve uygulamaların en önemli sonucu 1950 öncesinde kenar değerleri olarak kabul edilen milliyetçi-ırkçı, Đslamcı-muhafazakâr değerlerin benimsenmesi, dolayısıyla yavaş yavaş merkez sağın Kemalist türdeşliğini yitirmesidir.108

Projenin bir başka ayağı, bu dönem sağ siyasetlerin tümünü aynı çatı altında birleştiren örtüşme alanı, soğuk savaş döneminin “komünizmle mücadele” misyonudur.109 Kapatılan partilerden doğan politik boşluğu doldurmak amacıyla “dört eğilimi”(liberal, Đslamcı, milliyetçi ve sosyal demokrat) bünyesinde birleştirmeyi hedefleyen bir parti olan Anavatan Partisi kurulmuştur.110 Kurulduğu andan itibaren özel girişimciliği toplumsal değer olarak öne çıkaran ANAP, son tahlilde burjuva toplumu olarak sivil toplum mimarisine girişmiştir. Sivil toplumu burjuvazi ve Đslami-muhafazakâr kesimlerden oluşan sivil güçler lehine tesis etme isteği partiyi Türkiye’de geleneksel olarak merkez sağın ideolojik kimliği ile örtüşen devletçilik-liberalizm-muhafazakârlık sentezine yöneltmiştir.111

Merkez sağın siyasi kimliğinde ANAP ile birlikte öne çıkan bir başka unsur, Türk siyasetinde siyasal toplumun soyut ve süreklilik gösteren temel özelliği olan

107

Ergun Özbudun, Türkiye’de Devlet Seçkinleri ve Demokratik Siyasal Kültür, Türkiye’de

Demokratik Siyasal Kültür, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara, 1995, s. 20

108

Ersin Kalaycıoğlu, 1960 Sonrası Türk Siyasal Hayatına Bir Bakış, Tarih ve Demokrasi-Tarık

Zafer Tunaya’ya Armağan-, Cem Yayınevi, Đstanbul, 1992, s. 11

109

Mert, a. g. e., s. 26 110

Ali Yaşar Sarıbay, Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 69 111

devlet- toplum ilişkisinde devleti araçsal bir mekanizmaya dönüştürme isteği ve devlet baba anlayışının terk edilerek devletin millet için var olduğu anlayışıdır.112 Ancak bu anlayış, kimliklerin gerçek özellikleriyle ortaya çıkmasına izin vermeyen, semboller düzeyinde başkalarıyla çatışmaları geçici olarak yumuşatan ve insanların ‘biz bir arada olabiliriz’e inandırıldığı geçici bir uyuşturmadır. Kısa vadede, uzlaşma, mutabakat, konsensus kavramlarının huzur kavramı ile eklemlenmesi sayesinde başarılı olan ANAP’ın merkez sağdaki tüm eğilimleri birleştirme projesi, zamanla temsiliyet ilişkisinin azalmasıyla zayıflamıştır.113

ANAP lideri Turgut Özal’ın ekonomizm ile milliyetçi-muhafazakârlığın harmanlanması sonucu ortaya çıkan ‘Müslüman Mühendis’ kimliği, bir yandan toplumdaki muhafazakâr değerleri temsil isteği ve kabiliyetini, diğer yandan mühendisliğin ortaya koyduğu evrensel akılcı modeli temsil etmektedir.114 Merkez sağın bu kimliği aslında bir ikilem olup liberalizmle koyu muhafazakârlık arasında sürekli yalpaladığı için, iktisat pratiği dışına çıkılınca, iktidarın meşruiyetin de sınırına gelmektedir.115 Ekonomik liberalizmin sürekli olarak öne çıkarılması, ideolojik kimliğe yenilikçi bir görünüm verdiği gibi, sivil bir içerik de kazandırmıştır. Fakat bu ekonomist-yenilikçi-sivil görünümün ekonomi alanı dışında, siyasal anlamda liberal, sivil demokrat olduğunu söylemek güçtür.

Zamanla iktisadi alanda liberal bir söylem ile uyum sağlayan çağdaş bir merkez sağ kimliğini sahiplenmek istemekle birlikte, Türkiye merkez sağının başlıca

112

Mustafa Erdoğan, Demokrasi, Laiklik, Resmi Đdeoloji, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1995, s. 119 113

Tanju Tosun, Türk Parti Sisteminde Merkez Sağ ve Merkez Solda Parçalanma, Boyut Matbaacılık, Đstanbul, 1999, s. 222

114

Nilüfer Göle, “Devlet-Toplum Batı Çerçevesinde ANAP’ın Yeri”, Türk Siyasi Hayatında Siyasi

Kültür ve Politika Bakımından Anavatan Partisi, ANAP Propaganda ve Sosyal Faaliyetler

Başkanlığı, Ankara, 1989, s. 21 115

Ahmet Đnsel, “Liberalizm, Muhafazakârlık ve Türkiye’de Toplumsal Tahayyül”, Birikim Dergisi, S: 1, Mayıs 1989 s. 52

özelliği olan devletçi-muhafazakâr gelenekten kopamamış, dolayısıyla da siyasal liberalizmi yasakçı ve otoriter bir siyaset anlayışı ile yürütmeyi benimsemiştir.116

Özal’ın 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesiyle liberal ve muhafazakârlar arasındaki liderlik yarışı, partinin hüviyetini ispata dönüşmüştür. Yıldırım Akbulut, muhafazakârları temsilen parti liderliğine seçilmiş, daha sonra parti içi iktidar, yeni lider olarak Mesut Yılmaz’ın eline geçmiştir.117

Mesut Yılmaz’ın liberal-milliyetçi çizgiden gelen kimliği yüzünden dört eğilimi bir arada tutmada Özal kadar başarılı olamaması, dört eğilimin çözülmesine ve merkez sağ kimliği temsil sırasının Doğru Yol Partisi’ne (DYP) geçmesine neden olmuştur. Bunun sebebini liberal çizgi taraftarları milliyetçi-muhafazakâr kimliğin öne çıkarılmasına bağlarken, karşı taraf ise partinin merkez sağda gerileyip, tabanının önemli bir kısmını RP ve MHP’ye kaptırmasının altında yeterince milliyetçi-muhafazakâr politikalar izlenmemesi gibi nedenlerde aramışlardır.118

Yılmaz’ın partinin muhafazakâr isimlerinin ihraç etmesi, ANAP’ın geleneksel bir merkez sağ parti kimliğini sürdürmek yerine, yenilenmiş liberal bir merkez sağ kimliğe doğru evrilmek istediğinin göstermektedir. Ancak 2001 Şubatında Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz sonrası iktidar ortağı olan ANAP, 2002 seçimlerinde barajı aşamamıştır. Üst üste değişen birkaç isimden sonra, yeni lider Erkan Mumcu ise henüz parti ile birlikte bir seçime girme fırsatı yakalayamamıştır.

116

Ümit Cizre Sakallıoğlu, “Türkiye’de Yeni Sağ, Siyasallaşma, Meşruiyet ve Sivil Toplum Đlişkisi: Hayaller ve Gerçekler”, Toplum ve Bilim, S:68, Kış 1995, s. 68

117

Sarıbay (2001), a.g.e. , s. 71 118

1990’ların ikinci yarısından itibaren merkez sağ kimliğin yeni büyük temsilcisi olan DYP’de aslında ideolojik anlamda ANAP’tan farklı sayılmasa da partinin lideri Demirel her iki sağ parti arasındaki farkları şöyle açıklar: “Doğru Yol milliyetçi, muhafazakâr ve demokratik bir partidir; ANAP değildir. Birinci fark budur… Đkinci büyük farklılık; kalkınma görüşündedir. ANAP tüccardır, DYP Türkiye’nin sanayi ve tarımla kalkınacağına inanır. ANAP Türkiye’yi 1983’ten başlatır. DYP ise 1946 köküne dayanır… ANAP sosyal devletçi değildir. Biz sosyal devletçiyiz.” 119

Demirel’in köşke çıkmasıyla genel başkan olan Tansu Çiller’in, geleneksel merkezin profiline uyan, seçkinci imajına rağmen kenara seslenebilmek, hatta kenarı merkeze taşıyarak dönüştürme iddiası, DYP’nin 90’lı yılarda yaşadığı bir kimlik bunalımının, kestirilemeyen bir sonun başlangıcı olmuştur. Merkezin kültürü ile yetişmiş bir şahsiyetin kenarı peşinden sürükleyebilmesi yeni bir siyasetçi için zor bir sınavdır. Çiller bu sınavı geçebilmek için merkezin hâkim ‘milliyetçi, birleştirici, laik’ kodlarının yeniden üretimine girmiştir. Parti merkez sağın temsilcisi sivil bir insiyatif olmak yerine, bu alanın epeyce uzağında otoriter bir milliyetçilik eğilimi hâkim olmuştur. Özellikle yükselmekte olan Türk milliyetçiliğinin popülist-hamasi- duygusal bir söylem düzeyinde popülerleştirilmesi dikkat çekmektedir.120

2002 genel seçimlerinde baraj altında kalan DYP, genel başkan Mehmet Ağar liderliğinde kendisini fes ederek ANAP ile birlikte yeni bir parti kurma çabasına girmişse de bunda başarılı olamamıştır. Adını 1946 ruhuna gönderme

119

Tanju Cılızoğlu, Zincirbozan’dan Bugüne Demokrasi Mücadelesinde Demirel, Matay Yayınları, 1988, s. 38

120

yaparak Demokrat Parti olarak değiştiren parti halen siyasal yaşamına devam etmektedir.

Aslında doksanlı yıllarda, merkez sağı eritmeye başlayan temel etkenlerden biri, merkezin ikiye bölünmesi değil, seksenlerde yeni bir muhalefet çevresi olarak gelişen Đslamcılığın yükselmesidir. Bu noktadan hareketle, merkez sağın hiçbir muhalefet içermediği ve resmileştiği bir aşamada ikiye bölünmesinin onu zayıflatmaktan ziyade, bir süre daha ayakta tuttuğu ileri sürülebilir. Doksanlı yılların başında, DYP keskin bir muhalefet siyaseti izlediği için güçlenmişti, ancak iktidar ortağı olduğu süreç içinde, bu imajını yitirmiştir. Diğer taraftan iki merkez sağ parti yine iki farklı çatı altında siyaset yaptıkları için değil, tek tek hiçbir şeye ve sadece kendilerine muhalefet ettikleri için merkez sağın zayıflama sürecine katkıda bulunmuşlardır.121

2002’den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ise merkez sağ çizgisinin kimliği en karmaşık partisidir. Merkez sağın son temsilcisi olan ya da öyle olduğunu iddia eden parti, selefinin uzantısı gibi görünmemektedir. Aksine Refah Partisi'nin söyleminden fiili olarak kopmuş görünmektedir.122

Aslında doksanlı yıllardan itibaren ekonomik liberal politikalarla geniş seçmen kitlesini buluşturan ideolojik söylemler denklemi yıpranmış bu alanda bir boşluk oluşmuştur. Bu boşluğu, seksenli yıllardan beri yükselen ve yükselirken seyir değiştiren Đslamcılık doldurmuştu. 28 Şubat müdahalesi ile önce RP ve sonra FP’nin

121

Mert, a.g.e. , s. 95 122

Seyid Veled Abah, “AKP'nin Siyasi Söylemi Laiklik Karşıtı Değil”, Radikal Gazetesi, 14 Mayıs 2007

kapatılması ve eski milli görüş kadrosunun tasfiye olması, ekonomik liberalizmle barışan Đslamcılığın özellikle genç kadroları için bulunmaz bir fırsat olmuştur.123

Ayrıca zaten merkez sağda koyu milliyetçilik ve dindar muhafazakârlık gerek zihniyet, gerek kadrolar açısından her zaman iç içe olmuştur. Ancak bu ideolojik ittifak daha önce sahne gerisinde olmasına karşın bu kez kişisel planda sahneye çıkmıştır. Türkiye başörtülü eşli bir başbakan ve kabine ile daha sonrada cumhurbaşkanı ile tanışır. Đlk kez merkez sağ bir hareketin liderlik kadrosu toptan Đslamcı bir geçmişten gelmektedir. Nitekim bu durum AKP’nin “değiştim” ve “merkez sağın muhafazakâr demokrat temsilcisiyim” iddialarına da tepkinin dayanağı olmuştur. Merkez sağdaki diğer partiler kendilerini konumlandırırken dindar muhafazakârlığı temsil ettiğini düşündükleri bu oluşuma AKP’nin merkez sağ olmadığı iddiasıyla mesafe koymak istemektedirler. AKP’nin ise özellikle açılan kapatma davasından sonra, merkez sağ mı yoksa siyasal Đslamcımı olduğu daha çok tartışılacağa benzemektir.

Benzer Belgeler