• Sonuç bulunamadı

3. MODERN ÇAĞ ATEİZMİNİN İDDİALARI VE HÜSEYİN EL CİSR’İN BU

3.1. Yaratılışla İlgili İddialar

3.1.7. Mucize

19. yüzyılda Batıda genel paradigmanın değişip, fizik ötesi konuların reddedilip her şeyin gerçekliğinin deneye, elle tutulup, gözle görülmeye indirgendiği bir bakış açısı hâkim olmuştur. Tıpkı materyalizm gibi Auguste Comte tarafından adeta yeni bir din olarak ortaya konan pozitivizm de bu fikirleri savunmaktadır. Pozitivizm, olayların oluş şartlarını inceleyip, bu şartlar arasındaki ilişkilerde benzerlikler bulan ve bu şart- ların, birbirlerini takip etmelerinde birini diğerine bağlayan, ancak duyularla hissedilen olayları kabul edip bunun dışındaki olaylarla ilgilenmeyen, duyularla hissedilenlerle elde edilen bilgilerin haricindeki bilgilere pek değer vermeyen, deneyle doğruluğu is- patlanmamış hiçbir bilgiyi kabul etmeyen, hissedilebilir olayları ve onların kurallarını deney metodu aracılığıyla incelemeyi konu edinen, her şeyde hakikat ve menfaati ara- yan veya özellikle zevkleri ve maddî menfaatleri ön planda tutan, düşüncenin metafi- zik kayıtlardan ve hatta her türlü metafizik problemlerden tamamıyla kurtarılmasını isteyen, bilgi işlerinin emprik bilimler örneğine göre elde edilmesini esas hedef olarak

344 Hüseyin el Cisr, Risaletü’l- Hamidiyye, s.263-264.

gören bir felsefi akımdır.346

Mucize anlayışı Avrupalı inkârcı düşünce adamlarının, dinde en çok saldırdığı konulardan birisi olmuştur. Pozitivist düşünceye sahip ilim ve fikir adamları mucize- nin, deney ve gözleme kapalı bir olay olması sebebiyle ilmi bir şekilde açıklanamadı- ğından bilgi değeri taşımadığını, âlemde geçerli olan kurallara aykırı olduğu için hem bilim, hem de akıl dışı olduğunu iddia etmişlerdir. Mucize belli bir zaman diliminde belli bir insan grubu huzurunda gerçekleştiği için kendisine şahit olmayan insanlar, mucizeden ancak vahiy aracılığıyla haberdar olabilirler. Bu sebeple mucize inanılması gereken bir esas olarak kabul edilir.347 Mucizeler yapıları itibarıyla kâinatta süregelen

düzenliliğin dışında, bilinen kuralların üzerinde gerçekleşen bir özelliğe sahiptirler.348

Bu sebeple İslam kelamcıları ve filozofları mucizeyi farklı açılardan açıklamaya çalış- mışlardır.

Ehl-i sünnet kelamcıları mucizenin olağan üstü bir durum olması sebebiyle Al- lah’ın fiili olduğunu kabul ederler. Mucizelerin tabiat kanunlarının dışında gerçekleş- tiğini, bu sebeple insanlar tarafından ortaya konan tabiat kanunlarının zaruri olmadı- ğını ileri sürdüler. Mucize, keramet gibi tabiat kanunları dışında gerçekleşen olağa- nüstü olayların determinizmle uyuşmadığını belirterek bu düşünceye karşı çıktılar. 349

Mucizenin anlaşılması ve değerlendirilmesi hususunda İslam âlimleri üç gruba ayırmak mümkündür: 1- Mucizenin bir iman meselesi olduğunu söyleyip bilimsel ve- riler ve metotlarla değerlendirilmesini uygun görmeyenler, 2- Mucizeyi reddedenler, 3- Mucizeleri sebep sonuç ilişkisi içerisinde veya modern bilimin verileriyle ve metot- larıyla açıklamaya çalışanlar. 19. Yüzyılda üçüncü fikir en yaygın fikir olmuştur. 350 Bilimin yükselişi karşısında, bu furyaya cevap verebilme adına bazı Müslüman ilim adamları mucize ve nübüvveti akli metotlarla açıklamaya çalışmışlardır. Bunlardan bazıları pozitivizmin katı determinist tutumunun etkisi altında kalarak tabiat kanunla- rının değişmesinin imkansızlığını savundular. Bir kısmı ise mucizeye aklen imkânsız

346 Korlaelçi, Murtaza, Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve İlk Etkileri, İnsan Yayınları, İst., 1986, s. 16- 17.

347 Bulut, Halil İbrahim, Kuran Işığında Mucize ve Peygamber, Rağbet Yay., İstanbul, 2002, s.112. 348 Bulut, Halil İbrahim, Kuran Işığında Mucize ve Peygamber, Rağbet Yay., İstanbul, 2002, 1s.24. 349 Çelebi, İlyas, İslam İnancında Gayb Problemi, M.Ü.İ.F.V. Yayınları, İstanbul, 1996, s. 162. 350 Kara, İsmail, Bilgi, Bilim ve İslam II, İSAV. Yay., 2. Baskı, İstanbul-2005, s. 44.

denemeyeceğini çünkü şimdiye kadar ortaya konan tabiat kanunlarına aykırı bir olayın meydana gelmesinin imkânsız olduğuna dair bir delilin bulunmadığını belirttiler. İkinci gruba göre tabiat kanunlarına aykırı olarak meydana gelen olayları başka bir tabiat kanununa bağlamaya da ihtiyaç yoktur. Mevcut bütün tabiat kanunlarını koyan güç, kâinatı yaratan Allah olduğuna göre, O’nun olağan üstü olaylar için daha önce koyduklarından farklı yeni kanunlar vazetmesi imkânsız olmamalıdır.351

Hüseyin el-Cisr mucize konusunu açıklamak için öncelikle aklın hükümlerini açıklar. Aklın hükümleri; Vacip, Mümteni ve Cevaz’dır. Vacip aklen yokluğu düşü- nülemeyecek şeylerdir. Allah Teâlâ’nın bir olması, ikinin yarısının bir olması gibi. Mümtenî vacibin tersi olarak aklen var olması mümkün olmayan şeylerdir. Allah’ın iki, üçün yarısının bir olması gibi. Cevaz ise varlığının da yokluğunun da mümkün olabildiği şeylerdir. Bu iki şekilde olur. İlki kâinattaki düzene uygun olarak cereyan eden hadiselerdir. Vapur ve balonun icadı gibi beşerin kesbi dâhilindedir. Diğeri ise varlığı, Allah’ın yeryüzünde oluşturduğu düzene aykırı ve insanın kudreti haricindeki nadir vakalardır. 352

Hüseyin el-Cisr âlemin değişmez bir kurala bağlı olarak işlediği anlayışını red- dedip, her zaman aynı sebeplerin aynı sonuçları doğurmayacağını ifade eder. Tabiat kanunlarını bozan Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerameti Allah’ın o kulla- rında o fiili yaratması sonucu meydana gelir. Kulların değil Allah’ın tasarrufu altın- dadır. Hüseyin el-Cisr kâinatın belli bir düzen içinde yaratılması ile bu âdeti bozan harikulade olaylar arasında aklın kabulü açısından bir fark olmadığını düşünmektedir. Birincisinde âdetin varlığı ikincisinde yokluğu söz konusudur. Neticede kâinattaki dü- zeni yaratan Allah bu düzeni bozmaya da kadirdir.353

Yine maddecilerin peygamberlerin mucizelerini bir çeşit büyü olarak isimlen- dirmelerine de şiddetle karşı çıkar. “Hz. Peygamber’in durumu büyücülerinkine hiç de benzemez. Kendisi daima iyiliği emir, kötülüğü ve bozgunculuğu men etmektedir. Bü- yücülerin durumu böyle midir? Onlar nefsine düşkün bir takım kötü kimselerdir ki,

351 Özervarlı, M. Said, Kelamda Yenilik Arayışları, s. 100, 106.

352 Silkin, Fatma, Hüseyin Cisrî’ye Göre Bir Kelam Problemi Olarak Din Ve Bilim İlişkisi, s. 93. 353 Hüseyin el Cisr, Risaletü’l- Hamidiyye, s. 510.

değersiz çıkarları elde etmek için büyücülük yapıyorlar. Peygamber efendimiz harika ve mucizeleri ancak güzel ahlâkı ve yüce hasletlerle süsleyip, kötülüklerden uzaklaşma usul ve sebeplerini içine alan parlak bir dini kabul ve ona tabi olma gereğine insanlara yol göstermek maksadıyla ortaya çıkarmışlardır. Bu bakımdan onun durum ve yolu önceki peygamberler gibi mükemmellik sıfatlarını kazanarak doğru yolda yürümek ve halka hak yolu göstermekten ibaret oluyor ve onlar gibi yüce davasını Allah'ın kudreti ile tabiat kanunlarını yırtıp atarak ispat etmiş bulunuyor.”354

Hüseyin el-Cisr klasik kelam anlayışına uygun olarak mucizeyi iki kısımda de- ğerlendirir:

1- Manevi mucize akılla anlaşılabilecek olan mucizedir. Hüseyin el-Cisr’e bu mu- cizenin ancak ümmetin zekileri tarafından anlaşılabileceğini söyler. “Hz. Peygam- ber’in açıkladığı dînî ve dünyevî yüce ahlak ve şeriat öyle derindir ki ilim ve fen erbabı ömürlerini sarf etseler ihata etmeleri mümkün olmaz. Bu şeriat Hz. Peygamber’in risâletini teyid ve tasdik için ihsan edilmiş bir mucizedir.”355 Manevi mucizenin en

güzel örneği Kur’an-ı Kerim’dir. Bu sebeple İslam âlimlerinin kimi Kur’an-ı Kerim’in belagat ve fesahatini kimi de muhteviyatını mucize kabul etmiştir.356

2- Duyu organları vasıtasıyla algılanabilen mucizedir. Hüseyin el-Cisr’e göre “ümmetin kavrayışı kuvvetli, zeki olanları manevi, aklî ve edebî mucizeyi (Kur’an-ı Kerim’i), kavramaktan aciz olanları ise hissi mucizeyi duyu organları vasıtasıyla idrak ederler.”357

Hissi mucizeler, doğada cari olan kanunları bozarak, onların dışında gerçekleşen nadir olaylardan olduğu için, fizik, kimya, astronomi gibi pozitif ilimlerle uğraşan, bu ilimlerin etkisi altında kalıp, mucizeyi tabiat kanunlarına ve bilime aykırı görerek ka- bul etmeyen veya bu konuda tereddüte düşen Müslüman talebelerin durumu Hüseyin el- Cisr’i endişelendirmektedir. Onun bu gibi kişilere tavsiyesi; “sağlam görüşe yapı- şıp, ihtiyattan ayrılmamaları, akıl ve idraklerinin kavradığı İslam’ın esaslarım kabul

354 Hüseyin el Cisr, Risaletü’l- Hamidiyye, s. 377.

355 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye li Muhâfazati ale’l-Akâidi’l-İslamiye, Terc. Saruhanlı Kemâleddinzâde Mehmed Nûrullah Efendi et-Temurcî, Kahire, 1327, s. 61.

356 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye li Muhâfazati ale’l-Akâidi’l-İslamiye, s.61. 357 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye li Muhâfazati ale’l-Akâidi’l-İslamiye, s.62,63.

ettikten sonra daha önce açıkladığımız “Aklî delillere aykırı gelen naklî deliller tevil edilir” kaidesine dayanarak ilmî ve aklî açıdan aykırı gördüklerini, usulüne uygun bir şekilde tevil etmeleridir.” 358

Hüseyin el-Cisr hissi mucizeleri açıklarken belli bir sıralamayı takip eder. Ön- celikle mucizeleri Allah’ın takdir ve kudretinin müşahede alanı olduğunu söyler. İnsan onun bir benzerini ortaya koymaktan acizdir. İkinci olarak bazı bilimsel açıklamalar da bulunur. Fakat bu açıklamalar Ona göre mucizelerin olağanüstülük vasfından her- hangi bir şey kaybettirmez. Tam tersine mucizeleri teyit eder. Çünkü ilmi metotlarla mucize ancak bir yere kadar açıklanabilir. Onun ötesi Allah’ın kudretidir ki insan bu noktada aciz kalır.359

Hüseyin el-Cisr, Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılmasına ve ateşin ona etki etmemesini şöyle açıklar:

“Ateşin hakikatinde cisimleri yakmasını gerektirecek bir sebep yoktur. Ateşin yakıcı olan kısmı nuru yani alevi olup harareti doğuran şeyin de bu alev olduğu iddia edilir. Buna karşılık biz nurun haddi zatında muharrik olmadığı cevabını veririz. Zira ateşböceği denilen geceleri müşahede edilen hayvanın ardından da parlak bir nur gö- rülüyor. İşte bu nurun hâsıl olmasını gerektiren aslî madde ise fosforlu bir hayvani maddedir ki onda ne hararet ne de hareket kuvveti yoktur. Kimya âlimlerince malum olduğu üzere hararet ve hareket kuvveti olmadığı halde nuru, alevi yayan fosforlu mad- deler pek çoktur. Bundan yola çıkarak ateşin yakıcı olması nuruna, alevine bağlana- maz... Ateşin yakıcı olmasının sebebi ne nuru ne de unsurların birleşimi olmayıp cis- min ferdî cüzleriyle kimya âlimlerinin dediği şekilde havanın müterekkib olduğu iki cüzden birisi olan oksijenin arasında oluşan özel bir hareketten kaynaklandığı iddia olunsa yine o kimya âlimlerinin dediği gibi bütün cisimlerin birliğinin ferdi cüzleri arasında özel bir hareket meydanda iken cisimlerin birliğinin özel hareketi yakıcı ol- mayıp da yalnız ateşin özel bir hareketinde yakıcı olmasına sebep nedir? Hangi özel hareket cisimde yanıcı maddeyi veya başka cisimde dondurucu maddeyi (bürûdeti) meydana getirmiştir diye sorulursa deriz ki, bu Allah Teâla’nın yaratmasıyladır. Allah

358 Hüseyin el Cisr, Risaletü’l- Hamidiyye, s. 510-513. 359 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 66.

dilediği zaman ateşte yanmayı veya soğukluğu gerektiren maddeyi yaratır. Bu onun tasarrufundadır.”360

Hüseyin el-Cisr bu açıklamasında görüldüğü üzere ateşin yakmamasını, yanma olayının aşamaları açısından ilmî olarak açıklasa da esasında bu maddede yanmayı veya soğuk kalmayı gerektiren şeyin Allah’ın dilemesi olduğunu vurgular. Bu da mu- cizenin bir noktaya kadar ilmi metotlarla açıklanabileceğini gösterir. Sonuçta mucize insan bilgisinin ve ilminin üstünde olarak Allah’ın kudretini ortaya koyduğu bir alan- dır. Mucizenin peygamberler elinde ortaya çıkmasından maksat, insanların onun bir benzerini ortaya koymak konusunda acziyetlerini onlara göstermek ve onları şaşkın- lığa, hayranlığa sürükleyip mucize sahibi peygambere inanmalarına sebep olmaktır.

Hüseyin El-Cisr’in bilimsel metotlarla açıklamaya çalıştığı bir başka mucize Hz. Musa’nın asası ile kızıl denizi yarmasıdır:

“Su diğer cisimler gibi ayrılmaya uygundur. Ayrıma uygun olduğu gibi kırıl- maya ve kesilmeye de müsait bir yapıdadır. Sular soğukta katılaşır, donar. Akan ne- hirlerin soğuktan donduğunu, katılaştığını görüyoruz. Bu nehirler buz halinde iken üzerinden hayvanlar, insanlar yürüyebiliyorlar. Suyun bu şekilde katılaşması, donması onun özel yapısının gereğidir. Her ne kadar Musa’nın mucizesi denizin o kadar süratle birleşip yapışması, birden bire katılaşması, donması ve Benî İsrail kavmi yürüdükten sonra Firavun ve kavminin geçeceği zaman yine o kadar süratle çözülüp su haline gel- mesi ve Firavun ve kavmini boğması tam bir kudrete muhtaç olan büyük işlerden biri olduğuna zerre kadar şüphe yok ise de bunun faili bulunan zat vacibu’l vucuddur. Bu büyük iş o kudret-i azimeyi taciz edemez.” 361

Hüseyin El-Cisr, her ne kadar Hz. Musa’nın asasıyla denizi yarması mucizesini ilmi metotlarla açıklıyor görünse de onun burada asıl üzerinde durmak istediği husus Allah’ın kudretidir. Nitekim o Allah’ın varlığına ve kudretine inanan bir müminin bu mucizeleri anlamakta zorlanmayacağı kanaatindedir.362

360 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 68-70. 361 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 67-73. 362 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 70.

Mucizeyi bir inanç konusu olarak ele aldığında Hüseyin el-Cisr kelam âlimleri- nin takip ettiği yolu tutarak, mucizenin nübüvveti tasdik ve te’yid etmek maksadıyla Allah Teâlâ’nın peygamberin elinde yarattığını belirtir. Ona göre mucize peygamberin peygamberliğine karşı gelme, inanmama durumunda meydana gelir ve onu gösteren kimsenin peygamber oluşuna delil teşkil eder.363

Hüseyin el-Cisr’e göre “peygamberlerin mucizeleri o zamanki ümmette terakki eden ahval, ihtisas ettikleri ilim, fen ve sanayiye göre getirilir. Halkın anlamayacağı bir delilin onun risaletini tasdik etmesi mümkün değildir.”364 Hz. Musa’nın mucizesi

buna örnektir. Hz. Musa’nın zamanında büyü ile uğraşanlar ve sihirbazlar çoğunluk- taydı. Bu sebeple Hz. Musa’ya verilen mucizeler hep büyü ve sihri hem mağlup edecek hem de bunlarla mucize arasında ki farkı vurgular niteliktedir. Nitekim Firavun’un, Hz. Musa’yı sihirbazlarla karşı karşıya getirtip bir müsabaka düzenlediği olayda, Hz. Musa’nın asasını ortaya atıp sihirbazların yere attıkları ipleri ve değnekleri yuttuğu görülünce, Kıptî sihirbazlar sihir ilmini bildikleri için bunun sihir olmadığını anlayıp ona iman etmişlerdir.365 Çünkü sihir bilgi, malzeme ve el çabukluğu ile alakalı bir şey

olup tabiat kanunlarını aşan harikulade bir olay değildir. Mucize ise sihirle karşılaştı- rılamayacak kadar farklı bir fiil olup, Allah’ın yaratması haricinde hiçbir insanın güç yetiremeyeceği olağan üstü olaylardır.366

Hüseyin el-Cisr’in mucizeleri belli bir noktaya kadar akılla izah edip sonrasında Allah’ın kudretine vurgu yapması, mucizelerin tamamıyla akli izahlarla açıklanıp in- sanı aciz bırakma vasıflarını kaybetmesini engellemeye yöneliktir. Akılla izah ettiği kısımlardan sonra artık bilimin bunun ötesinde işe yaramadığını kalan kısmın tama- men kudreti ilahi olduğunu söyler.

Aslında Hüseyin el-Cisr bu açıklamaları kerhen yapmaktadır. Çünkü yaşadığı yüzyıl akılcılığın yükselişte olduğu, insanlarda bilime duyulan güvenin iman mesabe- sine vardığı bir dönemde mucize gibi aklın sınırları dışına çıkan konuları bir şekilde izah etmeye çalışmaktadır. Oysa kendisi Halveti şeyhi olup Halveti tarikatının ölmüş

363 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 76. 364 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 56. 365 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 55-56. 366 Hüseyin el-Cisr, el-Husunü’l-Hamidiye, s. 67.

büyüklerinin dünya üzerinde tasarruf sahibi olduğunu farklı kitaplarında anlatmakta- dır. Bu konularda müminin bir izaha ihtiyacının olmayacağını bilmekle beraber, Av- rupa’dan İslam dünyasına doğru hızla yaklaşmakta olan inkârcı cereyanın, gençleri üzerinde oluşturacağı etkiyi kırmaya çalışmıştır.

3.2. Fizik Ötesi Varlıklar ve Fizik Ötesi Âlemle İlgili İddialar