• Sonuç bulunamadı

3.2.1 İklim

Geleneksel konut dokularının oluşumunda iklim belirleyici bir etkendir. Geleneksel dokuda araziye yerleşim, konutun ve mekanların yönlenmesi, plan kurgusunun oluşturulması, açık kapalı mekan kullanımı, malzeme seçimi gibi birçok unsur iklim etkisine bağlı olarak gelişmektedir. Geniş iklimsel çeşitliliğe sahip olan Anadolu coğrafyasında bu iklim tiplerinin de etkisi ile farklı özelliklerde konut dokularının oluştuğu gözlenmektedir.

İklimin geleneksel konutların oluşumundaki baskın karakteri Muğla geleneksel konutlarının oluşumunda da açıkça görülmektedir. Sıcak-nemli iklim kuşağında bulunan Muğla, Akdeniz iklimi özelliklerini göstermektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve bol yağışlı geçmektedir. Muğla kent merkezi ve yakın çevresinde yer alan Ula, Yatağan gibi yerleşimlerde kışlar, kıyı yerleşimlerine göre daha soğuk ve bol yağışlı geçmektedir. Bu bölge Anadolu’nun Rize’den sonra en fazla yağış alan yöresi olarak da bilinmektedir.

Muğla’da güneş ışığından yararlanmak için evler genellikle güneye yönlenmektedir. Bu yönelim, ısı kaybının en aza indirilmesi için kuzey yönünde taş duvarlı ve sağır, güney ve doğu gibi sıcaklığın yüksek olduğu yönlerde ise, ahşap karkas duvarlı ve bol açıklıklı cephelerde kendini göstermektedir. Ayrıca ısının yüksek olduğu yönlerde çıkmalar yapılarak da güneş ışığından fayda sağlanmıştır. Yaz aylarında evdeki yaşam genellikle açıkta geçmektedir. Bu nedenle avlu ve açık sofalar yapıda önemli bir yer tutmaktadır (Şekil 3.1). Kış aylarında karasallaşan iklimden dolayı ise, evin hemen her odasında ocaklık oluşturulduğu gözlenmektedir.

41

Depolama, kiler gibi servis mekanları için ise, serin olan taş duvarlı zemin katlar seçilmektedir.

Şekil 3.1 Muğla Evi’nde yaşamın büyük bir bölümünün geçtiği açık sofa ve avlu.

Bölgede ormanlık alanlar yoğunluktadır ve burada yetişen kızılçam ve kavak doğal yapı malzemesi olması, kolay elde edilmesi bakımından konutlarda kullanılmıştır. Çatı, duvar, döşeme gibi strüktürel elemanların yanında dolap, raf, tavan süslemesi gibi konstrüktif elemanlarda da ahşap kullanımı öne çıkmaktadır.

Bol yağış alan bu yörede alaturka kiremit; çatılarda, avlu duvarı ve avlu kapısı üzerinde, cepheye taşan ocaklıkların üzerinde ve bacalarda koruyucu özelliğinden dolayı sıkça kullanılmıştır.

Muğla’nın bol yağış alması ve rüzgarın yıl içinde değişik yönlerden esmesi nedeniyle yöreye özgü Muğla bacası biçimlenişi ortaya çıkmıştır. Bu mimari öge Muğla geleneksel mimarisinin simgesi durumuna gelmiştir. Geniş ağızlı bacaların üzerinde Aladağ’ın anlatımına göre 28 alaturka kiremitten oluşan, dört yana delik bırakan ve üzeri alaturka kiremitlerle kapalı durumda olan baca biçimi oluşturulmuştur (Aladağ, 1991, s. 80).

Şekil 3.2 Geleneksel Muğla bacası.

Kış mevsiminin bol yağışlı geçmesi yapıdaki saçak kullanımını da etkilemiştir. Muğla evinde, sofalı ön cephe geniş saçaklıdır. Yağmur suyundan korunmak için 80- 140 cm arasında değişen ahşap saçaklar kullanılmıştır. Bu saçaklara bazı evlerde çift saçak da eklenmektedir. Ahşap saçağın ucuna açılı bir biçimde çakılan kirişlerin üzerine sacın örtülmesiyle oluşturulmaktadır. Çift saçakla, sofaya gelen yağmur suyunun ve yazın doğrudan gelen güneş ışınlarının engellenmesi amaçlanmıştır.

43

Şekil 3.3 Geleneksel Muğla Evinde geniş ahşap saçak ve çift saçak.

Evin diğer üç cephesi ise, genellikle daha sade ve sağır duvarlı olduğundan bu gereksinim duyulmamıştır. Gumile adı verilen, genellikle kayrak taşından oluşturulan dar saçakla beden duvarları tamamlanmıştır. Yağmur ve güneşten korunmak için benzer bir uygulama da pencerelerde görülmektedir. Dar saçaklı olan cephelerde yer alan pencerelerin pervaz ve söveleri üzerine, genellikle çinko ve ahşaptan siperlikler oluşturulmuştur.

Şekil 3.4 Geleneksel Muğla Evinin dar saçaklı cephesindeki oluşturulan siperlikli pencereler.

3.2.2 Topografya

Konut mimarisinin oluşumunda etkin olan topografya, bölgenin yüksekliğini, zeminin niteliğini ve arazinin şeklini kapsamaktadır. Geleneksel Muğla konut mimarisinde bu özellikler bakımından topografyaya uyumun öncelikli olarak ele alındığı söylenebilir.

Şekil 3.5 Yamaca yerleşen geleneksel Muğla Evleri.

Muğla’da geleneksel konut dokusu bir tepe yerleşimi özelliği göstermektedir. Kent ilk olarak Asar Dağı’ndaki kale içinde kurulmuş, sonraları Asar Dağı eteklerine doğru yayılım göstermiştir. Basmacı ve Karamuğla Deresi kenarında genişleyen yerleşim alanının en önemli özelliği eğimli bir yamaçta konumlanıyor olmasıdır. Konutlar, eğime paralel biçimde, sırtlarını yamaca vererek yerleşmişlerdir. Bazı konutlar giriş aldığı sokaktan tek katlı görünürken, bir paralelindeki sokağa iki katlı olarak açılabilmektedirler. Ancak evler genellikle tek bir sokaktan giriş almaktadırlar. Konutlar arasında eğime uyumlu ve konutlarla sınırlanan organik sokaklar vardır. Birbirine paralel gelişen sokaklar dik yokuşlarla bağlanmıştır. Geleneksel konut dokularının karakteristiği olan çıkmaz sokaklar, arazinin daha çok düz kısımlarında yer almaktadır. Sokakların kesiştiği noktalarda topografyanın etkisi ile geniş meydanlar oluşmamış, küçük meydancıklarla doku bütünleşmiştir.

45

3.2.3 Ekonomik Etkenler

Muğla halkının 18. yy’dan önceki ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Kentin ekonomisi dışa kapalı olduğu için gelişememiştir. Gelir seviyesi düşük olan halkın barınacağı evi yaparken de, dışarıdan malzeme alması olası değildir. Bugün tarihi dokuyu oluşturan bu bölgede ilk konut tiplerinin toprak damlı olduğu bilinmektedir. Yörede bulunan doğal yapı malzemeleri ile fazla işçilik gerektirmeyen bu evleri kendi aralarında yardımlaşarak yapmışlardır. Konutların malzeme seçimi ve yapım sistemi yanında bölgeye yerleşimleri ve sokak bağlantıları da günlük gereksinimlere bağlı gelişmiştir. Günlük yaşantısının büyük bir bölümü tarlada veya yetiştirme bahçelerinde geçen halkın ulaşımını kolaylaştırmak için ana yollar Asar Dağı’ndan güneye doğru uzanmıştır. Genellikle evlerin ön cepheleri de bağ ve bahçelerin bulunduğu ovaya, yani güneye yönelmektedir. Bunun arazi eğiminin bir sonucu olduğu kadar, halkın tarımla bağlantısının da bir göstergesi olduğu söylenebilir. Muğla’da tarım ve hayvancılığın konut mimarisine önemli etkilerinden biri de, yöreye özgü kuzulu kapıdır. Kuzulu kapılar, ulaşımı sağlayan binek hayvanlarının ve at arabalarının avluya rahat geçişini sağlamak için oluşturulmuş işlevsel bir çözümdür. Açılabilen ahşap masif kapı kanadına, insan ölçeğinde, açılan küçük bir kanadın daha yerleştirilmesiyle oluşturulmuş bir sistemdir (Çınar, 2004).

Osmanlı Dönemi’nde Muğla ana ticaret yollarının dışında kalıyordu. Önemli ticari merkezlere ulaşım develerle sağlanıyordu. Deve kervanları kente girdiğinde, Yağcılar Hanı ve Koca Han’da konaklıyorlardı. Zaman içinde bu iki önemli han ve Arastanın bulunduğu bölge ticaretin merkezi durumuna gelmiştir. Ticaretle uğraşan kesimin önemli bir kullanım alanı olmuştur. Bununla birlikte yerleşim de burada yoğunlaşmaya başlamıştır.

18. yy sonlarına doğru Gökova İskelesi’nin Rodos ile yapılan deniz ticaretinde önem kazanması, Muğla ticaretini canlandırmıştır. Ticaretin gelişmesiyle zenginleşen aileler toprak damlı evler yerine, kendilerine kiremit çatılı, kesme taştan konutlar yaptırmışlardır. Toprak damlı evlerden oluşan eski yerleşimde de kiremit çatı

kullanımına geçilmiştir. Muğla geleneksel konut dokusunun çehresi de farklılaşmaya başlamıştır (Tekeli, 1993).

19. yy başlarında Muğla’ya yerleşen Rumlar, ticarette söz sahibi olmuşlardır. Kendi yaşam biçimlerini ve geldikleri yörenin mimari dilini yansıtan konutlar yapmaya başlamışlardır. Bunlar, genellikle iki katlı, kesme taştan, cumbalı, doğrudan sokağa açılan, dışa dönük evlerdir.

3.2.4 Sosyal Etkenler

Anadolu’daki Osmanlı şehir yapılaşmasının geçmişi Selçuklular ve Beylikler Döneminde başlamıştır. 13. yy’da Osmanlıların Batı Anadolu’yu egemenlikleri altına almasıyla da sürmüştür. Bunun en temel nedeni ise, Selçukluların, Beyliklerin ve Osmanlıların köklerinin, dinlerinin, örf ve adetlerinin aynı olmasıdır (Cezar, 1977).

Müslüman Türkler, gelenek, görenek, örf ve adetleri ile yaşadıkları şehir dokularının oluşumunu etkilemiştir. Muğla geleneksel konut dokusu da, Anadolu’daki diğer yerleşimler gibi, Osmanlı şehir dokusu özelliklerini yansıtmaktadır. Yerleşimin merkezinde Müslümanların toplanma yeri olan cami bulunmaktadır. Merkezde aynı zamanda tüccarların, zanaatkarların bulunduğu ticari bir bölge de yer almaktadır. Yerleşimin kalbi olarak adlandırılabilecek bu bölümden konut alanlarına dağılım, taş döşeli dar sokaklardan sağlanmakta, bu sokaklar da yer yer küçük meydancıklarla süslenmektedir. Müslüman inanışta mahremiyet kavramı öne çıkmaktadır. Bu da, Müslüman halkın yaşadığı özel alanları, yani konutlarını biçimlendirmiştir. Muğla geleneksel konutları yüksek taş duvarlarla çevrili bir avlu içine yerleşmektedir. Sokakla doğrudan ilişki kurulmamıştır. Avlu; sokak ile ev arasında bağlayıcı yarı özel bir alan olma niteliğine bürünmüştür. Konutun ön cephesi genellikle bu avluya yönelmektedir. Zemin katlarda sokakla görsel bağlantı yok denecek kadar azdır. Üst katlarda ise, avluya yönelen çıkmalar gözlenmektedir. Diğer yapıların güneş ışığını, manzarasını kesmeyecek biçimde parsele yerleşmek, komşu parsele bakan cephelerde pencere açmamak da İslami inanışta komşuluk ilişkilerine verilen değerden kaynaklanmaktadır. 18. yy’a kadar halkın gelir seviyesi

47

birbirine yakın olduğu için konutların büyüklükleri de yaklaşık olarak aynıdır. Ticaretin geçim kaynağı olması ile dış pazarlarla ilişkiler sonucunda oluşan sınıflaşma, gelir durumuna göre konutların da büyüklüklerinin malzeme ve cephe karakterinin değişmesine yol açmıştır.

Osmanlılar, özellikle 17. yy’da konargöçer halkı yerleşik düzene geçirmek için yerleşimin çeperindeki boş alanlara cami, çeşme, mescit, medrese, hamam gibi odak alan yaratabilecek yapılar yapmışlardır. Böylelikle yerleşimlerin genişlemesi, yeni mahallelerin oluşması sağlanmıştır (Orhonlu, 1963).

18. yy’dan sonra Osmanlı’nın Balkanlar’daki, Kafkasya’daki topraklarını kaybetmesi Anadolu’ya göçleri arttırmıştır. Bu göç hareketleri sırasında Girit, Bosna, Bulgaristan, Romanya ve Kafkasya’dan farklı etnik kökende insanlar Osmanlı’nın sancak merkezi olan Muğla’ya da yerleştirilmişlerdir. Böylelikle Müslüman Türklerin bulunduğu Muğla halkına, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler de katılmışlardır. Önceleri Arasta ve çevresinde, ticaretle uğraşan küçük esnaf ve zanaatkarlardan oluşan zengin bir tabaka vardı. Buna, devlete düşük vergi verip, dış ticaretle uğraşarak zenginleşen azınlıklıkların oluşturduğu bir kesim daha eklenmiştir. Bu sosyal tabakalaşma kentsel gelişimini de etkilemiştir. Yerel esnafın iş yerleri Ulu Cami ile Kurşunlu Cami arasında, kuzey-güney doğrultusunda, Arasta çevresinde yoğunlaşmıştır (Tekeli, 1993). Bunun yanında dış ticaretle zengin olan azınlıkların oluşturduğu kesim de, Konakaltı ile Saburhane Meydanı arasında kentin doğusuna doğru yerleşmiştir. Ticarethanelerini, işyerlerini ve evlerini bu hat üzerine yapmışlardır. Önceleri Arasta merkezli ve kuzey-güney yönünde gelişen ticari merkeze, Arasta’dan başlayarak Saburhane’ye ulaşan, yeni bir kentsel mekan eklenmiştir. Saburhane, Rum Mahallesi durumuna gelmiştir (Ekinci, 1985).

Ticareti elinde bulunduran zengin kesimin evleri Geleneksel Muğla Evlerinden farklı bir kimlikle yapılmıştır. Bu konutlar genellikle bahçe içinde yer alan, büyük ölçekli ve gösterişli yapılardır. Sokağa doğrudan giriş veren evlerin bir kısmı, bahçeden de giriş almaktadır. Yapı malzemesi olarak kesme taş kullanılmış ve bazı örneklerde almaşık duvarlar cephede dekoratif nitelik kazanmıştır. Çatılarda kiremit

kullanımı yaygınlaşmıştır. Böylece eski dokuda yer alan toprak damlı evler de kiremit çatıya dönüşmeye başlamıştır.

Osmanlı Devleti, 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nı yayınladıktan sonra devlet yönetiminde birtakım yenilikler yapmıştır. Yeni yönetim birimlerinin oluşturulması, Muğla gibi sancak merkezlerinde hükümet konağı, belediye, cezaevi, telgrafhane, ticaret odası gibi kamusal mekanların yapılmasına neden olmuştur. Böylece Muğla’da ticari merkezlerin yanında yeni bir yönetim merkezi oluşmuştur.

Sonuç olarak Muğla geleneksel dokusu önceleri tarım ve hayvancılıkla uğraşan Müslüman Türklerin toplumsal yaşam biçimlerine, gelenek göreneklerine göre şekillenmiştir. 18.yy’dan sonra ticaretin gelişmesiyle zenginleşen Müslüman halkla, ticarette söz sahibi olan azınlıkların farklı yaşam biçimleri konut yapılaşmasında değişimlere yol açmıştır. Ayrıca kentin gelişim ekseni de, bu sosyal etkenlerle farklılaşmıştır.

Benzer Belgeler