• Sonuç bulunamadı

Moral Değerler ve Hukuk Sistemi

2. Girişimciliğin Oluşumu

2.3. Girişimci Sosyolojisi

2.3.2. Moral Değerler ve Hukuk Sistemi

Girişimci sosyolojisi başlığı altında etik kavramını din ve ekonomi başlığından ayrı olarak ele alınmasının nedeni, etiğin, teolojiyle (din) ilişkisini kabul etmekle birlikte, ahlaki eylemin, ilkesel olarak Hıristiyan, Müslüman ya da ateist her insan tarafından gerçekleştirilmesi gereğidir. Ahlaki eylem, her insan için bağlayıcıdır ve sadece Tanrı’nın

40 Sabri Ülgener, İktisadi İnhitat Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri, (İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1951) s.45.

41 Aynı, s.54.

42 Sabri Ülgener, Zihniyet ve Din, (Der Yayınları, İstanbul, 1981), s.104.

43 Muhammad A. Mannan, İslam ve Çağdaş Ekonomik Konular, (Fikir Yayınları, İstanbul, 1984), s.7.

iradesiyle değil, diğer insanların özgür iradesiyle şekillenir. 44 Ayrıca, din kuralları değiştirilemezken, ahlaki eylemler, kuşakların talepleri sonucu değişikliğe uğrayabilmektedir.

Moral değerler, insan davranışlarını belirleyen kurallar ve davranışların doğru/yanlış, haklı/haksız veya adaletli/adaletsiz değerlendirmelerini kapsar.45 İşletmeler, toplum ve bireyin ihtiyaçlarını karşılamak için yine birey/ toplum tarafından kurulmuştur.

İnsandan insana kurulan bu ilişkinin moral değerler (etik) üzerinden gelişmesi kaçınılmazdır.

İş etiğinin Hammurabi’den bu yana yazılı tarihsel gelişimi çarpıcı biçimde sürmektedir. Gelişen ekonomik koşullar, bireysel sorumluluktan kurumsal sorumluluklara, etiğin normatif kurgular altında pozitivist etkilerini genişleterek aktarmaktadır.

Ülkemizde tarihsel arka planda 1200’lü yıllarda ortaya çıkan Ahilik Sistemi, çalışma hayatını düzenlemek için “Ahi Şecerenameleri” ve “Fütüvvetnameleri”

oluşturulmuştur. Ahi Evran, bütün sanat erbabını bir mekânda toplayarak, sanatlarını icra etmelerini istemiştir. Bu düşünce sanayi çarşılarının kurulmasının temelini oluşturur.46

İş etiği ile ilgili kuralların yazıldığı belge olan “Fütüvvetname” de öne çıkan düsturlar; iş ve meslek sahibi olmak, helal kazanç, iş yerinin huzurlu ve çalışma koşullarının insan olmanın gereklerine uygun olması, iş bölümü ve uzmanlaşma, ticari faaliyette doğruluk, disiplinli çalışma, fırsat eşitliği, başkalarını da düşünme ve tüketicinin korunması olmuştur.

Diğer taraftan Ahilik sisteminin doğuşundan üç yüzyıl sonra, Fransız asıllı Jean Calvin ( 1509–1564) basit bir ziraatçılık temelinden ve Ortaçağ tertibi esnaflıktan büyük ticaret ve endüstri çağına ayak basan Batı’nın tasarruf, çalışkanlık, mesleki ciddiyet ve sorumluluk bilincini teşvik eden bir anlayış geliştirmiş ve Calvinizm olarak bilinen bu görüş iktisat tarihinde ve kapitalizmin kuruluşunda önemli rol oynamıştır.47

Hukuk ile etik arasında önemli bir ilişki vardır, ancak birbirinin yerini alamazlar.48 Her ikisinin de amacı toplumsal düzeni sağlamaktır. Ayrıldıkları temel nokta ise, yaptırım bakımındandır. Hukuk kuralları objektif nitelik taşır ve yaptırımlar ile desteklenmiştir.

Etik kurallar vicdani temeller üzerine kurulmuş ancak, yaptırımları hukukta olduğu gibi

44 Annemarie Pieper, Etiğe giriş, (Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999), s.113.

45 Gülçimen Yurtsever, Şirket Etik Kodu, (Barış Yayınevi, Ankara,2000), s.1.

46 Aynı, s.3.

47 Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, ( Ayraç Yayınevi, Ankara,2005, s.75–142.

48 Aynı, s.8.

maddi olarak düzenlenmemiştir. Ancak, etik ile hukuk arasındaki ilişki o denli güçlüdür ki, Türk Medeni Kanununun, bir hakkın kullanılmasında veya borcun yerine getirilmesinde “doğruluk ve dürüstlük esaslarına” uygun biçimde davranılmasını emreden 2inci maddesi, ahlak kuralının hukuk kuralı haline getirilmiş olmasından başka bir şey değildir.49

Girişimcinin içinde bulunduğu ortamda, etik ve hukuksal normların ekonomik beklentileri karşılama düzeyine göre bir evren biçimlenecektir. Bu evren, girişimcinin atılgan kişiliğini piyasa mekanizmasıyla bütünleştirerek ona toplumsal bir saygınlık kazandıracaktır. Hiç bir saygınlık, etik ve hukuksal temelden güç almadan kazanılamaz.

Bu durumda elde edilen sosyal statü, girişimci ruhu beslerken, ekonomik ve sosyal gelişmelerin de kaynağı olacaktır. Zira toplum tarafından verilen saygınlık, ona sosyal sorumluluklarını hatırlatacak, girişimcinin topluma olan bağlılığı aynı zamanda sosyal ve ekonomik dayanışmayı güçlendirecektir. Bu süreç işledikçe yeni girişimcileri de özendirecektir.

Eğer girişimci, moral ve hukuki açıdan zayıf bir toplumda ise, bunun doğal sonucu olarak kendisine saygınlık verecek bir çevreden yoksun durumdadır. Yani, denklemin karşılığı yoktur. Bu durumda, aldığı her risk doğal sınırların ötesinde bozguna dönüşebilecektir. Geliştirdiği her yenilik, hukuki güvenceden yoksun kalacağından başkaları tarafından “gasp” edilme tehdidi altındadır. Bu durumda girişimcilerin moral motivasyonu kaybolacaktır. Topluma güvensizlik duyan girişimciden sosyal ve ekonomik dayanışma beklenemez.

Girişimcilerin temsil ettiği sosyal sınıfın toplumdan ayrışması artan bir düşmanlığı beraberinde getirdiğinde ise, Schumpeter’in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı eserinde sözünü ettiği “çözülme” baş gösterecektir. 50

Girişimcinin başarısız olması halinde toplumun ortaya koyduğu tepkiler de ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Örneğin ABD’de girişimcilik ruhunun temel iticisi risk alma istekliliğini yaratan başarısız olma özgürlüğüdür. Yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalı yetişkinlerin % 70’i yeni bir işe başlarken başarısız olmaktan korkmamaktadır.51

49 Turgut AKINTÜRK, Temel Hukuk, (Anadolu Üniversitesi A.Ö.F.Fasikül 1),s.9.

50 Age, s.244.

51 GEM, Global Enterpreneurship Monitor 2001 Executive Report National Enterpreneurship Assessment USA,(USA: GEM, 2001)s.23.

Ekonomideki her başarısız girişimin ortaya çıkaracağı sosyal sonuçlar vardır.

Bulardan en yıkıcı etkiye maruz kalanı şüphesiz girişimci olmaktadır. Toplumun başarısız duruma düşen girişimciye “batık” ve “beceriksiz” gözüyle bakması, sadece girişimciyi etkilemekle kalmayacak, diğer girişimci adaylarının da özgüvenlerini sarsacaktır.