• Sonuç bulunamadı

5. TAYLAND: OTORİTER POPÜLİZM VE KONSOLİDE OLAMAYAN

5.1 Monarşi Karşıtı 1932 Devrimi’nden Restorasyona

Tayland’ın modern siyasi tarihinde 1932 yılının önemli bir dönüm noktası oluşturduğundan hiç şüphe yoktur. Krallıkla yönetilen Siyam İmparatorluğundan Tayland Devleti’ne geçiş 24 Haziran 1932’de hızla gerçekleşen bir darbenin sonucunda yaşandı. 1929 ekonomik krizinin yarattığı ekonomik sıkıntılar ve kralın meşruti bir yönetimi kabul etme noktasındaki isteksizliği, köklerini orduda ve akademide bulan iki liderli bir grubun ittifak yaparak yönetime gelmesine zemin hazırladı. Kral Prajathipok’un kendi inisiyatifini kullanarak meşruti yönetimi kabul etmesi kendisine karşı davranan koalisyonu parçalayabilirdi fakat o bunu tercih etmedi. 5 Şubat 1927’de Paris’te bir araya gelen 3’ü askeri okul, 1’i de hukuk öğrencisi 7 kişinin kurduğu Khana ratsadon (Halk Partisi), ülkeyi meşruti yönetime kavuşturmak istiyordu. İki savaş arası dönemin ideolojik ikliminden de etkilenen kurucular, devleti etkin bir kalkınma aracı olarak gören bir ulus devlet inşası fikrine

inanmaktaydılar. Pirinç fiyatlarındaki dalgalanmanın ve Tayland parası bahtta yaşanan dalgalanmanın özellikle kırsal kesimde yarattığı rahatsızlık dönemin en önemli muhalefet aracı olan hükümete dilekçe iletmenin özellikle iş insanları ve köylüler arasında popüler olmasına yol açmıştı. Temel mesele ise yaşanan ekonomik sıkıntıların aşılmasını sağlayacak bir programın hayata geçirilmesiydi. 24 Haziran 1932’de ülkede yaklaşık 100 üyesi olan Halk Partisi özellikle ordu içindeki üyeleri vasıtasıyla harekete geçti çok kısa sürede Kraliyet Muhafızları’nın komutanını ve 40 askerini tutukladılar ve mutlakiyet rejiminin devrildiğini ilan ettiler (Baker, Phongpaichit, 2014, 117). Toplumun geniş kesimlerinden büyük destek gören devrim, başlangıçta çok sınırlı bir dirençle karşılaşmıştı.

Devrimci koalisyonun liderlerinden birisi olan Pridi Banomyong tarafından yapılan ilk resmî açıklamada Chakri Hanedanı ve Parajathipok Hükümeti’nin tanınmadığı açıkça ifade edilmişti. 26 Haziran’da Kral oluşan fiili durumu kabul etti. 27 Haziran'da ilan edilen Anayasa’da “hâkimiyetin halka ait olduğu” yazılıydı.

Devrimciler anayasal bir monarşi talep ediyorlardı. Hanedanın sahip olduğu tüm mülklerin kamulaştırılması gibi talepleri ifade eden unsurlar devrimci koalisyonda kendisine yer bulabilse de sonuç onların beklentisi yönünde gelişmedi. Hatta kimi hanedan üyelerinin uhdesinde bulunan bakanlıkları sürdürmeye devam etmeleri kabul edildi. İlk açıklamalarda gözlenen radikal söylemler Pridi’nin demogojisi olarak lanse edildi. İlan edilen ilk anayasanın geçici olduğu açıklandı. Devrimin hızla hanedanla uzlaşması aslında bürokrasi ve hanedanın modern Tayland tarihinde birlikte oynadıkları role dair çok şey anlatmaktadır. Bu uzlaşmanın boyutları modern Tayland tarihinde Kral ve Hanedan’ın oynadığı merkezi rolün oluşmasında önemli bir rol oynadı.

Hanedan ve devrimin hızla uzlaşmasının en doğal sonucu, devrimci koalisyonda görece radikal fikirler öne süren kanadın uzaklaştırılması oldu. Devrimci koalisyonun akademi kökenli fraksiyonunun temsilcisi Pridi, özellikle kamulaştırmalar ekseninde savunduğu sosyalizan fikirleri ile rahatsızlığa yol açmaktaydı. Ekonomik kriz yaşayan ülkede hanedan ailesinin servetinin ülkenin krizden çıkmasında kullanılması giderek yaygınlaşan bir talepti, Pridi hazırladığı bir taslak ekonomi programında tüm özel mülk toprakların kamulaştırılmasını önermişti.

Ancak uzlaşma hükümeti, emlak ve miras vergileri düzenlemesi yapmakla yetindi.

Pridi’nin taslak ekonomi programı, kendisine karşı bir eleştiri kaleme alan Kral tarafından Stalin’e benzetilmesine yol açtı. Meclisin yarısının Kral tarafından atanması önerisine de karşı çıkan Pridi kısa sürede yalnızlaştırıldı. Onun sürgün edilmesi ve yandaşlarının tasfiyesi ve tenzili rütbeye uğraması sonrasında gerçekleşen devrimin politik çerçevesi sınırlandırılmış oldu. Eş zamanlı olarak duyurulan bir anti- komünizm yasası ile de millileştirme gibi politikalar aracılığıyla herhangi bir biçimde özel mülkiyet hakkına müdahale mutlak biçimde yasaklandı.

1932’de açıklanan yeni anayasada monarşinin dünyadaki en yüce güç olduğu ve Tanrının yeryüzündeki bedeni olarak tarif ediliyordu (Marshall, 2014, 72).

Ekim 1933’te devrime karşı gerçekleşen bir isyanın bastırılması sonrasında askeri kanadın lideri Plaek Phibunsongkhram (Phibun) politik sahnenin temel yönlendiricisi konumuna yükseldi. İsyan sırasında yeni hükümete destek vermeyen Kralın yönetimle ilişkileri daha da bozuldu. Kral 1935’te İngiltere’de iken tahttan feragat etti. Takip eden 16 yıl içinde Tayland’da hüküm süren bir kral bulunmadı. Ancak ortada fiilen bir kral bulunmamasına rağmen Kraliyet varlığını de jure olarak sürdürdü.

Hazırlanan yeni Anayasa’da belediye meclislerinin oluşumu ve yerel yöneticilerin seçimi kabul edilse de tüm devlet görevlilerinin merkezi olarak görevden alınabilmesi ve atanabilmesi yetkisi merkezi hükümete tanındı. Yerellerle merkez arasında kurulan bu güç asimetrisi modern Tayland tarihinde belirleyici bir rol oynadı. Tarımsal nüfusun çok fazla olduğu Kuzey ve Kuzeydoğu bölgeleri her zaman politik düzenin dışında, ekonomik gelişmenin nimetlerinden ise uzakta kaldı. Güney bölgelerinde yaşayan Müslüman Malaylar da politik mimari tarafından tam olarak kapsanamadılar. Güney’deki sorunlar çoğu zaman şiddet içeren iç karışıklıkların oluşmasına yol açtı. Bangkok özellikle 1990’lara kadar politik ve iktisadi tüm gelişmelerin ana merkezi olageldi.

Phibun’un etkin olduğu dönemde Tayland’ın kaynaklarının önemli bir kısmı ordunun geliştirilmesine ve modernize edilmesine harcandı. Ordunun büyümesi aslında hem emperyal geçmişe duyulan özleme hem de Meiji sonrası militarizme yaslanarak

işgalini kınamaya dönük bir Milletler Cemiyeti önergesine karşı çekimser kalan tek ülke Tayland olmuştu. Phibun’a ilham veren diğer ülkeler ise Türkiye ve İtalya idi.

Toplumun militaristleşmesini, bu ülkelerin son dönemde gerçekleştirdikleri hızlı ilerlemenin temel etkeni olarak görmekteydi. Tayland gençliğinin de benzer bir militarizasyon sürecinden geçirilmesi planlanmaktaydı. Bir tür proto faşist gençlik izci örgütü olan Yuwachon bu misyonla oluşturulmuştu (Baker, Phongpaichit, 2014, 124). Phibun, hanedan karşıtı milliyetçi yeniden inşa sürecinin sağ kanadını oluşturmaktaydı. Tayland’ı geçmiş köklerinden uzaklaştırarak-Siyam yerine Tayland ismi kullanılmaya başlanmıştı- bir Kültür Devrimi de gerçekleştirmek niyetindeydi.

Sosyalist fikirlerinden arındığı ilan edilen Pridi de iktidar blokundaki yerini yeniden aldı. Sosyalizmden etkilenen akademi gelenekli kanat ile faşizmden etkilenen asker kökenli kanat arasındaki göreli denge 2. Dünya Savaşı’na kadar büyük oranda devam etti. Pridi’nin etkisiyle ülkenin siyasi tarihinde de çok önemli bir rol oynayan Thammasat gibi üniversiteler bu dönemde kuruldu. İki klik arasındaki bu göreli denge 1933-1938 yılları arasında iktidarı üçüncü bir kişinin Phraya Phanon’un elinde tutmasına yol açtı. Bu durum savaş yaklaşırken iktidardan imtina eden Phanon’un yerine ordunun da baskısıyla Phibun’un iktidara gelmesine kadar devam etti.

Otoriter eğilimler taşıyan Phibun, ordunun da desteğiyle yukarıdan aşağıya bir otoriter modernleşme hamlesi başlattı. 1939 yılında ülkenin yeni adı olarak Tayland benimsendi. Düzenli giyinme, adabı muaşeret kurallarına uyumlu davranma, Tay kültürüne bağlı biçimde yaşama devletin zoruyla uygulamaya geçirildi, kurallara uymayanlara para cezaları verilmeye başlandı. 1941 yılında gereksiz gürültü yapmak, uygunsuz kelimeler kullanmak ve Tay kültürüne uygun davrananlarla dalga geçmek de suç kapsamına alındı. İnsanları kamuda şapka giymeye ikna etmek için bir kampanya başlatıldı. Devlet eliyle bir millet inşa etme projesi uygulamaya geçirilmişti. Bu projenin ekseninde de toplumun Meiji sonrası Japon toplumuna benzetilmesi esas alınmaktaydı. O kadar ki Tay kültürüne uygun selamlaşma biçiminin bile Japonya’daki eğilerek selamlaşma biçimine dönüştürülmesi yönünde çalışmalar yürütüldü (Baker, Phongpaichit, 2014, 132). Emperyal hedefler de sonuçlarını vermekteydi. Avrupa’daki savaşta yenilmekte olan Fransa’nın Hindiçin bölgesindeki topraklarının bir kısmı Japonya’nın da desteği ile ele geçirildi. Bir süre

sonra da Tayland Japonya’nın yanında savaşa dahil olarak İngiltere ve ABD’ye savaş ilan etti.

Japonya’nın savaşı kaybetmesi Phibun’un radikal yukarıdan modernleşme projesini de sekteye uğrattı. Halkın ülkedeki Japon varlığına karşı başlattığı isyan ise savaş sonrasında ülkenin müttefiklerin gazabına uğramasına engel oldu. Bu isyanın öncülüğünü de büyük oranda Pridi tarafından kurulan Seri Thai (Özgür Tay) adlı örgüt yürüttü. Hareket Japon işgaline karşı olduğu kadar Phibun iktidarı tarafından hayata geçirilen faşizan politikalara karşı da mücadele ediyordu (Thongchai, 2008, 14). Savaşın kaybedilmesiyle Phibun da iktidarını kaybetmiş oldu fakat onun yerine iktidara gelen Pridi onu ülkeyi savaşa sokmasından dolayı yargı önüne çıkarmadı.

İsviçre’de yaşayan genç kral Ananda da ülkesine dönmüştü. 1946’da yapılan ilk seçimlerde parlamentonun tamamı ilk defa seçimle göreve gelmişti. Yeni bir anayasa hazırlandı.

1947’de genç kralın sebebi tam olarak aydınlığa kavuşturulamayan bir sebeple ölümü sonrasında suçlamalarla karşı karşıya kalan Pridi istifa etti. Pridi’nin ve destekçilerinin tasfiyesi 1932 sonrasında iktidar bloğu içerisinde en liberal ve demokrasi yanlısı kesimin tasfiyesi anlamına geliyordu. Bu gelişme, ülkenin geleceğine önemli oranda egemen olacak asker-Kral-ABD triumvirasının da önünü açacaktı. Eski rejime karşı kökten bir tasfiye hamlesinin asla gerçekleşmemiş olması ortada bir kral bulunmasa bile Kralcı güçlerin en etkin aktör olmasını mümkün kılmıştı. Devrimin kendisini üstyapıya dönük müdahaleler ile sınırlaması, hanedanın mali olanaklarına müdahale edilmemesi Kralın de facto yokluğunda bile monarşi taraftarlarının önemli bir güç olmaya devam etmesini mümkün kıldı. Devrimi gerçekleştiren hareketin kendi içinde güçlü fraksiyonlara ayrılmış olması da bu süreçte monarşist aktörlerin manevra kabiliyetlerini arttırmıştır. 1947’de askerler yaptıkları darbe sonrasında Phibun’u tekrar iktidara çıkarırlar. Darbe Kralcı güçler tarafından ve yeni kurulan Demokrat Parti tarafından da desteklenmiştir. Bu dönemin temel gündemi Pridi’nin izlerini bürokrasi içinden temizlemektir. Bunun gerçekleşmesi ancak düşük yoğunluklu bir iç savaş ile mümkün olur. Savaş sırasında Phibun karşısında Pridi’yi destekleyen monarşi taraftarları bu sefer Pridi’nin temsil ettiği cumhuriyetçi ve yeniden paylaşımcı politikalara karşı Phibun ile işbirliği

yaparlar. 1949’da yapılan Anayasa değişikliğinde “devlet başkanının kral olduğu demokrasi” ve “hiç kimse kralı suçlayamaz ya da ona karşı bir eylemde bulunamaz”

ifadeleri kendine 1932 sonrasında yeniden yer buldu. Bu düzenlemeler Kralın çok aktif bir rol oynadığı modern Tayland tarihinde belirleyici bir etkiye sahip oldu (Thongchai, 2008, 20).

1951’de gerçekleşen yeni bir darbe sonrasında Phibun yeniden iktidarın temel gücü olmayı başarır. 2. Dünya Savaşı’nda Japon emperyalizmiyle ve faşist fikirlerle flört eden Phibun, Soğuk Savaş’ın baş göstermesinin eli kulağında olduğu bir dönemde uluslararası gelişmelerle ilgili değerlendirmeleri sonrasında ülkede komünizmin yayılmasına karşı inşa edilmesi gereken bir savunma bloğunun önderi olarak öne çıkar. Phibun Soğuk Savaş koşullarında açıkça ABD eksenli blokla hareket etmek istemektedir. Ülke içinden tarafsız kalınması gerektiği ile ilgili güçlü bir görüş ortaya çıkmış olmasına rağmen Phibun “hür dünya”nın korunması yönünde rol oynamak için ısrarcı oldu. Çin Devrimi’ne ve Fransızların Hindiçin’de güç kaybetmesine kadar ülkeyle çok ilgilenmeyen ABD ise 1949 yılından itibaren Tayland’a askeri yardıma başladı (Wyatt, 2004, 261).

1950’lerle birlikte artan ABD yardımları köylerden kente göçü arttırdı. Tayland Kore Savaşı’na ABD safında savaşmak üzere birlikler gönderen ilk Asya ülkesi olmuştu.

1953 yılı itibariyle ABD’nin Tayland’a verdiği askeri yardım ordu bütçesinin 2.5 katına ulaşmıştı. Barındırdığı Çinli nüfusla birlikte 1949’da gerçekleşen Çin Devrimi sonrasında Tayland’da ABD’nin anti-komünist histerisinin olanaklarından yararlanmaya başlamıştı ve bu ilişki ABD’nin aynı zamanda ülke içi siyasette de doğrudan belirleyici olabilmesini mümkün kılıyordu. Pridi’nin iktidardan uzaklaştırılması sürecinde etkin rol oynayan ve ABD’nin açık desteğiyle hem ordu içinde hem de siyasette parlamaya başlayan Sarit Thanarat’ın 1954’te gerçekleştirdiği ABD gezisi sonrasında Pentagon ile Tayland ordusu arasındaki ilişkiler daha da gelişti. 1954 yılında Tayland bölgedeki Batı yanlısı, anti komünist ittifak Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı’na (SEATO ) katılır. SEATO’ya katılma kararının Phibun’un iç politikada karşı karşıya kaldığı açmazlarla da yakından ilgisi vardı. Ordu üzerindeki etkinliğini büyük oranda Sarit’ye kaptırmıştı. 1950-51’de kuzey sınırından güney Çin’e düzenlenen bir başarısız karşı devrim başlatma girişimi

sonrasında Tayland polisi ile CIA arasında çok sıkı bir ilişki oluşmuştu. Bu ilişki ise polis şefi ve aynı zamanda Sarit’nin damadı Phao Siyanon’u güçlendirmişti. Phibun ile ittifak yapıyor görünümündeki Phao, polis örgütü üzerindeki denetimiyle kendisini iktidara hazırlamaktaydı. 45 bin kişilik ordu gücü karşısında polis örgütünün 48bin üyesi bulunmaktaydı.

Phibun, Sarit ve Phao karşısındaki irtifa kaybını ülke içine kısmi bir demokratikleşme hamlesi aracılığıyla halk desteği kazanarak aşmaya çalıştı (Wyatt, 2004, 264). Komünist Çin ile ilişki kurmaya istekli olduğuna dair sinyaller verdi.

Ülkenin dış politikasının, polis güçleri tarafından gerçekleştirilen gayrimeşru faaliyetlerin eleştirilebilmesini mümkün kılacak biçimde düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki engellemeleri gevşetti. Fakat bu hamleleri onu Phao ve Sarit üzerinden ülke içi politikasını etkili bir şekilde belirlemeye yönelen ABD karşısında daha da yalnızlaştırdı. Dönemin ABD büyükelçisi Bishop, ülkede yaptığı ilk basın toplantısında hükümetin Çin ile ticari ilişkilerini geliştirmeye dair planlarını açıkça eleştirdi. Tahta çıkan Bhumipol’ün de Phibun’u, 1932 darbesinin öncüsünü kendi gücünün restorasyonunu engelleyecek bir unsur olarak görmesi de doğal karşılanmalıydı. Bhumipol’ün Tay halkı üzerindeki otoritesini güçlendirmek için çok yönlü kampanyalar geliştirildi. Kral, komünist tehlikeye karşı ulusun birliğinin, dinsel değerlerin güvenceye alınmasının sembolü olarak siyasette önemli bir figür olmaya doğru adım adım yükseldi. Phibun’un halk desteğini arkasına alarak politik krizi aşma amacıyla yaptığı 1957 seçimi ortaya atılan güçlü yolsuzluk iddiaları sonrasında kendisi için sonun başlangıcı oldu. Seçim sürecinde tarafsızlık görüntüsü veren ve protestolar sonrasında ilan edilen sıkıyönetim esnasında kamu güvenliğinin sorumluluğu Phibun tarafından kendisine devredilen Sarit, sokaklarda ortaya çıkan ve üniversite öğrencilerinin başını çektiği eylemleri destekleyerek hem popülaritesini yükseltti hem de rakiplerinin itibarsızlaşmasın sağladı. Bu popülarite gerçekleştireceği darbede işini kolaylaştırdı. Onu destekleyen diğer bir önemli faktör de hemen darbenin gerçekleştiği gün iki saat içinde “olağanüstü hal” ilan edecek olan Bhumipol olacaktı.