• Sonuç bulunamadı

3.2. Gelenekselden Modernliğe GeçiĢ

3.2.5. Modernliğin EleĢtirisi/ Bunalımı

Modernlik insanlık tarihinin belki de en iddialı kavramlarından biridir. O kadar iddialıdır ki kendisinden önceki değer yargılarını azarlayan, küçümseyen huysuz ve Ģımarık bir çocuğa benzer çoğu zaman. Ne kadar kontrol etmeye çalıĢırsanız da kontrol, onu daha da saldırganlaĢtıracak; kontrol edilmek değil, her zaman daha da fazla kontrol etmek ister. Her Ģeyi sadece kendisi bilir. Ona göre gerçekler, laboratuarların cam kavanozları içine sıkıĢmıĢ gibidir ve o kavanozun içinden çıkan gerçeklerle kâinata ve evrendeki düzene anlam ve önem

104 kazandırılabilir. Fakat kendisi haricinde var olan her Ģeyi kontrol etmeye çalıĢan modernlik de ne yazık ki kendi kontrolsüzlüğünün ve hırçınlığının kurbanı olmak üzeredir (Elmas, 2013: 13). Bu açıdan modernleĢmenin toplumsal yapımızdaki konumu freni patlamıĢ bir araç mahiyetindedir. O yüzden kontrol edilmesi ve sınırlandırılması pek de mümkün görülmemektedir.

Dolayısıyla, Bauman‟a göre, “Modernite kaçınılmaz bir Ģekilde baskı hiyerarĢileri kurmuĢ ve onları meĢrulaĢtırmıĢtır.” Modernite, ayrıca belirsizliği baskın hale getirmeye yol açar. Aniden birçok kategoriye koyabilecek ya da modernite‟nin düzenleyici Ģartlarını çatlakları arasında kalan sosyal sınıflar asimilasyon kavramına ya da zulme ve yok edilmeye maruz bırakılmıĢtır. Bu açıdan Bauman‟nın ortaya attığı bu kavram, postmodern edebiyatta ortak olan bütünlük ya da bütünlükçülük eleĢtirisinin tipik bir göstergesidir. Bu toplumsal yaĢamı bir bütün olarak ele geçirme, baĢka bir ifadeyle toplumsal hayatı tutarlı tek bir entelektüel veya yasal çerçeve içerisinde anlamaya ve kontrol altına almaya ve yönetsel sistemlere de referanslarda bulunur. Bu açıdan postmodernler genelde parçacılığı, farklılığı ve yerel olanı anlama ve daha duyarlı olma çabalarının daha az zararlı ve daha verimli olduğunu ifade ederler (Smith, 2007: 315). Modern yaĢama olana eğilim gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü zaman değiĢtikçe insanın da istek ve arzuları değiĢip geliĢmektedir.

YaĢanan kimi tecrübeler de bu durumu doğrulamaktadır. Çernobil‟de kullanılan teknolojinin „eski‟ oluĢunu bu tür kazalara sebep olarak gösterenler, Fukushima‟daki facia için hangi kelimeleri kullanmaktalar acaba? Hangi güvenlik tedbirleri modern olma pahasına aldığımız risklerin önünde durabilmektedir? Her ne kadar insanoğlu öğrenen bir varlık olarak her yaĢanan faciadan bir ders çıkarsa da modern toplumun geleceğin uğruna ciddi bir güvenlik ve emniyet probleminin varlığı açıkça ortadadır.

Zira çıkarılan „bir‟ ders, pozitivizme mağlup olan kader (fate) düĢüncesinin olmadığı modern toplumda ortaya çıkan sonsuz riskleri önlemek adına yeterli olmamaktadır.

Bu açıdan „risk alma‟, „riskten kaçınma‟, daha genel anlamıyla „risk düĢüncesi‟, pozitivizmin modernliğe hediyesi gibidir. Kaderin ve geleneklerin zincirinden kurtulmak isteyen modernlik, riskin derin sularında boğulma tehlikesi ile karĢı karĢıyadır. Dolayısıyla günümüz modern toplumlarının risk temelli güvenlik ve emniyet probleminin modern yaĢamın hayat damarlarında can bulduğu ve geliĢtiği söylenebilir (Elmas, 2013: 13-14). Ġnsanoğlunun kendi eliyle yaptığı teknolojik ve

105 bilimsel geliĢmeler daha sonrasında kendisine risk teĢkil etmiĢ ve bu durumda sürekli bir tedirginlik anlayıĢı içerisinde hayatını sürdürmek zorunda kalmıĢtır.

Kökenleri Max Weber‟e kadar dayanan “modernleĢme okulu”, Ġkinci Dünya savaĢı sonrasında ABD‟nde bugünkü Ģeklini almıĢtır. Bu okulun temel fikri, azgeliĢmiĢliğin azgeliĢmiĢ ülkelerin kendi iç toplumsal yapı ve toplusal değerlerin bir ürünü olduğudur. Bu toplumlar kapitalizm öncesi çağın Batı Avrupa‟sına benzer geleneksel yapılarıdır. Bu yüzden azgeliĢmiĢ ülkeler, bugünün modern toplumlarının geçtikleri yolu kat ederek modemleĢeceklerdir Bu yüzden geleneksel toplumlara modernleĢmeyi yaygınlaĢtıracak ve sağlamlaĢtıracak olan temel etkenler de geliĢmiĢlerin sermaye, teknoloji ve yardımları ve kuramsal, ideolojik faydaları olacaktır (Aydın, 1993: 22-3). Modernliğin geçmiĢine baktığımızda temelleri çok eski zamanlarda atılmıĢ olup temel gayesi ise geliĢmiĢ toplumların ideolojik kavramlarını geri kalmıĢ ülkelere benimsetmektir.

Günümüzde Üçüncü dünya‟da modernizasyona karĢı verilen ideolojik cevapların en güçlüsü milliyetçiliktir. Bu durumun gözlerden kaçmaması için tuhaf bir cevabı vardır. Millet ya da millet devlet görüĢünü doğuran milliyetçilik, özellikle Batı temellidir. Üçüncü dünya ülkelerinde ise aynı durum Batıya karĢı olan ideolojilere dönüĢmüĢtür. ĠĢin daha da ilgi çeken tarafı, milliyetçilik özellikle bir modern ideolojidir, kapitalizmi ve modern demokrasi meydana getiren burjuvazinin bir ürünüdür. En azından Napolyon dönemi boyunca, milliyetçiliğin, politika sahnesinde geliĢme ve modernlik iddialarını temsil etmekte olduğunu görmek mümkündür. Fakat Üçüncü dünya ülkelerinde günümüz anlamıyla milliyetçilik, çatısında sürekli olarak modernizasyona karĢı olan kuvvetleri barındıran bir ideoloji durumundadır (Berger, 1985: 185). Modernizasyona karĢı direnç gösteren en temel kavramlardan bir tanesi de milliyetçiliktir. Bu bakımdan milliyetçilik modern bir

ideoloji tarzıdır.

Bu açıdan bakıldığında modernliğin aslında o kadar da kontrollü olmadığını gösteren Çernobil, Fukushima, Exxon Valdez, Bhopal gibi örnekler, modern düĢünce tarzının beraberinde getirdiği riskler üzerine düĢünmeyi de mecburi kılmıĢtır. Ulrich Beck‟in „risk toplumu tezi‟de modernliğin beraberinde getirdiği riskler üzerine düĢünmemize olanak sağlayan çok önemli çalıĢmalardan biridir. Bu yüzden çevresel ve ekolojik sorunların yanı sıra siyaset bilimi ve uluslar arası iliĢkiler alanlarına da

106 sirayet eden bu aĢırı kontrolcü modern düĢünce tarzı, özellikle 11 Eylül sonrasındaki kimi geliĢmelere bağlı olarak ortaya çıkan „modern risklerin‟ de en önemli sebebi ve sorumlusu olmuĢtur (Elmas, 2013: 13-14). Gördüğümüz gibi modenliğin faydalı tarafları olduğu gibi toplum içerisinde derin yaralar da açmıĢtır. Bunları 11 Eylül ve Çernobil olaylarında çok rahat bir Ģekilde görebiliyoruz.

Modern toplumlarda ortaya çıkan toplumsal sıkıntılar ve krizlerin üzerine düĢünülmesi; modernizmin temel varsayımlarının yeniden gözden geçirilmesini, bu anlamda yeniden gözden geçirilmeleri gerekli kılmıĢtır. Modernliğin eleĢtirisi çoğu zaman “akıl eleĢtirisi”ne dayandırılmakla birlikte, bilgi- iktidar iĢbirliği ile toplumların aydınlatılıp, ilerleyeceğine dair inanç; doğanın bilim adamları tarafından iktisadi bir kavram olarak değerlendirilmesi; hesaplanabilirlik, yararlılık ölçütüne uymayan her Ģeyin kuĢkulu görülmesi ve nesnellik konumu sıkça eleĢtirilen konular arasındadır. Tourrain‟e göre modernlik bunalımını en iyi tanımlayan Ģey, olgularla anlamın, ekonomiyle kültürün birbirinden kopmasıdır.“Modernliğin parçalarından her biri, kendinde hem modernliğin, hem de modernliğin bunalımının izini taĢır”

(Akt: ġahin, 2013: 17-18). Modernlik Batı Avrupa‟dan çevre ülkelere yayılmıĢtır.

Tüm anlatılan açıklamalardan yola çıkarsak Peter L. Berger modernizasyon ve milliyetçilik bağlamına Ģöyle yaklaĢır: “Gerek sosyalizm ve gerekse milliyetçilik propagandaları, herkesten önce, toplumun politik, ekonomik, eğitim kurumlarının alt basamaklarında görev yapan bu entelektüeller tarafından yapılır.” Bağımsızlığın elde edilmesinden sonraki süreçlerde bu aydınlar hükümet tarafından desteklenirler.

Durum böyle olunca da ne sosyalizm ve ne de milliyetçilik bireyin kiĢisel ideolojik tercihini ilgilendirmez., ama resmi doktrinler anlamında ortaya çıkan en alt sınıftan en üste kadar tamamıyla devlet tarafından taktir edilip, varlıklarına meĢruiyet kazandırılırlar (Berger, 1985: 189). GeçmiĢe baktığımızda da görüyoruz ki tüm toplumlarda olduğu gibi bizim toplumumuzda da toplumu yönlendirme bakımından aydınlar çok önemli bir görev üstlenmiĢlerdir.

Aydınlanma düĢüncesi ve modernlik dünyada zihin hâkimiyetini kurmak istiyordu. Doğa, bilim aracılıyla tamamen anlaĢılabilir hale gelecek ve insanlığın hizmetine sunulacaktı. Aydınlanma ve modernlik için aklın egemenliği dıĢında kalan boĢluğun, belirsizliğin alanı bir korku kaynağı olmuĢtur. Modernliğin iktidarı belirsizliğe karĢı savaĢ temelinde örgütlenmiĢtir. Öte yandan modernlik kendi

107 kesinliğinden Ģüphe eden bir boyutu, zayıf bir biçimde de olsa, içinde barındırmaktadır. Ancak bu olasılık modernlikte düĢmanca karĢılanmakta, bastırılmakta, bilinçaltında bastırılmaktadır. AkıldıĢlılık, delilik, muğlâklık, karar verilemezlik Ģeffaflığı ve saflığı egemen kılmaya çalıĢan modernliğin en büyük korkularıdır. Donald N. Levine‟in de belirttiği gibi yaĢamdaki belirsizliğe karĢı modernliğin cevabı kesinliğin ve açıklığın temel olduğu teksesli bir söylemi, pozitif bilimi, rasyonel kurumları yaygınlaĢtırmak olmuĢtur. Bununla beraber modernliğin

“kendi kendini aldatma” çabalarına karĢın Freud, Simmel, Weber, Durkheim ve diğer düĢünürler yapıtlarında belirsizliğin izini süreceklerdir. Barry Smat‟a göre modernlik koĢullarında birbiriyle çatıĢan duygular ve tavırlar hızla yaygınlaĢmakta, muğlâklık ve belirsizlik artmaktadır. Belirsizlik modernliğin, onun düzen saplantısının ayrılmaz bir parçası, bir ürünüdür (Çabuklu, 2004: 3-5). Modern bir yaĢam ve buna yönelen bir takım hevesler geçmiĢten günümüze kadar süre gelen bir geliĢmedir. Ġnsanlar Batılı yaĢam biçimini bir takım basın yayın organları aracılığıyla görmekte ve bu alanda kendini de o tip bir yaĢam Ģekline kaptırmaktadır. Bu yüzden kendine ait olmayan bir yaĢam Ģekline kapılan bir toplumda bir takım sorunlar meydana gelmektedir. Örneğin kültür soku, toplumsal bunalım v.b bu türden sorunları saymak mümkündür. Tabi ki her toplumda olduğu Türk toplumsal yapısında da sosyalizasyon sürecinde bir takım değiĢim dönüĢümler meydana gelmiĢtir. Bu çalıĢmada Ziya Gökalp ve Niyazi Berkes görüĢlerinden yola çıktığım için Türk toplumunda meydana gelen değiĢimleri de bu iki fikir adamı bakıĢıyla ele almak istiyorum. Bakıldığında Ziya Gökalp değiĢime biraz daha ölçülü yaklaĢılması gerektiğini savunur. Fakat Niyazi Berkes ise değiĢimin toplum için olmazsa olmazlarında birisi olduğunu ifade eder. Bu bakımdan her iki fikrinde dikkate değer bir değerlendirme olduğunu düĢünüyorum.

3.3. Ziya Gökalp’e Göre Sosyolojik Anlamda Millet Olma Bilinci