• Sonuç bulunamadı

Hiçbir kültür, değiĢim sürecinin dıĢında kalamıyor. Örneğin günümüzün gençliğini ele aldığımızda, birçok konuda kendilerini yetiĢtiren ebeveynlerinden farklı düĢünüyorlar. Onlardan aldıkları kültürel değerleri olduğu gibi muhafaza etmek yerlerine, zamana uydurarak benimsiyorlar. Büyük ölçekli kültürel değiĢmenin üç temel kaynağı var:

 Doğal çevrede yaĢanan değiĢiklik: Küresel boyutlardaki değiĢiklikler topluma birtakım yenilikler getirir. Örneğin iklimdeki ani geliĢme ve değiĢme, bazı doğal kaynaklarda yaĢanan kıtlık, nüfusta ani artıĢ ya da düĢüĢ, insanları değiĢime uyum sağlamaya zorlamaktadır.

 Kültürel temas: Toplumsal değerleri, normları ve teknolojileri farklı grupların arasındaki etkileĢim kültürel değiĢmeye yol açabilir. Kültürel temas, dostça, düĢmanca, gönüllü, gönülsüz, çok taraflı (ticaret, öğrenci değiĢimi gibi) veya tek taraflı (istila gibi) olabilir. Tarihte karĢılaĢtığımız gibi, bazen tepeden inme yönetici elitler eliyle gerçekleĢtirilebilir.

 KeĢifler ve icatlar: KeĢif, daha önce var olan bir alandaki bilginin ortaya çıkmasıdır. Örnek verecek olursak bir bölgede petrol bulunması gibi. Buna karĢılık icat ise mevcut bilginin yeniden biçimlendirilmesi veya bazı yeni materyaller yaratılmasıdır (Bozkurt, 2008: 107). Örneğin, buhar makinesi, uçak, demokrasi ve resimde yeni bir stil yaratmak v.b gibi. Bunların her biri, bir grubun yaĢam tarzı üzerindeki büyük dönüĢümlerin kıvılcımları olabilir.

Gökalp, Türk milliyetçiliği hakkındaki fikirlerini Durkheim‟ın sosyolojik yöntemini özellikle de ortak kolektif kavramını uyarlayarak formüle etmiĢtir.

50 Gökalp, milliyet fikri ile toplumun benzer duygular ihtiyacı arasında bağlantı kurarak bir Türk milli diriliĢi ileri sürmüĢtür. Gökalp‟in “korporatist” dayanıĢması ile ilgili olarak Ziya Gökalp ve Emile Durkheim arasında bir benzerlik bulunmaktadır. Ve ikisinin de dayanıĢmacı- korporatist fikirleri ileri sürme odaklıdır. Fakat bu benzerliklere rağmen Gökalp, esas olarak kendi kuramını, Durkheim sosyolojisinin sınırları ötesine taĢıyıp Türkiye bağlamına doğru hareketlendirip özgün bir düĢünür olarak ortaya çıkar. Bu anlamda Ziya Gökalp‟in Durkheim‟ı taklit etmediğini, fakat Durkheim dayanıĢmacılığını kültürel Türkçülük ve ahlaki idealizm ile pragmatik olarak sentezlediğini idea etmektedir. Bu açıdan Ziya Gökalp‟in bulunduğu perspektiften baktığımızda analitik normatif sosyo-politik açıdan Durkheim‟dan esinlemiĢ iken, sosyo- politik felsefenin Rousseaucu ve Kantçı düĢünceden ifadeler taĢıdığını belirtmektedir (Nefes, 2015: 312-13). Durkheim‟de millet kolektiftir.

Kültürel değiĢme, maddi ve manevi olmayan unsurları arasında eĢ zamanlı olmaz. Daha çok ev, araba, tüketim malları ve teknoloji gibi imal edinilen nesneleri içeren maddi kültür (material culture) ile, inanç ve değerler gibi maddi olmayan kültür (nonmaterial culture) arasında, bir mesafe ortaya koyabilir. Bilindiği gibi, maddi kültür, çok hızlı, ancak dünyanın her yerinde yoğun duygusal sıkı bağlılıkların olduğu maddi olmayan kültür unsurları nispeten daha yavaĢ değiĢir

Bilindiği gibi genetik teknolojisindeki geliĢmeler sayesinde, bugün doğum öncesi çocuğun cinsiyetini belirlemesine kadar birçok hayati değiĢiklik yapmak mümkün. Dahası günümüzde ileri teknoloji insan kopyalayacak hale gelmiĢtir.

Ancak insanların inançları ve değerleri aynı hızla buna uyum sağlayamadığı için, oldukça geniĢ bir kitle genetik alandaki geliĢmelere ahlaki gerekçelerle karĢı çıkmakta ve bu alandaki deneylerin sınırlandırılmasını savunmaktadır. Bu durum bir tür kültürel gecikme olarak tasvir edilebilir. Öte yandan insanlar, yeni kültürün unsurlarını otomatik olarak kabul etmemektedir. Örneğin bizim tarihimizde, yaklaĢık iki yüz yıl matbaanın giriĢine karĢı çıkılmıĢtır. Ancak günümüz Türk toplumu, geçmiĢin aksine, yeniliklere son derece açık hale gelmiĢtir (Bozkurt, 2008: 107-108).

Ya da kültür soku diye de tanımlayabilmek mümkün. Çünkü toplumun içindeki geleneksel yapı toplumun geliĢmesinde adeta sıkı bir fren konumundadır.

51 Kültür‟ün bütünleĢme ve bakımından önemli bir yere sahip olan bu özelliğini Prof. Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven bu bütünleĢmeyi iki maddeye ayırır:

-Grup hayatının mahsulü olması, -ÖğrenilmiĢ olması.

Bu bakımdan grup ürünü olması vasfı, bu durumun tek bir aracılığıyla oluĢturulamayacağını gösterir. Tek bir birey, kültür sistemini oluĢturmaya muktedĢr olmadığı gibi aynı zamanda değiĢtirme ve dönüĢtürmeye de gücü yetmez. Kültür, öğrenilmiĢ olma özelliğinden dolayı süreklilik kazanır. Bu yüzden kültür, çok eski zamanlardan insan tecrübelerinin günümüze aktarılmasıdır (Kurtkan Bilgiseven, 1986: 286). Kültür geçmiĢteki toplumların yaĢantıları ve tecrübelerinin günümüz toplumlarının da eklenmesiyle oluĢan bir yığındır.

Kültür‟ün değiĢme türleri bakımından kültür değiĢmelerini serbest kültür değiĢmesi ve zorunlu kültür değiĢmesi olmak üzere iki kısma ayrılır. Buna göre serbest kültür değiĢmesi, bir toplumsal grup ya da toplumun, yabancı bir kültüre sahip baĢka bir toplumsal grup ya da toplumla iliĢki kurduğunda hiçbir iç veya dıĢ baskı altında kalmaksızın o kültürün belirli bir bölümünü alıp benimsemesi sonucunda toplumun yapısında meydana gelen değiĢmeler kastedilmektedir.

Mecburi ya da zorunlu kültür değiĢmesi ise ayrı kültürlere sahip iki toplumsal grup ya da toplumdan birinin kendi kültürünü veya belirli bir kısmını kabul etmesi için diğerine baskı yapması veya bir toplumun yöneticilerinin yabancı bir toplumun kültürünü ya da belirli bir kısmını kendi toplumuna zorla kabul ettirmeye çalıĢması sonucunda, toplumun yapısında meydana gelen bir takım değiĢmelerdir (Anıl, 2011: 13). Kültürel değiĢimde baskın kültür son derece önemlidir.

Kültürel yapı içinde değerlerin, ideallerin, kuralların, bir takım normların içerdiğini belirtmiĢtik. Her toplumun kendine has bir kültürel yapısının mevcut olduğunu da biliyoruz. Bir Türk‟ü bir Japon‟dan ayıran sadece fiziksel farklılıklar değil ya da bir Türk‟ü bir Yunanlıdan ayıran sadece farklı coğrafyalarda yaĢıyor olmaları değil. Tam tersinden baktığımızda, bütün Hollandalı gençler Amerikalı gençlerin müzik zevkini paylaĢıyor bile olsa, yine de biz bir Amerikalı gencin bir Hollanda‟lı gençten farklı olduğunu görürüz. Kültürün belli itemlerinin paylaĢılması o iki toplumun kültürünün aynılaĢtığı anlamına gelmiyor, çünkü kültür, parçalarının toplamından daha büyük bir sosyal gerçekliktir (Çelebi, 1985: 295). Bu açıdan

52 hepimizin bildiği bir Ģey vardır ki, o da her Ģeyin değiĢtiğidir. Felsefeden de gördüğümüz gibi değiĢmeyen tek Ģey değiĢmenin kendisi ifadesidir. Bu yüzden kültür her açıdan değiĢen bir bütünlüktür. Biz istesek de istemesek de gerek kültürün bir bütünlük olarak kendinin gerekse tek tek öğelerinin zaman içinde değiĢtiğini kabul etmek durumundayız.