• Sonuç bulunamadı

Genel kabul gören ifadesiyle “kitle iletiĢim araçlarının bütünü” olarak ifade edilen medya günümüzde içeriğine „medyatik‟, „medya patronu‟, „medya kültürü‟

gibi kavramlarını da katarak, daha ayrıntılı ele alınması gereken bir tablo çizmektedir. Dahası son zamanlarda yoğunlukla kullanılmaya baĢlanan „ medya okuryazarlığı‟ söylemi ile sadece göstermen, sorumluluğunu yüklenmekle kalmayıp, bunun yanında hedef kitleyi de içine alarak kapsamını daha da geniĢletmiĢtir.

Hepimizin bildiği gibi iletiĢim araçları arasında etki alanı en çok geniĢ olan araç Ģüphesiz televizyondur. Ġçerdiği mesajın alıcıda etki oluĢturması için, hedef kitlenin herhangi özel bir niteliğinin bulunması gerekmemektedir. Alıcının eğitim düzeyi, entelektüel bilgi birikimi, yaĢı, cinsiyeti, dini inancı, mesleği v.b önem arz etmeksizin mesajın anlaĢılmasında sorun oluĢmayacağı düĢünülmektedir. Dolayısıyla baĢka kitle iletiĢim araçlarına göre nispeten daha yaygın olarak kullanılan araçlar da

„medya‟ oluĢumunda yer almaktadır (Kaya, 2010: 32). Kitle iletiĢim araçları günümüz toplum yapısı üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olmuĢtur. Bu anlamda hepimizin bildiği gibi bu iletiĢim araçları içerisinde etkisi en geniĢ olan ise televizyondur.

Kültür, maddi, teknolojik ve sosyal yapısal olana karĢı durma eğilimindedir.

Tüm bunların arasında karmaĢık ampirik iliĢkilerin olabileceği kabul edilirken, kültürü bir bütün olarak yaĢam Ģekli ve ondan daha soyut bir Ģey olarak da anlamaya ihtiyacımız olduğu iddia edilir. Kültür, ideal olanın, ruhani olanın maddi olmayanın gerçekliği olarak görülür. ĠnanıĢların değer yargıların, sembollerin, iĢaretlerin ve bir takım söyleniĢ Ģekillerin bir alanı olarak ifade edilir. Kültürün özerkliğine önem verilir. Bu, kültürün, altta yatan ekonomik güçlerin, güç dağılımlarının ya da toplumsal yapısal gerekliliklerin basit bir yansıması olarak ifade edilemeyeceği gerçeğidir. Bu yüzden kültür incelemesi Güzel Sanatlar ile sınırlanmaz, dahası

59 toplumsal yaĢamın bütün yönlerine ve düzeylerine yayılmıĢ olarak akademik çalıĢmada hemen hemen hiç yer almaz (Smith, 2001: 16-7). Kültür‟ün yaygınlaĢması açısından hangi toplumsal yapı baskın ise o toplumun kültürü diğer toplumun kültürüne hâkimlik eder. Bu açıdan hâkim kültür alt kültüre her zaman egemendir.

Medya ve kültür neyi nasıl algılayacağımızın, anlatacağımızın tüm araç ve gereçlerinin; yol ve yöntemlerinin ortak temel adı olarak anlamaya baĢlanmıĢtır. Biri diğerinden bağımsız düĢünülemez. Biri diğerini etkiler ve onu belirler, biri diğerinin içinde yer alır ve nihayetinde biri diğerini ifade eder. Kültür kavramını ifade ederken kültürün,„Kitle ĠletiĢimi‟nden ve bu kitle iletiĢimini sağlayan araçlardan, etkilendiğinden bahsedebiliriz. ĠĢte bu kitle iletiĢimi, kültürümüzü derinden etkileyen en önemli bir unsur konumuna eriĢmiĢtir. Ġçinde bulunduğumuz dönemin iletiĢim dönemi olarak adlandırılmasının en temel nedeni de, kitle iletiĢim araçlarının kültürümüzü çok derinden etkiler hale gelmiĢ olmasıdır (Kaya, 2010: 32). Bir toplumda iletiĢim araçları kültürün yayılması noktasında çok önemli bir yere sahiptir.

Her Ģeyi temelinde, bağlantılılık kavramı giderek artan küresel-mekânsal

“yakınlık”(proximity) anlamında ele alınabilir. Marx‟ın Grundisse‟te (1973)

“mekânının zaman tarafından yok edilmesi,” adını verdiği kavramdır. Burada söz konusu olan, mesafeleri aĢmak için harcanan zamanın fiziksel olması, örneğin uçakla ya da temsili bilgi ve ifadelerin elektronik araçlarla gösterilmesi olarak büyük oranda kısaltılması aracılıyla uzaklıkların da kısaldığı duygusudur. Toplumsal iliĢkilerin mesafeler boyunca “esnediği” olarak ifade edilir (Tomlinson, 2004: 14). Bu düĢünce yapısı, bir baĢka ifade düzeyinde, bağlantılılık kavramının mekânsal yakınlık kavramıyla iç içe geçmesine neden olur.

Küresel modernlik konusunu tanımlaması anlamında yakınlık kavramının kendine özgü bir gerçeği vardır. Bu tanımlama genellikle ya fenomenololjik ya da soyut anlamdadır. Birincisinde yakınlık kavramı daha uygun, daha küçülmüĢ, daha çok gündelik yaĢamın bir parçası olan dünya görünümüne iĢaret eder. Örneğin hızlı ulaĢım araçlarını kullanmamıza ya da uzaktaki imgeleri en mahrem yerel mekânlarımıza getirmek için medya teknolojilerinden yararlanmamızda olduğu gibi.

Ġkincisinde ise, gerçekten uzak mesafeler arasındaki iliĢkinin gittikçe artan dolaysızlığına ve önemine metaforik olarak referans eder. Bu açıdan burada yaĢamlarımızı derinden etkileyen bağlar örneğin iletiĢim hesaplarımızı küresel

60 kapitalist pazara bağlayan finansal bağlantılar ya da hepimizin karĢı karĢıya geldiği küresel ısınma gibi ortak küresel çevre problemleri bizi birbirimize gerçekten daha yakın temasa getirdikleri anlayıĢı oluĢturabilir. Bağlantılılık durumu yakınlık misyonunun çok önemli bir belirleyicisi olmakla da kalmaz, aynı zamanda küresel yakınlığı (closeness) nasıl algıladığımızı da etkiler. KürselleĢmiĢ bir evrende Polonya‟daki insanlar Türkiye‟dekilerden hala binlerce kilometre uzakta olmaya devam eder. Bağlantılılık terimiyle ifade etmek istediğimiz, artık bu uzaklığı farklı Ģekillerde yaĢadığımızdır (Tomlinson, 2004: 15). Aslında bakıldığında teknoloji çağı kültürleri birbirine çok yakınlaĢtırmıĢtır. En uç köĢede yaĢanan bir olay anında farklı kültüre ulaĢır. Bu bakımdan giyim kuĢam olsun, farklı kültürlerin hayatları olsun bunların hepsi kitle iletiĢim araçlarıyla birlikte diğer coğrafyalara yayılmıĢtır.

Günümüzde sosyologlar- yukarıda da belirttiğimiz gibi kültürel değiĢme ve geliĢmenin beslendiği kaynakları bakımından sosyal değiĢmeyi 1) ferdi ve 2) Sosyal seviyede olmak üzere iki kategoriye ayrılırlar. Bunlardan kültürel temaslar, haberleĢme, öğrenme ve modernleĢme ferdi seviyede olan değiĢmeleri yansıtır.

Sosyal seviyede olan değiĢmeler ise kalkınma, kentleĢme, farklılaĢma ve uyum gibi süreçleri ortaya koyar. Bu iki nedenle, modernleĢme sosyal sistemdeki ilerlemeye uyan bireysel seviyedeki bir değiĢmedir.

Gökalp, modernleĢmeyi sosyal seviyede kabul etmektedir. Bazı Doğulu düĢünürler, özellikle Ġranlı sosyolog Ali ġeriatı medeniyet ile modernleĢme arasında bir farklılık yapmakta ve modernleĢmeyi tamamıyla bireysel düzeyde kabul etmektedir. Ona göre, modernleĢme demek, Batının tüketim normlarını kullanmak demektir. Bu da, modernleĢme geleneklerinin farklılaĢması, tüketim Ģeklinin değiĢmesi ve eski maddi yaĢantı Ģeklinin yerine yeni norm ve değerlerin geçmesidir.

Tüketim araçlarına sahip olması, onları kullanması imkânıdır (Türkdoğan, 1988: 74).

Yukarıda iki farklı düĢünürün modernleĢmeyi farklı Ģekilde ele alıĢı, belki de farklı coğrafyaların fikirler üzerindeki etkisindendir. ĠĢte kültür dediğimiz kavram düĢünceler üzerinde de etkili olmaktadır.

Hangi kültür ve medeniyet daha evrenseldir? Bazen Yunan medeniyet ve kültürü tarzında, bazen de Ġskenderiye, Ġslam, Orta Çağ medeniyet ve kültürü olarak ya da kadim, modern, Hint, Çin v.s. medeniyet ve kültürü altında tecelli eden medeniyet ve kültürüdür. Hepsinin de ortak bir yanı vardır. O da insanın muhtelif

61 çağlarında bir tek tür medeniyetin, bir önceki kültür ve medeniyetin geliĢmiĢ ve değiĢime uğramıĢ olmasıdır. Bu tarzda Mezopotamya ve Ġran‟ın medeniyet ve kültürü insanlığın medeniyet ve kültürüdür. GeliĢmiĢliğinin zirvesine ulaĢır ve sonra burada düĢüĢe geçip ortadan kalkar. ĠĢte bu medeniyet ve kültür, Mezopotamya‟dan Girit adasına girer ve Yunanistan‟a kadar ulaĢır. Öyleyse evrensel bakıĢ tarzıyla medeniyet ve kültürü genel anlamda algıladığımızda, çeĢitli nesillerin ve muhtelif toplumların üst üste koyarak biriktirdiği, ürettiği ve beĢeriyeti- özel bir milleti ve toplumu değil, insan türünü göçebe tarzdan ve hayvansal yaĢayıĢtan, insanın hayvani aĢamadan uzaklaĢmasının zirvesi olan modern zamanlara ulaĢtıran birikim ve üretimlerin toplamıdır (ġeriati, 2013: 130). Bu bakımından hangi medeniyetin daha kalıcı ve evrensel olduğu günümüz açısından baktığımızda dil, kültür ve yaĢam tarzı bakımında hangisi daha popüler ise o medeniyet geleceğe daha emin adımlarla ilerlemektedir. Örneğin günümüzde dil açısından en popüler olan Ġngiliz kültürüdür.

Bu kültürel yapı kendi kültürünü dil aracılığıyla kuĢaktan kuĢağa aktarmaktadır.

Yayılma alanına baktığımızda ise baskın kültürden alt kültüre doğru bir akım söz konusudur.

Burada açıkça görülüyor ki, modernleĢme ferdi zihniyette meydana gelen bir farklılaĢmadır, Ģekli bir değiĢim değildir. Sosyolog Smelser modernleĢmeye yeni bir bakıĢ açısı getirmektedir. Ona göre modernleĢme: a) Gelenekli güçler b) farklılaĢma güçleri, c) yeni bütünleĢme güçleri arasındaki üç karĢıt yönlü bir süreçtir. Bu temel üç unsur tasvir edilmeden modernleĢmenin yapısını anlamak mümkün değildir.

Bundan dolayı modernleĢme sürecinde birçok uygulamalar geleneğe dayatılabilir.

Fakat gelenekçilik, geçmiĢ Ģeyleri yeniden canlandırma Ģuuru veya geçmiĢin onurlu çağına dönüĢ yönelimi olarak ifade edilebilir. O zaman modernleĢme, gelenekli bir topluma yeni baĢtan bir hayat tarzı getirmek anlamını taĢıyabilir (Türkdoğan, 1988:

74-75). Modern ve geleneksel yöntem hep iki ayrı kutupta yer almıĢtır.

Uçaklar gerçek birer zaman kapsülleridir. Uçağa bindiğimizde uçuĢ deneyimimizi havada ultra-yüksek bir hızla hareket etme fikrinden tamamen uzaklaĢtırmak için tasarlanmıĢ gibi görünen, bağımsız ve kendi içinde bir bütünlük arz eden zamansal bir sistem ile hareket ederiz. Birbirini izleyen kalkıĢ rutini, gazetelerin, içkilerin, yemeklerin dağıtılması, duty-free eĢyaların satıĢı ve uçuĢ anında gösterilen filmler bizi hep kabin içi zamana odaklar. Bu sebeple, fenomenolojik olarak, yolculuğumuz mekândan ziyade, bu tanıdık zamansal

62 ardıĢıklık içinden geçerek gerçekleĢmektedir. Londra‟dan Madrid‟e yolculuk bir öğün yemek süresi olarak tanımlanır km bazında değil, Madrid‟den Meksika‟ya yolculuk ise iki öğün yemek, bir film ve biraz uykuya denktir. Daha uzak mesafeler için de benzer Ģekilde düĢünülebilir. Sadece arada sırada pencereden dıĢarı bakıp, belki bir sahil Ģeridi gördüğümüzde gerçekte aĢmakta olduğumuz muazzam mesafenin farkına varabiliriz. Uluslararası bir yolculuk sırasında uçak Suudi Arabistan üzerinden geçerken, hostes hava sahasından çıkıncaya kadar uçakta alkol alınmamasının yasaklandığını duyurur. Bu, karanın havayı iĢgal etmesidir.

Toprak=toplum=millet=kültür=din Ģeklindeki antropolojik alan denklemi kısa bir süre için havaya yazılmıĢ olur (Tomlinson, 2004: 14-15). Teknolojik geliĢmelerle birlikte insanların sosyo-kültürel yaĢam alanları da değiĢmektedir. Dahası bilimsel ve teknolojik değiĢmeler uzak mesafeleri de yakınlaĢtırmıĢtır.

Günlük hayatımızda baktığımızda bilimsel görüĢ ile teknolojik görüĢ bir olsa da aslında aynı değillerdir ve birçok konuda farklılıkları vardır. Teknolojik görüĢ temelde tamamen somuttur. Örnek verecek olursak okuma yazması olmayan ve bilimden anlamayan bir köylü çölde urgan, bağ ve çakı ile bir mühendisin yapmaktan aciz kaldığı çalıĢamaz konumdaki arabayı yürütebilir. Bu, ne filozoftur, ne de bir bilim adamı; sadece teknoloji hakkında görüĢü vardır. GeçmiĢte de teknisyenler âlimlerden farklıydılar. Ulema ilmi bahislerle meĢguldü, teknisyenler ise atı sürmek ve bağlamakla meĢguldüler bu açıdan ikisi birbirinden tamamen farklıdırlar (ġeriati, 2013:143). Bilimsel görüĢ ile teknolojik görüĢün birbirinden tamamen farklı olduğunu Ģu örnekten de anlayabiliriz: Bilgi bir domatesin bir meyve olduğunu bilmek, bilgelik ise meyve tabağının içerisine konulmaması gerektiğini bilmektir.

Bilgi ve bilgelik kavramları da birbirine çok yakın gibi görünse de aralarında ince bir farklılık vardır.

Milletlerin kültür yapısında ustadan çırağa geçen yetenekleri, öğreniĢleri, yaratmaları, taklitleri Ģahsi ve orijinal yaratıĢlarla kültürün inkiĢafı sürekli bir yürüyüĢ manzarası göstermektedir. Tarihi kaderimiz bizi Akdeniz‟e yerleĢtirdikten sonra; bu medeniyet içinde vücuda gelmeye sevk ettiği için milli kültürümüzün köklerini ve geliĢme yolunu da bu medeniyetin yolunda aramalıyız. Biz burada bu sıraya göre, önce eĢyaya, sonra Ģahıslara, en sonra fikirlere ait kültürün halk köklerini ele alacağız. EĢyaya ait halk kökleri: Edebiyat, tiyatro, musiki, mimari dekoratif sanatlar küçük sanatlarla onlara bağlı olan inĢa ve imal tekniğidir. ġahıslara ait halk

63 kökleri: Hukukumuzun örf ve adetlerle değiĢen ve kalan tarafları, ahlakımızın değiĢen ve kalan yanları; tarihimizin bel kemiği, kurulma ve geliĢme aĢamalarıdır.

Fikirlere ait olan halk kökleri: Tarihimizde inançların ve ilmin rolü, halk tabakalarına nüfusu, özgür düĢüncenin aldığı değer; bugün ideal inançların ve ilimlerin, demokrat cemiyete mahsus özgür düĢüncelerin yayılma ve kökleĢme kudreti, bu düĢüncelerin memleket yapısı ve içtimai teĢekkülünden doğma kudreti, araĢtırmakla gün yüzüne çıkarılabilir (Ülken, 1948: 257 - 258). Kültürün nesilden nesile aktarılması tıpkı usta çıraktaki iliĢki gibidir. Nasıl ki usta çırak yetiĢtirmekle görevli iken, kültür de kendi kabında toplumu Ģekillendirir ve yetiĢtirir.