• Sonuç bulunamadı

3.2. Maiandros Çevresindeki Kentler

3.2.11 Miletos

Antik Yunan çağlarında bir bağımsız şehir olan Milet önce Neleus soyundan geldiklerini iddia eden krallar tarafından idare edilmiş; MÖ 800den sonra şehri idare eden aristokrat soylular olmuştur. MÖ 687den itabaren şehrin idare şekli, tyran adı verilen tek olarak mutlak idareci, diktatörlere geçmiştir. Milet M.Ö. 7. ve 6. yy.da en parlak dönemini yaşamıştır. Milet'liler özellikle M.Ö. 6. yy.da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz'de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek Milet, İon dünyasının başkenti haline gelmiştir. Milet, Karadeniz kıyısında, içinde Trabzon, Sinop ve Kırım'ı da kapsayan, kendine bağlı 90 adet koloni kenti kurarak büyük bir güce ulaşmıştır. Milet Lidya'nın gelişmesi ile Lidya kralı

301 Demirtaş2006, 9–10

84 ile özel ilişkiye girmiş; fakat MÖ 547-546 yılları arasında Lidya Kralı Kroisos, Pers Akhamenid İmparatorluğu'na yenilince Pers idaresi altına girmiştir.

Miletos; İonianın en eski ve önemli yerleşimlerinden biri olan kıyı kenti milet’in 4 limanı vardı. Bunlardan biri doğu koyda, diğer 3’ü ise batıda bulunmaktaydı. Menderes nehrinin taşıdığı milden ötürü bugün kent denizden oldukça içeride bir düzlük ortasında kalmıştır. Antik çağda miletin batısında kıyıdan açıkta yer alan ünlü Lade Adası aynı nedenle şimdi 4 mil batısında kuru bir tepe görünümündedir. M.Ö. 494’te Lade adası yakınlarında Ion donanmasını ateşe veren persler bütün donanmayı yakmıştır.

Milet "Lade Deniz Savaşına" 80 gemi ile katılmış, tüm donanmasını yitirmiş ve kazanan Persler, M.Ö. 494'de kenti ve beraberinde Apollon Mabedini yakıp yıkmışlardır.

Günümüzden 2000 yıl önce Söke ovası tamamen bir deniz, Bafa gölü de bir koy şeklinde idi. Bu deniz kenarlarında antik çağın en güzel kentlerinden Miletos, Priene ve Didim yer alıyordu. Büyük Menderes Irmağı (Maiandros) zamanla taşıdığı alüvyonlar ile; ilk önce Priene önündeki denizi daha sonrada Miletos ve Lade Adası'nı da içine alan tüm bölgeyi doldurmuştur. Aynı dönemlerde Efes' de deniz kenarında iken, zamanla ön tarafı dolarak günümüzde ki halini almıştır.

M.Ö. II. binin ortalarından itibaren önemli bir Myken kolosinin varlığı bilinir. Bu kanıyı Alman arkeologların kazılarında ele geçen arkeolojik buluntular ve antik çağ yazarları doğrulamaktadır. Buraya yerleşen insanlar çoğunlukla Karia’dan ve daha az sayıda da Girit’ten gelmişlerdir. Yaklaşık olarak M.Ö. 11. ve 10. yy’lar arasında Helenler tarafından

kolonize edildiği düşünülmektedir303

.

303 Greaves 2003, 16-20

85 Homeros, İlyada eserinde Miletoslu prenslerin Troyalılarla birlikte omuz omuza savaştıklarını anlatır. Bu kanıya göre ise Strabon “Karia’nın tümünde ve Miletos’ta Legeglere ait mezarlar, kaleler, ve iskan yerleri görülür” der ve “Ephoros’a göre Miletos önce Kreta’lılar (Girit) tarafından denizden içerde, eski zamanların Miletos’unun bulunduğu yerde kurulmuş ve tahkim edilmiştir. Sarpedon, Kreta’daki Miletos’tan getirdiği göçmenlerle burasını iskan etti ve geldikleri kente izafeten Miletos olarak adlandırıldı. Burası önceden Leleglerin elinde bulunuyordu, fakat sonradan Neleus ve halefleri bugünkü kenti tahkim ettiler diyerek devam eder. Strabon’un da ifade ettiği gibi Miletos Atina Kralı Kodros’un oğlu Ptylos’lu Neleus önderliğindeki İonialılar tarafından kurulmuş ve Helenler kentteki erkekleri öldürüp dul eşleri ile evlenmişlerdir304

.

Arkaik Dönem’de kent nüfusunun güçlü bir Karia öğesi içerdiği ve Thales’in babasının da Karialılılara özgü Eksamyes adını taşıdığı bilinmektedir. Miletos, Anadolu’daki Yunan kolanizasyonu konusunda çok erken tarihlere ait bulgular veren kentlerden biridir. En erken keramik örneklerinden bazıları, Minos Çağı Girit keramikleri ile yakınlıklar göstermektedir. Miletoslular denizler üzerinde rakip tanımadılar. M.Ö. 8. yy’a kadar erken bir dönemde, özellikle 7. yy’da Hellespontos, Propontis ve Euksenios kıyılarında birçok koloni kurdular. Miletos kolonilerinin toplam sayısı doksanı buluyordu. Hiç kuşku yok ki, kolonilerin tümünde nüfusu yalnızca Miletoslular oluşturmamıştı. Dışlanmış kişiler, sürgünler ve yeni bir yurt arayan diğerleri için ana kent, daha çok bir yol gösterici görevini taşıyordu. Bu tür kişiler, Miletos’ta toplanıp gönderilecek ilk topluluğa katılmış olmalıdırlar. Koloniler ile yapılan ticaretin kentteki zenginliği arttırdığı kesindir305

.

En parlak dönemlerini M.Ö. 7. ve 6. yy’larda yaşayan kentin özellikle 7. Yy’da etrafı

surlarla çevrili 120 hektarlık alanı kaplayan bir polis-kent olduğu

304 Strabon, XIV, 186

86

bilinmektedir306(Lev.XXVIa) M.Ö. 650 yıllarından sonra antik kaynaklara göre 90 civarında

koloni kentleri kuran Miletos’ta bu döneme ilişkin önemli bir gelişme kendi ürettiği seramiklerdeki azalmadır. Bu bize Miletos’ta bu tarihten itibaren başka bir ürün (tarım-

zeytinyağı vb.) ticaretin arttığını göstermektedir307. Aynı yüzyılın sonlarında ise Pers

mücadelelerini başlatan Miletos ilk sikkelerini 7. yy’ın sonlarında basmıştır. Elektrondan

basılan bu sikkeler üzerinde sembolü olan aslan yer almaktadır308

.

M.Ö. VI. yy’ın hemen başlarında kendi ağırlık sisteminde (Lydia-Miletos) bastığı bu sikkelerin ön yüzlerinde sağa ve sola bakan aslan başı, arka yüzeylerdeyse dört yapraklı çiçek motifi yer alır. Bu sikkelerin hemen sonrasında (M.Ö. 575) basılan ve tek örneği bulunan bir sikkesinin ise ön yüzünde çerçeve içerisinde yatan ve kafasını geriye çeviren aslan protomu yer alır. Aynı sikkenin arka yüzünde ise üç incusum bulunur; bu incusumlardan ilkinde sağa bakan tilki, ikincisinde bölünmüş dikdörtgenler ve sonuncusunda ise dört yapraklı çiçek motifi yer almaktadır. VI. yy’ın ortalarına gelindiğinde ise aynı tip sikkenin gümüşleri de basılmaya başlanmıştır. Fakat Miletos’un az önce bahsettiğimiz gümüş sikkesi ile yaklaşık olarak aynı tarihlerde bastığı sanılan (M.Ö. 550) bazı gümüş sikkelerinin ön kısımlarında ise yıldız biçimli rozet, arka kısımları ise dört yapraklı çiçek motifi yer almaktadır. VI. yy’ın sonlarında ise (M.Ö. 530-500) aslan başlı, aslan protomlu ve aslan masklı tiplerin gümüşten

basımları devam etmiştir309

.

M.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı, ayaklanmanın başarısızlığı ve Perslerin Miletos’u ele geçirmeleri kentin altın çağına son verdi.Daha önce bir kez bile kaba kuvvete boyun eğmeyen Miletos’ta olay korkunç bir felaket gibi algılandı. Atinalı bir oyun yazarının “Miletos’un Düşüşü” adlı tragedyası sahnelendiğinde, izleyicilerin gözyaşları seller gibi akmış, yazar

306 Reinhard 1999, 399 307 Aktüre 2003, 228-229 308 Tulay 2001, 141 309 Tekin 1997, 77-78

87 1.000 drahme para cezasına çarptırılmıştı. Herodotos’un anlattıklarına bakılırsa, kent tahrip edilmiş, erkekler öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar tutsak alınmıştı. Her şeye rağmen, bir kuşak sonra Miletos yine ayaklarının üzerinde doğrulabildi. Perslerin Yunanistan’da yenilgiye uğratılması ve Anadolu’daki Yunanlıların özgürlüklerine kavuşmasının hemen ardından kent, yeniden inşa edildi. Yaşamının kalan bölümünü artık bu konumda sürdürecekti. Miletos M.Ö. 5. yüzyıl ortalarında Delos Birliği’nin bir üyesi olarak beş talent katkıda bulunuyor,

Ephesos’un ödediği tutarın çok az bir farkla gerisinde kalıyordu310

.

M.Ö. 334 yılında İskender geldiğinde, kentte bir Pers garnizonu bulunmaktaydı. Miletos İskender’e karşı koyan kentler içinde ilk sırayı aldı. İskender ivedilikle kuşatmaya girişti, gemileri kente yardıma gelen bir Pers filosunu etkisiz kıldı. Miletos şiddetli bir saldırıya uğramıştı. Kent, Helenistik Dönem’de sırasıyla Antigonos, Lysimakhos, Suriyeli Seleukoslar, Mısırlı Ptolemaioslar, Pergamonlu Attaloslar ve nihayet Romalıların egemenliği altına girerek bu evre için olağan iniş ve çıkışları yaşadı. Asia eyaleti bünyesinde Miletos diğerleri gibi zengin ve refah içinde, bir “özgür” kentti; birçok güzel yapı ile donatılmıştı. Ama Maiandros’un biriktirdiği mil, kenti giderek daha tehlikeli bir boyutta tehdit ediyordu. M.S.4. yüzyıl dolaylarında kıyı şeridi Miletos Burnu’nu geride bıraktı, kısa bir süre sonra da

Lade bir ada olmaktan çıkmıştır311

.

Tarih öncesi dönemde Miletos’taki yerleşimin kontrolü altında bulunan toprakların büyüklüğü hakkında bir şey söylemek olanaksızdır. Yerleşimde önemli olan bir Minos varlığı bulunduğuna ilişkin kanıtlar saptanmış olsa da Minos maddi kalıntılarına iç kesimlerde rastlanmadığı görülmektedir. Myken döneminde ise Didyma da dahil olmak üzere iç kesimlerde Myken seramiği bulunmuş olmakla birlikte Miletos/Millawanda topraklarının büyüklüğü kesin olarak saptanamamaktadır. Yine de Miletos’inde bulunduğu Milesia’nın

310 Bayburtluoğlu 1981, 352 311 Bayburtluoğlu 1981, 353

88 kuzey düzlüğü, coğrafi olarak ayrık bir bölge oluşturmaktadır ve yerleşim tarafından kontrol edildiği varsayılabilir. Arkaik dönem ve sonrası için Milesia territoriumunun büyüklüğü

hakkında elimizde daha sağlam kanıtlar bulunur. Milesia adını Heredot’tan312ve sözcüğü

Miletos’in khorasını betimlemek için kullanılan Thukydides’ten biliyoruz. Kesin sınırlarını bilmediğimizden ve sahip olduğu alan zamanla değişiklik gösterdiğinden bu territoriumun boyutları tam olarak belirlenememektedir. Milesia territoriumunun çekirdeği yani metinlerde Milesia olarak adlandırılan yaklaşık 400 km karelik alan kuzey kısmının üzerine Miletos’in kurulduğu kireçtaşı yarımadanın tümünü kapsar ve doğuda Akbük Koyundaki Teikhioussa yerleşimine kadar uzanır. Milesia territoriumunun gerçek büyüklüğünü saptamak için yapılan

ve sonuçları sabırsızlıkla beklenen araştırmalar halen devam etmektedir313

. Bu çekirdek alana ilaveten Menderes Vadisinin bir kısmı Mykale yarımadası Grion Dağı (İlbir Dağı) ve çevre adaların bir kısmı da muhtemelen Miletos’a aitti. Miletos’in Menderes Magnesia’sını bozguna uğrattıktan sonra Büyük Menderes Vadisinin daha önce Magnesia egemenliğinde olması gereken bazı kısımlarını ele geçirdiği düşünülebilir. (Lev. XXIIa) Magnesia’daki arkaik dönem yerleşimin yeri henüz kesin olmamasına karşın geç dönem kentinin yakınlarındaki alanda bu yeri saptamak için çalışmalar yürütülmüştür. Vadinin klasik Magnesia’nın bulunduğu yerden Menderes’in ağzının M.Ö. 5 yy. da bulunduğu yerden Menderesin ağzının

M.Ö. 5 yy. da bulunduğu tahmin edilen yere314kadar olan alanı yaklaşık 320 km kare alandır.

Grion dağının bulunduğu Milesia’nın doğusundaki yüksek rakımlı arazinin de arkaik dönemde geniş ölçüde Miletos kontrolünde olduğu anlaşılmaktadır. Persler Miletos’i ele geçirip topraklarını bölüştürdüklerinde, bu yaylalık araziyi Karialılara vermişlerdir ve burada

Pidasa kenti kurulmuş ve M.Ö 180’e kadar iskan edilmiştir315

. Miletos’in uzağındaki dağlık

312 Herodot, 17-18 313 Laumonier 1958, 18 314 Bingöl 2005, 27 315 Aksu 1987, 230

89 bir yörede ve kıyıdan oldukça içeride bulunan bun alanın boyutlarının bir göstergesidir. Bu dağlık alan Milesia territoriumuna belki 300 km kareye varan büyüklüğüyle kayda değer bir katkı sağlamış olmalıdır. Ayrıca Miletos’in Latmos Körfesinin karşı kıyısında Mykale yarımadasındaki Thebai bir kült alanı bulunmaktadır. Fakat buradaki topraklarının büyüklüğünü belirlenememiştir. (Lev.VIIIa)

Miletos’un batısındaki birçok küçük adadan bazıları kentin tarihinin değişik dönemlerinde Miletos’un kontrolü altına girmişlerdir. (LevXXVa) Bu adaların alanlarını ölçmek Miletos’in karadaki topraklarının büyüklüğünü hesaplamaktan daha kolay olmasına karşın kaynakların yetersizliği nedeniyle ne zaman Miletos egemenliğinde olduklarını kestirmek daha zordur. Bu adaların en yakın küçük olanı Lade Adası’dır. Lade’de arkeolojik kalıntılar bulunmamaktadır. Ancak ada Miletos’in batı limanlarını fırtınalarından ve açık denizden gelecek saldırılardan koruduğu için stratejik olarak büyük bir öneme sahiptir. Lepsia’da bir dönem Milet kontrolüne girmiş olabilir fakat bunun ne zaman gerçekleştiği açık değildir.

Miletos’in etrafındaki bölge çok çeşitli kayaç tipleri ve oluşumlarıyla karmaşık bir jeolojik yapıya sahiptir316

. Çevre alanda birbirlerinden çok farklı nitelikte üç ana jeolojik kuşak vardır. İç kesimlerde ve Miletos’in kuzeyinde bulunan görece daha yaşlı kayaçlar Milesia yarımadası ve Büyük Menderes (Maindros) vadisi. (Lev.IIIb)

Bölgenin ana jeolojik gruplarından birincisi Milesia Yarımadasının doğusunda ve

Büyük Menderes Vadisinin kuzeyi ve güneyinde bulunur317

. Bu alan granit ya da granodiyorit, şist, mermer ve gnaystan oluşur. Gnays Türkiye’deki en eski jeolojik bölgelerden biri olan Menderes masifinin kalıntısıdır. Menderes masifi prekambriyen ya da alt paleozoyik zamana tarihlenen ve Jura dönemindeki erken Alp dağoluşumu evresinde yükselen

316 Greaves 2003, 16 317 Aksu 1987, 227-250

90 merceksi gnayslardan meydana gelir. Bu gnays Myous’ta ortaya çıkar ve kuzeye doğru Büyük Menderes Vadisi boyunca devam eder. Milesianın doğusunda Herakleia’nın kuzeyinde bulunan granit, lavların katılaşması sonucu meydana gelmiştir. Latmos Beşparmak dağ kütlesini ve Bafa Gölüne bakan gösterişli yarları oluşturur. Milesia’nın doğusu ve güneyinde bulunan mermer ise Mezozoyik zaman başkalaşımlarının bir sonucudur. Topografik bakımdan bu coğrafi kuşak, kayaçların yüzeyde büyük alanlar boyunca görülebildiği dağlık bir alandır. Miletos yakınlarındaki az miktardaki doğal kaynaklar bu kayaçlarda bulunur. (Lev. XXVIIa)

İkinci jeolojik alan Milesia Yarımadası’nın kendisidir. Jeokronolojik bakımdan görece genç bir kaya kütlesi olan bu alan esas olarak Neojen bölüm tortullarından oluşur. Neojen bölümün Miyosen ve Pliyosen adında iki alt bölümü bulunur. Milesia Yarımadası temel olarak kuzey ucunda yükselen ve güney kısmında hafif bir eğime sahip olan dik bir kayalıktır.

Genel olarak daha yumuşak poros katmanlarına da sahip kireçtaşı kütlelerinden oluşmuştur318

.

Bu dik kayalığın kuzey ucunun erozyona uğraması sonucunda yarımadanın kuzeyi boyunca bir getiren bir alüvyon tortusu kıyı şeridi meydana birikmiştir. Böylece kayalığın üst kısımları hayli çorak olmasına karşın burada çok derin toprak katmanları bulunmaktadır. Milesia’nın kuzeyinde Miletos’in kurulmuş olduğu küçük bir yarımada bulunmaktadır.

Üçüncü ve belki de en ilginç ve önemli jeolojik alan Miletos’ten kuzeye doğru iç kesimlere ilerleyen Büyük Menderes Vadisi’dir. Batı Anadolu fay bloklarını yaratan önemli bir neotektonik olay olan Ege denizinin çökmesi horstlarla bölünmüş çöküntü grabenlerin

oluşmasına yol açmıştır319

. Horstlar her iki yanlarında kırılma ve çökme meydana gelmesi sonucunda oluşan yüksek alanlardır. Mykale yarımadasında olduğu üzere yüksek ve sarp yamaçlı olmaya eğimlidirler. En iyi şekilde Priene çevresinden ve kentin çarpıcı

318 Greaves 2003, 22 319 Greaves 2003, 17

91 akropolisinden görülebilen Büyük Menderes grabeni bahsi geçen çöküntü koyaklarından biridir ve dümdüz bir tabana ve neredeyse dikey olarak yükselen kenarlara sahiptir. Zamanla bu grabenin deniz suyuyla kaplı tabanı Maindros’un taşıdığı alüvyonla dolmuş ve günümüzün

düz ve verimli Büyük Menderes ovası ortaya çıkmıştır320

. (Lev XXIb)Büyük Menderes’in ağzı dağlardan gelen çok miktarda mil ve balçık nedeniyle güney ve batı yönlerinde dereceli olarak Ege denizine doğru kaymıştır. Menderes deltasının sahil çizgisi korunaklı Büyük Menderes grabeninin içinde M.Ö. 500-M.S. 500 arasında hızlı bir şekilde hareket etmiş, tek bir binyıl içerisinde 10-17 km arasında ilerlemiştir. Bu ilerleme yaklaşık M.S. 700‘lerde Büyük Menderes grabeninin ağzı boyunca oluşan kıyıya paralel kum tümseklerinin oluşmasıyla durmuştur. Komşusu Efes gibi, Miletos’in limanı da bugün denizden uzakta, kıyıdan 7 km’lik bir mesafede kalmıştır(Lev XXVa). Büyük Menderes vadisi uydu fotoğraflarında mükemmel bir şekilde görülmektedir.

Miletos antik kentinin iklimi hakkında antik yazarlardan Heredot fazla soğuk ve yağışlı ya da fazla sıcak ve kurak olarak değerlendirdiği kuzey ve güney bölgelerinin tersine

İonia’ya çok güzel bir iklim bahşedildiğini gözlemlemiştir321

. Hippokrates’de İonia’nın suyu bol, ormanlık ve bol hasadı ve sağlıklı sürüleriyle çok bereketli olduğunu belirtir. Ne yazılı kaynaklar ne de Paleobotanik analizler yoluyla Yunanistan’da antik çağlardan bugüne fark edilir bir iklim değişikliği saptanmıştır. Yazların sıcak ve kurak, kışların ılıman ve yağışlı olduğu Akdeniz kara iklimi, Türkiye’nin Ege bölgesinde Yunanistan’da olduğundan daha belirgindir. Bölgenin kurak yaz mevsiminde hemen hemen hiç yağmur yağmaz, fakat toplam yağışın yüzde 70’i Kasım ile Mart ayları arasında düşer322

. İonia kıyıları ve adalarındaki ortalama yağış miktarı, Attika ve çorak Kyklad Adalarından fazladır. Pindos Dağları bu bölgelere nemli batı rüzgarlarının ulaşmasını engellemektedir. Grion ve Latmos gibi kıyıdan

320 Aksu 1987, 235 321 Herodot, 142 322 Greaves 2003, 20

92

içeride bulunan ve deniz seviyesinden çok dik bir şekilde yükselen323sarp dağlar, batı

rüzgarlarıyla gelen yağmur taşıyan bulutlar tutarlar. Bulutların bu dağların yamaçları boyunca yükselmesi soğumalarına ve yağış bırakmalarına yol açar. Bu yüzden Miletos çevresindeki bölge bu rüzgarların getirdiği yağmurlardan Yunanistan’ın doğu kıyılarına ve alçak seviyeli Ege adalarına göre daha fazla yararlanır. Miletos en yakın Ege adasına sadece birkaç kilometre uzakta olsa bile, coğrafi konumundan dolayı dikkat çekici ölçüde farklı bir iklime sahiptir ve iklim ve tarım bakımından Yunanistan’ın bir parçası gibi değerlendirilmemelidir. (Lev XVIa)

Trapezus'un kuruluş tarihi için herhangi bir türden görülür hiçbironaylama yoktur. Ancak tarihin kendisi eski bir geleneği açığavurabilir. Trapezus'un kuruluşu görünüşe göre yatayolarak Kyzikos'unkuruluşuna bağlı idi, çünkü Eusebius her iki yerleşmeyi756'a koymaktadır ve diğer kentler Miletos kolonileri olduklarından ya da oldukları ileri sürü1düğünden dolayı, Trapezus kentininkuruluşu birkaç Pontos kentini kapsayan dikey bir şema içine sokulmuşolabilir. Eusebius'un tarihlerine göre. Trapezus Sinope'den 125yıl önce kurulmuştur. Bu bir rastlantıdan başka bir şey olamaz,fakat 25'er yıllık bir nesiller şemasını da yansıtabilir. Eusebius'agöre Istros kenti Trapezus'dan 100 yıl sonra kurulmuştur; ve "ad Nicomedemregem" e göre yine bir başka Miletoskolonisi olan ApolloniaPontika"aşağı yukarı

Kyros'un saltanatından 50 yıl önce kurulmuştur324.Böylece, Eusebius'un Sinope ve Trapezus'

a ilişkin verdiği tarihlerin, Herodotos'un Sinope hakkındaki bildiriminin)Miletos'lularca bu Ionia kentinin (Miletos) çok övülen başarısınıntekrardan canlandırılmasından doğduğundan

323 Greaves 2003, 21

324İstros Ermenice çeviride 656, Jerome'de 657 yılına ve "ad Nicomedem Regem"de Kimmer istilası zamanına

tarihlenmektedir. Ermenice çevirinin Astacus'a ilişkin tarihi (706)de 25 yıllık soylar (kuşaklar) şemasına uygun olacaktır. Apollonia Pontica için bkz."ad Nicomedem regem". 730-37 (Diller): "Miletos'lular, buraya gelerek, Kyros'un saltanatından yaklaşık elli yıl önce (Apollonia)’yı kurdular. Çünkü Mi1etos'lular İonia'dan Pontos'a pekçok koloni gönderdiler. Bunlar, barbarların saldırganlığından dolayı daha önce "Axenos" denilen denizin "Euxeinos" olarak adlandırılmasına neden oldular".

93

kuşkulanmamak içinherkesçebenimsendiği üzere az da olsa bazı nedenler vardır325.Eğer

Trapezus'un kuruluş tarihi böylesi bir şemanın parçası idiyse(güvenebiliriz ki, Miletos'lular tarihi benimsedilerse koloniye hakiddia etmiş olacaklardır) tarihin kesinliğinde geçerlilik bulunmayacaktır.Fakat Trapezus ile Kyzikos'un Istros, Sinope ve Apollonia'dakiMiletos yerleşmelerine göre bildirilmiş olan eskiliğini genelçizgilerle ifade etmelidir. Trapezus'un yaklaşık 750'de kurulmuş göründüğünüsöylemekten daha öteye birşey demek, fakat daha geriye söz söylemek, akıllılık olmayacaktır.

Sinope çoğunlukla bir Miletos kolonisi olarak tanımlanmaktadır ve çoğu eski yazarlar tarafından böyle gösterilmektedir, fakat burada güçlükler vardır. Durumun gösterdiği gibi, eğer Sinope 750'den önce kurulduysa Miletos'luların kenti kurma şansları çok kuvvetli değildir. Miletos 75 ya da 90 koloni kurmuş olmakla ünlenmiş ise de ona verilen yegane VIII. yüzyıl kolonileri Kyzikus, Sinope ve Trapezus'dur ve örneklerin her birinde verilme olgusu eski değil yenidir."ad Nicomedem regem" Sinope'deki ilk Grek yerleşmesini Argonaut'lara vermektedir. Eusebius Kyzikos'un kuruluşunu 756'a olduğu kadar 685'e de koymaktadır ve bazı düşünürler Miletos'luların bu her iki tarihten de (685'deki başarısızlıkla biten bir yerleşme olarak) sorumlu olduklarını varsaymışlardır; bununla birlikte burada eskiler kentin kökenlerini bir Argonaut bağı içine sokmaktadırlar.

Eusebius'un Sinope'nin kuruluşuyla ilgili verdiği tarih ile Kyzikus'un kuruluşuna ilişkin 756 tarihini, Miletos'lu kolonistlerin diğer Grek'lerin yerleştikleri kentlere uygun

gördükleri tarihler olarak görmek ayartıcıdır326

. Sinope'nin şu ya da bu zamanda bir Miletos

325 Bkz.Bilabel, Die Ionische Kolonisation; M.S. I.yüzyılda bile bir Miletos yazıtı Miletos'un Pontos'daki Grek kentlerinin metropolisi olduğunu anımsatan bir cümle ile açılmıştır.

326Strabon XII, 3, 11; “Miletos'luların zorla girişine ilişkin bir geleneği yansıtmaktadır: Autolycos "Iason ile

yelken açanlardan biri olmuş ve bu yeri ele geçirmiş görünüyor; daha sonra Miletos'lular yerine uygun doğal

Benzer Belgeler