• Sonuç bulunamadı

Miistalthel ğcrıe kadıııIığınn/Ja bir hasbuhal

Belgede Türk kadını (sayfa 73-81)

*• n Aziz ve sevgili kızlarım! Bu küçük kitapta, muh­

telif devirlerin umumî kadınlık hayatımızdaki tesir­ lerini ve kadınlarımızın müşterek vaziyetlerini tetkik ve tetebbu etmeğe çalışırken içtimai vasatlarda rol almış hüviyet ve şahsiyet sahibi hanımlarımızdan da bahsetmeği unutmadım, lîğer bunlar m içinde noksan­ lar varsa beni mazur görünüz, kabahat bende değildir. Maksadım, yalnız meşhur kadınlarımızı tanıtmak ol­ mamakla beraber istedim ki, Ateu adedi büyük bir yekûna çıkamayan meşhur kadın tipleri, resimleri ve faaliyetlerile birlikte bu kitabın içine girsinler. Acı bir itirıf daha! Vlaetteessiif hanımlarımızdan kendile­ rine ait olan bu eser hakkında beklediğim haklı alâ­ kayı göremedim. Kadınlık âlemine himmetleri geçen erkekler ise, müracaatlarımı, beni teşvik ve terğip

eden büyük bir nezaket ve samimî bir alaka ile ka- i* bul ettiler. Kendilerine burada da teyidi teşekkür et­

mek isterim. , , . t

Görüyorsunuz ki genç ve münevver T ürk kızları! Bizde elli seneden beri, hanımlarımız ancak ve ancak büyük hadiselerin sarsıntılarına kapılarak harekete geçebilmişlerdir. Meydana gelen beş on kadın cemiye-

75

tinin harekete geçerken tatbik noktasına tesir icra eden kuvvet gene erkek kuvvetidir. Bazı hadiseler, ihtizaz kudreti zayıf bir diyapazon gibi kısa bir za­ man içinde küçüle küçiile sükûnete dalmış ve onların tahtı tesirinde faaliyete geçen kadın cemiyetleri de , hiç bir eser bırakmayarak isimleri bile unutulmuştur. Bazı teşekküller, erkek kuvvetinin ihmali karşısında gene ayni akibete uğramışlardır. Bir kısmı da bunun aksi olarak bir kaç erkeğin fuzulî müdahalesi yüzün­ den ıııahreğinden çıkmıştır Bazıları ise hakikî, münevver kadınlarımızın lakaydisi yüzünden şuursuz kalmıştır.

— Kadınlardan şikâyet mi ediyorsun? diye sora­ caksınız • bunun cevabını gene sizler veriniz.

Belki bana cevaben diyebilirsiniz ki — hemen hemen on beş sene evvelki kadın, hııviyetile de, kıya- fetile de bir « öcü» den başka ne idi?. Bu günki kadın böyle midir? Kıyafeti medeni., hüviyeti medeni.. — Buna hiç şüpe yok çocuklarım. Dün ki kadınla bu günki kadının arasındaki muazzam farkları seçmek için gözlere kuvvetli bir adese takmağa lüzum bile kalmayor. Bu farklar o kadar bariz, o kadar fasih... Evvet, dıın lakırdı sesi günah olan kadın, bugün san- ’at sahnelerinde hançeresinin ahenk ve nağmelerini yükseltiyor... Dün ancak ahçılık ve sütnenelikten baş­ ka hiç bir iş yapmasına imkân olmayan kadın, bu gün bütün meslek kapılarını, iki kanadı ardına kadar açık bir davetle karşısında buluyor. Dün doktora gö­ rünmeyi bir hicap ve günah addeden kadın, bugün

76

bizzat doktor olmuştur... Dün mahkemede iki müdafaa belemesini söylerken kaim peçesinin altında morara­ rak ter döken Türk kadını, bugün vakarla hâkim sandalyasma kurulmuştur... Dün kanun nazarında kıy­ meti sıfır olan kadın, bugün erkeklerimizin hemen hemen bütün medenî haklarına malik olmuştur.. Dün.. Bugün.. Dün... Bugün... Daha ne kadar isterseniz be­ raber sayabiliriz...

Türk kadını ferda fert Avrupa kadınları kadar yükselmiş ve müsavi bir seviyeye gelmiştir.

Fakat ben yalnız ferdiyetçi değilim. Ce- miyetçi bir insanım.. Şikâyet etmek istediğim nok­ ta da cemiyet hayatındaki noksanlarım izdir.

Fertlerin ilmi ne kadar yüksek olursa olsun, mün­ ferit ve münzevî kalınca kıymetleri semeresiz kalır.

/h hayat uzviyetler en hakikî misaller değil midir? Bir hueeyre yahut bir ııesiç ne kadar kıymet ve ka­ biliyeti hayatiyete malik olursa olsun külden ayrı­ lınca hayatiyeti de beraber sönüp gitmez mi?

Türk kadınları arasında yirminci medenî asra hakikaten layık, mümtaz şahsiyetler gittikçe çoğalıyor. Her biri birer nümune olarak gösterilebilir. Fakat tiirk kadınlığının muazzam kemiyeti yanında bu züm­ re bizim tam kemalimiz İçin kâfi midir? Bahusus bu münevver ve mükemmel zümre kül halinde çalış­ maktan müstağni kalırsa umumî cemiyet hayatımız­ da tecellisini istediğimiz karlın elinin yapabileceği güzellik ve ey iliğe hasret kalmaz mıyız ?

tarafını seyrettik; bir de arka tarafını çevirelim. Ba­ kınız bana nasıl hak vereceksiniz.

Size evvelâ küçük bir hikâye anlatacağım. Uydurma değil. Gözlerimle gördüm ve daha nicele­ rini de sayabilirim.

Geçen gün tünelden tramvaya bindim. Arabanın içinde müthiş bir feryat ve vaveyla!.. İkinci sırada kürklü ınürklii şık, güzel bir genç hanım oturmuş, kucağında bir yavru.. Ama ne yavru ?! iki iiç yaşında var. Ha babam tepiniyor.. Ha babam hay­ kırıyor. Annesinin büyük annesinin yakalayabildiği yerlerini afacan afacan tırtıklıyor. Gözyaşları salya­ larına karışmış, ağzında bir emzik.. Bağırdıkça emzik yere düşüyor.. Daha ziyade haykırıyor.. Genç valde tozlu topraklı emziği tekrar ağzına tıkıyor. Emzik tekrar düşüyor. Haydi tekrar ağıza.. Ne ciciden an­ lıyor ne öcüden..

Benim oturduğum sıranın pencere tarafında bir genç sarışın kadın daha oturuyor.. Allalıü alem ama tip jermen.. Onun da kucağında bir çocuk.. Ayni yaş­ ta fakat mütebessim.. Etraf ile alakadar daha doğrusu genç kadın yavruyu alakadar etmenin yolunu biliyor, durmadan ağlıyan, tepinen afacana hayret ve hayret­ le bakıyor. Sarışın kadın başındaki beyaz bonesile bir guvernant.. Tramvaydan kendimi dar attım.. Boğu­

luyordum. . •

Fakir veya orta halli bir kadın çocuk sahibi o- lunca yavrusunu ekseriyetle Malum ya biz burada ■ekseriyyeten bahsediyoruz — bu numuneye göre bii-

yutuyor. Zengin kadın doğurunca katta doğurmadan evvel Belçikadan, isveçreden, Almanya veya Avustur­ ya d an bir dadı sipariş ediliyor.. Zengin valde çocu- cuğıınıı dadıye ısmarladı mt — Gene ekseriyyetten bahsediyoruz elbette bir çok müstesnalar da var — ar­ tık yavrusile alâkası bitiyor., gııvernant filhakika ço­ cuğu teiniz ve sıhhatli büyütmeğe muktedir; fakat ayni zamanda lisanile beraber meydânlarını, karak­ terlerini, hislerini değiştirmeğe de muktedir.. Sonra ortaya belki sıhhatli, belki muntazam, belki modern fakat bir dejenere, bir kozmopolit'gelebilmesi de çok muhtemel... Münevver ve mütekâmil hanmılar bir araya gelip «çocuk bakmasını öğreten bir gııvernant müessesesi» açmazlar ini? Böyle bir mektebin (bidele­ rini kâfi derecede söylemiş oldum.. Fakat böyle bir müessese birdenbire havadan inmez. BıınU ancak ka­ dın dimağı düşünebilir. Ve kadın eli yapabilir, Tek el -değil, cemiyet kuvveti meydana getirebilir.

Haklı değil miyim? Bu kadar değil, daha neler var!.

Bir yaz güuiı umumî bahçelere şöyle bir uğrayı­ nız.. Ksnaf takımının devam ettiklerinden başlıyaliıu: Meselâ bir perşembe akşamı., kadın, erkek bir arada... âlâ... önlerinde masalar, türlü türlü mezeler, bir ta­ rafta buzlu rakılar kadehlerde buğlanmış, kadınlar erkeklerden aşağı kalır mı? Dikkat ederseniz görür­ sünüz, kademe kademe yükselerek kibar salonlarına girelim, ser hoş kadın, serhoş erkeğe buralarda da galiptir, kumar iptilâsında. keza...

70 *

Hani alkol ve onun küçük hemşiresi olan kumarla mücadele?!

Amma diyeceksiniz ki - Avrupada hu köyledir— nemize gerek bizim bu noktalarda Avrupa!..

Alkolün, psikozların tekevvününde, felci uınumîi miiteraki gibi ağrazı meydanda olanlarından gayrı irs tarikile hamakat, fedimiyet, belâhat gibi ruhî has­ talıklarda velhasıl bütün cümlei asabiye nöronlarını tahrip eden yegâne bir âmil olduğu bugün tebellür etmiş bir hakikatken bu noktada Avrupayı taklit veya erkekle müsavat davasına kalkışmak değil, bizzat erke­ yi bu sakim ve uıuzir itiyat ve iptilalardan kurtarmak başlıca kadının vazifesi değil midir ? Soralım bakalım Hilâliahdarın kaç tane kadın âzası var?. Hilâliahdara. fert fert yazılmak istediğimiz neticeyi temine kâfide-» ğildir. Şuurlu ve hakikî münevver kadınlarımızın bir araya gelerek candan duyulmuş bir ihtiyaçla musir bir mücadele halinde çabalaması lâzımdır. Bu kat’i hükmü verirken hiç de mübalâğa yapm ış' olma­ dığıma kaniim...

Sosiyete hayatı çok cazip, çok müfit, çok hayırlı fakat tualet hususunda rekabeti kaldırmak şartile... Daha güzel, daha zarif, daha koket olmak iddiasından vaz geçmek, hiç olmazsa bir müddet için vaz geçmek diısturile...

Avrupa kumaşlarını ve fantezilerini bizimkilere tercih etmemek imanile...

Kazanan kadın tasarrufa, kazanmayan kadın evinin ve bilnetice memleketinin bütçesine hörmet etmek

80

'suretile millî iktisadımızda en kudretli bir unsur ola­ bilir. Bu Iıayatî ve canlı meselede gene müdrik kadın ^cemiyetleri bu ehemmiyetli rolleri ifaya davetlidirler.

Ivabare’erde yabancı erkeklerin refakatinde şafakla beraber danseden, mütefessih ve mütaaffiu kokularla Basları dönen hamisiz genç kadınlarımızı himaye e- decek gene rahim ve müşfik kadın cemiyetleridir.

Verem, frengi, fııhnş gibi İçtimaî müzmin maraz­ ları şifayap edecek hep, hep kadın ruhu, kadın dimağıdır.

Türk kadınına, hürriyyet ve serbesti, kabarelerde 've işret masalarının önünde erkekle müsavat temin "etmek için verilmemiştir. O zaman bize verilen bu. mukaddes hakları, bu sam iırıîr mesuliyeti su i istimal etmiş oluruz. Hiç şüphe yok ki bu sözlerim mahtut bir akıl!iyete aittir. Rakat ne de olsa gösterdiğim bu endişe ve hassasiyette bütün münevver Türk kadını­ nın benimle beraber olduğuna eminim. Biz kadınlar aramızdan hiç bir medeniyet kurbanı vermemek husıt- . sunda el ele vermek mecburiyetindeyiz. Biz ancak medenî ve siyasî haklarda erkekle müsavat temenni edenlerdeniz.

Hak vazifeye tekabül eder. Vazifeler de memlekete müfit olmak şart ile makbul ve şayanı hürmettir. Va­ zifelerin tanzim ve tatbikmda başlı başına rol alan kadınlarımızın intihabında münevver hanımlarımızın lâkaydisi asla affedilemez.

Ben Kadın Birliğini teste ettiğim zaman iş başına geçecek olan ban unlar m intihabında bütün memle-

81

’ketin münevver kadınının alaka ve iştirakini temin için günler ve haftalarca çırpınmış durmuştum. Bütün ■çırpınışlarıma rağmen de gene muvaffak olamamıştım. Bu düşünce yalnız Kadın Birliğine ait olamaz.. Bir ■çok meselelerde iş başına geçen hanımlar ancak mü­

nevver bir kadın ekseriyetinin müntehapları olmalıdır. 'Çünkü kadın kadını tanıdığı kadar erkek kadını as­

la tanıyamaz.

Sevgili ve aziz genç kızlar, bugün münevver­ lerimizin adedi nisbet kabul etmiyecek kadar çoğal­ mış olduğu lıalde, kadın hayatı henüz muhtelif tesir­ ler arasında kalan bir mıknatisli ibreye benziyor. Kadınlık tam istikametini alamamış fakat hedefe ■çok yaklaşmıştır. Büyük Rehberin kudretli dehası ka- •dınlığn bütün hak ve kuvvetini vererek onu, hedefine tevcih etmiş bulunuyor. Ve mutlaka her medeniyet başlangıcında bu arizî sürçmeler tabiî1 hadiselerden başka bir şey değildirler. Ryi kötü bir çok cazibeler arasında küçük rakkas hareketlerile sallanan mu­ azzam kadınlık ibresine, sizler, memleketin aziz ve münevver genç kızları, misilsiz Rehberimizin sîzlere verdiği hak ve selâhiyyetle tam istikameti vere çek­ siniz. İçlerinizden pek yakında yetişeceğine büyük bir ümitle beklediğim en kabiliyetli ve mükemmelle­ riniz sevgili memleketimizin her bucağında ve her bu­ cağının hakikî ihtiyaçlarını gözeterek necip ve müş­ fik ellerinizle bir faaliyet şebekesi ördüğünüzü gör­ mek hayatımın en büyük saadetini yaratacaktır.

• £

8 ?.

Belgede Türk kadını (sayfa 73-81)

Benzer Belgeler