• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ALTERNATİF TURİZM KAVRAMI

3.3 Konya’da Bulunan El Yazmaları Kütüphaneleri

3.3.2 Mevlana Müze ve Kütüphanesi

Günümüzde Türkiye’de bulunan el yazmaları kütüphaneleri iki farklı yoldan oluşmaktadır. Birincisi özgün bir yerde -ki bu özgün yerin mistik veyahut dini bir mekân olma ihtimali oldukça yüksektir- zaman içerisinde doğal yollarla biriken el yazması kitapların bulunduğu kütüphaneler, ikincisi ise devletin ya da şahıs veya şahısların veyahut özel kuruluşların belirli bir mekâna farklı yerlerden toplayıp koyduğu el yazmalarından oluşan kütüphanelerdir. Mevlana Müze ve Kütüphanesi yukarıda bahsedilen birinci yoldan zaman içerisinde özgün bir mekânda doğal yollardan biriken kitapların oluşturduğu bir el yazması kütüphanesidir. Bu özgün mekânın evveli ise bir dergâhtır. Kütüphane’nin tarihi “Mevlana” olarak bilinen zatın babasıyla birlikte Konya’ya gelmesi ile başlar. “ Mevlana, Belh’te 30 Eylül 1207 tarihinde dünyaya gelmiştir. Mevlana’nın adı Muhammed’dir. Bütün kayıtlara göre

babası da aynı taşımıştır. Başta kendisi Mesnevinin mukaddimesinde kaydettiği üzere adı, ihtilafsız olarak bu şekildedir” (Karaismailoğlu, 2002: 22). “ Mevlana’nın babası, Hüseyin oğlu Sultanu’l-ulema Bahaeddin Muhammed, Belh şehrinde âlim ve arifleriyle meşhur bir ailedendi ve büyük bir üne sahipti” (Karaismailoğlu, 2002: 22). “Mevlana ailesinin Anadolu’ya geliş güzergâhı ve tarihleri konusunda kaynaklar arasında tam bir mutabakat sağlanamamaktadır. Bu konuda genel kanaat ailenin Bağdat, Küfe yoluyla Hicaza ulaştığı ve buradan dönerken ise Şam, Malatya, Sivas,

Erzincan, Karaman ve daha sonra Konya’ya yerleştiği şeklindedir” (Turan, 2009:73). Aile’nin Konya’ya gelişi ve burada yaşamaya başlamasından sonra

ve Mevlana’nın gerek babasından öğrendiği bilgiler gerek başka kişi veya kişilerden öğrendiği bilgiler ile yeni veyahut yeni gibi kabul edilen bir dini öğretiyi kendi dergâhında öğretmeye başlamasının neticesinde Mevlana Müze ve Kütüphanesi oluşmaya başlamıştır. “Şarkın ve İslam’ın, hatta bütün dünya tefekkür âleminin en büyük simalarından biri olan Mevlana Celaleddin Muhammed, Mesnevi’nin ilk on sekiz beytini, tevatürle sabit olduğu üzere bizzat kendi yazmış, öbür kısımlarını, zaman zaman sevgili müridi ve halifesi Çelebi Hüsameddin’e söyleyerek yazdırmış Divan-ı Kebir’deki gazellerden, belki Şems’e gönderdiği manzum mektupları kendi yazmış yahut söyleyip yazdırmış, fakat diğerlerinin hemen hepsini, bir vesileyle ve çok defa sema ederken vecid halinde söylemiş, rubailer de dâhil olduğu halde Divan- ı Kebir, bu şiirlerin, kendisini sevenler, kendisine mensup olanlar tarafından, söylediği anda derhal yahut hafızada saklanarak sonradan yazılmak suretiyle meydana gelmiş, hatta bu yüzden, bir şiiri sözlerdeki değişikler, bazı beyitlerin bulunup bulunmayışı bakımından birkaç şekilde divana girmiştir. Mektupların çoğunun da kendisi tarafından söylenip yazdırıldığı muhakkaktır” (Gölpınarlı,1970:I). Mevlana’nın yazdığı veyahut yazdırdığı şeyler bize dergâhın küçük bir yayınevi şeklinde çalıştığını gösterir. Mevlana’nın babasının ilim dünyasında bilinen bir zat olması daha sonrasında Mevlana’nın bu ilim dünyasında ortaya koyduğu görüşleri ve bu görüşlerinde o dönemlerde sözlü ve yazılı olarak (kitap yoluyla) hızlı bir şekilde yayılması bize iki şeyi gösterir;

- Sözlü olarak yayılması, bize seyahatin fazla olduğunu gösterir çünkü o dönemde teknoloji adına henüz bir şeyden bahsetmek mümkün değildir.

Aynı zamanda bugünkünden daha farklı, daha işlevsel bir seyahat söz konusudur. İnsanlar geldikleri gittikleri yerlere ait sosyal-kültürel bir şeyler alıp veriyorlar, belki ticaret kervanları kanalıyla belki savaşlar kanalıyla belki dini faaliyetler kanalıyla belki de seyyahlar kanalıyla sonuç olarak insanlar arasında öyle ya da böyle ciddi ve hızlı bir etkileşim söz konusu. - Kitapla yayılması ise dönem içerisinde kitapların insanlar arasında hızlı bir

yayılımının olduğunu, ayrıca insanların yine o dönem içerisinde kitaba belli bir değer verdiğinin göstergesidir.

Dönem içerisindeki toplum için kitap ve seyahat kavramı işlevsel bir faktördür. Mevlana öldükten sonra öğretileri ve geride bıraktığı eserler doğrultusunda kendi ekolu kendine has bir topluluk oluşturarak devam etmiştir. O dönem içerisinde bu tip kendine has öğretileri olan ve belirli bir kişiyi o has öğretinin baş öğreticisi sayan topluluklara tarikat denilmeye başlandı. Tarikat; “ Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı’ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri ” (www.tdk.gov.tr, 2018), olarak tanımlanmaktadır. Mevlana’nın ölümü üzerine adet olduğu üzere Mevlana için bir türbe yaptırılmıştır. “ Hz. Mevlana’nın ölümü üzerine Selçuklu Sarayı’ndan Alameddin Kayser ile Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun tarafından Mimar Tebrizli Bedreddin’e 160 bin dirhem harcanılarak yaptırılmıştır. Kaynaklara göre türbenin inşaatı 1274 yılında tamamlanmıştır” (Bakırcı, 2007: 194). Türbe zaman içerisinde birçok defa tadilat görmüştür, “Türbe ilk yapımından sonra Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde onarımlar görmüştür. Türbenin ilk büyük onarımı, Karamanoğullarından Alaeddin Ali Bey (1357-1398) zamanında yaptırılmıştır. Türbe Osmanlı Sultanı II.Beyazıd zamanında önemli bir onarım daha görmüştür. Türbe Osmanlı Sultanlarından III. Selim, II. Mahmut, I. Abdülmecit ve II. Abdülhamit zamanında onarımlar görmüştür. II. Mahmut tarafından yenilenen türbenin çinileri son olarak 1964 yılında Kütahya çinileri ile değiştirilmiştir” (Bakırcı, 2007: 195). Zaman içerisinde Mevlana öldükten sonra öğretilerini devam ettirmek üzere tarikatın başına birçok farklı kişi geçmiştir ve türbe içerisinde bu farklı şahıslara ait farklı derviş türbeleri mevcuttur. Bunun yanında türbe içerisinde semahane, mescit, mutfak, şadırvan gibi birçok farklı bölümler mevcuttur. Bu farklı

bölümlerden bir tanesi de kitapların bulunduğu kütüphane bölümüdür. Sadece dini öğretiler için değil her öğreti, görüş ve inanç için insan yazıya muhtaçtır bu sebeple de kitaba muhtaçtır. Mevlana’da bunun gereği olarak ardında birçok yazılı eser bırakmıştır. Yazıyla sabitlenmeyen her görüş zaman içerisinde değişmeye ve kendi mecrasından kaymaya mecburdur. “ Postnişin Mehmed Said Hemdem Çelebi 1854 yılında dergahta bulunan kitaplar ile kendi kütüphanesindeki kitapları bir araya getirerek envanter defterinde kayıtlarını yaptırmıştır. Ayrıca kitapları dört ayrı mühürle mühürleyerek Hasan Paşa Türbesi’nde kütüphaneyi kurmuştur. Daha sonra Mevlana Türbesi’nin güney yönüne bitişik olan payanda ile Hasan Paşa Türbesi’nin arası ahşapla kapatılarak kütüphane olarak kullanılmıştır. Dergâhların kapatılmasından sonra 1926 yılında Müze Müdürü Yusuf Akyurt tarafından kitapların kayıtları tekrar yenilenmiştir. 2500 kadar yazma eserinin bulunduğu kütüphanede 11.000 kitap bulunmaktadır” ( Bakırcı,2007: 204). Bu kütüphanede bulunan kitaplar hakkında kapsamlı bir çalışma yapan Abdülbaki Gölpınarlının çalışması 4 cilt halinde basılmıştır. İlk cildinde mezkûr kütüphane hakkında şunları söylemektedir “ Mevlana Müzesi yazmalarının, hem eskilik, hem de cilt ve tezhip bakımından Türkiye kütüphaneleri içinde müstesna bir yeri vardır. Selçuklular devrinden son zamanlara dek, bilhassa diniyat, tarih ve tasavvuf, hatta eski Türkçemiz yönünden gerçekten de bir hazine mahiyeti taşıdığı kataloğumuzdan anlaşılacaktır. Birçok yazmalar orijinaldir yahut orijinal denecek bir karakter taşımaktadır; birçoğu da tek nüshadır. Selçuklular zamanından günümüze dek, cilt ve tezhip özellikleri, yazı karakteri, hatta kâğıt bakımından paha biçilmez bir derecededir. Tasavvuf, adab ve erkân, edebiyat müzik ve dil bakımından milletimize dünyaca tanınmış değerler kazandıran Mevlevilik tetkikleri içinde eşi bulunmayan bu kitapların kataloğunu ait oldukları bölümlere göre yapmayı düşündük” (Gölpınarlı,1967:1). Abdülbaki Gölpınarlının Mevlana Müzesi Yazmalar Kataloğu gerçekten bu kütüphane için özgün bir çalışmadır. Kendisinin Arapça, Farsça ve Osmanlıcaya hâkim oluşu sebebiyle kütüphanede bulunan tüm kitapların hangi konularda olduğunu tek tek anlatmış, müellifler ve kitaplar hakkında özet bilgiler vermiştir. Mevlana Müzesinde bulunan kütüphanede ender kitaplar mevcuttur. Bu ender kitapların yanında bu kütüphane Mevlana ve Mevlevilik adına yapılacak olan bütün çalışmalar için başvuru merkezi niteliğindedir. Mevlana’nın uluslararası

insanlığa mal olmuş kişiliği düşünüldüğü zaman bu kütüphane sadece yurtiçindeki araştırmacılar için değil aynı zamanda yurtdışındaki araştırmacılar içinde bir başvuru merkezidir. Yurtdışında Mevlana üzerine birçok tanınmış insan araştırmalar yapmaktadır. Aşağıda batı dünyasında Mevlana üzerine araştırma yapmış tanınmış araştırmacılar ülkelerine göre listelenmiştir;

“ ALMANYA - Goethe - J. VonHammer - F. Rüchert - George Rosen - H. Ethe - H. Ritter - HansMeinke - AnnemarieSchimmel - W. Von Der Porten - V. VonRosenaweig - MaxMayerhof - C. Salemann. - M.M. Özelsel FRANSA - JacquesWallenbourg - Cl. Huart - Maurice Barres - Myriam Harry - E.V Meyerovitch - IreneMelikoff - B. Garre de Vaux - Massignon - Kabir EdmundHelminski GÜNEY AFRİKA - ColinGarbett

AVUSTURYA - Schwannau ABD - RalphWaldoEmerson - ColemanBarks - Robert Bly - W. Chittik DANİMARKA - Asmussen HOLLANDA - BrakellBusy - Carp - G.F. Pyper - Y. Schcoht İNGİLTERE - E.H. Whinfield - E.H. Palmer - R.A. Nicholson - A.J. Arberry - J.W. Redhouse - E.H. Wilson - Graham - Tholuk F. Bandry - E.G. Browne - Hasbuch - Davis, F. Haadland İSVİÇRE - Burgel İTALYA - Alexander Bausani - Anna Masala

MACARİSTAN

- Alexander Hegel ROMANYA

- N. Odillov RUSYA

- Radi Fiş ” (Ergin, 2002:315).

Bunun yanında doğu dünyasında da Mevlana üzerine araştırma yapmış birçok araştırmacı vardır. Kütüphanede sadece Mevlana ile ilgili eserler bulunmamaktadır, fakat Mevlana gibi bir şahsın eserlerinin orijinallerinin bu kütüphanede bulunması kütüphanenin bilinirliğini artırmaktadır.

Benzer Belgeler