• Sonuç bulunamadı

Alışveriş eylemi, tarih boyunca kamusal mekanların yaşamsal işlevlerinden biri olmuştur. Gerek Agora, gerek ortaçağ pazarı, Osmanlı Kapalıçarşıları, kamusal değerlerin üretildiği ve paylaşıldığı meknalardır. Ancak Sanayi Devrimi, kapitalizm ve tüketim kültürü üçgeni içinde, alışveriş eylemine yüklenen yeni değerler, alışveriş mekanlarının da anlamsal ve fiziksel değişimlerine neden olmuşlardır.

Şekil 3.1 Üstte: Kapalıçarşı’ya ait, kumaşpazarından bir gravür Altta: Paris Bon Marche, ipek reyonu

Kaynaklar: http://img362.imageshack.us ile,

D. H. Ramsey Library, Special Collections, University of North Carolina at Asheville, 1896 tarihli kitapçık

Alışveriş merkezleri kamusal mekanlar olarak algılanmalarına karşın, geçmişin “kamusal” olarak adlandırılan mekanlardan farklı olarak tüketimin “özel” işlevini yerine getirmek amacıyla tasarlanmışlardır. Müşterilerin birincil sorumluluğu olan tüketimden ayrılmamalarını sağlayacak şekilde dış dünyanın dışarıda bırakıldığı mekanlar olan (Madden ve Wiley-Schwartz 2002) alışveriş merkezleri, fabrikanın üretim alanında yaptığını tüketim alanında yapmaktadır. Fabrika nasıl emek gücünü diğer üretim araçları ile birlikte belirli bir mekan ve zaman ritminde buluşturan bir araçsa, alışveriş merkezleri de tüketiciyi tüketim araçlarının mekan ve zamanı örgütlemesi içinde bir araya getiren ve yönlendiren mekanlardır (Yırtıcı, 15 Aralık 2005).

Alışveriş merkezleri, varlıkları ile üretimin ve tüketimin idealleri ile sıkı sıkıya bağlıdır ve tüketim kültürünün temel bileşenlerinden biridir. Çağdaş kültür için alışveriş merkezi ticaret ve eğlencenin bütünleştirildiği mekanlar olmuşlardır. Üretim ve tüketim bağlamında ekonomik, anlam ve kimliğin inşası bağlamında ise kültürel alanlarının bileşimi durumundadırlar (Craig, 1993). Ritzer (çev., 2000), alışveriş merkezlerini birer tüketim katedrali olarak tanımlar, bu mekanlar insanlar üzerinde büyüleyici bir etkiye sahiptirler, mekanın büyüsü bozuldukça ve mekan sıkıcı hale geldikçe, büyüleyici yeni tür mekanlar devreye girecektir. Auge’ye göre alışveriş merkezleri, kapitalizm’in “yer olmayan” mekanlarındandır (Tomlison, çev., 2004). Tomlison’a göre ise modernizmin yersiz-yurtsuzlaştırma eğilimlerinin birer ürünüdürler. Gottdiener’e göre ise (2005) alışveriş merkezleri, tüketimin birer aracı olan yarı-kamu mekanlardır.

Viktor Gruen 1950’lerin ortasında yazdığı bir makalesinde, alışveriş merkezinin “banliyönün toplum yaşamı için birer kristalizasyon noktası” olabileceğinden bahsetmektedir. Ona göre, “alışveriş merkezleri korunmuş bir yaya çevresinde, sosyal yaşam ve rekreasyon imkanları yaratmak, kamu ve eğitim kurumlarını bünyesine almak suretiyle mevcut boşluğu doldurabileceklerdir” (Madden ve Wiley- Schwartz 2002). Gruen, alışveriş merkezlerinin sadece birer tüketim alanı olmaktan öte, yeni banliyö toplulukları için birer kent meydanı olabileceğine inanıyordu. 1950’lerde inşa edilen Southdale, Garden State Plaza ve The Bergen Mall, alışveriş

merkezlerinin toplum merkezleri olabileceği düşüncesini yansıtan örneklerdir. Her iki alışveriş merkezinde de bu mekanları toplum merkezleri olarak yasallaştırmak için, müşterilere de cazip gelen kültürel ve eğitimsel olanakların sunulduğu toplantı mekanları bulunmaktadır. Bu merkezler tarihsel olarak Amerikalılar için toplanma mekanları olan şapelleri ve berber dükkanları da içermekteydi. Ancak bu alışveriş merkezlerinin yakınlardaki kent merkezlerinin ekonomilerini bozduğundan, ırksal ve sınıfsal ayrımcılığa yol açtığından da bahsedilmektedir (Madden ve Wiley-Schwartz 2002).

Şekil 3.2 Southdale Alışveriş Merkezi, 1956. Edina, Minneapolis. Kaynak: http://images.publicradio.org

Alışveriş merkezleri müteahhitleri için bölgesel alışveriş merkezleri ile ilgili öncelikli düşünce, bu mekanların kent meydanı olarak hizmet görmesidir; bazıları da kentlilerin, alışveriş merkezlerinin toplum merkezleri olarak da işlev göstermesi isteğine cevap vermektedirler (Madden ve Wiley-Schwartz 2002). ICSC alışveriş merkezlerinde yer almak üzere halk kütüphanesi, toplum sağlığı merkezi ve diğer kamu yararını gözeten kurumları içeren bir liste yayınlamıştır.

Alışveriş merkezlerinin diğer vatandaşlara ulaşma mekanları olabildiğinin görülmesi ile birlikte bu mekanlara kamusal mekan gibi davranılmaya başlanmıştır. Bu mekanın protesto, duyuru gibi aktiviteler ya da diğer kamusal etkinlikler için kullanılması, A.B.D.’de pek çok davanın konusu olmuş, bu mekanların statüleri ile ilgili tartışmalar başlatmıştır. 1960’ların sonlarında bir mahkeme alışveriş merkezleri

sahiplerinin özel mülkiyeti altında olmasına karşın, yurttaşlara özgür konuşma hakkı tanımış ancak 1970’lerde başka bir mahkeme bazı konuşmaların mal sahibinin mülkiyet hakkının ihlali olduğu kararını vermiştir (Madden ve Wiley-Schwartz 2002). Günümüze dek pek çok davada kuruluşların hakları gözetilmiş, ancak bazılarında serbest konuşma hakkı genişletilerek alışveriş merkezleri kamusal mekanlar olarak değerlendirilmiştir.

Alışveriş merkezlerinin kamusal mekan ya da özel mülkiyet olarak görülmeleri arasındaki bir diğer tartışma da, kentler ve yerel yönetimlerin alışveriş merkezlerini vergi indirimi, imar hibeleri gibi çeşitli şekillerde desteklemeleri nedeniyle alışveriş merkezlerinin sadece özel mülkiyet olmayıp, kamusal nitelik taşıdığını savunmaktadır. Bazı ülkelerde ise müşterilerin alışveriş merkezi içinde alışveriş yapmaktan başka hakkı bulunmamaktadır (Odenheimer, 2006). Erkip (2003), alışveriş merkezlerinin geçmişin elitist kamusal mekanlarından daha demaokratik ve kamusal olduğunu iddia etmektedir.

Ruiz, Chebat ve Hansen’in çalışmasına göre (2004), rekreasyonel ve deneyimsel müşteriler için sinema, oyun ya da müzik market gibi eğlenceye yönelik mekanlar önem taşımaktadır; örneklemenin %11 ve %20’sini bu iki grup oluşturmaktadır. “Bakınan” ve hedefli müşteriler ise %29 ve %40’lık oranlardadırlar.

Erkip (2005)’in Ankara Bilkent Alışveriş Merkezi’nde yaptığı araştırmaya göre, insanların %90’ından fazlası alışveriş yapmaktan hoşlanmaktadırlar. Verilen cevaplardan çıkan sonuca göre, alışveriş bir zorunluluk değildir ve hoşça vakit geçirmeyi de içeren bir etkinliktir. Alışveriş merkezleri bir boş zaman geçirme mekanı olmanın yanı sıra birer sosyal çevredirler; deneklerin %54’ü buraya yalnız gelmediklerini beyan etmişlerdir. Alışveriş merkezine gelmede aile ve arkadaş çevresinin %54 oranında etkili oluşu, buraların aynı zamanda birer aile mekanı olduğunun göstergesidir.

Erkip çalışmasında (2005) alışveriş merkezlerini hoş vakit geçirme (alışveriş dışı aktiviteler), yeni deneyimler (estetik kalite ve alışkanlıklar), alışveriş ortamı (hizmet

ve insanlar), güvenlik (güvenlik ve konfor), ulaşılabilirlik (ulaşım ve park), sosyalleşme (başkalarıyla ya da yalnız olma) ve sosyal çevre (diğer insanların varlığı ve kalabalık) bileşenleri ile analiz etmiştir. Van Raaij’in (1983; Oppeval ve Timmermans 1999 içinde) çalışmasında ise bu bileşenler genel değerlendirme, fiziksel çevre, verimlilik, ulaşılabilirlik ve sosyal çevre olarak isimlendirilmiştir. Uzzell ise alışveriş merkezini bir kamusal mekan olarak değerlendirirken bu sınıflandırmayı duyusal (fiziksel konfor), yakınlık (diğerleri ile ilişki, kalabalık), alışveriş (çeşitlilik ve malların kalitesi) ve yönetimsel çevre (hizmet ve güvenlik) olarak yapmaktadır.

Alışveriş merkezlerinin sosyal yönü ise ikiye ayrılmaktadır; arkadaş, aile ile ve yalnız olmak (sosyalleşme); diğer insanlarla ve kalabalıkta olmak (sosyal çevre). Oppewal ve Timmermans (1999) ile Eroglu ve Machleit’ın (1990; Erkip 2005 içinde) araştırma bulgularına göre, kalabalık hoşça vakit geçirme söz konusu olduğunda olumlu, alışveriş söz konusu olduğunda ise olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Tüm bu faktörlerin önem derecesi, mekan ile kullanıcı özelliklerine bağlı olarak belirmektedir.

Alışveriş merkezlerinin kamusal yaşamı tehdit eden yönü ise “diğerleri” olarak adlandırılabilecek bazı grupların dışlanması ve bu merkezlerin belli kesimlerce kullanılıyor olmasıdır. Bu durum, kent yaşamında da gözlenmektedir. Kamusal mekanların kullanımında, kapı ve güvenlik yoluyla özel kontrol uygulanması, kentsel yaşam açısından bir tehdit unsuru olarak görülmektedir (Erkip, 2005). Zukin (1995; Erkip 2005 içinde)’e göre sıradan insanların gittiği sıradan alışveriş bölgelerinin varlığı kentsel kamusal yaşamının pratikleri için önem taşımaktadır.