• Sonuç bulunamadı

4. KENTSEL MEKAN ve İKTİDAR

4.2 Mekanın Üretimi ve İktidar

Lefebvre’ye göre kapitalizm kendi iç çelişkilerini yumuşatma becerisini ve büyümeyi mekana yerleşerek ve bir mekan üreterek sağlamaktadır. Lefebvre’nin kapitalist toplumun ömrü ve sürekliliğine ilişkin hemen her analizinde “üretim ve yeniden üretime” ilişkin bir vurgunun bulunması rastlantı değildir. Burada amaçlanan bir yandan tarih boyu değişen, dönüşen, farklılaşan, el değiştiren mekanın üretiminin gerisinde kapitalist topluma ait dinamikleri tanımlamak, diğer yandan ise bununla

sınırlı kalmayarak bu üretim ve yeniden üretim süreçlerinin arkasına gizlenen hedefler bütününü açığa çıkartmaktır (Lefebvre,1973).

Bu noktada Lefebre'nin analizlerini incelemek faydalı olacaktır. Analizini tarihsel ve diyalektik materyalizm yöntemleri ile derinleştiren Lefebvre bu yolla bir yandan mekanın iktisadi ve ideolojik ilişkiselliğini gözler önüne sererken, diğer yandan da aslında üretim kavramının kendi anlamını da sorgulayarak bu kavramı uzun yıllar boyunca tartışıldığı emek ve meta üretimi sınırının ötesine çıkartmayı hedeflemiş ve başarmıştır. Üretimden söz ederken, kastettiği hiçbir zaman salt bir emek-meta üretimi değildir, aynı şekilde üretim ilişkileri söz öbeği de yalnızca iktisadi alandaki üretim sürecini ifade etmemektedir. Lefebvre’nin dilinde ve kuramında üretim; mekanı, zamanı, toplumsal ilişkileri, aşkı, sanatı, doğayı, daha doğrusu yaşanan, duyumsanan hemen her şeyi kapsayacak bir anlama sahiptir. Bu tür bir anlam genişlemesi, üretim sürecinin ana özneleri olarak tarif edilebilecek emek ve sermayenin yanına yeni özneler eklememektedir. Ancak aksine emek ve sermaye karşıtlığında yaşanan çatışmanın yaşamın bir alanına özgü değil ama tüm alanlarındaki kurumsallaşmaların da belirleyeni olduğuna vurgu yapmaktadır (Lefebvre,1973).

Gerçekten de üretimdeki dönüşüm, bir anlamda mekandaki dönüşümdür. Daha doğru bir ifadeyle üretim tarzı dönüşürken mekanı da dönüştürür. Mekandaki bu dönüşüm istemsiz, bilinçsiz bir sonuç değil, aksine üretimdeki dönüşüm için olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Örneğin esnek üretim salt çalışma saatlerinin ve ücretin esnekleşmesi ile hayat bulacak bir dönüşümü ifade etmemektedir. Esnek üretimin kendine uygun bir emek-meta üretme mekanına ihtiyaç duyacağı aşikardır. Ancak en dar anlamı ile üretim alanı olarak ifade edilebilecek fabrikanın dönüşümü de esnek üretimin ihtiyaç duyduğu mekansal dönüşüm açısından yeterli değildir. Koca bir kentin konut politikasının yeniden kurgulanması, kamusal alanlarının kullanım sistematiği ve ağırlığının tekrar tarif edilmesi, gündelik yaşam pratiklerinin esnekleşme ile uyumlu hale getirilmesi, üretim biçimindeki ilgili dönüşümün gerçekleşebilmesi için zorunludur.

Sonuç itibariyle tüm dönüşüm süreçleri ile mekan arasında bu kadar ayrılmaz bir ilişkinin varlığı mekanın kendi karmaşık yapısının bir sonucudur. Mekan, soyut ve somut, fiziksel ve psikolojik olup, canlı, değişken ve hareketli bir yapıya sahiptir. Bütün bu özellikleri ile beraber toplumsal alana ilişkin bütün dönüşümlerin izini taşır

ve tam da bu karmaşık yapısı ve taşıdığı izlerin etkisi ile kapsamlı bir toplumsal analiz nesnesi olarak ele alınabilir.

Mekanın bu yapısal özelliği onun toplumsal temelinin ifadesi olarak iktidarın toplumla kurduğu ilişkide ona kilit bir rol biçer. Bu anlamı ile kentsel mekan iktidarın hegamonik ilişkilerini kurumsallaştırması açısından önemli bir araç durumundadır. Bu noktada iktidar iktisadi, siyasal, toplumsal ve iktisadi olarak kendini yeniden üretmenin araçlarına sahip olduğu koşullarda ancak kendi sürekliliğini sağlayabilir. Burada önemli olan bu yeniden üretim araçlarının tümüne sahip olması değil bir biçimde bu araçlar sayesinde ayakta kalmayı başarabilmesidir. Mekanın üretilmesi sürecinde en önemli nokta mekanı kendi içerisinde bir şey olmaktan çıkararak onu oluşturan toplumsal ilişkiler alanı içerisinde tanımlamaktır. Bu noktada mekanın üretim sürecinde belirleyici olan siyasal ve iktisadi boyutları ile iktidardır. İktidarın toplumsal bir baskı mekanizması olarak mekanı denetimde tutması, onun tüm boşlukları doldurması ile mümkündür. Bu nedenle kapitalizmin kentsel mekan pratiği, çeşitliliğin karşısında bir pratik olarak tanımlanabilir.

Avar’ın vurguladığı üzere kapitalizmde mekan üretimi, tıpkı başka metaların üretimi gibidir. Avar bu durumu ‘parçalanma ve aynılaştırma’, ‘yeniden üretilebilir ve tekrarlanabilir olma’ yasası olarak tanımlar. Mekanın aynılaştırılması ve farklılıklardan arındırılması için zor gerektiği açıktır. Bu zor; soyutlama ve soyutlamanın pratik kullanımına içkindir. Şiddetin kullanımı ‘indirgeme, işlevlerin ayrılması ve yerleştirilmesi, hiyerarşi ve ayrım ve bazen de estetikleştirme aracılığıyla’ kendini hissettirir. Nihayetinde belirli bir uzman tarafından kurulmuş indirgenmiş modeller, zihindeki indirgeyici pratiğin tasarladığı soyutlamalardır. Bu nedenle düzen kurmak ve öznelerini tanımlamak zorundadır (Avar, 2009).

Kent ne kadar boşluklu ve karmaşık bir yapıdaysa iktidarın mekan üzerindeki denetimi de o kadar sınırlanmış olacaktır. Engels Fransa’da sınıf savaşımları kitabı için yazdığı önsözde; Paris’in sokaklarında yaşanan dönüşümün barikat mücadelelerini kazanma şansını yok ettiğini ifade eder (Marks, 2006). Zira genişletilmiş yollar sistemin zor aygıtının geleneksel direniş biçimlerini alt etmesinin etkili birer aracı haline dönüşmüştür. İktidar kent üzerindeki denetimini öncelikli olarak kamusal mekanlar üzerinde kuracaktır. Bu anlamı ile kapanan kent mekanlarını iktidarın, sürekli gelişen denetim alanları olarak tanımlamak yerindedir.

Kent sisteminin saydamlığı ve yalınlığı her durumda bir giz ve aldatıcılığı içerisinde barındırır. "Zira saydamlığın altında yatan gizem, iktidar ve baskıdır" (Lefebvre, 1991).