• Sonuç bulunamadı

Tanımlama gücü, temsil kabiliyeti ve yayınladığı içeriklerle olaylar ve konular hakkında insanların düşüncelerini ve yaklaşımlarını etkileyen medya gibi bir mecranın, göçmen yoksullara karşı tavrı ve onları temsil biçimi araştırma konusuna veri sağlaması nedeniyle son derece önemlidir. Sığınmacıların, mültecilerin ve göçmenlerin kamuoyu tarafından algılanma biçimleri, medyanın fikirlere olumlu ya

da olumsuz etki etmesiyle yakından ilgilidir. Göçmenlere ve yoksullara hem siyasal ve kamusal tartışmalarda hem de medyada yeterince ilgi gösterilmemesi ve yapılan çalışmaların sınırlı sayıda olmasına karşın, aşağıda yoksulların temsiline ve medyada sunumuna dair ulaşılan araştırmalar aktarılmıştır.

Yoksulların medyada nasıl sunulduğuna dair araştırma yapan Bullock vd. (2001: 230) medyada yoksulluğun görmezden gelindiği, görselleştirildiği, suçla ve ırkla ilişkilendirildiği, kadınlaştırıldığı gibi görünümlere ulaşmışlardır. Ahıska ve Yenal (2006) ise Türkiye‟de 1990‟lardaki kültürel temsilleri analiz ettiğinde, yoksulluğun toplumsal boyutlarına ilişkin noktalardan bahsedilmediğini hatta gizlendiğini tespit etmişlerdir. Araştırmacılara göre konu bağlamsızlaştırılarak, yoksulluğa uzak olan kitleler için bu sorun seyirlik malzemeye dönüştürülmüştür. Bunların yanında gazetelerde sürekli olarak üçüncü sayfa haberlerinde yer verilmeye başlanan yoksullar isyan, şiddet ve suç ile ilişkilendirilmiş, bu kriminal söylemler medyada kendine yer etmiştir (Erdoğan, 2007: 308).

İngiltere‟de yapılan araştırmalar, yoksulluk konusunun haber değeri taşımadığını fakat oradaki gazetecilerin yoksulluğu bir sorun olarak gördüğünü ortaya çıkarmıştır. Gazetecilere göre yoksulluk öyküleri sıkıcı ve kasvetli olduğundan, izlenme ve okunma oranları da düşük olacaktır. Bu da gazetecilerin pazarda görmek istedikleri yüksek değişim değerlerini karşılamayıp, sistemden pay alamamalarına neden olacaktır. Bu sebeple yoksulluk haberlerini ya şok edici ya da sıra dışı gibi sunmak, izlenirliği arttırmak için başvurulan yöntemlerin başında gelmektedir (Robinson vd. 2009: 11-12).

Gilens (1996) ile Clawson ve Trice (2000) Amerika Birleşik Devletleri‟nin haber medyasını incelediklerinde yoksulluk konusunun işlendiğini fakat bu konunun sadece Afro Amerikalıların sorunu olarak görüldüğünü ortaya çıkarmışlardır. Aslında yoksulların üçte birini oluşturan siyahi vatandaşlar medyada yoksul nüfusun üçte ikisini oluşturuyor gibi gösterilmiştir. Medya temsil gücüyle toplumda algı yaratmayı başarmış, vatandaşlar ülkelerinde böyle bir tablonun egemen olduğuna inanarak bu düşünce doğrultusunda hareket etmiştir (akt. Gökalp vd.,2010: 151).

Haber ve televizyon programlarında yoksulluğun nasıl temsil edildiğini inceleyen Aksoy (2010: 3225), yoksulluğun temsillerle yeniden üretildiğini ve diğer araştırmacıların bulgularına benzer şekilde medyada görünmezleştirildiğini ifade

etmiştir. Çalışmada, yaratılan anlamları ortaya çıkarmanın önemli olduğunu belirtilmiş bunun yanında yoksulluğun ve yoksulların temsiller sayesinde seyirlik hale getirildiği bir kez daha açıklanmıştır. Kendall (2005) ise araştırmasına yoksulların yanında işçi sınıfını da dâhil ederek, medyanın kendilerine karşı olumsuz temsiller ürettiğini söylemiştir. Araştırmasına göre medyanın bu tavrı orta ve üst sınıfın toplumdaki konumlarını üstün gösterme amacından kaynaklanmaktadır. Sonucunda elit kesim olarak adlandırılan gruplar medyada yüceltilir; yoksullar ise kendi yanlışlarının bedelini ödemek için acınası duruma düşmüş insanlar olarak gösterilir (akt. Gökalp vd., 2010: 152).

The Media, Poverty and the Public Opinion başlıklı İngiltere‟de yayınlanan bir araştırma raporunda (McKendrick vd., 2008) vatandaşların hem yoksulluğa hem de yoksullara dair düşünce ve fikirlerinin oluşumunda medyanın büyük rolü olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. İncelenen haber ve televizyon programlarında yoksulluğun kökenlerine, nedenlerine, yaygınlaşmasındaki etkenlere ve sonuçlarına değinilmediği gibi haberlerde sürekli olarak aynı gazetecilik dili ve kalıplaşmış sözcükler kullanılmıştır. İçeriklerde yoksul insanların genellikle “sorunlu” kelimesiyle tasvir edilmesi anlatılanlara verilebilecek örneklerdendir. Bunların dışında yoksulluk haberlerinde sıradan ve yaşanmış örnekler yerine uç noktalardaki olağan dışı örneklerin yer alması raporda aktarılanlar arasındadır (Aksoy, 2010; Gökalp ve ark., 2010).

van Dijk (1999: 368-369) toplumsal grupların medyadaki temsillerini incelerken azınlıkların, göçmenlerin ve üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarının benzer kelime ve söylemlerle temsil edildiği sonucuna ulaşmıştır. Güçlü gruplar ve uluslar söz konusu olduğunda ise medya, bahsedilen temsillerin tam tersi yönde bir duruş sergilemektedir. Ana akım medyada zaten çok az yer verilen görece güçsüz gruplar, haberlere konu olduğunda medyanın tasvir tarzının değişmesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanında güçsüz grupların basmakalıp söylemlerle anılmaları, haber kaynağı olarak kullanıldıklarında itibar görmemeleri, biz-siz ayrımına maruz kalmaları van Dijk‟ın diğer değerlendirmeleri arasındadır (Kutlu ve Bekiroğlu, 2011: 921).

Hayırseverlik ve dayanışma üzerine kurulu olan, bir zamanlar Türk televizyonlarında büyük ilgi gören “Kimse Yok Mu Gönüllüler” isimli program

üzerine analizler yapan Hüseyin ve Ece Karakuş (2012) bu programın yoksulluğa kalıcı çözüm değil geçici çareler bulduğunu ortaya koymuşlardır. Gönüllülerin kamera karşısında yoksul insanlara yardımcı olmasından sonra program bitiminde yoksulların ne durumda olduğu hakkında hiçbir bilgi verilmemektedir. Aynı zamanda yoksullar bu programda cefakâr ama mutlu ya da şükretmeyi bilen insanlar olarak gösterilerek, yoksulluktan kurtulacakları günü bekliyormuş gibi temsil edilmişlerdir.

Araştırmacılar tarafından yoksulluk ve suç ilişkisine odaklanıldığında ise birbirlerini etkileyen ve aralarında anlamlı ilişkiler bulunan bulgular elde edilmiştir. Fırat‟a göre (2015: 222) bazı suç işleme nedenleri arasında yoksulluk vardır ve buradan hareketle yoksulluğun insanları hem suç işlemeye yönelttiğini hem de suç işlemenin insanları yoksullaştırdığını söylemek mümkündür. Fakat buradan bütün yoksul nüfusun suç işleyeceği sonucunu çıkarmak yanlış olacaktır, çünkü yoksulluk suç işlemek için bir bahane olarak görülmemelidir.

Göçmen yoksulların öteki olarak konumlandırıldığı çalışmaları analiz eden Ünal (2014: 85-86) medyanın biz ve öteki şeklinde yaptığı ayrımların yoksulluk sorununa çözüm getirmek yerine daha da büyüteceğine inanmaktadır. Keskin bir dil kullanan medya, yabancı olarak tasvir ettiği yoksullara karşı düşmanlık ve nefret duygularını içeren söylemlerde bulunmaktadır. Medyanın bu söylemlerine maruz kalanlar, yoksulları ötekileştiren ve dışlayan bireylere dönüşmektedir. Ünal‟ın Türkiye özelinde göç, göçmen, mülteci gibi sorunlar üzerine gerçekleştirdiği analizinde ise sorunlara yalnızca Türk misafirperverliği çerçevesinden bakıldığı görülmektedir. Sorunların diğer boyutlarını görmezden gelen bu aktarım biçimi, kentlerdeki yaşam pratiklerini etkileyerek ufak çaplı çatışmaların ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Bu sebeple yoksulluk ve göç gibi konulara tek bir boyuttan yani misafirperverlik çerçevesinden bakmak sorunların çözümü için eksik kalmaktadır. Benzer şekilde Gaziantep‟te vatandaşlar ile Suriyeliler arasında çıkan olayların medyada “Gaziantep‟te Suriyeli avı” başlığıyla yayınlanması, haber dilinin önemini bir kere daha göstermektedir. Mazlumder‟in raporuna göre (2014) insanları şiddete yönlendiren bu haber dili, Türk basınında tiraj arttırma kaygısına yönelik yapılan hareketlere örnek teşkil etmektedir (Pandır vd., 2015: 7).

Ülkemizde yapılan diğer çalışmalardan Göker ve Keskin‟in (2015: 254-255) gazeteler üzerindeki araştırmaları, mültecilere yönelik haberlerin olumsuz içerikte yansıtıldıklarını belirtmektedir. Gazete haberlerinde mülteciler genel olarak ekonomik yük, suç ve çatışma söylemleriyle anılmaktadır. Mültecilik olgusunun yer aldığı haberlerde özellikle Suriyeliler mağdur olarak resmedilmiştir. van Dijk‟a göre medyada mağduriyet vurgusu yapılması, kurban üretme mekanizmasını da harekete geçirmektedir. Bu sebeple haberlerde mülteciler savaş sebebiyle yurtlarından edilmenin kurbanı olarak gösterilir. Diğer kurban ise mülteci akınından en çok etkilenen yerlerden biri olmasıyla bilinen Türkiye‟dir. Görülmektedir ki bu tarz haberler biz ve öteki karşılaştırmalarını sunmaya devam etmektedir.

Murat Erdoğan‟ın (2015) “Türkiye‟de Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” adlı çalışması, gazetelerin hükümete yakınlığına veya uzaklığına göre sığınmacı temsillerinin değişip değişmediğini ortaya koymaktadır. Araştırmanın bulgularına göre Suriyeli sığınmacılar hükümete yakın gazetelerde korunması gereken insanlar olarak gösterilmiştir. Aynı zamanda bu gazetelerde hükümetin sığınmacılar lehine gerçekleştirdikleri uygulamalar ve yaptırımlar övgüyle anlatılmıştır. Hükümete mesafeli gazeteler Suriyelileri suça eğilimli ve ülkemize özellikle ekonomik açıdan yük olan kişiler olarak yansıtmıştır. Araştırmanın yapıldığı dönemde hükümete karşı duruşunu değişken olarak tanımlayabileceğimiz gazeteler ise sığınmacılardan bahsederken hem olumsuz bir anlatımı tercih etmiş hem de onları mağdur olarak ifade etmeyi uygun görmüştür.

Şanlıurfa‟nın Akçakale ilçesinde Suriyeli mültecilerin şehirde bazı sorunlara yol açması Boyraz‟ın (2015) çalışmasına konu olmuştur. Araştırmacıya göre ekonomik sorunlar başta olmak üzere sosyal, politik, kültürel ve asayiş konularında da Suriyelilerin neden olduğu sorunlar şehirde boy göstermeye başlamıştır. Mültecilerin inşaat işçisi olarak düşük ücretlerle çalışması, ilçede yaşayan halkın kazanç durumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bunun yanında Suriyelilerin gelişiyle hırsızlık ve fuhuş gibi olayların arttığının belirtilmesi, asayiş konusunda ciddi problemlerin yaşandığını göstermektedir (Göker ve Keskin, 2015:233).

Buchanan vd. (2003: 39) sığınmacıların medyada temsil edilme tarzlarının, günlük hayatta karşılaştıkları tepkilerle doğru orantılı olduğunu söylemektedir. Buna göre medyada olumsuz bir dille sergilenen sığınmacılar, günlük hayatta da olumsuz

tavırlarla karşılaşmaktadır. Medyanın kendileri hakkında yanlış bilgi verdiğini ifade eden sığınmacılar, sunum biçimleri yüzünden kızgınlık, ön yargı ve taciz gibi durumlara maruz kalmaktadır. Buradan hareketle medyanın sığınmacıları nasıl temsil ettiği kadar, nasıl temsil etmediği de tartışılması gereken bir konu haline gelmektedir. Konu hakkında İngiliz medyasında Suriyeliler üzerine araştırma yapan Crawley vd. medyada sığınmacı seslerinin eksik olduğunu tespit etmiştir. Araştırmacılar sığınmacıların mağdur olarak temsil edilmesini yetersiz, suçlu olarak temsil edilmelerini ise tehlikeli bulmuşlardır (akt. Pandır vd, 2015: 6).

Yoksulluğun medya temsilinde fobik, patetik, sözde-nesnel, simgesel yok edilme temsil kategorileri öne çıkmaktadır (Gökalp vd, 2010: 158). İzleyicilerde/okuyucularda acıma duygusunu uyandırmak için yoksulların yaşadığı şiddet, intihar, taciz gibi olaylar dramatize edilerek sunulmaktadır. Medya bu tarz trajik içeriklerin nesnel olduğu iddia etmektedir. Yayınlanan içerikler yalnızca yoksullara değil, bir şekilde yoksullarla yan yana gelmiş insanlara da gönderme yaparak, yoksulluk sorununun altında yatan sebeplere odaklanmaz. Simgesel yok edilme ile anlatılmak istenen ise haberlerin dramatikleştirilmesi uğruna, yoksulların ve yoksulluğun görmezden gelinmesidir. Diğer bir ifadeyle yoksulluk haberlerinin artık gazetelerde yer almaması, bu sorunun yavaş yavaş gazete sayfalarından silinmesi anlamına gelmektedir (Doğan, 2015: 891).

Doğanay ve Keneş‟in (2016: 177-178) gerçekleştirdikleri analiz, Suriyeli mültecilerin Türkiye‟de ayrımcılığa uğramasının sebeplerini rasyonel, duygusal ve duygusallığın rasyonelleştirilmesi düzleminde açıklamaktadır. İlk olarak mülteciler ekonomik yük olarak tasvir edilmekte ve güvenlik sorunu oluşturduklarına dair haberler yapılmaktadır. Tehdit olarak anıldıkları haberlerde ise hükümetin dış politikasını eleştirmek için kullanılan bir araç görevi görmektedirler. İkinci noktada Suriyelilerin varlığı, yasal ve insani hakları, hatta içinde bulundukları zor durumun insani boyutları görmezden gelinmektedir. Yapılan haberler, mülteciler için harcanan para miktarını, gerçekleşen yardımların maddi boyutunu, sayılarının kaç kişiye ulaştığını aktarmaktan öteye geçememektedir. Üçüncü olarak mültecilerin içinde bulundukları kötü şartları ve her yerde görünür olmaları sebebiyle karşılaştıkları tepkileri duygusallaştırarak sunan haber dilleri karşımıza çıkmaktadır. Yaşadıkları sorunların toplumsal-politik açıdan neden ve sonuçlarına değinmeyerek sadece

mültecilere yapılan yardımları ön plana çıkaran, sonunda da yardımlaşma ve dayanışmanın önemine vurgu yapan bir anlatım yer almaktadır. Diğer yandan ana akım, yerel basın ve sosyal medyada görülen örneklerde sığınmacılar için savaş kaçkını, terörist, korkak, hain, hırsız, cahil gibi söylemler vurgulanmıştır. Aşırıya kaçan bu olumsuz örnekler mültecileri hedef haline getirerek, ırkçı söylemin de yeniden üretilmesine katkı sağlamaktadır.

Medya sığınmacı ve göçmenlere yer verirken, onların var oluşlarını bir sorun olarak yansıtmaktadır. Göçmenleri genel olarak yabancı kategorisine alan medyanın söylemlerinde ırkçı ve ayrımcı betimlemeler göze çarpmaktadır. Haber içeriklerinde ise göçmenleri hedef göstererek, göçmenlerin bulundukları kötü şartlar hakkında mağduriyet yaratmaktadır. Medya, bu insanların sahip olduğu kötü şartları ve yaşanan yoksulluğun nedenlerini göz ardı eden ve haberlerinde yer vermeyen bir anlatıma sahiptir (Doğanay ve Keneş, 2016: 146).

Avrupa‟da yapılan çalışmada aşırı sağ partilerin göçmenlere yönelik bakış açısı analiz edilirken, mültecilerin Müslüman olduğu bunun yanı sıra tüm Müslümanların da göçmen olarak görüldüğü sonucu ortaya çıkmıştır. Bu durum orada hoş karşılanmamakla birlikte, Avrupa‟daki vatandaşların zihnine yerleştirilen göçmen algısından dolayı, düşmanca tutumlar sergilendiği görülmüştür. Yetkililer bu durumu yalanlayarak, göçmenlere karşı bahsedildiği gibi ön yargı ve kötü tutumların olmadığını ileri sürmüşlerdir. Fakat aşırı sağ partiler göçmenleri yani Müslümanları, bölgedeki işsizlik sorununu arttırmalarıyla suçlamaktan geri kalmamışlardır. Aynı zamanda bulundukları yerde suç oranlarının artmasından da onları sorumlu tutarak, bu iddialarını gündeme taşımışlardır (Yardım, 2017: 232).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GÖÇMEN YOKSULLARIN YAZILI BASINDA SUNUMU ÜZERĠNE YAPILAN ARAġTIRMANIN BULGULARI

3.1.Metodoloji

Bu çalışmanın amacı ve araştırmanın problemine uygun olarak, içerik analizi yöntemi kullanılmış ve uygulanan kodlama cetveli ek olarak belirtilmiştir. İçerik analizi kayıtlı metinlerin analizine yönelik bir yöntem olarak mesajın kapsadığı, taşıdığı ve ilettiği enformasyonuna odaklanmaktadır. İnsan etkileşimlerinin, gazete içeriklerinin, haberlerde kullanılan kelimelerin incelenmesine yarayan bu yöntemin uygulama alanı oldukça geniştir (Yıldırım, 2015: 105).

Çalışmanın metodoloji kısmı araştırmanın problemi, amacı, önemi ile kapsam ve sınırlılıklar gibi çalışmanın uygulama bölümünü betimlemeye yarayan genel bilgileri açıklamaktadır.

3.1.1.AraĢtırmanın Problemi

Araştırmanın temel problemi, yoksulluğun, göçmenlerin ve göçmen yoksulların gazetelerde hangi bakış açılarıyla temsil edildiğini ve yoksulluğun nasıl işlendiği, kurgulandığını ortaya koymaktır. Bunu yaparken gazetelerin yayın politikalarına göre; göçmen yoksulların temsillerinde farklılık olup olmadığı ve bu farklılığın nedenleri analiz edilecektir.

3.1.2.Amaç

Çalışmanın temel amacı, gazetelerin yoksulluğun nasıl sunduğunu, işlediğini, kurguladığını analiz etmek ve göçmen yoksulların temsil edilme biçimlerini ortaya koymaktır. Farklı bakış açılarına ve politik görüşlerine sahip olan gazetelerin seçilmesi ise sunum ve temsil bakımından farklılık olup olmadığını gösterme amacından kaynaklanmaktadır.

3.1.3.Önem

Medya, insanların dünyayı/kişiyi/kurumu tanımlamasında en önemli araç konumundadır. Gerçekliği yeniden üretmesi ve hikâye üreticisi durumunda olması, hedef kitlesi üzerinde etki yaratabilmektedir. Dolayısıyla yoksulluk ve göçmen konulu haberleri incelemek; kitlelerde yoksullara ve göçmenlere karşı oluşan

fikirlerin ve tavırların nasıl oluştuğunu gözler önüne sermektedir. Haber dili üzerinden genel kanaatlerle ilgili fikir vermek, bu çalışma açısından önem arz etmektedir.

3.1.4.Kapsam ve Sınırlılıklar

Yoksulluk teriminin bir sorun olarak ortaya çıkışı 17.yy‟a kadar dayanmaktadır. Ancak önemli düşünürlerin yoksulluk sorununa ilgisinin 18. ve 19. yy‟da arttığı görülmektedir. Ülkemizde ise yoksulluğa yönelik çalışmaların son yıllara dayandığını ve sınırlı sayıda olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda çalışmaya getirilen sınırlama konu ve amaç bakımından şekillenmiştir. Çalışmanın uygulama aşaması 1 Ekim 2018 - 1 Nisan 2019 tarihleri arasında yapılmıştır. Bu çalışmada göçmen yoksulların yazılı basında sunumu çerçevesinde bir kapsam çizilerek konu sınırlandırılmıştır. Araştırmanın Türkiye‟de yayın yapan gazetelerle sınırlı olması ve ana akım ve muhalif medya içerisinden 5 gazetenin seçilmesi araştırmanın sınırlılıkları arasındadır.

3.1.5.Evren ve Örneklem

Araştırmanın evreni Türkiye‟de yazılı basın ürünleri (gazeteler) olarak belirlenmiştir. Amaçlı örneklemi ise farklı politik görüşler doğrultusunda 01.10.2018-01.04.2019 tarihleri arasında yayınlanan Milliyet, HaberTürk, Hürriyet, BirGün, Evrensel gazeteleri oluşturmaktadır. 6 ay boyunca yayınlanan tüm haberler arasında araştırma konusuna uygun 97 adet haber araştırmaya veri sağlamıştır.

3.1.6.Verilerin Toplanması ve Analizi

İçerik çözümlemesi ve literatür taraması tekniğinin kullanıldığı bu çalışmanın ilk aşamasında literatür taraması ile konuyla alakalı olduğundan “yoksulluk, yoksul, göç, göçmen, medya, temsil ve ilişkiler” konularında araştırma yapılmış ve bu araştırmalar çalışmanın teori kısmında kullanılmıştır.

Uygulama kısmında ise içerik çözümlemesi tekniğini kullanabilmek için araştırmanın amacı doğrultusunda kodlama cetveli hazırlanmıştır. Hazırlanan kodlama cetvelinde 20 adet soru bulunmaktadır ve bu soruların kodlanabilmesi adına uygun kategoriler oluşturulmuştur. Daha sonra belirlenen tarihler arasında 5 adet farklı gazetenin tüm haberleri toplanarak içlerinden yine araştırmanın konusuna

uygun haberler seçilmiştir. Seçilen haberler üzerinde ekte belirtilen “Medya ve Yoksulluk: Göçmen Yoksulların Yazılı Basında Sunumu İçerik Çözümlemesi Kodlama Cetveli” uygulanmıştır.

Elde edilen veriler istatistik programı aracılığıyla bilgisayar ortamına aktarılmış ve gerekli analizler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada frekans analizi ve çapraz tablo analizi kullanılmıştır. Son olarak, istatistiksel analizlerden elde edilen veriler doğrultusunda değerlendirmeler yapılmıştır.

Benzer Belgeler