• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3. İmaj, Sterotipler, Kimlik, Temsil ve Mesleki Kimliklerin Temsili

3.3.4. Medyada Kimlik Temsili

Toplumsal bir alt grubu, o gruba üye olan her bireyin kişisel özelliklerini de hesaba katarak değerlendirmek pratikte imkânsızdır. Dolayısıyla, toplumsal grup kimliklerinin genellemeler ve ortak özellikler üzerinden belirlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bu noktada zorunlu olarak karşımıza çıkan kavram ise temsildir.

Temsil, doğal olarak gerçeğin kendisi değil, bir yeniden üretimidir. ‘‘Temsil, aslın olmadığı yerde, asıl yerine durandır.’’ (Dalıcı, 2010: 55). Toplumsal grup kimliklerinin temsili de gruba ait ortak özelliklerin, çeşitli etkilerle toplum belleğinde yer etmiş genel imajın bir yansımasıdır. Bu yansıma, genelleştirilmiş bir gerçekliğin yeniden sunumu anlamına gelmektedir ki kavramın ortaya çıkışında kullanılan dildeki (İngilizce) karşılığı olan ‘representation’ kelimesinin çözümlenmiş halinde de ‘re’

(Tekrar, yeniden) ve ‘presentation’ (Sunum) kelimeleriyle karşılaşılmaktadır.

Kimlikler ağırlıklı olarak görsellik üzerinden temsil edilmektedir. Görsellerin mesaj iletim gücü ve evrenselliği, bu görevi üstlenmelerindeki anahtar özelliklerdir.

Kıyafetler, kullanılan araç ve gereçler, süs eşyaları gibi nesneler, kimliklerin temsili için yeterli görsel malzemenin üretimine imkân tanımaktadır. Örneğin, insanlar, mesleki kimliklerini giysileriyle üzerlerinde taşımaktadır. Yani, kıyafet yolu ile meslek rolünün temsil edilmesi söz konusudur (Dalıcı, 2010: 122). Bunların yanında, bedenin kendisi de gerek cinsiyet, gerek ten, saç ve göz rengi, gerekse duruş bakımından kimliklerin temsilinde önemli yer tutan görsel malzemeyi sağlayan bir unsurdur. ‘‘Beden; bireysel/toplumsal aidiyetlerin yapıldığı ve sınırların çizildiği, kimlik tanımının söylendiği bir yerdir.’’ (Dalıcı, 2010: 5). Görseller üzerinden yapılan

kimlik temsillerinde ne kadar çok öğe yer alırsa alsın, bu temsillerin ancak ve ancak gerçeğin bir kısmını içerisinde taşıdığını unutmamak gerekir.

Temsiller dar bir bakış açısıyla ortaya konmaktadır. Ancak, medyanın etkisiyle bu dar kalıplı genellemeler öyle yüksek bir görünürlüğe sahip olmaktadır ki, bir süre sonra toplum tarafından gerçeğin ta kendisiymiş gibi algılanmaktadır. Kitle iletişim araçlarında sunulan temsiller üzerinden, kimliklere yönelik kod ve simgeler, toplumsal belleğe yerleşmekte ve bireylerin kimliklerinin şekillenmesinde etkili bir rol oynamaktadır (Varol, 2013: 10). Bu sebeple, bir tanıma göre temsil, farklı sosyal grupların medyadaki görünürlüğünü ve bunların kitleler tarafından ne şekilde algılandığını ifade etmektedir (Nicholas ve Price, 1993: 43). Medyanın bu vasfı, kimlik oluşumu üzerindeki etkisine de işaret etmektedir. Bu etki, daha çok kalıp yargılar (sterotipler) kullanılarak kurgulanan görsellerle yaratılmaktadır. Kitle iletişim araçları, belli tipte insanları hep belli rollerde göstermekte, bu yolla izleyiciye toplum hakkında belli kalıplar sunmaktadır (Greco Larson, 2006: 14). Medya tarafından sürekli pompalanan imajlar, kimliklere dair zihinlerde belli resimler oluşturmakta ve bu resimler mesaj iletirken büyük kolaylık sağlamaktadır. Ne de olsa simgenin asıl işlevi bir nesne üretmek değil o nesne üzerinden hatırlamayı olanaklı kılacak bir süreç üretmektir (Dalıcı, 2010: 64).

Medyanın ürettiği yapay gerçeklik, gerçek dünyanın bir hayalmiş gibi algılanmasına ve gerçekle kurgunun yer değiştirmesine neden olmaktadır. Aslında demokrasilerde medyanın görevi, farklılıkların temsilini mümkün kılmak, her sesin duyurulmasına aracılık etmektir. Oysa medya gerçeği çarpıtıp sterotipler yaratılmasına katkı sağlamakta ve kimliklerin tek tip olarak yansıtılmasına hizmet etmektedir.

Stephanie Greco Larson da medyadaki bu temsillerin, statükoyu ve belli eşitsizlikleri sürekli destekleyecek şekilde seçildiğini ve yapılandırıldığını belirtmektedir (2006: 2).

Barthes’in de mitleri sınıf temelinde değerlendirdiği ve bu mitlerin hâkim sınıfın değerlerinin doğallaştırılmasına hizmet ettiğini savunduğu düşünüldüğünde medyadaki kimlik temsillerinin bir politika ürünü olduğu konusunda fazla tereddüde yer yoktur (Özsoylu, 2004: 39).

‘‘Kitle iletişim araçlarındaki temsil politikalarının ideolojik boyutu çoğu kez örtülü niteliktedir. Dolayısıyla, kitle iletişim araçlarında görüntülenenler kadar, görüntülenmeyen temsiller de ideolojik bir etki yaratır.

Croteau ve Hoynes’ın ifadesiyle söylenirse, medyanın ideolojik etkisi medyanın içeriğinde olduğu kadar, medyadan dışlanma ve içerilmeme durumlarında da kendini gösterir.’’ (Croteauve Hoynes, 2003: 163).

Medyada temsil edilen kimliklerin yanında temsil edilmeyen kimlikler de incelendiğinde, egemen güçlerin görmezden geldiği ve güç pastasından hiçbir şekilde pay almalarını istemediği sosyal gruplar hemen belli olmaktadır. Temsil meselesindeki bu konu, yani temsilden dışlananların durumu, en çok medyadaki cinsiyet temsillerinde dikkat çekmektedir. Erkek egemen dünyada, olağan biçimde erkeklerin kontrolünde olan kitle iletişim araçlarında görsel temsil anlamında itibarlı meslekler, güçlü pozisyonlar, erkek kimliği üzerinden sunulmakta, kadınlar ise yine toplumun kendisine biçmiş olduğu cinsel meta, anne, ev hanımı görselleriyle yansıtılmaktadır.

Biseksüel yahut homoseksüel cinsiyet kimlikleri ise, medyada ya tamamen temsil dışı bırakılmakta ya da mümkün olan en uç halleriyle görünürlük kazanmaktadır. Böylece toplumsal bellekte cinsiyetlere ilişkin kalıp yargılar tekrar tekrar üretilerek güçlendirilmektedir.

Türkçede karşılığını ‘küreselleşme’ olarak bulan ‘globalisation’ sözcüğünün Fransızcada homojenlik anlamı taşıyor olması aslında küresel olarak hemen her anlamda sınırların gevşemesi ve bunun da toplumlar arasındaki etkileşimleri artırarak bir benzeşme sürecini doğurduğu düşünüldüğünde, son derece anlamlı hale gelmektedir (Gül, 2010: 11). Teknolojideki gelişmeler ve özellikle internetin yaygınlaşması, kültürel anlamda ortak paydaların artmasına, farklılıkların azalarak benzerliklerin çoğalmasına çok uygun bir ortam hazırlamaktadır. Marshall McLuhan’ın ‘küresel köy’ deyimi, internetin ve kitle iletişim araçları sayesinde her geçen gün biraz daha anlam kazanmaktadır. Medya, kültürlerarası etkileşimi artırırken elbette siyasi ve ekonomik anlamda egemen durumda olan ülke ve bölgelerin kültürleri

diğer toplumlara çok daha fazla ulaştırılmakta, kültürel etkileşim, hâkim güçlerin lehine gelişmesini sürdürmektedir. Yani, burada bahsedilenin, aslında tam bir homojenlik değil, bazı kültürlerin diğer kültürleri kendine benzetmesi olduğu unutulmamalıdır. ‘‘Medya yoluyla oluşturulan kültürel homojenlik, ulusal ve kültürel değerler önemsenmeyerek, dünya insanları ya da kültürleri arasında -hâkim kültürün lehine olan kültürel sembollerin alış-verişinin hızlanması anlamına gelmektedir ve bu süreç, yerel kültürlerde değişikliklere yol açmaktadır.’’ (Çavuşoğlu, 2014: 37).

Medya aracılığıyla küresel bazda dolaşan bilgiler, Kuzey Amerika ve Avrupa kültürlerinin tüm dünya tarafından öğrenilmesine neden olmakta ve bu akışa yoğun biçimde maruz kalınmasından kaynaklı olarak, diğer yerel kültürlerin erozyona uğradığı görülmektedir. Bu durum, tüm kültürlerin bir biçimde egemen kültürlere benzemesi sonucunu doğurmaktadır. Özellikle egemen toplumların üretimi olan sinema filmlerinin, televizyon dizilerinin ve müzik videolarının gerek televizyon gerekse internet üzerinden dünyanın her yerinde takip ediliyor olması, her anlamda tek tipleşen bir küresel kültürü beslemekte ve bu kültürün imgeleri tekrar tekrar üretilerek dolaşıma sokulmaktadır.

Görsel 98 Küreselleşmeye dair bir kolaj98

98 https://sothl.com/2011/03/06/the-americanization-of-the-lutheran-church-missouri-synod/

IV. BÖLÜM

İNTERNET GAZETELERİNDE MESLEKİ KİMLİKLERİN GÖRSEL TEMSİLİ ARAŞTIRMASI