• Sonuç bulunamadı

Tebaʻa-i Ecnebiyye ile Ecânib Beyninde Mütekevvin Deʻâvî-i Hukûkiyye ve Ticâriyye

Nass-ı ʻUhûd ve Teʻâmül-i Kadîm; Mehâkim-i Muhtelitenin Sûret-i Zuhûru; Mehâkim-i Muhtelitenin Vazîfesi; Muhtelit Deʻâvîlerde Azâ-yı Muʻâvinenin Vazʻiyyeti; Deʻâvî-i Muhtelitede Tercümânın Huzûru; Mehâkim-i

Muhtelitede Tatbîk Olacak Kânûn ve Usûl-i Muhâkeme; Usûl-i Mehâkim-i Hukûkiyye ile Usûl-i Mehâkim-i Ticâret Arasındaki Başlıca Farklar; Şühûd-ı

Şahsiyenin Cevâz veyâ ʻAdem-i Cevâz İstimâʻi; Mehâkim-i Muhtelitede Fransızcaʹnın Cevâz-ı İstiʻâli; Mehâkim-i Muhtelitedeki Deʻâvîye İnkıtâʻ

Münâsebâtın Teʼsîrâtı, Masârif-i Muhâkeme.

Nass-ı ʻUhûd ve Teʻâmül-ü Kadîm ̶ ʻUhûd-ı kâdîmenin sarâhatine nazaran tebaʻa-i Osmâniyye ile tebaʻa-i ecnebiyye arasında mütehaddis deʻâvî tercümân hâzır olduğu hâlde kâdı tarafından fasl ve rüʼyet edilmek iktizâ eyler; fi'l-vâkiʻ 1086 H. (1675 M.) İngiliz kapitülasyonunun bir fıkrasında «İngilterelü ve ona tâbiʻ olanları dâʻvâ ve husûmetleri vesaʼir umûr-ı şerʻiyyeleri oldukda tercümânları veyâ vekîlleri hâzır olmadıkca hükkâm dâʻvâların fasl ve istimâʻ eylemeyeler» ve 1153 H. (1740 M.) Fransız kapitülasyonunun bir maddesinde «Françe tüccârı ile kimesnenin nizâʻı olsa kâdıya vardukda Françelünün tercümânları hâzır bulunmaz ise kâdı dâʻvâların istimâʻ etmeye; eğer tercümânları mühim masâlihde ise gelince tevakkuf oluna; amâ onlar dahî teʻallül edüb tercümânımız hâzır değildir deyû ʻavk etmeyüb tercümânların ihzâr eyleye» ve 1174 H. (1761 M.) Prusya kapitülasyonunun bir maddesinde «Prusyalunun umûr-ı şerʻiyyeleri vukûʻunda elçîleri veyâhûd (s. 71) konsolosları veyâ vekîlleri maʻrifetiyle ve tercümânları vesâtatıyla şerʻile rüʼyet oluna» ve 1197 Rusya kapitülasyonunun 63'üncü maddesinin fıkra-i evvelâsında «memâlik-i Osmâniyye'de ticâret eden Rusyalulara dâʼir böylece karar verilmiştir ki eğer Rusya tüccârından biriyle nizâʻ vâkiʻ olub bu bâbda kâdıya şikâyet olunur ise kâdı Rusya tercümânı hâzır olmadıkca dâʻvâyı istimâʻ eylemeye; ve eğer tercümânlar âher bir mühim işte meşgûl bulunur ise gelinceye dek teʼhîr oluna; ve Rusya reʻâyâları dahî tercümânları hâzır değildir vesîlesini sû-i istiʻmâl etmeyüb bilâ-teʼhîr huzûr-ı şerʻe ihzâr eyleyeler» denilmiştir

ki şu nusûs bir Osmanlı ile bir ecnebî arasında mütekevvin deʻâvînin yalnız tercümân hâzır olduğu hâlde hükkâm-ı şerʻi maʻrifetiyle rüʼyet olunacağını ifâde

eder [1]278 nitekîm Tanzîmât-ı Hayriyye'den biraz evveline (s. 72) kadar bir

Osmanlı ile herhângi bir ecnebî arasında mütekevvin bi'l-cümle deʻâvî tercümân hâzır olduğu hâlde mehâkim-i şerʻiyyede hasm ve fasl edilmiş ve taʻbîr-i aherle teʻâmül-i kadîmede deʻâvî-i muhtelitenin kâdı tarafından fasl ve rüʼyeti merkezinde bulunmuştur. Mehâkim-i Nizâmiyyeʹnin teşkîli üzerine, mehâkim-i şerʻiyye ve nizâmiyyenin tefrîk-i vezâʼifine dâʼir 24 Cümâde'l-âhir 1305 ve 24 Şubat 1303 târihli tezkere-i sâmiyenin de nâtık olduğu vechle, mehâkim-i şerʻiyyenin salâhiyyet-i fiʻliyyesi kasr ve fâʼiz mukâvelesine mekârin alacak ve taʻahhüdât ve iltizâmât ve zarar ve ziyân ve kontoratoya merbût îcâr ve isticârdan ve muʻâmelât- ı ticâriyyeden mütevellid münâzaʻâtın hall ve hasmı hasren mehâkim-i nizâmiyyenin dâʼire-i vazîfesine idhâl edilmesine ve taʻbir-i âherle ekser deʻâvî içün mehâkim-i şerʻiyye makâmına mehâkim-i nizâmiyye kâʼim olmasına mebni tebaʻa ile ecânib beyninde tekevvün eyleyen hukûk ve ticâret dâʻvâları ber- muktezâ-yı ʻuhûd yalnız tercümân hâzır olduğu hâlde mehâkim-i nizâmiyyede rüʼyet edilmek lazım gelir.

Mehâkim-i Muhtelitenin Sûret-i Zuhûru ̶ Maʻlum olduğu üzere sadr İslâm'da fukahâ-yı ashâb emr-i kazâya meʼmûr edilir; Emevilerde, Abbasilerde, Endülüslerde ise, mertebe-i ictihâda vusûl-i kuzât içün miʻyâr ʻilmî ittihâz edildiğinden, kâdılar müctehidînden nasb ve taʻyîn (s. 73) olunurlardı; mine'l-cümle meşhûr kâdı Şerîh-i Eyyâm Hazreti Ömer'den iʻtibâren Haccac-ı zâlim zamânına

(s. 71)

278 [1] Maʻa-zalik tebaʻa ile ecnebî arasında mütekevvin olan deʻâviden dört bin akçeyi mütecâviz

olanların Divân-ı Hümâyûn'da rüʼyet edileceğine dâʼir de baʻzı kapitülasyonlarda sarâhate tesâdüf edilmektedir; ez-cümle 1153 H. (1675 M.) Fransız kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyâde olan dâʻvâları Divân-ı Hümâyûn'da istimâʻ olunub gayrî yerlerde istimâʻ olunmaya» ve 1086 H. (1675 M.) İngiltere kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyade olan dâʻvâları Âsitâne-i Saʻâdet'te istimâʻ olunub gayrî yerlerde istimâʻ olunmaya» 1197 H. (1783 M.) Rus kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyâde olan dâʻvâları işbu ʻahid-nâmenin 64'üncü maddesinde karar verildiği üzere Divân- ı ʻÂli'de istimâʻ olunalar» 1149 H. (1737 M.) İsveç kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyâde olan dâʻvâları Âsitâne-i Saʻâdet'te istimâʻ olunub gayrî yerlerde istimâʻ olunmaya» 1170 H. (1756 M.) Danimarka kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyâde olan dâʻvâları Âsitâne-i Saʻâdet'te görüle» 1239 Sardunya kapitülasyonunda «dört bin akçeden ziyâde resîde olan dâʻvâları Âsitâne-i Saʻâdet'e havâle kılınarak müktezâ-yı şerʻi şerif üzere rüʼyet oluna» denilmiştir. (s. 72)

Fakat Avusturya Toskana kapitülasyonlarında işbu mikdâr üç bin akçe olmak üzere tehdîd edilmiş ve fi'l-vâkiʻ 1130 H. (1718 M.) Avusturya kapitülasyonunda «üç bin akçeden ziyâde olan dâʻvâları kenar mahkemelerde istimâʻ olunmayub Âsitâne-i Saʻâdetimʹe havâle oluna» ve 1248 Toskana kapitülasyonunda «üç bin akçeden ziyâdeye resîde olan dâʻvâları kenar mahkemelerde istimâʻ olunmayub sâʼir müsʼtemenler kıyâsen Âsitâne-i Saʻâdet'e havâle oluna» deyû muharrer bulunmuştur.

kadar Kûfe'de kâdı idi; İmâm Ebû Yusuf'da Mehdi ve Hadi ve Reşid zamânlarında Kâdiyyü'l-kuzât idi. Devlet-i Osmâniyye'nin zuhûr ve teʼsîsi üzerine dahî emr-i kazâya icâbı vechle ehemmiyyet verilmiş kâdılar sinîn-i ʻadîde medârisde tahsîl-i ʻulûm ile ehliyyeti musaddık ve o vaktin en mühim imtihânı olan ruʼus imtihânında bi'l-müsâbaka hâʼiz-i muvaffakıyyet olduktan sonra on derece üzere mürettib-i silsile-i müderrisîni hayli senelerde bi'l-fiʻl tedrîs-i ʻulûm ile iştigâl ederek terfîʻan katʻ ede ede mevleviyyete vâsıl olmuş vasiyyet fazl ve irfânı ve seviyye-i ahlâkiyyesi beyne'l-enâm taʻyîn eylemiş bulunan zevât fazla meyânından intihâb ve nasb olunurdu; işbu ruʼus imtihânına dâhil olabilecek derecede tasdîk-nâme ahzına muvaffak olubda hasbe'l-kader ruʼus imtihanından geri kalanlar ise o vakit ki dârü'l- fünûnların yetiştirdiği erbâb-ı iktidârdan ve heder edilmesi tecvîz kılınamayan ʻulemâdan bulundukları cihetle bu gibilerden de nâʼibler intihâb edilirdi.

Bu usûl bin târihlerine kadar hiç sû-i istiʻmâle uğramaksızın devam eden kuzâta ve nüvvâb-ı mazbûtü'l-ʻilm ve'l-ahlâk bulunduğu ve hükümetçe de bunlara ehemmiyyet-i lâzıme ʻatf edilerek tahsîl ve terbiye maʻişetlerine kemâ-yenbagi iʻtinâ olunduğu cihetle o zamânlar Devlet-i Osmâniyye mehâkim-i rû-yu ʻarzın mahâfil-i maʻdeleti ʻadd olunur ve kâdılar ʻiffet ve istikâmette mesel-i sâʼir telakkî edilirdi. Lakin usûl-i idâre-i devlette ʻalâʼim-i tezebzüb ve ihtilâl-i rû-nümâ ve ezvâk gûnâ gûne ibtilâ peydâ olduğu o asırdan iʻtibâren tahsîl-i ʻulûma lüzûmu kadar teşvîk ve iʻtina edilmemesi hîssiyyet-i nisbeye ve izâfiyyeye göre pâşâ (s. 74) zâdelere mertebe-i ʻilmiyye-i tevcîh kılınmak usûlü ihdâs olunması dolayısıyla bir tâkım nâ-ehiller meslek-i ʻilmiyyeye intisâb ederek ya ʻan-cehlin veyâ li-garaz şerîʻat nâmına birçok sû-i istiʻmâlât vukûʻa getirilmiş ve sahâʼif-i kütüb-i fıkhiyyede muntavî kalan kavânîni ʻâliyye-i İslâmiyye artık icrâ-yı teʼsîr maʻdelet edemez olmuş ve efrâd-ı milleti haksızlıktan şikâyete sevk eden bu haller Avrupa içün de hükümetimize bir vesîle-i müdâhale teşkîl eylemiştir.

Diğer taraftan Avrupa ile ihtilâ tekessür ve münâsebât-ı ticâriyye inkişâf ve tevsiʻ ve beyne't-tüccâr câri bir tâkım usûl ve kavâʻid pey-der-pey memleketimize intikâl eylemesi hükümeti muʻâmelât-ı ticâriyyede mâ-bihi't-tatbîk olacak esâsları taharrî ve vazʻa sevk etmiştir. Gerçi ahkâm-ı şerʻiyye kâffe-i mesâʻili hele kâfî ve «ezmânın tegayyürüyle ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz» ve ʻörfen maʻrûf olan şey şart kılınmış gibidir» ve «beyne't-tüccâr maʻrûf olan şey beynlerinde meşrût gibidir» ve «ʻörf ile taʻyîn ve nas ile taʻyîn gibidir» misillü esâsât-ı fıkhiyye hakka

vusûl emrinde sülûk olunacak şâh-râhi irâʼeye kâfil ve beyne't-tüccâr tedâvül eden poliçeler içün kütüb-i fıkhiyyenin kitâbü'l-kefâlesinde «ahkâmu's-süftece» yahûd «mesâʼilü's-süftece» ünvânları tahtında ahkâmı mâhsûsa mevcûd ve fıkh-ı Hanefiyye hasr-ı nazar edilmeyüb de fıkh-ı Şâfiʻî ve Mâlikî ve Hanbelî ve hatta ashâb-ı münkariz olmuş diğer müctehidlerin akvâlî tedkîk ve tetebbuʻ edildikde muʻâmelât-ı ticâriyyenin her kısmı içün medâr-ı tatbîk olacak ahkâma tesâdüf edilmek müteyakkın ve mukâvelât ve taʻahhüdâtı ʻukûdât-ı şerʻiyyeden birine ircâʻ mümkün ise de bâlâda bast ve temhîd edilen esbâb dolayısıyla mertebe-i ictihâde mütekarrib ve ʻilm-i fıkhın gavâmız ve ledünniyyâtına vâkıf hükkâm-ı maʻa't- teʼessüf mefkûd ve hattâ ahkâm-ı şerʻiyyeye meh-mâ-emken mütâlaʻa (s. 75) ve kütüb-ı fıkhiyyeden istinbât-ı maʻnâya muktedir hükkâmın bile mikdârı pek mahdûd olduğundan, hükümet beyne't-tüccâr tekevvün eden ihtilâfâtı mehâkim-i şerʻiyye hâricinde hall ve hasm ettirmek çârelerini taharrîye mecbûriyyet hiss etmiştir.

İşte bu ıztırâr sevgiyle Hükümet-i Osmâniyye daha on dokuzuncu asr-ı mîlâdî mebâdiyesinden yaʻnî 1215 târihinden iʻtibaren Osmanlılar ile ecnebîler beyninde tekevvün eden deʻâvî-i ticâriyyenin Osmanlı ve ecnebî tâcirlerden mürekkeb muhtelit komisyonlarda sûret-i istisnâʼiyyede rüʼyetine mesâğ göstermiş idi; Gümrük Emîniʹnin taht-ı riyâsetinde teşekkül eden bu komisyonlar hâkimü'ş- şerʻden ve Divân-ı Hümâyûn'dan daha ziyâde ʻörf ve ʻâdet-i ticâriyye vâkıf ve deʻâvî-i ticâriyyeye rüʼyete bi'n-nisbe sâlih ʻadd edilmiş ve deʻâvî-i ticâriyyede ʻale'l-ekser Avrupa'da câri usûl ve kavâʻid mevzû-i bahs olub yerlilerin ise bu cihetlere vukûfu nâkıs bulunması hasebiyle işbu tüccâr cemʻiyyetlerine ve taʻbîr-i âherle komisyonlara ecnebî tüccârın dahî duhûl ve kabûlü tensîb kılınmış idi.

Târih-i ısdârı 1255 H. (1839 M.) senesinde müsadif bulunan Gülhâne-i Hatt- ı Hümâyûn'undan bir sene sonra yaʻnî 1256 H. (1840 M.) de Ticâret Nezâretiʹne

mülhak olmak üzere Bâb-ı ʻÂlî'de bir Ticâret Meclisi teşkîl ve Avrupa tüccârı [1]279

(s. 76) ile poliçe alub satanlar [2]280 nezâret-i müşârün-ileyhânın taht-ı idâresine

(s. 75)

279 [1] Sultân Mahmud Hân-ı Sânî zamânında yerliden berâtlı tüccâr sınıfı ihdâs ve teşkîl ve bunlara

bir tâkım imtiyâzât ve muʻâfiyât bahş ve iʻtâ edilmiş idi; bunların tebaʻa-i müslümeden olanlarına «hayriye tüccârı» ve tebaʻa-i gayr-i müslimeden olanlarına «Avrupa tüccârı» denilmiş ve cânib-i devletten hayriyye tüccârı muʻteberânından biri de üzerlerine «şeh-bender» nasb ve taʻyîn kılınmış idi. (s. 76)

280 [2] Deʻâvî-i ticâriyye mehâkim-i şerʻiyyede rüʼyet edilmemeye başladığı andan iʻtibâren

tevdîʻ kılındı. 1257 senesi Zî'l-kaʻdesinde Ticâret Nezâreti Gümrük Emânetiʹne ilhâk edilmesi üzerine işbu Meclis-i Ticâret Gümrük Daʼiresiʹnde teşekkül etmeye başladı.

Ticâret Nezâreti müsteşârı hâzır olduğu hâlde şeh-benderin taht-ı riyâsetinde teşekkül ve Hayriyye ve Avrupa tüccârı ve poliçe alub satanlar beyninde veyâ bunlar ile ecnebî tâcirler arasında mütekevvin münâzaʻâtı hall ve fasl eden işbu meclisce her hafta pazartesi günleri saat altıda muhâkemeye mübâşeret olunması ve müsteʼmen tüccâr ile gelen tercümân kendisine âʼid muhâkemeye bedʼ olununcaya değin teneffüs odasında ashâb-ı deʻâvî ile beklemesi ve bu meclisde iʻlâma rabt olunan mevâddın âher mahalde tekrar rüʼyet olunmaması ve taşrada olan Hayriyye ve Avrupa tüccârından birinin Dersaʻâdet'e celbini her kim istidâʻ eder ise arzuhâli evvel-emirde Ticâret Nezâreti'ne bi'l-havâle müddeʻîden haksız çıktığı takdîrde müddeʻî ʻaleyhin masârifi tüccârca kendisinden tahsîl kılınmak şartıyla kefîl alınması ve deʻâvî-i ticâriyyenin rüʼyetinde şerʻi şerife mürâcaʻat iktizâ ettikte Meclis-i Umûr-ı Nâfiʻa Müftüsüʹne mürâcaʻat kılınması ve cesâmetli deʻâvî zuhûrunda yerli (s. 77) ecnebî tüccârlardan mürekkeb olan işbu Meclis-i Ticâretʹe Meclis-i Umûr-ı Nâfiʻa aʻzasından dahî münâsiblerinin celb ve idhâl edilmesi usûl- i ittihâzı kılınmış ve verdiği iʻlâmata, Fransızcaʹda mukâbili olan (sentence) ve Lâtîncesi bulunan (sententia) kelimeleri karar maʻnâsını müşʻir ve İtalyancadan meʼhûz olarak, «sentensa» ıtlâk-ı müteʻârif olmuş idi.

1257 senesi ilhâken gümrük emînine ve 1258 senesi ʻilâve-i meʼmûriyyet olarak Darb-hâne Nâzırıʹna tevcih kılınan Ticâret Nezâreti 1261 târihinde Gümrük Daʼiresiʹnden kaldırılub mahall-i âherde nakl ve Darb-hâne Nezâretiʹnden fekk-i irtibât ile müstakil bir nezâret haline ifrâğ edilmiş ve Meclis-i Ticâretʹte Ticâret- hânede yaʻnî Ticâret Nezâreti'nde ʻakd-i meclis mürâfaʻa etmekte bulunmuş idi.

25 Rebiʻü'l-ahir 1263 (10 Nisan 1847 M.) ve 12 Safer 1264 (1848 M.)

târihlerinde iki nizâm-nâme vazʻ ve tertîb [1]281 ve Bâb-ı (s. 78) ʻÂlî ile devletler

i Âmire'de beynlerinde rüʼyet edile gelmekte iken 1256 senesi Recebiʹnde bu makûle deʻâvînin Maliye Nezâreti'nde müteşekkil «Meclis-i Muhâsebe» de rüʼyeti karâr-gîr olmuş idi. (s. 77)

281 [1] Ticâret-i Bahriyye Mahkemesi muharrerâtı sicillâtı içinde imza ve târihsiz olarak ele geçib

Hâriciyye Nezâreti'nde sefâretlere müzekkere şeklinde verildiği sûret-i tahrîrinden nümâyân olan bir varaka 1263 nizâm-nâmesi hülâsasından ibâret olmakla zîrde aynen derc olundu:

Mahkeme-i ticâretin usûlüne bir müddetten berû baʻzı karışıklıklar târî olarak ashâb-ı masâlihin işleri teʼhir etmekte ve türlü keş-â-keşler zuhûr etmekte olmakla mücerred teshîl-i umûr niyetiyle mahkeme-i merkûmenin bu kere ber-vech-i âtî tenkîh ve ıslâh-ı nizâmâtına karar verilmiştir. Düvel-i ecnebiyye tüccârının dâʻvâlarını meʼmûrîn-i devlet ile beraber rüʼyet etmek

beyninde takarrür eden bir ittifâk netîcesi olarak daha muntazam bir şekilde Ticâret Meclisi teşkîl kılındı; şöyle ki bir taraftan Bâb-ı ʻÂlî (s. 79) ve diğer taraftan hükümât-ı ecnebiyye onar hâkim intihâb ettiler; Bâb-ı ʻÂlî'nin intihâb ettiği hâkimler berâtlı Hayriyye ve Avrupa tüccârlarından ve hükümât-ı ecnebiyyenin intihâb ettiği on aʻzâ Dersaʻâdet'te ikâmet eyleyen ecnebî tüccârlarından ibâret idi. Ticâret-hânede Ticâret Nâzırıʹnın taht-ı riyâsetinde ve lâ-akall on aʻzâ hâzır olduğu hâlde teşekkül eden işbu Mahkeme-i Ticâretʹte çarşamba ve perşembe günleri meclis mürâfaʻa ʻakd olunmaya başlamış ise de ol vakit yevm-i çarşamba posta günü olduğundan ekser tüccâr gelememekte olmasıyla bunun pazartesi gününe bi't- tahvîl Devlet-i ʻAliyye tüccâr ve tebaʻasına ve perşembe günlerinin düvel-i ecnebiyye tüccâr ve tebaʻasına hasr ve tahsîs olunması ve düvel-i ecnebiyye tüccâr- ı muʻteberânından meclis-i mürâfaʻaya meʼmûr edilenlerden baʻzıları yevm-i mürâfaʻada gelmeyecek olur ve ol gün mensûb olduğu devlet tebaʻasından birinin dâʻvâsı bilinir ise de ber-vech-i bâlâ meʼmûr olan tüccârdan mevcûdları maʻrifetiyle rüʼyet olunmak üzere terhîs olunmaları ve deʻâvî mübâşirleri yedlerindeki havâlelerin târihleri sırasınca mürâfaʻa günleri bir varakaya kayd ile Meclis Odasıʹnın hâricine taʻlîk olunub sefâret tercümânlarına dahî bir müstakil oda tahsîs olunarak bunlar ve o odada ikâmetle mensûb oldukları devlet tebaʻasının dâʻvâsına sıra geldikde beraber meclise duhûl ve oradan hurûc ve diğer dâʻvâya nevbet

üzere el-hâletü hazihi baʻzı muʻteberân tüccâr-ı ecnebiyye mahkemeye gelmekte iseler de bu bir usûl mazbûta tahtında olmadığından herkes istediğini getirmekde ve bu vechle deʻâvîde matlûb olan (s. 78) usûl-i bi-tarafı lâyıkıyla muhâfaza olunamamakda olmasıyla baʻd-ez-în bi'l-cümle sefâretler taraflarından bi'l-ittifâk muʻteberân tüccârdan bir on âdem intihâb olunub bunlardan deʻâvî-i ecnebiyyeye mahsûs olan perşembe günleri münâvebeten dört veyâhût beş mahkemede bulunarak rüʼyet-i masâlih eyleyecektir; ve çünkü tüccâr-ı merkûme bütün sefâretlerin ittihâbıyla taʻyîn olunacaklarından dâʻvâsı görülen herhângi devlet tebaʻasından olursa olsun meclisde bulunmak üzere kendü milletinden sâʼir tüccâr götürmeye hâcet olmayub bunlar kâfî olacak ve fakat dâʻvâ hângi sefârete müteʻallik olursa usûlü vechle onun mürâfaʻasında tercümân hâzır bulunacaktır; ve mürâfaʻalar yaz günleri Türkçe saat dörtten ona ve kış günleri beşden onbire kadar istimâʻ olunacaktır; ve mahkemenin eski nizâmı iktizâsınca kapısında iki meʼmûr durub mübâşirlerin yedlerinde bulunan tekârîr ve arzuhâllerde olan buyurulduların târihlerini bi'l-muʻâyene hângisi eski ise evvelâ içeri onu koymak lâzım gelir ise de bir müddetten berû bu nizâm dahî lâyıkıyla icrâ olunamadığından artık şu, bu ne nevbetine ve ne nizâmına riʻâyet etmeyerek mahkemeye girib maslahatları taʻtîl etmekte olduğundan bundan böyle o makûle tekârîr ve arzuhâller mürâfaʻa günleri meʼmûr-ı mahsûs maʻrifetiyle muʻâyene olunub târihlerine göre sırasıyla bir varakaya kayd ve tenmîk ve mahkeme kapısının hâricine taʻlîk olunub herkes nevbetini varaka-i mezkûreye bi'l- mürâcaʻa anlayarak ol vechle hareket etmek lâzım gelecektir ve bu sûretle sırası gelmedikce hiç kimsenin duhûlüne ruhsât verilmeyecektir; ve meclisde bir dâʻvâ görülür iken evvel maslahatla ilişki olmayan âdemlerin her kim olursa olsun meclise girmesine katʻiyyen müsâʻade olunmayacaktır; ve tercümânlar içün nevbetleri vürûduna kadar ârâm eylemek üzere mahsûs oda tahsîs kılınacaktır. İşbu nizâmât-ı mücerred teshîl ve tanzîm maslahat ve muhâfaza-i hukûk nâs zımnında teʼsîs olunacaktır. Taraf-ı sefîrânelerinden dahî tamâmi-i icrâsı husûsunun lâzım gelenlere tenbîhine ve iktizâ eden tüccârın rüfekâ-yı sâʼireleriyle beraber sûret-i intihâbına himmet olunacağına şübhe olmadığı beyânıyla işbu müzekkere tahrîr ve tesyîr kılındı.

gelinceye kadar evvel odada tevakkuf eylemeleri ve mürâfaʻa günlerinde meclisin aʻzâ-yı tabîʻiyyesinden başka Hayriyye ve Avrupa tüccârından dahî birkaç celb olunmuş ise de devamlarında ıtrâd olmadığından tüccâr-ı merkûme muʻteberânından usûl-i ticârete vâkıf ehl-i İslâm'dan ve reʻâyâdan (s. 80) üçerden altı tâcirin dahî pazartesi ve perşembe günleri mevcûd bulunmak üzere taʻyîn kılınması bâ-irâde-i seniyye kararlaştırılmış idi.

Maʻa-zalik bu heyʼetin muʻayyen bir usûl-i muhâkemeye ve kânûna tâbiʻ olmaması ve iʻtâ eylediği hükümlerin keyfî ve tensîbi bulunması hükümeti ol vakit Fransa'da merʻiyyü'l-icrâ olan kânun-ı ticâretin (Code de commerce) nakl ve

tercümesine sevk etmekle 18 Ramazân sene 1266 (1850 M.) târihinde [1] 282 kanûn-

ı mezbûrun birinci ve üçüncü kısımlarından muktebes Ticâret-i Beriyye Kânûn-

nâmesi [2]283 neşr ve iʻlân edildi ve artık ber-vech-i meşrûh teşekkül eyleyen

(s. 80)

282 [1] Birinci cild Düstûrʹun 375-445'inci sahîfelerinde münderic kânûn-nâme-i ticâret-i zîrinde 18

Ramazân sene 1286 târihi mestûr görülmekde ise Reşid Paşa «Hukûk-ı Ticâret» nâm eserlerinin birinci kitabının otuz beşinci Mehmed Celal Beyefendi dahî «Hukûk-ı Ticâret Dersleri» ünvânlı eser-i ʻâlîlerinin birinci cildinin yirmi dokuzuncu sahîfesinde Ticâret-i Beriyye Kânûnu'nun târih-i neşrini 1266 olmak üzere işâret eylemiş ve kavânî-i Osmâniyye hakkında tedkîkât ve hatta Kânûn-ı Ticâretʹin metninin tercümesini neşr eden baʻzı ecnebî müʼelliflerin asârında dahî 1266 târih-i hicriyyesine müsâdif 1850 târihi mîlâdîsi muharrer ve işbu kânûnun ele geçen nüsha-i Fransızca tercümesinde de aynı târih münderic bulunmuştur. Diğer taraftan Zeyl-i Kânûn-ı Ticâretʹin neşri 9 Şevvâl sene 1276 târihine müsâdif bulunması ve bu kânûn, Ticâret-i Beriyye Kânûnu'nun zamânen takdîmini iktizâ eylemesi Kânûn-ı Ticâretʹin 1266 târihinde neşri hakkındaki kanâʻati müʼeyyed görülmüştür.

283 [2] Kânûn-nâme-i Ticâret dibâcesinin baʻzı aksâmı mûceb-i istifâde görülmesine mebnî ber-

vech-i âtî derc edilmiştir: (s. 81)

Cümleye maʻlûm olduğu üzere ticâret maddesi âsâyiş ve refâh raʻiyyet ve ümrânî-i memleketin cüz-i aʻzamî ve belki rûhî mesâbesinde olmakla bunun gün-be-gün tevsiʻ ve tekessürü ehem-i mehâmmdan olarak bu dahî muʻâmelât-ı ticâretin nizâmât-ı kuvveye ve müstahsene tahtında bulunmasına mevkûf olduğundan bu matlab-ı müʻtenânın dahî sâye-i muvaffakıyetvâye-i hazret-i mülûk-ânelerinde cilve-nümâ-yı mirât husûl olması zımnında Ticâret-hâne-i Âmireʹlerinde umûr-ı ticârete dâʼir rüʼyet ve fasl olunmakta olan deʻâvî-i vâkıʻanın usûl-i ticârete tatbîken rüʼyet ve tanzîm ve mebânî-i mehâkim dâd ve sited dahî sâye-i maʻdelet-vâye-i mülûk-ânelerinde kavânîn ʻadl ve

Benzer Belgeler