• Sonuç bulunamadı

MeĢruluk ve Onun Objektif Kriteri

Belgede Sivil itaatsizlik (sayfa 111-115)

3.2. Ġktidarın MeĢruluk Temeli

3.2.2. MeĢruluk ve Onun Objektif Kriteri

MeĢruiyete dair objektif bir kriter ortaya konulabilmesi gayet zor bir olgudur. Buna rağmen objektif bir kriter olmaya en yakın olgu norm ve hukuktur. Fakat, objektif bir kriter olarak bahsi geçen hukuk kriterinin tam bir sağlayıcı olamayacağını ve kanuniliğin her zaman meĢruiyet olgusunu beraberinde getiremeyeceğini yukarıda açıklamıĢtık. Yukarıdaki açıklamalarımızın gösterdiği Ģudur ki; meĢruiyet olgusu kanuniliği ve norm-hukuk çemberini kıran ve onları aĢan bir kavramdır. Bu aĢma hali, meĢruiyetin objektif kriterini politika ya da ideoloji gibi daha baĢka disiplinlerde aranıp aranamayacağı sorununu beraberinde getirmektedir. Fakat politika ve ideolojik temellerin, doğaları gereği, çok fazla subjektif kriterler barındırması; bunlarda meĢruiyetin objektif kriterinin bulunması durumunu hayli imkansız kılmaktadır.

Ġdeolojiler katıdır. Bu katılık onların içlerinde kendilerine ait hedefler ve bu hedeflere ulaĢmak amacı ile ortaya koydukları iradelerden kaynaklanır. Her ideolojinin tercih ettiği veya amaçladığı bir rejim vardır. Bu rejimsel amaçlar dahilinde ortaya çıkacak ve bu rejimin parametrelerine uyum gösterebilecek iktidar tipleri ideoloji için meĢru kabul edilebilirken, bu parametreler dıĢarısında kalacak olan iktidar modelleri ise meĢru kabul edilmeyeceklerdir. Bu durum bize ideolojilerin meĢruiyet algılarının amaç ve araç sorunsalı içerisinde yine o ideolojinin temel değerleri ile ölçülüp ortaya konulduğunu göstermektedir. Bu durum, meĢruiyet olgusunun ve iktidarların meĢruiyet sahibi olup olamadıklarının, ideolojiden ideolojiye göre değiĢkenlik gösteren bir durum arz ettiğini göstermektedir.

Tüm bu ideolojik veya politik alternatiflerin sonuçsuz kalması nedeni ile meĢruiyetin objektif kriterinin baĢka bir alanda aranması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu alan ahlaktır. Buna göre, örneğin insan kiĢiliğine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstermeyen, bunları hiçe sayan bir iktidar meĢru olamaz.

Tüm bu önermeler bize göstermektedir ki; tek bir meĢruluk anlayıĢı veya meĢruiyeti sınayabileceğimiz, kabul görmüĢ, objektif kriter yoktur. MeĢruluğun

soyut bir tanımını ortaya koymak imkansızdır. Bu da meĢruiyetin kalıcı bir tanımı olmadığı, tanımın ancak olay, zaman ve koĢullar döngüsü içerisinde Ģartlara göre ortaya çıkabilecek bir kavram olabileceğini bize göstermektedir.

Son olarak, meĢruiyet sorunsalı çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Bu durumda belli bir zamanda, belli bir toplumda o toplumu meydana getiren vatandaĢ kitlesine hakim olan meĢruluk anlayıĢını; ekonomik, sosyal ve hukuki olarak karĢılayabilen iktidar meĢru bir iktidardır. Bu durumda dahi, tek bir meĢruiyetten bahsetmek yanlıĢ olacaktır. DüĢüncemize göre bu durumda, birbirinin içerisine geçmiĢ bir çok meĢruiyet alanının geçici bir zaman dilimi dahilinde mevcut bir iktidarın görüntüsünde vücut bulması yukarıda bahsettiğimiz değerler ile uyumlu bir olgu olacaktır.

3.2.2.1. Yasa ve Özgürlük Paradoksu

Yasa her Ģeyden önce iktidarı kullanan organlar tarafından yapılan düzenleyici bir iĢlemdir. Kaynağını iktidardan onun meĢruiyetinden ve o meĢruiyeti ona kazandıran siyasi ve sosyolojik olgulardan alır. Bu durumda yasa iktidarın kullandığı bir araçtır. Ġktidar olduğu her yerde özgürlük ile çeliĢir, bunun nedeni ise; iktidarın ne kadar demokratik olup olmadığı değildir. Tam tersine bir iktidar ne kadar demokratik olursa olsun en sonunda bir tahakküm aracıdır, bir baskı aygıtıdır. ĠĢte bu baskı aygıtının kullandığı an önemli araç olan yasalar ile özgürlük arasında bir paradoks olması iĢte bu nedenler dolayısıyla kaçınılmazdır.

Yasa ile özgürlük arasında var olan ikinci paradoks ise koruyuculuk konusunda kendini göstermektedir. Bir yasa ilk olarak özgürlüğü korumaktan öte kendisini korur, otoritesini korur. Dolayısıyla yasa ve özgürlük arasında kurulan bağlantılarda bir sorun bulunmaktadır.

Yasanın bir araç olma özelliği‟nin özgürlük ile çatıĢmasının en önemli sebebi insan unsurunun kendisidir. Ġnsan unsuru, doğada bulunan ve özgürlük ile belirginlik kazanan bir canlıdır. Özgürlük kavramının belirginlik kazanması ise, Rönesans‟ın

ortaya çıkardığı bireycilik ile Ġngiliz özgürlükçülük düĢüncesinin yaptığı katkılar sonucunda vücuda gelmeye baĢlamıĢ, Amerikanın Bağımsızlığı ve Fransız Devrimi ile Kant‟la ortaya çıkan Alman Felsefesi ile yükselmiĢtir.205

Yukarıda bahsettiğimiz dönemden baĢlayarak, geçen yüzyılla kadar geçen süre boyunca hukukçular hukukun görevinin, insana içinde bulunduğu özgürlük çemberi içerisinde saygı göstermek olduğunu belirtmiĢlerdir. Bu görev anlayıĢı, politikanın kendi alanında da oluĢur ve siyasi liberalizm hareketi ortaya çıkar. Bu görüĢ doğrultusunda, devlet özgürlüğü hayat içerisinde bıraktığı alanı maksimize edecek ve bu alanı insanlığın değiĢim ve geliĢimi için destekleyip korumak ile mükellef olacaktır.206

Daha öncede belirttiğimiz gibi, yasa koyucu iktidarın otoriter karakteri onun yaptığı yasaların doğal sonucunun özgürlük alanı ile çatıĢma doğurmasının kaçınılmazlığıdır. Özgürlükçü bireyciliğin kötüye kullanılmasının engellenmesi amacı ile yapılan her yasa bu sav gereği özgürlüğe karĢıdır.

Yasa yolu ile yapılan her türlü zorlama özgürlüğün önüne konmuĢ bir engeldir. Ancak özgürlüğün önündeki engelleri tanımlarken sadece zorlama ya da mecbur kılma pencerelerinden bakma yeterli bir ölçüt değildir. Ġnanç olgusu da özgürlük için tehlikedir. Ġnanan kimseler herhangi bir Ģekilde dıĢarıdan gelen zorlamalar ile eylemlerde bulunmazlar, onlar sadece kendi inançlarının onlara doğru olduğunu söylediği Ģeyi yaparlar. Örneğin; Nazilerin Yahudi Soykırımı: Naziler Yahudileri öldürdüklerinde zorlamanın yerini toplumsal histeri almıĢtı ve bu histeri onların aslında katliam değil kendi özgürlüklerini korumaları gerektiği söylemekte idi.

O zaman özgürlük kavramına dıĢarıdan müdahalenin iki yansıması olduğunu görmekteyiz. Bunlar bir Ģeyi yapma veya yapmamadır. Gerçek özgürlüğün dıĢsal

205

ÇEÇEN, M. (2004), Sivil Toplum ve Sivil İtaatsizlik Kavramlarının İlişkisi ve Meşruiyet Üzerine Bir Değerlendirme, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, s. 65.

alandan gelen bu iki talebe karĢı korunaklı olması gerekmektedir. Eğer insanın yapma ile yapmama Ģeklinde bir karar alması gerekir ise; bunu kendi bağımsız iradesi ile kullandığı bir seçme edimi Ģeklinde yerine getirmesi gerekmektedir. Özgür tercih hakkını insana kazandıran ise; irade-akıl bağlantısının bağımsız olarak kurulabilmesidir.

Antik Yunan Sofistlerine göre yasa “en güçlünün” iradesidir. Hobbes ise, zorlama olgusuna karĢı çıkmanın gereksiz olduğunu aksi takdirde yasalardan gerekli verimin alınamayacağını belirtmiĢtir. Hobbes, yasaların zorlama özelliklerinden arındırılmasının onları yasa olmaktan çıkaracağını ve onları birer “öğüt” ya da “tavsiye” statüsüne düĢüreceğini belirtmektedir. Karl Marx ise, hukuk ve yasa döngüsüne daha gerçekçi yaklaĢır ve yasanın tek bir amacı olduğunu söyler: yasa sadece egemen sınıfların gücünü korumak, iktidar sınıfının ise egemenliğini pekiĢtirmek için vardır.207

Yasa kavramı ile ilgili olarak Ģunu belirtmek gerekir ki; yasa maddesi kiĢilere uygulandığı zaman soyut olmaktan çıkar ve daha somut bir hal alır. Bu durum yasayı hukuki bir metin olmaktan çıkarır ve onu genel-geçer bir Ģekilde kabul gören bir uygulama hali olma durumuna sokar. Bu durumda da yasalardan oluĢmuĢ olan hukuk sistemi, otoritesini kendisini oluĢturan yasalardan değil, iĢte bu uygulama halinden alır. Toplum yasalara saygı duymaz, ama yaptırımdan korktuğu için hukuk sistemine boyun eğer. Bu durumda yaptırım korkusu ile sindirilmiĢ kitlelerin itaat ettiği yasa, adil ve yetkin değildir.

Son olarak yukarıda da bahsedildiği üzere, bir yasanın adil ve etkin olması için o yasanın yürürlükte olması ve daha da önemlisi; toplum tarafından, hiç olmasa büyük çoğunluğu tarafından, kabul edilmiĢ olması gerekir. Bu kabulleniĢ vatandaĢ bilincinde yasaya karĢı sağ duyu ve inanç doğuracaktır. Bu inanç yurttaĢın özgür olduğu düĢüncesine yol açıp, onun hukuka ve onun gerekliliklerine itaat etmesinin yolunu açacaktır. Bu döngüsel bağlantı yeterli derecede bağımsız ve özgür değildir

207

ÇEÇEN, M. (2004), Sivil Toplum ve Sivil İtaatsizlik Kavramlarının İlişkisi ve Meşruiyet Üzerine Bir Değerlendirme, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, s. 66.

fakat en azından bireyin, bir nebzede olsa, özgür iradesini barındırdığı için, kör itaate ya da inançsal histeriye karĢı tercih edilebilir bir yaklaĢımdır.

Belgede Sivil itaatsizlik (sayfa 111-115)