• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da Nazi soykırımından kaçan Yahudilerin kutsal topraklarına dönmele- ri ve bağımsız bir devlet kurma fikri Avrupa’da yaygınlaşma başladıktan sonra 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Ortadoğu hareketli bir döneme başladı (www.mfa.gov.il). İsrail’in Filistin topraklarına kurduğu bu devletle yaklaşık 60 yıl-

dır Ortadoğu hareketli günler geçirmeye başlamış ve bu sürecin halen devam ettiği görülmektedir. İsrail’in kurulması bölgede yaşayan birçok Arap kabilesinin göç et- mesine neden olurken, dışarıda yaşayan Yahudilerinde buraya göç etmesine neden olmuştur. 1948-1949 savaşı, Ortadoğu’da birçok hareketin öncüsü olan derin bir olay olarak vurgulanır. İsrail hayranları için, önce Filistinlilerin direnişine, sonra İngiliz emperyalizmine ve en son da Arap devletlerinin ordularına karşı verilen bir bağım- sızlık savaşı olarak vurgulanır (Goldschmidt ve Davidson, 2005: 383). Yasser Ara- fat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü’nü kurana kadar verilen çabalar ve atılan adımlar her zaman zayıf kalmıştır. Yasser Arafat 1993’te Oslo Anlaşmalarını kabul ederek ve ettirerek İsrail Başbakanı İzak Rabin’le Beyaz Sarayın bahçesinde el sıkışması ve Gazze’yi de içine alacak olan bağımsız bir Filistin Devleti’nin temellerini atması bunun ilk ciddi göstergesi olarak kabul edilebilir. İlk Oslo Anlaşması’ndan herhangi bir sonuç çıkmaması üzerine genellikle II. Oslo Anlaşması adı verilen diğer bir an- laşma imzalandı. II. Oslo Anlaşması da İzak Rabin’in suikast sonucu öldürülmesin- den sonra yerine seçimi kıl payı kazanarak gelen Benjamin Netanyahu oldu. Netan- yahu Filistin Kurtuluş Örgütü karşıtıdır. Bu karşıtlık İsrail saldırgan tavırlar sergile-

mesine neden olmuştur. Buna karşılık olarak da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün saldırı- larını arttırmış ve iki taraf arasında kabul edilen anlaşmalar sadece imzalarla sınırlı kalmıştır (Goldschmidt, Davidson, 2005: 539-541).

2002 yılında Filistin ve İsrail arasında çatışmalar yeniden başladığı tarihtir. Fi- listin tarafı İsrail’in saldırılarına karşılık 10 km menzili bulunan füzeler atarken, İs- rail tarafı da Filistin’in saldırılarına misilleme olarak bölgenin bütün kontrolünü elin- de tutmaya çalışıyordu. Bölgedeki bütün hava, kara, deniz ulaşımını kontrolü altına almıştı. 2004’te Filistin lideri Yasser Arafat’ın ölmesi veya öldürülmesiyle, bölge yeni bir sürece başladı. 2005 yılında İsrail Filistin’den tamamen çekildi ve bölgede seçime gidildi. İki karşıt görüşü savunan taraf seçimlerde yarıştı. El-Fetih, İsrail ile müzakereleri savunuyor ve bu yönde politika üretiyordu. Hamas ise İsrail ile politi- kayı değil mücadeleyle zafer kazanılacağını savunuyordu. Hamas, Ocak 2006’da seçimi beklenmedik bir şekilde kazanarak en büyük terörist tehdit olarak konumlan- dırıldı. Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail bu defa Filistinlileri nereye oy verecek- lerini bilmedikleri için cezalandırmaya başladılar (Chomsky, 2011: 108). Hamas se- çimlerden beklenmedik bir sonuçla lider geldi ve iki karşıt taraf arasında bir çatışma süreci böylece başlamış oldu.

Gazze kuşatması Hamas’ın El Fetih’in Batı Şeria’daki üstünlüğünü yok sayma- sının ardından başlama sinyalleri verdi. 2008’de Hamas’ın ateşkes teklifini kabul etmeyen İsrail, ‘Dökme Kurşun Operasyonu’nu ağır silahlarla başlattı. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) Genel Komiseri Pierre Krahenbühl, Gazze kuşatmasının tarihin en uzun süren kuşatması olarak tanımlamış- tır ve bunun bölge halkını cezalandırma amacıyla yapıldığını söylemiştir (www.dunyabulteni.net).

İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun yıllardır Arap dünyasında uygu- lamış oldukları politikalar bölgede süren çatışmaların temel sebebi olmuştur. Dolayı- sıyla 2010 yılında gerçekleşen Mavi Marmara baskınını tek başına değerlendirmek bir hata olarak değerlendirilmelidir. Gergin olan Ortadoğu daima çatışmaların, ölüm- lerin beşiği olmuştur. Nitekim Türkiye – İsrail ilişkileri o dönem içerisinde çok ger- gin noktalara geldiği bu noktada göz önüne alınmalıdır. 2009 Davos ‘one minute’

çıkışı, daha sonra İsrail’in ‘Anadolu Kartalı’ tatbikatına çağrılmaması, alçak koltuk krizi ve iki ülke arasındaki askeri, ekonomik anlaşmalar durma noktasına gelmesi Mavi Marmara olayına zemin hazırlamıştır.

2.2.1. Siyasal Gerginlik Ortamında ‘Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım’ Seferinin Değerlendirilmesi

İDO’dan 1.8 milyon TL’ye İHH İnsan Yardım Vakfı tarafından alınan eski yolcu gemisi Mavi Marmara ‘Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım’ kampanya- sı için Gazze’de bulunan kuşatmayı delmek amacıyla 29 mürettebat ve 40 kişilik İHH Yardım Vakfı gönüllüsüyle birlikte 22 Mayıs Cumartesi günü Sarayburnu’ndan demir alarak yola çıktı. İHH Yardım Vakfı yanı sıra, ‘Free Gazze’, ‘Ship to Gazze’ gibi uluslararası birçok yardım kuruluşu tarafından da desteklendi. Antalya’da kafi- leye katılacak yolcuların ardından toplam sayı 577’ye çıkmıştı. Mavi Marmara’ya eşlik edecek diğer 7 gemide bulunan yolcu ve mürettebat sayısı toplamda 180 civa- rındaydı. Bu gemilerden Rachel Corrie, Defne, Gazze-1-, Eleftheri Mesogios yük taşırken, Challenger 1 ve 2 40 yolcu, Sfedoni, 43 yolcu taşımaktaydı. Kıbrıs açıkla- rında birleşen gemiler Gazze’ye doğru toplu olarak hareket etmeyi amaçlamışlardı. Kıbrıs açıklarında bekleyerek geçen 2 gün boyunca İsrail’den gemileri batırmaya varana kadar çeşitli tehditler ve gözdağları verilmiştir (Dinç, 2010:22-39).

Mavi Marmara ilk insani yardım götürme hareketi değildi. Bundan önce tam sekiz defa yolculuk yapılmıştı. Bunlardan ilk dört tanesi 2008 Ağustos ayında ger- çekleştirildi. İlk altı çıkartma çeşitli zorluklara rağmen Gazze limanına ulaşmayı ba- şardı. Üç cerrahı taşıyan gemi uluslararası sularda İsrail Donanması’nın saldırısına uğradı. Su alan tekne zor da olsa Gazze’ye ulaşmayı başardı. Diğer iki sefer de İs- rail’in müdahalesi ile Gazze’ye ulaşmayı başaramadı (Beyyumi, 2011:9-10).

Bunlara ek olarak kara yolundan giden ve 6 Ocak 2010 tarihinde yola çıkan ‘Filistin’e yol açık’ uluslararası yardım konvoyuyla kuşatmanın doğrudan delinmesi amaçlanarak düzenlenmiştir. ‘Filistin’e yol açık’ yardım konvoyuna 17 ülkeden 200 aracın katıldığı konvoyda 139 tanesinin Gazze’nin Mısır sınır kapısından geçişine izin verilmiştir. Konvoyun geçişinden sonra çıkan olaylarda 55 kişinin yaralandığı

bir Mısır güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği olaylar yaşanmıştır (www.bbc.co.uk)

2.2.2. Mavi Marmara’dan Sonra Türkiye ve İsrail Arasında Yaşanan Si- yasal Olaylar

Mavi Marmara olayından sonra iki ülke arasında bir süredir kötü giden ilişkiler iyice kopma noktasına geldi. İki tarafta haklı olduğunu kanıtlamaya çalışan açıkla- malar yaptı. Mavi Marmara olayı günlerce iki ülkenin de gündeminde kaldı. İsrail özür dilemeyeceğini tazminat ödemeyeceğini açıkladığı ilk günlerden sonra, 2013 Mart ayında bu söyleminden geri adım attı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bar- rack Obama’nın Erdoğan’ı arayıp telefonu Netanyahu’ya verdiği telefon konuşma- sında, Mavi Marmara’da operasyonel hatalar olduğunu belirterek Türkiye’den özür diledi. Netanyahu’nun bu açıklamaları başkanlık ofisince de doğrulandı. Bu açıkla- malara göre İsrail’in hata yaptığını, Türk halkından özür dilediğini ve bu olayda zarar görenlere tazminat ödeneceğinin altı çizilmiştir. Erdoğan’ın özrü kabul ettiği ve iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecine gireceği de haberlerde vurgulanmış- tır (www.cnnturk.com).

Mavi Marmara baskınından sonra ilk olarak hayatını kaybedenlerin sayısı 9 ve yaralanan aktivisit sayısı da 60 olarak açıklanmıştı. Ancak yaralılardan olan ve ya- şamını bitkisel hayatta devam ettiren aktivistlerden olan Uğur Süleyman Söylemez’in de hayatını kaybetmesiyle, Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlerin sayısı 10’a yükselmiştir (www.milliyet.com.tr).

Mavi Marmara baskınından sonra İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesine olayla- rın sanıklarına yönelik açılan davanın karar duruşmasında olay tarihinde İsrail Ge- nelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi’nin de bulunduğu dört isim hak- kında tutuklama kararı çıktı (www.cnnturk.com). Bu karar ile İsrail tarafından yapı-

lan değerlendirmede Türkiye ile İsrail’in yeniden düzelmeye başlayan ilişkilerin normalleşmeye hazır olmadığına yönelik söylemler geliştirildi. Mahkeme sanıklar hakkında, kırmızı bülten çıkarılması için de gerekli yerlere yazı yazması iki ülke ara- sındaki ilişkilerin yeniden gerileceği şeklinde politikacılar tarafından yorumlanması- na neden oldu.