• Sonuç bulunamadı

Eser sahibinin eserinden doğan mali ve manevi haklara sahip olduğunu, mali hakların malvarlığı değeri niteliği taşıdığını, manevi hakların ise eser sahibinin eseriyle olan kişisel ve manevi bağını korumak amacıyla FSEK tarafından özel olarak tanınmış haklar olduğunu yukarıda ayrıntılı şekilde açıklamıştık. Eser sahibinin ölümüyle birlikte onun malvarlığı da her miras bırakanınki gibi mirasçılarına geçecektir. Ancak genel olarak eser sahibinin parayla değerlendirilebilen, malvarlığı niteliğinde saydığımız telif hakkı, mirasla intikalde bazı özellikler arz eder. Buna göre, eser sahibinin mali hakları olağan miras kurallarına göre intikal edecektir; ancak manevî haklar miras bırakanın terekesinde yer almayacaklardır227. Buna karşılık miras bırakan eser sahibine, manevi hakları ölüme bağlı tasarruf yoluyla ölümünden sonra kullanacak kişileri saptama imkânı verilmiştir228

. Eser sahibi bu şekilde bir ölüme bağlı tasarrufla mirasçılarının ya da diğer 3. kişilerin manevi

224 Aksu, s.148.

225Gökyayla (Telif Hakkı), s.135; Tekinalp, s.151; Piroğlu (Manevî Haklar), s.567; Aksu, s.144 vd, bir

eserin olmazsa olmaz koşulu hususiyet taşımasıdır, ancak eser sahibinin kişiliğini yansıtarak esere bir hususiyet katması, kişiliğin esere yansıması, manevi hakları doğrudan ve bütünüyle kişilik hakkı yapmaya yetmez. Hususiyet, kişilik kavramından hem daha kapsamlı hem daha dar olabilir. Örneğin kişinin esere bilgisini ve deneyimini katması her zaman onun kişiliğinin esere yansıması anlamına gelmez.

226 Piroğlu (Manevî Haklar), s.570 vd, Yazar manevi hak tazminatı ile kişilik hakkı tazminatı davalarında

ihlalin tespiti bakımından farklılıklar olduğunu belirtmiştir, kişilik haklarının ihlal edilip edilmediğini objektif olarak tespit etmenin güç olduğunu, buna karşılık eserden doğan manevi hakların sınırlı sayıda olduğu için ihlalin daha kolay tespit edilebileceğini ifade etmiştir. Fikri haklar alanının daha teknik özellikler taşımasından bahisle bu konuda uzman bilirkişilerden teknik görüş alınması gerekliliğini vurgulamıştır; Çolak, Uğur: “Fikri Mülkiyet Davalarında Bilirkişi Raporlarının Değerlendirilmesi ve Bağlayıcılığı Sorunu”, Fikrî Mülkiyet Hukuku Yıllığı, Tekin MemiĢ (Ed.), XII Levha Yay., İstanbul: 2011, s. 156, yazara göre bilirkişilerin konunun uzmanı kimseler olması ve mümkün olduğu ölçüde ilgili teknik alandaki üniversitelerde görev yapan akademisyenler arasından seçilmesi gerekli olmakla birlikte bazı hallerde bilirkişilerin hangi düzeyde bilgiye sahip olmaları gerektiği de önem arz etmektedir, örneğin hakim bilirkişide doktora derecesi arayabilir, yazar ihtisas mahkemesinde çalışan bir hakimin gerek eğitim gerekse günlük yaşam ve mesleki tecrübe dolayısıyla elde edilenden de daha fazla bilgiye sahip olduğunu, bu nedenle söz gelimi bir tablonun hususiyet taşıyıp taşımadığını, esere bir tecavüzün var olup olmadığını, bir mimari eserdeki değişikliğin ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığını kolaylıkla değerlendirebileceğini ifade etmiş, uygulamada zaruri olmayan hallerde bile bilirkişi deliline çok sık başvurulmasını eleştirmiştir; Bellican, s.208.

227

Hirsch (Fikrî Sây), s.152; Ayiter, s.203; Gökyayla (Miras), s.526.

50

hakları nasıl kullanacağını saptadıysa, eser sahibinin son arzusuna uyulmalı, manevi haklar onun belirlediği tarzda kullanılmalıdır229. Bunun yanında eser sahibi böyle bir tasarrufta bulunmasa dahi, onun ölümüyle birlikte, manevi hakların kullanılması yetkisi, kendiliğinden kanunda sayılan kimselere geçecektir. Bu kimselerin sahip olduğu statü mirasçılık değildir, zira FSEK m.19‟un verdiği imkânın mirasçılıkla bir ilgisi bulunmamaktadır230. Bu kimselerin eser sahibinin ölümüyle kanun gereği kendiliğinden bir kullanma hakkına sahip olacakları kabul edilmektedir231. Manevî hakların ekonomik değer taşımamaları, eser sahibinin kişiliğine bağlı olmaları232, mali haklarda olduğu gibi açık bir intikal düzenlemesinin olmayışı, FSEK‟in 19. maddesinde hakları kullanabilecek kişilerin tek tek sayılmış bulunmaları gibi nedenlerle terekede yer almayacakları sonucuna varılmaktadır233. Gerçekten de 19. maddede sayılan kimseler kanun koyucu tarafından, eser sahibi açısından güvenilir234 kabul edildikleri için seçilmişlerdir, kişinin en yakınları yani ailesi, kendisine mirasçı atadığı kimseler ve vasiyeti yerine getirme görevlisi kanunda belirtilen kişilerdir. Bu kişilerin manevi hakları eser sahibinin ölümünden sonra en iyi

229Hirsch (Fikrî Sây), s.152; Gökyayla (Miras), s.528.

230Ayiter, s.203; Erel, s.284; Gökyayla (Miras), s.528; Aksu, s.153; Bellican, s.254.

231Tekinalp, s.152; Gökyayla (Miras), s.528; Suluk/Orhan, s.611; Serozan/Engin, s.93, yazar mali ve

manevi karakterleri birbiriyle ayırt edilemez ölçüde kaynaşan fikri hakların zamanla mirasçılara geçebildiklerinin gözlendiğini, Yargıtay‟ın Safiye Ayla kararıyla manevi hakların ölümden sonra pekala mirasçılara geçtiğini ve manevi haklarının ihlalinden ötürü mirasçıların manevi tazminat davası açabileceğini kabul ettiğini belirtmiştir; Bellican, s.254-257.

232Hirsch (Fikrî Sây), s.152; Arslanlı, s.88; Tekinalp, s.211; Gökyayla (Miras), s.526; Suluk/Orhan, s.605,

611‟de manevi hakların eser sahibinin kişiliğine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ifade etmişlerdir, bu nedenle devredilemeyeceğini ve mirasla geçemeyeceğini belirtmişlerdir; Piroğlu (Manevî Haklar), s.567; Öngören, s.29; AteĢ (Kapsam), s.125; Yavuz, s.59, 64.

233Tekinalp, s.152; Suluk/Orhan, s.605, 611; Yavuz, s.64; Aksu, s.151 vd; Özel, Hilal, s.100 vd.

234Hirsch, Ernst E: Urheberrecht der Türkei, s.51, naklen Ayiter, s.200 dn 8, “Hirş bu kimselerin manevî

yetkileri kendi namlarına fakat bir başkasının –ölenin- menfaatine kullanan Treuhander-güvenilen kişi durumunda olduklarını söylemekte ve şahsiyet haklarının ölümden sonra mirasçılar tarafından kullanılmasına ilişkin olarak, Fransız içtihatlarının geliştirdiği ve İsviçre doktrininde kabul edilen Droit des proches- yakınların hakkı teorisinin bu halde uygulanamayacağını ifade etmektedir.” aynen alıntı Ayiter, s.200; Tekinalp, s.166, Yazar yakınların hakkı teorisini benimsemektedir. Yakınlar eş, çocuklar, mansup mirasçılar, ana baba ve kardeşlerdir. Bunlar hak ve yetkileri kanundan alırlar, aslen iktisap ederler, kendi namlarına kullanırlar; ayrıca Yavuz, s.64: “Bu kişiler anılan yetkileri, mirasla kazandıklarından değil, eser sahibinin yakını olarak bağımsız bir hak sahibi oldukları için kullanırlar ve bu yetkiler “yakın” sıfatıyla kendilerine aittir. Mirasçılar, mirası reddetseler bile anılan yetkileri kendilerinde kalmaya devam eder.”; Serozan, Rona: “Doğum Öncesi (Prenatal) ve Ölüm Sonrası (Postmortal) Kişiliğin Korunması” (Kısaltma: Postmortal), Prof. Dr. Tuğrul Ansay‟a Armağan, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara: 2006, s.321 vd, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu‟nda (m.19/I ve m.85, 86) Almanya‟da yaygın olan kişinin ölüm sonrasına uzanan zayıflamış postmortal (art) kişiliği kuramının dayanak bulduğunu belirtmiştir. Bu kuram çerçevesinde ölenin yakınları, belirli bir sıra içinde kişilik hakkının asıl sahibi olarak kalan ölünün adeta postmortem vekili sıfatıyla onun kişiliğini, saldırılara karşı özgecil bir yaklaşımla korurlar. Bu kuramın eksiği saldırgana karşı sadece durdurma yaptırımının işletilebilmesi, buna karşılık caydırıcı olan tazminat ve menfaat devri yaptırımının işletilemezliğidir; Bellican, s.224 vd, 252, 270.

51

şekilde koruyacakları düşünülmektedir, bu nedenle kanun koyucu bu kimseleri belirtme yoluna gitmiştir; çünkü esas olan eser sahibi öldükten sonra da eserin korunması, yaratıldığı ilk günkü gibi eser mahiyetini taşımaya devam etmesidir. Yine de eser sahibi, manevi haklarının akıbetini bu kişilere bırakmak istemeyebilir, böyle bir durumda bunlardan başka bir kimseyi de manevi haklarını kullanması için yetkilendirebilecektir. Kanun tarafından ilk planda eser sahibinin bu konudaki iradesine önem verilmiştir.

FSEK m.63‟teki, “Bu kanunun tanıdığı malî haklar miras yolu ile intikal eder. Malî haklar üzerinde ölüme bağlı tasarruflar yapılması caizdir.” hükmüyle kanun koyucu malî haklar bakımından mirasla intikalin söz konusu olacağını tartışmaya mahal vermeyecek bir şekilde açıklamıştır. Manevî haklar bakımından ise bu şekilde açık bir hüküm tesis edilmemekle birlikte, kanunun 19. maddesinde manevî hakları eser sahibinin ölümünden sonra kullanabilecek kişiler sınırlı sayıya tâbi olarak düzenlenmişlerdir.

FSEK m.19 hükmü, “Eser sahibi 14 ve 15 inci maddelerin birinci fıkralariyle kendisine tanınan salahiyetlerin kullanılış tarzlarını tesbit etmemişse yahut bu hususu herhangi bir kimseye bırakmamışsa bu salahiyetlerin ölümünden sonra kullanılması, vasiyeti tenfiz memuruna; bu tayin edilmemişse sırasiyle sağ kalan eşi ile çocuklarına ve mansup mirasçılarına, ana - babasına, kardeşlerine aittir.

Eser sahibinin ölümünden sonra yukarıdaki fıkrada sayılan kimseler eser sahibine 14, 15 ve 16’ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş yıl kendi namlarına kullanabilirler.

Eser sahibi veya birinci ve ikinci fıkralara göre salahiyetli olanlar, salahiyetlerini kullanmazlarsa; eser sahibinden veya halefinden mali bir hak iktisap eden kimse meşru bir menfaati bulunduğunu ispat şartiyle, eser sahibine 14, 15 ve 16’ncı maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan hakları kendi namına kullanabilir.

Salahiyetli kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemezlerse; mahkeme, eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usulü ile ihtilafı halleder.

52

18’inci madde ile yukarıdaki fıkralarda sayılan salahiyetli kimselerden hiçbiri bulunmaz veya bulunup da salahiyetlerini kullanmazlarsa yahut ikinci fıkrada belirlenen süreler bitmişse, eser memleketin kültürü bakımından önemli görüldüğü takdirde, Kültür Bakanlığı 14, 15, 16’ncı maddelerin üçüncü fıkralarında eser sahibine tanınan hakları kendi namına kullanabilir.” şeklindedir.

FSEK m.19‟daki “Eser sahibi, kendisine tanınan salahiyetlerin kullanılış tarzlarını tesbit etmemişse yahut bu hususu herhangi bir kimseye bırakmamışsa” ifadelerinin mefhumu muhalifinden, eser sahibinin manevi haklarının kullanılması yetkisini, kullanım tarzını belirtmek suretiyle veya nasıl kullanacağını tamamen o kimsenin iradesine bırakarak bir başkasına devredebileceği anlaşılmaktadır. Eser sahibi tek taraflı irade beyanıyla düzenleme yapmışsa veya vasiyetname ile tasarrufta bulunmuşsa arzularında her zaman değişiklik yapabilir, sağlararası bir sözleşmenin veya miras sözleşmesinin varlığı halinde sözleşmenin değiştirilmesi genel hükümlere tâbidir235

. Eser sahibi, manevi haklarının kullanım tarzı ve kimlerin bunları kullanabileceği hakkında hiçbir açıklama yapmadan ölmüş olabilir. Bu durumda manevi haklar korunmasız kalmayacak, kanunun belirlediği kimseler tarafından kullanılmaya devam edilecektir. Böylece eser ve geride kalanların mali hakları da bağlantılı olarak korunmuş olacaklardır. Eser sahibinin ölümüyle manevi hakların son bulmayacağını belirtmiştik. Bu durum, eser üzerindeki mali çıkarların da korunabilmesi, eserin aynı zamanda topluma mâl olmuş bir ürün olarak kabul edilmesi, eser sahibinin eseriyle olan ilişkisinin o öldükten sonra da, bir müddet de olsa, korunabilmesi açısından zorunlu ve haklı görülmektedir. Manevi hakların bir eserin varlığına bağlı olarak hukuki varlık kazanmaları sebebiyle ölümden sonra da devam etmeleri mümkün ve gereklidir236

. Eserin, meydana getirildiği andaki şekli, hususiyeti, bütünlüğü ve onu yaratan kişinin ismi, eserin değerini belirleyen unsurlardır, bu yüzden eserin değişmeden aynen kalması ve gelecek kuşaklara aktarılması önemlidir. Bu itibarla ister ölenin kişiliğinin devam ettiği düşünülsün isterse mirasçıların/yakınların kendi haklarına dayandıkları düşünülsün FSEK manevi hakları koruma yetkisini ölenin yakınlarına vermiştir237. Eserden doğan manevi hakları kullanma yetkisi eser sahibinin yakınlarına geçtiğinden ve bu hakları kendi namlarına kullanabilecekleri belirtildiğinden

235 Tekinalp, s.168. 236 Aksu, s.156.

53

ve manevi hakları korumadaki menfaatleri gereği tazminat talebi de dâhil olmak üzere bütün koruma vasıtalarına başvurabilecekleri kanaatindeyiz.

FSEK‟in 19. maddesi hem manevî hakları kullanabilecek kimseler bakımından hem de bu kimselerin kullanabilecekleri haklar bakımından sınırlı sayma metodunu seçmiştir. Aşağıda manevî hakları kullanabilecek kimseler ve kullanabilecekleri haklar incelenecektir.