• Sonuç bulunamadı

Mahremiyet Eğitimiyle İlgili Çocuklara Yönelik Görüş ve Uygulamaların

Bu bölümde araştırmaya katılan okul öncesi dönemde çalışan öğretmenlerin mahremiyet eğitimiyle ilgili çocuklara yönelik görüş ve uygulamalar teması ile ilgili bulgular değerlendirilmiştir. Bu tema üzerinden öğretmenlerin mahremiyet eğitimiyle ilgili çocuklara yönelik görüşleri ve mahremiyet eğitimiyle ilgili gerçekleştirdikleri uygulamalar ile ilgili araştırma sorularına verdikleri cevaplardan oluşturulan alt tema ve kodlar ve alan yazındaki benzer çalışmalar karşılaştırılarak tartışılmıştır.

Araştırmada mahremiyet eğitimiyle ilgili çocuklara yönelik görüş ve uygulamalar temasının altında oluşan alt temalardan biri öğretmenlerin çocuklarda sık karşılaştıkları mahremiyet ihlali davranışlarının belirlenmesidir. Araştırmaya katılanların çoğunluğu (%32) izinsiz bedensel temasın çocuklarda sık karşılaşılan mahremiyet ihlali davranışlarından biri olduğunu, %20’si çocuklarda gözlemledikleri küfür ve cinsellik içeren ifadelerin sık karşılaştıkları mahremiyet ihlali davranışlarından biri olduğunu, yine %20’si çocuklarda mahremiyet ihlali davranışı olarak en sık kıyafet değiştirme ve beden teşhiri ile ilgili davranışlarla karşılaştıklarını, %16’sı tuvalet ile ilgili bazı davranışların çocuklarda en sık karşılaşılan mahremiyet ihlali davranışları olduğunu, %8’i çocuklarda mahremiyet ihlali davranışlarıyla karşılaşmadıklarını ve son olarak %4’ü de mastürbasyonu gözlemlediğini belirtmiştir.

Alan yazın incelendiğinde çocuklarda gözlenen mahremiyeti ihlal etme davranışlarının çalışmalara doğrudan konu edilmediği görülmüştür. Alandaki

138

çalışmalarda bu çalışmada elde edilen bulgulara benzer olarak, sıkça karşılaşılan cinsel uyarılma türü olan mastürbasyonun sanıldığı ölçüde korkulacak bir durum olmadığı, ancak ortada çözülmesi gereken bir sorunun da var olduğu, bebekliklerinde çok uzun süre kendi başlarına bırakılan çocuklarda bu durumun daha sık görüldüğü belirtilmiştir (Yörükoğlu, 1995).

Araştırma bulguları değerlendirildiğinde öğretmenlerin mahremiyet sorunlarında olduğu gibi çocuklarda sık karşılaşılan mahremiyet ihlali davranışlarına yönelik de cinsel olgulara yoğunlaştıkları ve hemen hemen tüm bulgularda olduğu gibi belirtilen görüşlerin tek yönde çeşitlendiği görülmektedir. Aynı zamanda öğretmenlerin çocuklarda gözlemlediğini belirttiği mahremiyet ihlali davranışlarının aile, çevre ve medya araçlarının etkilerinden doğan davranışlar olduğu düşünülmektedir. Alan çalışmaları incelendiğinde de aynı şekilde cinsel konularda yoğunlaşma söz konusudur. Bu durum, mahremiyet kavramının sınırının ve yoğunluğunun yanında mahremiyet sorun ve ihlallerinin de yalnız bireyden bireye değişkenlik göstermekle kalmayıp, bireylerin içinde bulundukları durumlara, zamanlara, ruh hallerine, mevcut kişilik yapılarına ve algılayış biçimlerine, dahası, kültürel yapılara göre bile farklılaşabilmesiyle açıklanabilmektedir (Toprak, 2009).

Araştırmada özel gereksinimli çocuklara yönelik risk algısı oldukça önemsenen bir konu olarak mahremiyet eğitimiyle ilgili çocuklara yönelik görüş ve uygulamalar temasının altında araştırılmıştır. Araştırma bulgularına göre katılımcıların tamamı (25: %100) mahremiyet ihlalleri açısından özel gereksinimli çocukların daha riskli durumda olduklarını belirtmiştir. Alan yazın incelendiğinde de yapılan tüm çalışmalar da aynı sonuca ulaşılmıştır. Yapılan çalışmalar özel gereksinimli bireylerin mahremiyet ihlallerine çok daha açık olduğu, bu durumun genel olarak sahip olunan yetersizlikten ve bu yetersizliğin oluşturduğu dezavantajlardan kaynaklandığı yönündedir (Chen ve Chen, 2005; Dilsiz ve Mağden, 2015; Foster ve Sandel, 2010; Hershkowitz, Lam ve Horowitz 2007; Kim, 2010; Kutlu ve Kurt, 2017; Kvam, 2000; Mechling, 2008; Sevlever, Roth ve Gilles, 2013; Stoltenborgh, Van-Ijzendoorn, Euser ve Bakermans-Kranenburg, 2011; Sullivan ve Knutson, 2000; Tutar-Güven ve İşler, 2015; Zerey, 2019).

139

Zerey (2019) annelerle yaptığı çalışmada, annelerin özel gereksinimli olan çocuğuna yönelik cinsel istismar riskini arttırdığını düşündükleri sonucuna ulaşmıştır. Alandaki diğer çalışmalarda ise özel gereksinimli çocukların yüksek risk grubunda olmalarının nedeni olarak; çocukların bir durumu değerlendirip o durumla ilgili yargıda bulunma, tehlikeli bir durumu fark edip ortamdan uzaklaşma veya kendilerine karşı yapılan uygunsuz bir davranış ya da suçu ilgili birimlere veya çevredeki güvenilir bireylere bildirecek iletişim becerilerini sergileyebilme gibi konulardaki yetersizlikleri, eğitim ortamlarında özel gereksinimli bireylere çevrelerindeki bireylerin isteklerini yerine getirme ya da sosyal uyum açısından kendilerine sunulan teklifleri kabul etme gibi davranışlar öğretilmesinin kötü niyetli kişilere fırsat vermesi olasılığı, özel gereksinimli bireylerin bir bölümünün bazı becerileri gerçekleştirirken bakıcılarına veya yardımcılarına bağımlılık gösterebildikleri için bu kişilerin kötü niyetli olması durumunda bireyi kolaylıkla istismar edebilmesi ya da kaçırılabilmesi ihtimali belirtilmektedir (Hershkowitz ve diğerleri, 2007; Kim, 2010; Kutlu ve Kurt, 2017; Mazzucchelli, 2001; Mechling, 2008).

Bu durumun sonucu ile ilgili Tutar-Güven ve İşler (2015) yaptıkları çalışmada ise, cinsel istismara maruz kalan özel gereksinimli çocukların, istismarı tolere edebilmekte ve iletişim zorlukları, utanma hissi, terkedilme korkusu, aileden dışlanma ihtimali, sevilmeme ve istismarcı tarafından ödüllendirilme nedenleriyle istismarı bildirme becerisini sergileyememekte olduğunu belirtmiş, Sevlever ve arkadaşları (2013) tarafından yapılan bir çalışmada da özel eğitim kurumlarında verilen eğitimlerin çocukların istenileni yapma, yönergeye uyma ve şikayet etmemeyi öğrettiğini ifade etmiştir. Yapılan başka bir çalışmada, cinsel istismara uğrayan çocuklar incelenmiş ve özel gereksinimli çocukların istismara uğrama riskinin daha fazla olmasına rağmen normal gelişim gösteren çocuklardan çok daha az sayıda ortaya çıktığı belirlenmiştir. Bu durumun muhtemel sebeplerinden bir tanesi olarak özel gereksinimli çocukların bildirme becerisini sergilemede yetersiz olmaları gösterilmiştir. Ayrıca özel gereksinimli çocukların dil becerilerindeki problemlerinin, onlara karşı işlenen istismar suçunun yok sayılmasının, çocuğun kötü bir ünle anılma korkusu ve bakım veren kişinin adalete olan güvensizliğinden dolayı

140

bu durumun görmezden gelinmesi özel gereksinimli çocukların cinsel istismarının gün yüzüne çıkmasını engellediği belirtilmektedir (Kvam, 2000). Alanda yapılan diğer çalışmalarda da özel gereksinimli çocukların istismar amaçlı girişimleri ve istismarcının niyetini ayırt etmekte zorlandığı (Foster ve Sandel, 2010; Kim, 2010), bu durumun özel gereksinimli çocukları korunmasız kıldığı, çünkü çocuğun istismar içeren durumun normal bir şey olmadığını ayırt edemezse uygun korunma becerilerini sergileyemeyeceği ve tekrarlı şekilde cinsel istismara maruz kalabileceği belirtilmiştir (Boyle ve Lutzker, 2005). Yapılan başka bir çalışmada özel gereksinimli 0-5 yaş arası çocukların ortalama %60, normal gelişim gösteren çocukların da ortalama %12 oranında cinsel istismara uğradığı ifade edilmiştir (Stoltenborgh ve diğerleri, 2011).

Araştırmada mahremiyet eğitimiyle ilgili çocuklara yönelik görüş ve uygulamalar temasının altında oluşan son alt temayı okul öncesi dönemde çalışan öğretmenlerin sınıf içinde mahremiyet eğitimine yer verilme şekillerinin belirlenmesi oluşturmuştur. Araştırmaya katılanların çoğunluğu (%40) sınıflarında mahremiyet eğitimiyle ilgili herhangi bir uygulamaya yer vermediğini sadece gerekli anlarda uyarılarda bulunduklarını, %32’si mahremiyet eğitimi ile ilgili çocuklara sözel anlatımlarda bulunduklarını, %20’si çocuklara mahremiyet eğitimi verirken sözel anlatımın yanında görsel materyallerden de yararlandığını, %4’ü mahremiyet eğitimi ile ilgili çocuklara özel bölgeleri öğretmek amaçlı şarkı etkinliği düzenlediğini ve son olarak %4’ü mahremiyet eğitimi verirken sınıf içi etkinliklerin yanında aileleri de bilgilendirdiğini belirtmiştir. Araştırmadan elde edilen bu sonucun, okullarda mahremiyet eğitiminin nasıl verileceğine dair net bir uygulamanın belirlenmemiş olmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Alan yazın incelendiğinde de öğretmenlerin sınıf içinde gerçekleştirdiği veya gerçekleştireceği uygulamalara dair bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ancak Deniz ve Gözütok (2017) çocuğa cinsellik konusundaki mahremiyeti, kelimelerde yapılan farklılaştırmalar ile değil de bu konunun, bu organların özel olduğu belirtilerek ve çocuğa karşı bu konularda doğru model olarak ve bilişsel açıdan da belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra çeşitli yöntemler ile ve uygun konular ve durumlar üzerinde tartışılarak kazandırılması gerektiğini belirtmiştir. İlkokul öğretmenleriyle yapılan bir araştırmada da

141

öğretmenlerin sınıf içinde çocuklara gerekli eğitimi vermek için özellikle cinsel eğitimle ilgili özel olarak eğitime gereksinim duyduğu sonucuna ulaşılmıştır (Anastácio, Carvalho ve Clément, 2008).