• Sonuç bulunamadı

A. İDARİ ALANDA YAPILAN ISLAHATLAR

2.1.2. II Mahmud Döneminde Kurulan Meclisler

II Mahmudun hilafet ve saltanatı döneminde, tanzimata zemin hazırlayacak önemli degişikliklerden biri, bürokratik uzmanlaşma doğrultusunda yapılan kurumlaşma ve vapılanmadır. Dahiliye Hariciye Maliye, Evkaf-i Hümayun, Divan-ı Hümayun gibi nezaretlerle Meclis-i Hass-ı Vükela Meclisi Ali-i Umumi, Meclisi Vala-yı Ahkam-ı Adliyye gibi meclisler bu çerçevede zikredilebilir.

II. Mahmud döneminde, III. Selim zamanına kadar uygulanan, Meşveret Meclisinden farklı olarak kurulan Dar-ı Şüra-yı Bab-ı âli (hükümet şurası), Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliyye (24 Mart 1838) Dar-ı Şüra-yı Askeriyye mecilisleri Osmanlı Devlet geleneğinde yeni oluşumlardı.

Bunlardan özellikle Meclis-i Vala-yı Ahkâm-i Adliye, Devlet-i Aliyye’nin bütün önemli işlerinin konuşma ve düzenleme merkezi olup gerekli kanun tasarılarını ve nizamnmelerini hazırlamak, devlet adamlarıyla ilgili davalara bakmak, devlet ve milletin işlerini görüşmek amacıyla kurulmuştur(Er,1999:212-213).

2.1.2.1. Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliyve

Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliye (adalet işlerinden yüksek düzeyde sorumlu bir meclisti. 24 Mart 1838’de Gülhane’de kurulmuştur (Karal,1947:157;Ünal,2003:103). Memurların muhakemesi, hükümet ile halk arasındaki davaların görüşülmesi gibi mühim meseleler ile ilgilenen bu meclis,

Danıştay ve Yargıtay yetkilerine sahip en önemli organ olarak kuruldu. Başkanlığına eski seraskerlerden Koca Hüsrev Paşa’nın getirildiği meclis beş üyeden oluşmaktaydı (Akyıldız,2003:250). Başkan ve üyeleri, vezirler ve yüksek rütbe sahipleri arasından seçilirlerdi. Kararlar çoğunluğa göre verilirdi. Oyların eşitliği halinde son söz padişahın olurdu (Heyet, 1978:132).

Meclisin görevi yapılması düşünülen ve “Tanzimat-ı Hayriyye, Tanzimat-ı Mülkiyye’ olarak adlandırılan reformların gerçekleştirilmesi amacıyla kanun ve nizamları hazırlamak ve Dar-ı Şûra-yı Askeri’nin tanzim ettiği mazbatalara son şeklini vermekti. Ayrıca çıkardığı kanun ve nizamnamelerin uygulanıp uvgulanmadığını denetleme hakkına da sahipti. Meclisin toplanma şeklini, kurallarını ve işleyiş tarzını belirleyen iç tüzüğü, üyelerin düşüncelerini serbestçe açıklamalarını ve kararların oy çokluğuyla alınmasını öngörüyordu (Akyıldız,2003:250).

Meşveret Meclisi dışında kurumsalaşmış meclis uygulaması yaygın olmadığından ilk zamanlarda ortaya çıkan yapı ve zihniyete dair bazı sorunlar meclis çalışmalarını aksattı. Bunların ilki, üyelerin başlangıçta üyelikle birlikte daha önce bulundukları memuriyetleri de sürdürmeleriydi. Bunun meclis çalışmalarını aksattığı ortaya çıkınca ikinci memuriyetler üyelerin üzerlerinden alındı. Diğer bir husus da üyeler arasındaki rütbe ve statü farklarının görüşmeleri ve oylamayı olumsuz etkilemesiydi. Çünkü düşük rütbeli üyeler üstlerinin yanında fikirlerini açıkça söyleyemedikleri için görüşmeler yüksek rütbeli üyelerin eğilimlerine göre şekilleniyordu. Bu olumsuzluğu gidermek amacıyla üyelerin rütbeleri eşitlendi. Ayrıca kendilerine diğer devlet memurlarından farklı nişanlar verilerek yerleri tespit edildi (Akyıldız,2003:250).

Kuruluşundan itibaren Meclis-i Vala çalışmalarını tam bir reform meclisi gibi yürüttü. Faaliyet süresinde ortaya çıkan bütün reformlar bu mecliste ele alındı (Akyıldız,2003:251). Bugünkü Danıştay veYargıtay kurullarının yetkilerini kendisinde toplayan ve bir başkan ile dokuz üye ve iki sekreterden oluşan Meclisin hazırladığı kanun projeleri, Padişah’ın Hatt-ı Humayun ve Şeyhülislam’ın fetvasıyla kanun haline gelirdi(Karal,1947:172). Her halükarda bu en üst adalet kurulu, Tanzimat’ın oluşum sürecinde önemli bir mevkiye sahiptir.

2.1.2.2. Dar-ı Şûra-yı Bab-ı Âli

Yeniçerilerin kaldırılmasına yani Vak’a-i Hayriye’ye kadar Bab-ı âli de devlet işleri iki yönlü yürütülürdü. Dışişleri ile diğer önemli hususlar için sadrazam, kaptanpaşa, şeyhülislam, kethüda, defterdar, reis efendi ve kazaskerlerden birisinin bulunduğu özel bir meclis toplanırdı. Önemli olmayan davalar ile işler için Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri ve İstanbul kadısı, sadrazamın huzurunda toplandığı arz odalarında görüşülürdü(Heyet 1978:130).

Bazı bakanlıkların kurulmaya başlanmasıyla Bab-ı âli’de bir değişiklik olmuştu. Böylece kanun önerilerini incelemekle görevli bir kurul olan Dar-ı Şûra-yı Bab-ı Âli 1838’de kurulmuştur( Heyet,1978:130).

Dar-ı Şûra-yı Bab-ı âli yürütmenin yüksek bir kurulu mahiyetindedir. Devletin idari fonksivonunu icra görevi tamamen bu müesseseye devredildi. Devletin yönetim işlerini alakadar eden meselelere bakan bu meclis Bab-ı Âli’de kuruldu (Karal,1947:157; Çabuk,1994:42).

2.1.2.3 Dar-ı Şûra-yı Askeri

Askeri ıslahatlar için gerekli nizamnameleri hazırlayan meclistir. Her türlü askeri işlerin yerine getirilmesinden sorumlu olan bu meclis Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması üzerine kurulan ilk mecilistir. Dar-ı Şûra-yı Askeri Meclisi kişilerin askeri ödevleriyle ilgili kuralları saptamak, batı devletlerinde yürütülen askerlik usullerini incelemek ve Türk ordusunun ilerlemesi yolunda tedbirleri bulup ortaya koymakla görevliydi (Karal,1947:157). 1836’da Bab-ı Seraskeri’de kurulmuştur (Heyet,1978:132). Meclisin görevleri, personel işleri, levazım işleri ve maliye işleri olmak üzere üç gruba ayrılmıştı. Meclisin ayrıca bir tercüme odası vardı. Bir başkan bir sekreter ve 15 üyesi arasında bir müftü ile mülkiye ricalinden siyaset işlerinde yetkisi olan bir zat bulunurdu. Diğer üyeleri ordunun yüksek rütbeli subayları idi (Heyet, 1978:132 ).

2.1.2.4 MecIis-i Vükela

II. Mahmud devrinin sonlarında, l838’de bakanlıkların teşkil edilmesiyle modem anlamda bir hükümet şekline doğru yönelme olmuştu. Meclis-i Meşveret ve Meclis-i Şura’nın yerini, bakanların teşkil ettiği Meclis-i Vükela veya diğer adı ile

Meclis-i Has-ı almaya başlamıştı (Heyet,1978:131). Bu meclise Sultan’ın Bakanlar Meclisi anlamında ‘‘Meclis-i Has-ı Vükela” da denir. Nazırların toplandığı padişahın hususi danışma kurulu olarak faaliyet gösteren meclistir (Zakıa,1999:254).

Meclis-i Vükela başvekilin veya sadrazamın başkanlığında toplanıp önemli devlet işlerini görüşür ve icra işlerinde nezaretler arasında koordinasyonu sağlardı. Nazırların her biri nezaretlerinin görev alanına giren işlerden sorumluydu. Meclis, gerekli gördüğü veya alt kademedeki diğer meclislerin hazırladığı tasarıları ve meseleleri tartışıp gerekli düzeltmeleri yapar, daha sonra sadrazam bunları bir tezkireyle padişahın onayına sunardı(Akyıldız,2003:253).

Meclis, kuruluşundan 4 Kasım l922’de son sadrazam Ahmed Tevfik Paşa’nın istifa etmesine kadar varlığını ve faaliyetlerini kesintisiz sürdürdü. Osmanlı devlet geleneğinde meclis halkla padişahlık makarnı arasında bir perde vazifesi görürdü. Diğer bir ifadeyle, yönetimin halkın hoşuna giden icraatları padişaha, başarısız uygulamaları ise meclise ve sadrazama hamledilir, böylece başarısız icraatlarda vekillerden biri veya birkaçı yahut sadrazam görevden alınarak, padişaha gelebilecek tepkiler önlenmiş olurdu.