• Sonuç bulunamadı

Balta Limanı Ticaret Anlaşması ve Gümrük Kolaylıkları

B. SOSYAL ALANDA YAPILAN ISLAHATLAR

3.1. Balta Limanı Ticaret Anlaşması ve Gümrük Kolaylıkları

19. yüzyılda. Avrupa’da gelişen Sanayi Devrimi’nin sonucu, üretim ve ulaşım tekniklerinin gelişmesi ile üretimle birlikte uluslararası ekonomik ilişkiler de artış göstermişti. Üretimin artması, Avrupalı Devletleri biriken mamul mallanna yeni pazarlar ve hammadde ihtiyaçlarına kaynak arayışı içine sokmuştu. Bu çerçevede, sömürgecilik faaliyetleri hız kazanmıştı. Bu açıdan, ekonomisinin temelinde tarımsal üretim ve el sanatları yatan Osmanlı İmparatorluğu, sömürge arayışındaki Avrupa ülkeleri için bir çekim alanı haline gelmişti. Böylece, 18. yüzyılda kapitülasyonlarla kazandıkları imtiyazları, 19. yüzyılda daha da genişleten yabancı tüccarlar. Osmanlı iç ve dış ticaretini ele geçirmişlerdi. Bu durumun en olumsuz etkileri ise Müslüman tüccarlar üzerinde görülmüştü. Avrupalı Devletlerin mamul mallarının istilası, zaten yeteri kadar gelişmemiş Osmanlı imalat sektörünün daha da gerilemesine sebep olmuş; 19. yüzyıl boyunca ekonomi, giderek daha fazla ticarileşirken, üretimde aynı oranda artış yaşanmamıştı. (Kıray,1995:69). İngiltere, 1830’lardan sonra temel politikalarını, Osmanlı Devleti’nı Rusya’ya karşı güçlü kılmak yönünde geliştirmişti. Özellikle, l833’de Rusya ile imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşmasıyla, Rusya’ya verilen imtiyazlar İngiltere’yi etikleyen en önemli nedenlerden biriydi(Bailey,2006:203). İngiltere, 1830’lardan itibaren hammadde ve pazar ihtiyacından dolayı Hindistan’a gitmek için daha kısa ve ucuz bir yol olan Akdeniz’i ve Anadolu’daki ırmakları ticaret yolu olarak kullanmaya başlamıştı. Bu yollar, Osmanlı kontrolü altında olduğundan, l833’ten sonra İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Palmerston aracılığıyla Osmanlı ile yakın ilişkiler kurulmaya çalışılmıştı (Ünal,1981:1369-1370). Dört yıllık (1834-1838) diplomatik ve iki yıllık (1836-1838) tarife görüşmeleri sonucunda 16 Ağustos 1838’de Osmanlı-İngiliz Ticaret Ve Denizcilik Antlaşması imzalandı(Kütükoğlu,1976:5). Bu antlaşmada İngiliz elçisi Ponsonby’nin büyük etkisi söz konusuydu. Ponsonby’nin temel düşüncesi, bu antlaşma ile 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması’nı hükümsüz kılmak ve Rusya’nın Osmanlı üzerindeki etkisini yok etmekti. Antlaşmanın hazırlık aşamasında etkili olan diğer bir İngiliz de Palmerston’un Osmanlı Devleti’nde ticari imkânları

araştırması için görevlendirdiği David Urquart’tır. Urquart, Osmanlı’nın sınırsız bir pazar olduğu ve Rusya’nın Osmanlı’yı ele geçirmesi halinde tüm dünyaya hâkim olabileceği düşüncesindeydi. Urquart, aynı zamanda Tanzimat hareketi üzerinde de dolaylı; fakat önemli bir etkiye sahip bir kişilikti.

1 Mart 1839’da yürürlüğe girmiş olan Balta Limanı Antlaşması, Osmanlı iktisadi tarihi açısından bir dönüm noktasıydı. Kapitalist güçler için ilk hedef iç gümrüklerin kaldırılması, ikinci hedef ise hammadde yasağını düzenleyen rejimi liberalleştirmekti (Gürsel,1985:688).Ticaret serbestliği, Osmanlı larda tam olarak hiçbir zaman uygulanmamıştı. İhracat sınırlı ölçüde yapılırken, ihracı yasak olan mallar da bulunmaktaydı. Bu bağlamda, 1838 Ticaret Sözleşmesi, 8 Ekim’de Kraliçe Vıctoria, kasım başlarında da Sultan II. Mahmud tarafından tasdik edilen muahede iki kısımdan meydana geliyordu. Yedi maddeden ibaret birnci kısmın ilk maddesi, daha önce verilen ahidnamelerin bu muahedeyle degıştırilmeyen maddelerinin aynen yürürlükte bulunduğu ve diğer devletlere verilmiş veya verilecek hakların lngilizler için de geçerli olacağına dairdi. İkinci madde Osmanlı iktisadi hayatı bakımından son derecede önemli bazı hususları ihtiva etmekteydi. Osmanlı topraklarında öteden beri uygulanan ihraç yasakları tamamen kaldırılıyor, yabancı tüccar her istediği malı satın alma imknını kazanıyordu. Gerek zirai mahsuller gerekse diğer eşya üzerine konan yed-i vahid usulü ile şimdiye kadar satın alınan malların bir yerden başka bir yere nakli ıçin alınması gereken tezkireler tamamen kaldırılıyor, bu hususların aksine hareket eden Osmanlı memurlarının şddetle cezalandırılacakları ve bundan dolayı zarara uğrayacak İngiliz tüccarının zararının da tazmin edileceği garanti ediliyordu. Üçüncü madde bir bakıma 1809 Kal’a-i Sultaniye Muahedesi’nin iç ticaretle igili maddesinin tekrarı veya geliştirilmiş şekli idi. Ingiliz tüccarı, Osmanlı mahsullerinin yerli tüccar gibi alıp satma ve yerli tüccar içinde de en imtiyazlı olanla aynı statüde resim ödeme hakkına sahip oluyordu. İngiliz tüccarının ihraç ettiği Osmanlı mahsullerinden alınacak resimler dördüncü madde ile tesbit edilmişti. Aslında harici gümrük resimleri ihracat ithalat oranlarında bır değışıklik yapılmamıştı. Bu resimler eskisi gıbi % 3 olarak alınmakta devam edecekti. Fakat 1826’dan beri çeşitli adlarla alinmakta olan resimler kaldırılıyor ve hepsinin yerine geçmek üzere % 9 oranında tek bir resim konuyordu. Bu resim, malı yerli veya yabancı tüccardan hangisi

memleket dâhilinden iskele şehrine getirilirse ondan alınacaktı. Yani Ingiliz tüccarı malı iskelede satın aldığı takdirde sadece % 3 resim üdeyecekti. Beşinci madde Boğazlardan geçecek gemilere verilecek “izn-ı sefinelerin süratle verileceğine. Altıncı madde ise bu muahedenin Asya ve Afrika daki bütün Osmanlı ülkeleri ve Mısır da tatbik edileceğine dairdi. Yedinci madde, yapılacak tarifenin yedi yıl süreyle yürürlükte kalcağı müddetin bıtiminde taraflardan birinin müracaatı üzerine yenileneceği, aksi halde süresinin yedi yıl daha uzayacaği, muahede tasdiknamelerinin dört ay içinde teati edilip 1 Mart 1839’dan itibaren yürürlüğe gireceği belirtiliyordu(Kütükoğlu,1992:38-39).

Bu antlaşma ile gelen en büyük değişiklik, 1839 Mart ayından itibaren ihracat üzerindeki sınırlama, yed-i vahit ve satın alınan malların nakli için gerekli tezkire usulünün kaldırılması ve yerine ‘umum mukataat ve iltizamat” gibi vergi hâsılatının dahi hazine hesabına muhassıllar ve gümrük memurları aracılığıyla, emanet usulü ile toplanılarak gönderilmesi sisteminin getirilmesiydi. (Sayın,1999:651). Yed-i Vahit usulünün İngilizlerce kaldırılmak istenmesi politik nedenlere dayanmaktaydı. Çünkü bu usulün kaldırılması, Mısır’ı tekelinde bulunduran Mehmed Ali Paşa’yı zor duruma düşürecek ve böylece Mehmed Ali Paşa’nın mali gelir kaynakları kurutularak Mısır’ın sanayileşme sürecine son verilmiş olacaktı(Ünal,1981:1374). Yed-i vahit usulü bu antlaşmayla resmiyette kaldırılmıştır. Ancak, 1857 yılına kadar bu usul çerçevesinde mukataalar verildiği Klasik Osmanlı iktisadi düşüncesine göre, yurt içi mal talebini mümkün olduğu kadar yüksek tutma amacına uygun olarak ihracatta, teşvik edilmek ve kolaylaştırılmaktan çok, yasaklar ve ihraç vergileriyle sınırlandırılan bır faalıyet alanı olarak düzenlenmişti. İthalat ise teşvik edilen ve kolaylaştırılması gereken bır faaliyet olarak görülmekteydi. Bu anlayışın temelinde yatan neden ise ülke içinde mal ve hizmet arzının mümkün olduğu kadar bol ve ucuz olmasını sağlamak amacıyla üretim faaliyetlerini yürütrnekti(Genç,2003:89). Omanlı İmparatorluğu’ nda ihraç edilecek mallar, Osmanlı tüccarı tarafından iskeleye getirilirdi. Yabancı tüccarlar ise getirilen bu malları satın alıp, gümrük vergisini ödeyerek kendi ülkesine götürebilirdi. 18. yüzyıldan sonra ise Avrupalı tüccarlar, daha fazla kar elde etmek amacıyla aracıları ortadan kaldırmak ve malın üretildiği yere gidip malları kendileri

satın almak istemişlerdi(Kütükoğlu,1992:94). Bu aşamadan sonra Avrupalı tüccarlar Osmanlı Devleti’ne daha fazla nüfuz etmeye başlamışlardı.1838 Antlaşmasına göre ise İngiliz tüccarlar, Osmanlı tüccarları gibi imparator1uğun her yerinde ticaret yapabileceklerdi. 1 826’dan beri çeşitli adlarla alınmakta olan bütün dâhili vergiler kaldırılarak, yerine %9 oranında (amediyye) dâhili gümrük vergisi konulmuştu. İthal mallarında ise yabancı tücccarın getirdiği mali memleket içine götürmesi halinde ödeyeceği (reftivye) vergi sadece %2 idi. Bununla birlikte, harici gümrük vergisi aynen %3 olarak korunmaktaydı. Vergilerin belirlenmesi ile ilgili süreç, oldukça tartışmalı geçmiştir. İngilizlerle yapılan antlaşmanın diğer bir maddesine göre de her türlü ticaret ibaresiyle bu vergileri ödeyen tüccar, başka herhangi bir engelle karşılaşmaksızın Osmanlı topraklarında, perakende ticaret de dahil olmak üzere her türlü ticareti serbestçe yapabilecek duruma gelmiş bulunuvordu (Kütükoğlu,1992:94). Aslında bu antlaşma ile imparatorlukla İngiltere arasındaki ticaretin şekli değişmiyordu. İmparatorluğun başlıca ithali mamul mallar, ihracı da hammaddeydi. 1838 antlaşması ve bunu model alan diğer antlaşmalar yabancı tüccarların istedikleri yerlerde iş yapmalarını sağlıyordu. Bu antlaşmayla kabul edilen gümrük tarifeleri ile de Osmanh ticaret rejimi dünyadaki en serbest rejimler arasında yer aldı.

İngiltereye Balta Limanı Antlaşması ile tanınan ticari haklar 1838 sonrasında diğer Avrupa Devletlerine de tanınmıştır. Antlaşmanın ilgi çekici sonuçlarından biri ise, isteyen herhangi bir Avrupalı Devlet ile aynı şartları içeren bir antlaşma yapılabilmesinin mümkün kılınması idi. Bu kararı takiben ilki Fransa ile 25 Kasım 1838’de, sonuncusu da Rusya ile 30 Nisan l846’da olmak üzere çeşitli antlaşmalar yapılmıştı. Antlaşma yapılan diğer Avrupa Devletleri ise Hansa şehirleri (Hamburg, Bremen. Lubeck), Sardunya. Isveç ve Norveç, İspanya, Hollanda. Belçika, Zoliverein Hükümetleri (Prusya. Frankfurt, Saksonya, Bavyera. ...) ve Danimarka Devleti idi (Kütükoğlu,1992:116). Yapılan bu antlaşmaların yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Devletinin dış ticaret hacmi artmış; ancak devleti bağımsız bir ticaret politikası izleyebilme hakkından da yoksun bırakmıştı. Örneğin, Osmanlı Devleti, yerli sanayisini korumak amacıyla, gümrük duvarlarını yükseltme hakkından kendi rızasıyla vazgeçmişti(Pamuk,1987:199).

Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye sunduğu iktisadi ödünler karşılığında beklediği şey İngiltere’nin Osmanlı toprak bütünlüğünü korumasıydı. Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı pazarlarının ve hammaddelerinin Avrupa ticaretine açılması için gerekli hukuksal çerçeve sağlanmıştı(Pamuk,1987:201). Osmanlının gümrük egemenliğinden vazgeçmesi yabancıların Osmanlı’daki kapitüler hukuk düzenlerini pekiştirmekteydi.

Osmanlı gümrük vergi sistemleri ve yasaları da yabancılara Osmanlı uyruklarına göre sayısız ayrıcalıklar tanıyan ikili bir yapı kurmuştu. 1828’de İngiltere’den yapılan pamuklu ithalatının 1831’e gelindiğinde bu rakam. 105.615 sterline ulaşmıştı (Sarc,1999:439). İngilizlerle olan tıcaret, 1838 öncesinde artış göstermeye başlamış ve 1838’e hazırlık aşaması oluşturmuştu. Ubucini’nin 1852 yılı Osmanlı ticareti hakkındaki gözlemlerine göre. Mısır, Eflak, Boğdan ve Sırbistan ile yapılan iç ticarette, toplam ithalat ve ihracat tutarı 61.525.000 kuruştu. Ubucini ayrıca, büyük şehirlerle iskeleler arasında ulaşımı sağIayan kervanların iç ticarette büyük önem taşıdığını belirtmekteydi. Ubucını, yine Osmanlı üzerine gözlemlerinden hareketle 1852 yılı Osmanlı dış ticareti getirisinin 450 milyon frank olduğunu ifade etmiştir. En fazla ithalat yapılanlar Büyük Britanyaya bağlı ülkeler iken en fazla ihracat yapılan ülke Fransaydı. Bunun yanı sıra ticaret, yapılan diğer ülkeler İran, Fransa, Avusturya, Rusya, Hollanda, Belçika, Sardunya, Yunanistan, İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri olarak sıralanrnıştı(Ubicini,1977:30).Ticarette bu duruma gelinmesinde, 1838 ve sonrasında imzalanan serbest ticaret antlaşmalarının etkisi olduğu da bir gerçekti.

Ticaret alanında bu gelişmelerle, 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Osmanlı Devleti dahiIinde ithalatı tamamlayıcı bir yapıda gayrimüslim burjuvazi oluşmaktaydı. (Bağış,2000:270)