• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM: KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ

2.1. KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ

2.1.2. Mahalle Kimliğ

Kentler her ne kadar birbirine benzer görünseler de; her kentin kendine has bir mimarisi, havası, dokusu, geleneği, göreneği, kimliği ve kültürü vardır. Bir kenti diğerinden ayıran da farklı kılan da kente ait bu unsurlardır.

Bilgin’e göre kent kimliği de dediğimiz şey insanların kente yüklediği bir kimliktir. Bu kimlik insanların kente dair ürettiği ve tartışarak üzerinde bir zihinsel faaliyette bulunduğu bir yapıdır. Bu zihinsel yapıyla kentin imajı ve zihinlerdeki temsiliyeti mekâna yansıyarak en üst seviyeye ulaşır (2011: 39). Mahalle de böyledir. Kente dair zihinsel yapının bir alt koludur ya da kente zihinsel temsiliyeti veren ana

unsurlardan bir tanesidir. Yani mikro ölçekte kentin genel kimliğine yakın veya kentin kimliğinden farklı bir kimliğe bürünebilir mahalle. Mahallenin bu yapısına Alver, “kimlik oranın nasıl bir mahalle olduğunun, hangi nitelikler, özellikler ve unsurlarla donatıldığını ilk elden izahıdır” diyerek dikkat çekmektedir (2013a: 47).

Alada’ya göre mahalle, bütünün içinde bir parça olmasının yanında aynı zamanda tek başına bütünü temsil edebilecek bir karakteri de bünyesinde barındırarak bireyin mahallede kendi kimliğini ve aidiyetini bulmasına yardımcı olur (2008: 17-20). İnsan kendi kültürünü, kendi değer yargılarını ve kendi ontolojik varlığını bulmak ister mahallede ya da bunları var eden bir mahallede hayatını sürdürmek ister. Aksi takdirde bunun dışında bir mekânda kendi yabancı ve dışlanmış hissetmesi kaçınılmaz olacaktır.

Mahalle bir kimlik inşa ederek insanı topluma hazırlar. Mahallelin eğitimi, sanatı, dini ve ekonomik açıdan toplumsal ihtiyaçlarını okul, cami gibi kendi içerisindeki kurumlarında/birimlerinde karşılayarak kendi kimliğini ve mahallelinin anlam dünyasını cemaat duygusu etrafında kurar (Yıldırım, 2008: 31). Mahalle kendi küçük dünyasında ortaya koyduğu kimlik ve kültür ile kendi köklerini kentin derinliklerine ve kent hayatına bağlar. Kendine has bir sistem kurar. Bu sistem ile kendisini cemaatsel bir örgütlenmeyle inşa eder. Bu yapısıyla da kendi kimliğini kente kabul ettirir.

Mahalle kimliğini oluşturan birçok unsur vardır. Alver’e göre bu unsurlar, “mekânın kimliği kendini var eden biçimler, işlevler, muhtevalar, toplumsal, maddi/fiziki ve kültürel unsurların karışımıyla oluşur” (2013a: 47). Bu unsurlar insanın mahalle ile kuvvetli bir bağ kurmasını ve mahalleye karşı bir aidiyet kurmasını sağlar. Mahallenin kültürel ve manevi havası insan ile mekân arasında bir ilişki kurulmasını sağlayabilir. Bu ilişki de çoğu zaman insanın üzerine geçirip giydiği bir mahalle kimliğine ve aidiyetine doğru evrilir çoğu zaman. Bu yüzden bir insanın “Ben Fikirtepe çocuğuyum”, “Ben Ankara’nın Çinçin mahallesindenim” ya da “Bize Cerrahpaşalılar derler” demesinin temelinde yatan şey salt oraların mekânsal anlamı değil, aksine o mekânlarda yaşayan insanların olaylar karşısında

ortaya koydukları, kültür, ahlak, edep, siyaset gibi o mahallenin kendi kimliğini ve hayat felsefesini yansıtan donelerin gizli veya açık bir ifadesidir.

Mahalleye karşı duyulan aidiyet duygusu en açık ifadesini 'bizim mahalle' söyleminde kendini bulur. Osmanlı dönemindeki belgelerde mahalle sözcüleri kendilerinden bahsederken 'biz' diye söz ederler; burada kullanılan 'biz' genellikle aynı (bizim) mahallede oturanlar anlamındadır (Konya Büyükşehir Belediyesi, 2006: 23). Bu durum Alver’e (2013a: 49) göre, bir sahiplenme ve bağlanma halinin açık bir göstergesidir. Bizim mahalle algısının kökleri daha çocukluk döneminden itibaren insanın zihninde oluşmaya başlar ve zaman geçtikçe insanın davranışlarına etki etmeye başlar. Bu aidiyet olgusu kendiliğinden meydana çıkar. Birey mahallesinde gezerek mahalleye ait aktörlerle içli dışlı olarak hem oranın kültürünü sahiplenir hem de kendisini o mekâna ait hisseder. Bu durum insanın kendisini bir mekâna bağlama halidir.

Mahalleye karşı duyulan aidiyetin bir sonucu olarak mahalle artık “bir” olur. Mahalleden birine yapılan bir kötülük adeta tüm mahalleye yapılmış gibi karşılanır mahallede. Mahallede oluşan aidiyet duygusu insanları kolektif biçimde hareket etmeye zorlar. Alver (2013a: 50), bu kolektif duygunun mahalleyi bir araya toparladığını söyler. Ona göre, bu birliktelik en açık şekilde mahalleler arasında (daha çok mahalle çocukları arasında), çıkan kavgalarda, sokak dalaşmalarında, mahallenin genelince uygunsuz görülen hal ve hareketlere karşı meydana gelen tepkilerde, cenaze, düğün ve bayram gibi birlik ve beraberlik gerektiren durumlarda ortaya çıkar.

Osmanlı döneminde gerek devlet baskısıyla gerekse de mahalle kimliğinin bir sonucu olarak bir mahalle kültürü ortaya çıkmıştır. Düzbakar’a (2003: 100) göre bu kültür sonucunda mahalle içerisinde oluşabilecek spekülatif ve ahlak dışı her türlü yaklaşım neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Mahalle içerisinde sağlanan bu düzenin bir göstergesi de, mahallelerde ayrışmaların en aza inmesine sebep olmuştur. Ergenç (1984: 72), Osmanlı mahallerinde 'boyacı', 'ekmekçi', 'paşmakçı', 'berber', 'eskici', 'kalaycı' gibi farklı mesleklerden insanların bir arada yaşadığını ve bunun ahalinin parçalanmasını önlediğini söyler.

Günümüzde bir mahalleyi içerisine alabilecek ölçüde güvenlikli siteler ve apartmanlaşan binalar yapıldığı için mahalle kimliğinden daha mikro olan bir apartman ya da site kimliğine doğru gidildiğini söylemek yanlış olmaz. Mahalleye ait unsurlar artık site alanlarının içerisine inşa edilmeye başlandı. Sitede oturan bir kişinin tüm ihtiyaçları site arazisi içinde kalan mekânlardan karşılanabilmektedir. Çocuklar için oyun alanından polikliniklere, marketten kuaföre kadar her şey artık site alanın içerisinde kendine yer bulabilmektedir. Bunun en tabii sonucu olarak da, hem o sitelerde yetişen çocuklar mahalleden ve mahallelilik duygusundan uzaklaşıyor; hem de mahalleli ilişkileri, kimliği ve kültürü gitgide zayıflayarak yok olmaya yüz tutmaktadır.