• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KĐTABÜ’L-ĐKRAR BÖLÜMÜNÜN LATĐNĐZESĐ VE KAYNAK

2.39. Madde 1610

(Bir kimse ber vech-i bâlâ mersûm olarak yazıp yahut yazdırıp da mumzâ yahut mahtûm olarak vermiş olduğu deyn senedi kendisinin olduğunu mu‘terif iken hâvî olduğu borcu inkâr etse inkârına itibar olunmayıp ol borcu îfâ eylemesi lazım gelir.

Amma sened kendisinin olduğunu inkâr ettiği takdirde eğer hat veya hatmi meşhur ve müte‘âref ise inkârına itibar olunmayıp ol sened ile amel olunur.

Ve eğer hat ve hatmi meşhur ve müte‘âref değil ise istiktâb olunarak ehl-i hibreye gösterilir. Onlar, ikisi de bir şahsın yazısıdır diye haber verirler ise deyn-i mezkûru vermek üzere ol kimseye emr olunur.

1 Kâdîhân, a.g.e.,III, 127; Đbn Âbidîn, a.g.e., II, 66

El-hâsıl sened eğer şâibe-i tezvîr ve şüphe-i tasnî‘den beri olur ise onunla amel olunur.

Amma şüpheden beri olmadığı takdirde medyûn ol sened kendi senedi olduğunu inkâr eylediği gibi asl-ı deyni dahi münkir ise, deyni olmayıp sened dahi kendisinin olmadığına müddeînin talebiyle tahlîf olunur.)

Bir kimse ber vech-i bâlâ mersûm olarak yazıp yahut yazdırıp da imzasıyla mumzâ yahut hatmiyle ve mühürlemesiyle mahtûm olarak bir kimesneye vermiş olduğu deyn senedi kendisinin olduğunu tabir-i âharla hat kendisinin olduğunu ve hatm dahi kendisinin hatmiyle ve mühürlemesiyle bulunduğunu mu‘terif iken senedin hâvî olduğu borcu inkâr etse ve mesela senedin yazısı benimdir, ben yazdım lakin borç benim değildir dese inkârına itibar olunmayıp ve mücerred inkâr ikrar bi’l-kitabede kizbe haml olunamayıp binaenaleyh zahir olan dâyin tahlîf dahi olunmayarak medyûnun ol borcu îfâ eylemesi lazım gelir. Zira bu sened adeten huccet ve hâvî olduğu meblağı inkârı gayr-ı mümkündür. Bunu inkâr eden mükâbir addolunur (Redd-i Muhtâr).1 Vâkı‘a

mühür benim olduğu gibi ben mühürledim der ise şâibe-i tezvîr kalmaz.

Mesela iki kişi beyninde bir müddet ahz ve i‘tâ vâki‘ olarak beyyinelerinde muhâsebe gördüklerinde birisinin diğerine şu kadar kuruş deyni zahir olup, meblağ-ı mezbûr zimmetinde borcu olduğunu mübeyyin sened verdikten sonra medyûn senedi mu‘terif iken “muhâsebemizde hata vardır, takrar muhâsebe edelim” diyemez. Ber mucîb-i sened îfâyı deyn ile emr olunur. Şu kadar ki, iki şerîk-i ticaret arasındaki hesâbât rü’yet edilip de bu hesabı gören heyetin hesabının savâb olduğu zannıyla şerîkler razı oldukları halde diğer bir heyet-i hesabiyye marifetiyle tekrar hesap görüldüğünde evvelki hesabın hata olduğu tebeyyün etse, savâba rücû‘ edilmek lazım gelir (Tekmile-i Redd-i Muhtâr).2 Amma mersûm olmayarak yazıp yahut yazdırıp da vermiş olduğu sened kendisinin olduğunu ikrar etse bile hâvî olduğu borcu ikrar etmedikçe onun îfâsı lazım gelmez.

1 Đbn Âbidîn, a.g.e., V, 367

Duvar yahut ağaç yaprağı üzerine sened yazmak gibi (Redd-i Muhtâr ve

Mecma‘u’l-enhur).1

“Dâyin tahlîf olunmayarak” denildi. Her ne kadar Tenkîh sahibi, mukarrun leh mukırrın deyn senedinin hâvî olduğu meblağı ahz ettiğine tahlîf olundukdan sonra hükmolunur demiş ise de Redd-i Muhtâr’da böyle bir kayıt mezkûr değildir. Ma‘a zalik yemin dahi isbât üzerine değil, ibdâ nefy üzerine olur. Binaenaleyh Tenkîh’in mezkûr beyanı fıkha muvâfık görünmüyor. Lealle Tenkîh sahibinin maksudu şudur ki, medyûn, ikrar bi’l-kitabesinde kâzib olduğunu iddia etse 1589. maddeye binaen tahlif olunur.

Amma mersûm olarak verdiği sened kendisinin hattı olduğunu inkâr ettiği takdirde eğer hat veya hatmi tüccar ve ehl-i belde beyyinelerinde meşhur ve müte‘âref ise hat ve hatmin müte‘âref olduğu isbât edildiği takdirde inkârına itibar olunmayıp başkaca mazmun ve münderecât-ı senedi isbâta hacet kalmaksızın ol sened ile amel olunur. Yoksa hâkim hat ve hatmi meşhur ve müte‘âreftir diyerek hükmedemez. Zira ilm-i kadı huccet ve esbab-ı hükümden değildir.

“Meşhur ve müte‘âref” deniliyor. Şöhret-i hakikiyye tevâtürden ibarettir ki, tarifi 1735. maddede gelir.

Amma meşhur ve müte‘âref olmayıp da iki şâhid mezkûr hat ve hatm müddeâ aleyhin olduğuna şehâdet etseler yani şâhidler yazarken gördük demeseler, bu şehâdet kabul olunmaz (Tekmile-i Redd-i Muhtâr ve Redd-i Muhtâr).2

Bu fıkradaki hat zahir olan yazılmış yazı manasınadır ki, Şeyh-i ekmelin ibaresi dahi buna delalet eder. Đmdi medyûnun yazısı olduğu bi’ş-şöhret ve’t-tevatür sabit olur ise onunla amel olunacağı derkârdır.

Nitekim bundaki hatm dahi zahir olan masdar olmayıp mühür manasınadır. Bu sûrette yalnız mührün meşhur ve müte‘âref olması isbât-ı deynde kâfî olacağı anlaşılıyor. Hâlbuki yalnız mührün meşhur ve müte‘âref bulunması ol senedi şâibe-i tezvîr ve

şüphe-i tasnî‘den âzâde kılamaz. Madde-i ânife şerhine bak. Bundaki hatm mastar

1 Đbn Âbidîn, a.g.e., V, 367; Dâmâd, a.g.e., III, 395

manasına alınarak mührünü tab‘ ve vaz‘ ettiği meşhur ve müte‘âref ise diye tefsir olunsa mesele-i fıkhiyyeye tevâfuk eder ise de ibareden bu mananın kasdı ba‘îd ve makama gayr-ı münâsibdir.

Đtibar, senede muharrer olana değil belki nefsü’l-emredir.

Bu cihetle bir kimse hanesini elli aded sîm mecidiye ile satıp mezkûr hane semeninden on altın borcu olduğuna dair müşteriden sened aldıktan sonra medyûna sîm mecidiye vermek ve dâyin senedine binaen on altın almak istediğinde müşteri bey‘in mecidiye ile vuku‘unu isbât eder yahut teklif ettiği yeminden bâyi‘ nükûl ederse mecidiye te’diye olunur. Đsbât edemeyip, bâyi‘ yemin ederse, altın ile te’diye olunur.

Ve eğer hat ve hatmi meşhur ve müte‘âref değil ise istiktâb olunarak ehl-i hibreye gösterilir. Onlar, ikisi de bir şahsın yazısıdır diye haber verirler ise deyn-i mezkûru vermek üzere ol kimseye emrolunur. Bu haberde lafz-ı şehâdet şart mıdır? Bu fıkrada tatbik-i hat edileceği beyan olunduğu halde tatbik-i hatim olunacağı beyan edilmemesi lealle, ânifen verdiğimiz izahat vechile mücerred mühür, münkirin olduğu sabit olsa bile medâr-ı hükm olamayacağına mebnidir.

“Đstiktâb olunarak” deniliyor. Lede’l-istiktâb ketbden imtinâ‘ etse, evvelce yazmış olup da, kendi yazısı olduğunu mukır ve mu‘terif bulunduğu hat ile mukayese ve tatbik olunur. Böyle bir hat dahi bulunmasına zahir olan kitabete icbar olunur.

El-hâsıl sened eğer şâibe-i tezvîr ve şüphe-i tasnî‘den beri olur ise onunla amel olunur. Lakin mücerred mührünü hâvî olup da kendi basmamış ve dâyin mührünü ele geçirerek basmış olduğunu iddia etse sened şâibe-i tezvîrden emin ve medâr-ı hükm olamaz. Amma şüpheden beri olmadığı takdirde medyûn ol sened kendi senedi olduğunu inkâr eylediği gibi asl-ı deyni dahi münkir ise, deyni olmayıp sened dahi kendisinin olmadığına müddeînin talebiyle müddeâ aleyh tahlîf olunur. Yani tahlîf iki şey üzerine icra edilir.1-Deyni bulunmadığına, 2- Sened kendisinin olmadığına. Adem-i deyn üzerine yeminden nükûl edince sened kendisinin olmadığına gerek yemin etsin gerek etmesin, deyn ile ilzâm olunur. Amma borcu olmadığına yemin ettiği halde, sened kendisinin olmadığına yeminden nükûl etse deyn lazım gelir mi? Sened kendisinin olduğunu ikrar ile borcu inkâr ettiği sûrette inkârına itibar olunmayacağı fıkra-i ûlâda zikr olunmuştu.