• Sonuç bulunamadı

2.2. Görsel Kimlik

2.2.1. Müzelerin Görsel Kimlik Unsurları

2.2.1.1. Müze İsmi

Markanın en sık görülen unsurlarından birisi olan ve temel bileşenleri arasında yer alan marka ismi görsel imgeler arasında değerlendirilebilir.

En basit tanımıyla markanın sözlü ifade edilebilen kısmını oluşturan marka ismi, markanın müşteri zihninde yer alış biçimidir. Marka yaratma sürecinin temel basamaklarından birini oluşturan marka ismi belirlenirken, kolay hatırlanabilir, müşteri ile bağ kurabilir ve doğru çağrışımlar yaratabilir nitelikte olmasına özen gösterilmelidir (Dereli, Baykasoğlu, 2007: 20-44).

Marka ismi belirlenirken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri; marka isminin çeşitli mecralarda kullanılacak kadar esnek olmasıdır. Bir dig er nokta ise, yerel pazar dışında küresel pazarlarda da olumlu bir anlama sahip olması, olumsuz çag rışımlara yol açmamasıdır. Ayrıca marka isminin marka genişlemeye gittig inde buna olanak tanıyan bir yapısı olması dig er bir deyişle markanın gelecekteki faaliyetlerinde engel teşkil etmeyecek biçimde esnek ve uyarlanabilir olması gereklidir. Son olarak markaya fayda sag layacak olumlu bir özellig inden yansımalar içermesi; örneg in markanın kökenini veya u ru nlerinin fonksiyonunu belirtmesi dog ru belirlenmiş bir marka isminin sahip olabileceg i özellikler arasındadır (Pira, Kocabaş ve Yeniçeri 2005: 109).

Görsel kimliğin temel unsurlarından olan müze ismi müzenin diğer müzeler arasında ayırt edilmesini sağlamaktadır. Bu sebeple müze ismi doğru seçildiğinde müze için başlı başına bir tanıtım aracı görevi görür.

Markanın kim olduğunun anlaşılması ve rakipleri arasında ayırt edilmesini sağlayan marka isimleri markaların kurucularının isimlerinden, bulundukları bölgelerin isimlerinden, yaptıkları işin tanımından ve kısaltmalardan oluşabilir (Peltekoğlu, 2007: 554 ).

Marka isminin marka kimlig i açısından sahip oldug u önem, marka ismi belirlenirken özenli davranmayı gerektirir. Bu bag lamda seçilen marka isminin akılda kalıcı, kolay hatırlanabilen, kolay söylenebilen ve dikkat çekici olması gerekir. Rakiplerden farklılaşmada etkili olan marka ismi oluşturulurken benzer isimlerden ve herhangi bir başka markayı çag rıştıracak isimlerden uzak durmak gerekir (Moser, 2004: 111).

Müze isimleri kişi isimlerini (Sabancı Müzesi, Guggenheim Müzesi vb), bulundukları bölgelerin isimlerini (Antalya müzesi, Mersin Müzesi vb), hizmet verdikleri alanların isimlerini (Konya Etnografya müzesi, İstanbul Arkeoloji müzesi vb), kısaltmaları (MoMA, MACBA vb), içerebilir.

Müzenin ismi müzenin başarısında veya başarısızlığında büyük rol oynayabileceği için müze ismi belirlenirken açık ve net anlam ifade eden sözcüklerle belirlenilmelidir.

2.2.1.2. Müze Binası

Herhangi bir tasarım unsurunu rakiplerden ve piyasadaki genel stillerden farklı bir biçimde kullanarak farklılık yaratmak marka bilinirlig ine güç katar. Bu farklılaşma, bir tanıtım broşu ru nde veya reklamlarda kullanılan tasarım unsurlarıyla gerçekleştirilebileceg i gibi, mimari yapılarla da sag lanabilir. Dolayısıyla marka kimlig i oluşturma su recinde, markanın farklılaşmasında etkili rol oynayabilecek mimari yapılardan faydalanmak mümkündür (Moser, 2004: 125).

Müze binaları görsel kimlik kavramı kapsamında değerlendirildiğine marka kimliği yaratılmasında etkili bir unsurdur diyebiliriz.

Geçmişte pek çok müze binası, halkın çekinmeden girmesini engelleyecek kadar görkemli ve ürkütücüyken günümüzde ziyaretçiler göz önünde bulundurularak tasarlanmaktadır. Bugün müze binası da mu zenin tanıtım ve iletişim araçlarından biri haline dönu şmu ştu r. Eskinin görkemli, kutsal ve ürkütücü tapınak benzeri yapılarından uzak olan, halkın merakını köru kleyen ve başlı başına birer sanat eseri nitelig i taşıyan günümüzün müze binaları, ziyaretçilerinin tu m beklentilerini karşılayacak şekilde tasarlanmaktadır (Atagök, 1999: 131-132).

Mimari yapılar, bir markanın seyrini deg iştirecek güce sahip olabilmektedir. Bugün birçok sanat mu zesi, yaratıcılıg ı ve sanatı sergilediklerine işaret edebilmek için kendileri de birer sanat eseri olan mu ze binalarından faydalanmaktadır. O rneg in New York Guggenheim, Frank Lloyd Wright tarafından tasarlanan spiral rampasıyla dikkat çekerken; Guggenheim Bilbao, müze binasıyla Bilbao şehrinin kaderini deg iştirmiştir (Moser, 2004: 124).

Guggenheim Bilbao’nun mimari tasarımıyla öne çıkarak şehri bir turizm cennetine dönu ştu rmesi “Bilbao etkisi olarak adlandırılmış ve pek çok müze için

örnek oluşturmuştur. Bu müzeler de tıpkı Guggenheim Bilbao gibi ünlü tasarımcı ve mimarların elinden müze binalarıyla birer cazibe merkezine dönu şmu ştu r. O rneg in Louvre Müzesi’nin Fransa’da açılan Lens şubesi (Go rsel 5 de yer aldıg ı bölgenin dönu ştu ru lmesi hedefiyle ziyarete açılmıştır. Mu ze hedefledig i yarım milyonluk ziyaretçi sayısını elde etmek için Louvre adından oldug u kadar mimari tasarımın gücünden yararlanmaya çalışmıştır. Müzenin modernist yapısını yansıtan binasının tasarımı daha önce New York’taki New Museum’u tasarlayan ve büyük ilgi uyandıran SANAA firmasına aittir (Aktaran: Bakanay, 2014: 189).

2.2.1.3. Logo

Latince “logos sözcu g u nden gelen, konuşma ve mantık gibi anlamlar içeren logo, önemli bir marka kimlig i unsuru olup sanatsal gücü ve görsel ifadesi sayesinde marka iletişiminde kullanılan temel araçlar arasında yer almaktadır (Pira, Kocabaş ve Yeniçeri 2005: 123).

Logo iki ya da daha fazla tipografik karakterin sözcük halinde okunacak biçimde bir araya getirilmesiyle oluşturulan ve bir ürün, kuruluş ya da hizmeti

Görsel 5: Louvre Lens Müze Binası.

tanıtan marka ya da amblem olma özelliği taşıyan simgelerdir. Logo, okur-yazar bir kitleye seslendiği için tarihsel olarak amblem ve diğer işaretlerden daha sonra ortaya çıkmıştır. Her logo tasarımı tipografik bir deneydir. Başarılı logo tasarımları, içerdikleri simgesel yapı ile evrensel bir iletişim diline dönüşür (Becer, 2011:195).

Görsel kimliği oluşturan önemli unsurlardan biri de logodur. Markanın ayırt edilmesine, tanınmasına ve hatırlanmasına katkıda bulunan logo, yalnızca tipografik harflerden oluşabileceği gibi sözcük özelliği göstermeyen amblem formatında da olabilir.

Bir kelimenin belirli karakterlerle standart biçimde oluşturulmuş görsel ifadesi olarak tanımlanabilecek olan logo, markanın imzası nitelig indedir. Logo oluşturulurken, kullanılabileceg i tüm mecralar göz önu nde bulundurulmalı, her bir harfin birbirleriyle ilişkisi ve logoya katkıları du şu nu lererek yazı karakteri belirlenmeli ve logonun marka kimlig i ile uyum gösterebilecek şekilde ayırt edilebilir, sürdürülebilir ve dayanıklı olmasına özen gösterilmelidir (Wheeler, 2003: 82).

Geçmişte kullanılan müze logoları incelendiğinde olabildiğince sade ve basit logoların kullanıldığı görülebilmektedir. Müzeler için logo tasarımı çok detaylı ve kapsamlı çalışmayı gerektirir çünkü logo markanın imzası niteliğindedir. Logo tasarlanırken kullanılabileceği tüm mecralar düşünülmeli, tipografi belirlenirken her bir harfin birbiriyle ilişkisine dikkat edilmeli ve logo kurumun özelliklerini yansıtmalıdır. Bu bağlamda tasarlanan logo zamanın beklentilerine cevap verir nitelikte hep güncel kalmalıdır (Moser, 2004: 116).

Logoların sahip olması gerektiği temel özellikler şu şekilde sıralanabilir: Diğer logolarla karıştırılmayacak biçimde orijinal bir tasarıma sahip olmak, broşürden, reklam ilanına, web sayfasından, müze binasına, kullanıldığı her alanda aynı görüntüyü verecek nitelikte esnek ve uyarlanabilir olmalıdır. Farklı kültürlerde olumsuz bir çağrışıma ve anlama yol açmamak, hatırlanması kolay, dikkat çekici ve olumlu çağrışımlar yaratacak nitelikte olmak (Peltekoğlu, 2007: 555-556 ).

2.2.1.4. Yazı Karakteri

Yazı karakteri mesajın anlaşılabilir bir formda etkili, doğru ve çarpıcı şekilde anlatılmasını amaçlar. Yazı karakteri okunabilir olmalı ve izleyicinin ilgisini çekebilmelidir. Çünkü markanın logosundan, basılı bütün materyallerden, slogandan, web sitesine kadar pek çok alanda bütünlüğü bozmayacak şekilde kullanılmalıdır.

En yaygın ve vazgeçilmez grafik iletişim unsurlarından biri olan tipografinin birincil işlemi ‘‘okunmak’’ tır. Grafik tasarımcı, tipografi dilini iyi tanımak ve kullanmak durumundadır. Bir tasarımda kullanılan tipografik karakterlerin seçimindeki en önemli kriter, görsel malzemeyi en son kullanan kişinin yani okuyucunun gereksinimleridir. Tipografi hiçbir zaman bir kozmetik malzemesi gibi kullanılmamalıdır. İyi tipografi, bilginin en doğru, en açık ve en mantıklı sunucusudur. Güzellik ve estetik tipografinin hammaddesi değil, yan ürünüdür. Ana ürün, anlaşılır bir iletişimdir (Becer, 2011: 176).

Yarattığı algı ile marka imajını doğrudan etkileme gücüne sahip olan yazı karakterinin markanın kişiliği ve temel misyonu ile örtüşmesine özen gösterilmelidir. Yazı karakteri belirlenirken, kullanılabileceği tüm alanlar ve gelecekte doğabilecek ihtiyaçlar da göz önünde bulundurularak esnek, uyarlanabilir ve zaman içinde de güncelliğini kaybetmeyen bir stil tercih edilmelidir. Farklı yazı karakteri seçeneklerinin çeşitli belge ve mecralar üstündeki etkisi değerlendirilerek hangi yazı karakterinin hangi belgede, belgenin hangi kısmında ve ne biçimde kullanılacağını belirlemek gerekmektedir (Moser, 2004: 121).

Yazı karakterleri sahip oldukları sembolik anlam nedeniyle marka kimlig ine dair önemli ipuçları verirler. O rneg in alt ve üstünde çizgi yer alan ince ve uzun karakterler daha ciddi, resmi ve sofistike bir izlenim yaratırken yuvarlak hatlı, dolgun karakterler daha sıcak ve samimi bir izlenim yaratmakta; büyük harfler ise otoriteyi temsil etmektedir (Peltekoğlu, 2007: 555-556).

Farklı yazı karakterlerinin yarattıkları çağrışımları bilmek tasarım açısından büyük önem taşımaktadır. Örneğin büyük ve koyu harfler içeren yazı karakterleri dikkat çekici olsa da genellikle uyarı amacıyla kullanılmakta genel tasarımda belirli sözcüklerin öne çıkmasını sağlamaktadır. Daha süslemeli yazı karakterleri ilgi çekici olsa da zaman zaman okuma zorluğu yaratabilmektedir. Dolayısıyla okunması kolay sade yazı karakterleri kullanmak çoğu zaman görsel tasarım açısından daha faydalı sonuçlar doğurmaktadır (Aktaran: Bakanay, 2014: 186-187).

Günümüzde teknolojinin yaygın kullanılması ile tasarımcıların ve kurumların bir çok farklı yazı karakteri kullanma imkanı doğmuştur. Kurumlar görsel ve kurumsal kimliklerine uygun ve özgün yazı karakterleri kullanarak kendi marka imajlarını yansıtmalıdırlar. Kurumların görsel kimliklerinde kullandıkları yazı karakterleri o kurumun niteliğine ve hizmetine uygun olup akılda kalıcılığı artırmalıdır.

2.2.1.5. Renk

Renk, ışığın meydana getirdiği fiziksel bir olgudur. Işığın cisimler üzerine çarpmasıyla yansıyan ışınların gözle algılanmasıyla oluşan duyumlara renk denir. Işığın farklılaşması bize farklı algılamalar yaratır. Gelen ışık kaynağının yapısı, ışığı geçiren veya yansıtan malzemenin yapısı ve algılayan gözümüz olduğu için rengin algılanması farklılıklar gösterebilir. Bunun için renk nedir sorusuna renk ışıktır cevabınıda verebiliriz (Kınık, 2015:154).

Görsel iletişim alanında 4 renk baskı gazeteler ve dergiler tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaya başladıkça vazgeçilmez bir öğe haline gelmiştir.

Renk tasarıma dinamizm katar, dikkat çeker ve duygusal tepkiler ortaya çıkarır. Renk bir tasarımdaki öğelerin düzenlenmesine yardımcı olabilir; izleyicilerin belirli bilgi türlerini gruplamalarını, kodlamalarını bulmasına yardım eder. Serbestçe kullanabileceğimiz renk mevcutken, tasarımın ikna edici ve okunur olması için biraz disiplin gereklidir. Renk kullanımı tasarımın iletişim kurma, hiyerarşi ve tempo gücünü artırmalıdır (Ambrose, Harris, 2013: 117).

Aynı zamanda renk, markanın tanınmasında en etkili unsurlardan biridir. İzleyiciye verdikleri mesajlar ve yarattıkları duygular iletişim unsurlarındandır.

Rakiplerinin kullandıkları renklerden farklı renkler kullanmak, müşterilerin gözünde kolaylıkla ayırt edilmesini sağlayacaktır. Bu durum markanın rakipler arasında farklılaşarak izleyiciyle iletişim kurmasını güçlendirecektir.

Duyguları harekete geçirme, kişilig i ifade etme, marka çag rışımlarını uyarma gibi özelliklere sahip olan renkler, marka kimlig i üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Markalama süreçlerinde markanın yaratmak istedig i imaj ve farklılaşma noktası gibi detaylar göz önünde bulundurularak renk tercihi yapılmalı renklerin farklı mecralarda kullanıldıg ında da tutarlı bir anlam sunmasına dikkat edilmelidir (Wheeler, 2003: 84).

Renk çok güçlü bir görsel iletişim unsurudur. Çünkü tasarıma çok yönlü anlam ve dinamizm ekler. Renkler farklı duygu ve ruh halini yansıtabildiği gibi izleyicide duygusal tepkilerde ortaya çıkarabilir. Aynı zamanda ürün veya tasarımların kategorilerde ayrılmasınada yardımcı olur. Ayrıca renklerin anlamlarının kültürel olarak farklılaştığını bilmekte fayda vardır.

2.2.1.5.1. Renk ve Tasarım

Renk çok güçlü bir iletişim unsurudur. Çünkü tasarıma çok yönlü amlam ve dinamik ekler. Renkler farklı duygu ve ruh halini yansıtabildiği gibi izleyicide duygusal tepkilerde ortaya çıkarabilir. Aynı zamanda ürün veya tasarımların kategorilere ayrılmasına da yardımcı olur. Ayrıca renklerin anlamlarının kültürel olarak farklılaştığını da bilmekte fayda vardır.

Renkleri inceleyecek olursak, bizde uyandırdıg ı duygulara ve dünyanın birçok yerinde birbirinden farklı anlamlara sahip oldug unu göru ru z. Negatif ve pozitif deg erlerin yanı sıra kültürel çag rışımlara da renklerle ulaşmamız mümkündür. Bu yönu yle, şirket politikaları ile beraberinde yapılan tasarımlar, elbette markanın konumunu ve nasıl bir yer edineceg iyle yakından alakalıdır. Firmalar piyasaya

çıkacakları yeri ve hedefledikleri kitleyi belirlerken hatta kendi çizgisini oluştururken, renklerin dilini bilmeli, ne tür çag rışımlara ve deg erlere sahip oldug unu iyi araştırmalıdır. “Renk, her görsel kimlig in önemli ve anlamlı bir unsurudur (Aktaran: Karabulut, 2016: 36-37).

Renk bir madde, cisim deg il bir duyudur. I nsan zihni önce renk ve şekilleri fark eder, daha sonra harf ve rakamları algılar. Renk ve şekiller iç enerjiler, harf ve rakamlar ise analitik verilerdir. I nsanın fiziksel yapısı renklere ve şekillere anında cevap verir, daha sonra ise zihin verileri işler. Duygusal bir marka yaratmanın ilk stratejisi renk sahiplenmedir. Markanın bir renge sahip olması o nemli şekilde tanınma ve hatırlanmayı arttırır. Renk bir ışıktır ve ışık da bir enerjidir. Renkler sinir sistemini tetikler. Bilim adamları insanların belirli renklerle karşılaştıklarında farklı psikolojik deg işiklikler yaşadıklarını belirtirler. Renkler insanları rahatlatabilir, heyecanlandırabilir, moralini bozabilir, ısıtabilir, serinletebilir, bunaltabilir (Perry ve Wisnom, 2003: 86-88).

Çoğu insan geçmişten gelen kazanımlarından, kültürel geçmişinden, yaşadığı sosyal çevreden gelen görgülerinden ve moda kavramından etkilenerek renklere anlamlar yüklerler (Kınık, 2015: 159).

Başlıca renkleri ve kültürlere göre çağrıştırdıkları anlamları şu şekilde sıralamak mümkündür: Sarı: batıda eğlence ve mutluluğu temsil ederken birçok Asya kültüründe imparatorluğa ait ve kutsal bir renktir. Kırmızı: batı kültüründe ‘dur’ ve ‘tehlike’ anlamına gelebilir, aynı zamanda sevgi ve noelle ilişkilendirilirken, Doğu kültürlerinde beyazla birlikte kullanılırsa sevinç anlamındadır, Çinde şansla ilişkilendirildiği için, düğün törenlerinden cenazelere birçok etkinlikte kullanılır, aynı zamanda da Hindistan’da düğün törenlerinde saflığı temsil eden renktir. Mavi: Batı kültüründe huzur ve dinginliğin rengidir. Yahudi inancının kutsal rengidir, Çinliler maviyi ölümsüzlükle ilişkilendirir, Hindular için ise Krişna’nın kutsal rengidir. Ayrıca Kolmbiyada mavi renk sabunla ilişkilendirilirken Dünyada genellikle güvenlik ile ilişkilendirilir. Yeşil: Doğanın ve baharın rengidir. Müslüman olan ülkelerde İslamın rengi olarak yüksek öneme sahiptir. Fransada olumsuz bir

çağrışıma sahiptir, ambalaj tasarımlarında kullanımı asla tercih edilmez denecek kadar azdır, Ayrıca Çin’de bir erkeğin yeşil şapka giymesi karısının vefasız olduğunu gösterir. Turuncu: Batıda kırmızı renk ile benzer özelliklere sahiptir, ABD’ de cadılar bayramını temsil ederken, Hindu inancında kutsal bir renktir, ayrıca İrlanda’da protestanlık inancıyla ilişkilendirilir. Mor: Avrupa kültürlerinde kraliyet ve ihtişamı temsil ederken bazı doğu kültürlerinde Nevrotik duyguları açığa çıkardığı için bilinçaltında insanları korkuttuğu saptanmıştır. Siyah: Batı kültüründe ölüm ve yasla ilişkilendirilir aynı zamanda şıklığında sembolüdür, ancak doğu kültüründe Japonya’da ise mutluluğun ve konsantrasyonun rengidir. Beyaz: Batı kültüründe saflığın rengidir ve düğünlerde kullanılırken Doğu kültüründe yas rengidir ve aynı zamanda ölümü sembolize eder (Ambrose ve Harris, 2013: 119).

Görsel kimlik ve grafik tasarım dilinde ise renklerin kullanımını şu şekilde özetleyebiliriz.

Sarı: Mutluluğu geçiciliği ve dikkat çekiciliği ifade eder. O yüzden taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye araç kiralama şirketlerinin logolarında sarıyı kullanırlar. Ayrıca bu yüzden dünyada banka amblemlerinde ve devlet kurumlarında sarı renk çok tercih edilmez. Kırmızı: Birçok insanın ilk tercihlerinden biri olan kırmızı en dominant ve dikkat çeken renktir. Harekete geçirme etkisi ile bakan kişinin ilgisini yoğunlaştırır. Mutluluğu temsil ettiği ve kişinin iştahını açtığı için dünya çapındaki bir çok ünlü yiyecek ve içecek firmalarının logosunun kırmızı olduğu bilinir. Ayrıca uzun süre izlendiğinde kan akışını hızlandırdığı ve agresiflik yarattığı için hastane gibi mekanlarda tercih edilmez. Mavi: Huzur ve dinginlik veren mavi renk kan akışını yavaşlatır bu nedenle oldukça sakinleştirir. Genellikle otel logolarında tercih edilen renktir. Mavi rengi tercih etmeyen firmalar ise çoğunlukla yiyecek firmalarıdır, çünkü mavi renk yeme içgüdüsünü engeller. Yeşil: Doğanın rengidir. Dinlendirici, yatıştırıcı ve yaratıcılığı tetikleyen bir renk olan yeşil iş yerlerinde ve ofislerde kullanıldığında ise güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettiği iki renkten biridir. Turuncu: İnsanların algısını en çok ve en kolay etkileyen renklerden biridir. Güç ve

dayanıklılığın rengidir. Ayrıca nezaketi, saygıyı vurguladığı için ve sosyal etkileşimi artırdığı için toplu kullanım alanlarında ve özellikle belediye logolarında sık kullanıldığı görülmektedir. Mor: Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendikleri görülmektedir. Genelde satış tekniklerinde kullanımında, mistik bir karaktere sahiptir. Ürün kalitesini ve alışveriş duygusunu tetiklemesi özelliği ile kadınlara yönelik markalarda çok daha fazla tercih edilir. Siyah: Birçok insandan siyahın her zaman çok asil ve mağrur olduğuna dair fikirlerini duyarız. Renk biliminde siyah gücü, hırsı ve tutkuyu temsil eder. Bu nedenle devlet kurumları ile makam araçları da güç simgesi olarak siyah renktedir. Ayrıca ışığı yok ettiği için dikkati dağıtacak unsurların algıyı dağıtmasını en aza indiren ve dolayısıyla konsantrasyon sağlamasıyla bilinen bir renktir. Beyaz: Saflığın, başlangıçların ve barışın rengidir. Kutsal sayılan kavramlar beyaz renkle temsil edilir. Beyaz özellikle hastaneler ve ilaç firmaları gibi sağlık ve hijyeni vurgulamak isteyen mekanlarda kullanılır. Mekanı gerçek boyutlarından büyük gösterdiği için mimarların genellikle başvurduğu renklerdendir. Müze binalarında ve sergi alanlarında da eserleri ve tasarımları ön plana çıkaracağı için tercih edilen renklerdendir (Kınık, 2015: 160- 165).

BÖLÜM III. BULGULAR VE YORUM

3.1. İstanbul Modern

3.1.2. Tarihçe

Müze 11 Aralık 2004 tarihinde Ġstanbul Boğazının kıyısında T.C. Denizcilik ĠĢletmelerinin 4 numaralı gümrük antreposunda ziyarete açılmıĢtır. Türkiye‟nin çağdaĢ ve modern sanat alanına yoğunlaĢan ilk müzesi olma özelliğine sahip olan Ġstanbul Modern, EczacıbaĢı Holding öncülüğünde kurulmuĢtur. Ġstanbul Modern web sitesinde; Ġstanbul Modern Sanat Müzesi, Türkiye‟nin sanatsal yaratıcılığını kitlelere ulaĢtırmak ve kültürel kimliğini uluslararası sanat ortamıyla paylaĢmak amacıyla disiplinlerarası etkinliklere ev sahipliği yapan bir müzedir Ģeklinde tanımlanmaktadır (Sanal 9: 2017).

Ġstanbul Modern, Modern ve çağdaĢ sanat alanında sürekli ve geçici sergileri ile uluslararası düzeyde önemli eserlere ev sahipliği yapmıĢ, korumuĢ ve sergilemiĢtir.

Ġstanbul Modern‟in tohumları, 1987 yılında, 1. Uluslararası ÇağdaĢ Sanat Sergileri‟nde, bugünkü adıyla Uluslararası Ġstanbul Bienali‟nde atıldı. Serginin Ġstanbul sanat ortamına getirdiği ilgi ve dinamizmden etkilenen Ġstanbul Kültür ve Sanat Vakfı‟nın kurucusu Dr. Nejat F. EczacıbaĢı, Ġstanbul‟da daimi bir modern sanat müzesi kurmak üzere harekete geçti. Uzun bir arayıĢ sonrasında Haliç‟te, 19. Yüzyıl sanayi alanı olan Feshane, çağdaĢ sanat müzesine dönüĢtürüldü. Bina, 1991 yılında 3. Ġstanbul Bienali‟ne ev sahipliği yaptı, fakat uzun vadeli proje gerçekleĢemedi. O günden bu yana pek çok projeyle Ġstanbul‟da bir modern sanat müzesi düĢünün gerçekleĢmesi denendi, ama uygun bir yer bulunamadığından veya ana koleksiyon oluĢturulamadığından giriĢimler sonuca ulaĢamadı. Projenin kaderi, 2003 yılında 8. Ġstanbul Bienali‟nin, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi'nin yanında yer alan dört numaralı gümrük antreposunu ana mekânı olarak kullanmasının ardından yeniden değiĢti. BaĢbakanlıktan gelen onayla, müze projesinin önündeki ana engel kalkmıĢ oldu. Ve gümrük antreposu müze binasına dönüĢtürülüp ziyarete açıldı (Sanal 10: 2017). Tezin yazıldığı süreç içerisinde Ġstanbul

Benzer Belgeler