• Sonuç bulunamadı

Ahmed Midhat Efendi, diğer birçok alanda olduğu gibi iş hayatı, sanayi ve ticaret alanlarında da ıslahat yapmanın gerekliliğine inanmaktadır. Alınacak örnek, tabiî ki yine Batı medeniyetidir. Batıda zamana verilen önem dolayısıyla yazar, idealize ettiği kahramanlarına boş vakit geçirtmez ve onları sürekli çalıştırır. Bunun yanında Ahmed Midhat Efendi’nin önem verdiği bir konu da iş hayatındaki girişimcilik ruhudur. Kendisi de yaşamı boyunca, memuriyetleri döneminde bile, sanayi ve ticaret alanında girişimlerde bulunmuştur. Ayrıca, geniş ailesini geçindirmek için aldığı matbaa makinesinde kitaplarının dizimini, basımını ve ardından dağıtımını bizzat kendisi yürütmüştür.

Ahmed Midhat Efendi’nin, roman kahramanı olarak yer aldığı Müşâhedât adlı romanında karşımıza çıkardığı tiplerden biri Seyid Mehmed Numan’dır. Zarif bir ihtiyar olan Seyid Mehmed, aynı zamanda çok zekidir. Osmanlılar devlet memuriyetine rağbet ederken, Avrupalıların serbest teşebbüs ve ticaretle uğraştıklarını gözlemlemiştir. Mısırlı olan Seyid Mehmed, ailesiyle İstanbul’a göç ettiğinde kendisine kaymakamlık teklif edilmiş; ancak hazır olan memuriyet yerine Osmanlı’ya en iyi şekilde hizmet etme olanağı bulacağını düşündüğü ticarete atılmayı tercih etmiştir. Seyid Mehmed Numan, ziraat, sanayi ve ticaret gibi iş sahalarının kuvvetli, bilgili ve okumuş ellerde bulunması gerektiğini, Osmanlı’nın kurtuluşunun ancak bu yolla olacağını düşünmektedir. Kendisi İstanbul’a geldiği zaman herkeste devlet memuriyeti hevesini görmüş ve üzülmüştür:

“ Bizim İstanbul’umuzda bu fikirler henüz uyanmamıştır. Kibardan hiçbir kimse kesb ü kâra heves etmiyor. Âbâ ve ecdattan kalmış bâzı çiftlikâta mâlik olanlar bunları yalnız tenezzüh mahalli olarak telâkki ediyorlar. Herkesin gözü devlet memuriyetine dikilmiş. Ondan başka medâr-ı maîşet bilinmiyor. Halbuki hazîne-i devlet yalnız geçinmeleri için oraya göz dikenleri ne ile doyuracak? Vâridatla değil mi? O vâridatı ziraat ve sanâyi ve çobanlık ve ticaret hâsıl etmiyecek mi? Bunlar zuafâ ve mesâkînin ellerinde bulundukça hazineye getirecekleri vâridat dahi zaîfâne, miskinâne bir sûretten ayrılamaz. (Ahmed Midhat, 2005:133)”

Eğer halka hizmet edilecek bir mevkide kendisine ihtiyaç olsa, bunu o da seve seve yapacaktır. Ancak zaten herkesin devlet memuriyeti için uğraştığı gelişmemiş bir ülkede bir lûtuf ve himâye olarak teklif edilen memuriyeti istememiştir. Helâlinden asıl büyük kazancın ticârette olduğunu, Avrupalıların bu yolda Osmanlı ülkesinde büyük kazanç sağladıklarını anlamıştır. Toptan mal alıp satan Seyid Mehmed, ticaretin her türlüsüyle uğraşarak ülkesine en iyi şekilde hizmet etmeye çalışır. Bu büyük işin zorluklarını, yetmişi aşkın yaşına rağmen, ticari zekâsıyla bertaraf eder. Yaşı gereği köşesine çekilerek rahat etmek yerine her gün bin türlü işle uğraşan Seyid Mehmed, bu yaklaşımıyla oldukça idealist bir tiptir. Bir tek kızından başka çocuğu olmayan Seyid Mehmet’in mal hırsı yoktur. Zaten çok zengin de değildir. Çünkü kazancını sürekli ticaret yolunda harcar; çevresindekileri ticaret konusunda teşvik eder. İtibarı çok yüksek olan Seyid Mehmet Numan Avrupa, Amerika ve Afrika’yla ticaret yapar.

Ahmed Midhat Efendi, geçmişini aydınlatmaya çalıştığı Siranuş hakkında bilgi toplarken Seyid Mehmed Numan’la tanışır, onun kişiliğine, fikirlerine ve ticari zekâsına hayran olur. Daha öncede belirttiğimiz gibi, gerçek hayatta Ahmed Midhat’ın kendisi de müteşebbis bir ruha sahiptir. Orhan Okay’ın sözleri bu savımızı doğrular niteliktedir: “Ahmed Midhat’ın Avrupa’da görüp faydasına kani olduğu makinelerin

bazılarını İstanbul’a getirmek teşebbüsünde bulunduğunu söylemiştik. Bu bakımdan yazar, gerçekten müteşebbis ve uyanık bir adamdır. (Okay, 1991:55)”

Romanda Seyid Mehmet Numan’la konuşurken bu konudaki görüşlerini açıklayan Ahmed Midhat şöyle söyler. “Neyse, inşallah bizde ticaret fikri gelişir ve

tüccarın büyüklüğünü bu suretle okuyucuya anlatmayı hasılı tahsil ve malûmu ilâm addederler. (Ahmed Midhat, 2005:185)”

Ayrıca yazarın Beykoz’da yaşarken Karakulak suyunu damacanalarla İstanbul’da sattırdığı, Akbaba Köyü’nde ziraatla uğraştığı, tuğla fabrikası kurmak için araştırmalar yaptığı da bilinmektedir. “Daha Marsilya’ya ayak basarken, bizde

Marsilya kiremiti ve tuğlası diye şöhret yapan bu iki nesnenin Türkiye’de yapılma

şartlarını düşünür… İmalâthâneleri gezer. Bermutad sorar, izahat ister. Toprak

nümûneleri alır. ‘Mevlâ muvaffakiyet ihsan ederse İstanbul’da bir tuğla ve kiremit fabrikası ihdas emelinde’dir. (Okay, 199:56)”

Seyid Mehmed, ticari yönü dışında yaşamı boyunca tütün, afyon, esrar ve alkol gibi kötü şeylerden tamamıyla uzak duruşu, bu sayede de yetmişi aşkın yaşına rağmen sağlıklı ve dinç oluşuyla da övünür. Ticari alanda tek olmak gibi bir amacı olmamış, sermaye vererek yetenekli gençlerin de ticaret yapmasını teşvik etmiştir. Konuşması ve sohbetiyle de çevresindekilere etki eder. Anadili Arapça olduğu ve Türkçesi az olduğu hâlde bu dili konuşurken bildiği mecazlar ve imalarla zarif bir şekilde söze farklı anlamlar katarak sohbetinde bulunanlara zevk verir. Bütün bu özellikleriyle Seyid Mehmed, Ahmed Midhat’ın idealize ettiği ve yücelttiği bir tip konumuna yükselir.

Ahmed Midhat Efendi, konusu Paris’te geçen Diplomalı Kız adlı eserinde de karşımıza Julie adlı genç bir kızı müteşebbis bir tip olarak çıkarır. Bu romanın konusunun Paris’te geçmesi boşuna değildir. Zira dönemin İstanbul’u için genç bir kızın ne kadar büyük bir ticarî zekâya sahip olursa olsun bunu ortaya koyabilecek şartlara erişmesi imkânsızdır. Annesi bir çamaşırcı, babası ise demirci olan Julie, babasının büyük çabalarıyla öğretmen okulunu bitirir. Ancak sırada bekleyen pek çok aday olduğu için göreve bir türlü başlayamaz, başka bir iş de bulamaz. Bu arada maddi durumları da iyice kötüleşmiştir. Ancak bu durum, Julie’nin müteşebbis ruhunu da ortaya çıkarır. Sokakta önünden geçen cenaze arabasından düşen büyük bir buket çiçeği daha küçük buketler hâline getirerek akşam tiyatro girişinde satar. Ancak onun satış tarzı diğer çiçek satıcılarınınkinden çok farklıdır. O, müşterilerine çiçekleri uzatırken çiçeklerle ilgili şiirler de söyler. İlgi çeken çiçek satma üslubu sayesinde hem çiçeklerini kısa sürede satar, hem de çiçeklerin değerinin çok çok üzerinde bir ücret

kazanır. Kazandığı paranın sermayesiyle daha sonraki günlerde aynı şekilde çiçek sattığı gibi satış tarzı konusunda sürekli değişimlere gider. Çiçek buketlerinin içine koyduğu şiirler müşterilerince bir fal gibi düşünüldüğünden, müşterisi de oldukça artar. Bir kere yazdığı bir şiiri başka bir bukette tekrar kullanmaz. Yazılan şiirlerin çoğu kendi şiirleridir; zira aldığı eğitimin kalitesinin yanında edebiyat konusunda da çok yeteneklidir.

Güzel olmadığı için erkeklerin ilgisini çekmediğinden, iyi bir evlilik yapamadığı gibi namusuna olan düşkünlüğü sebebiyle de bir işe girememiş olan Julie, hakikatte olumlu ama pratikte olumsuz olan bu durumu farklı çiçek satma tarzıyla lehine çevirerek, bir ay gibi kısa bir sürede ailesi için güzel ve orta hâlli bir ev hazırlamış, geleceğini de tiyatro ile anlaşma yapıp garanti altına almıştır. Düzenlenen şiir okuma geceleri sayesinde hem para kazanan, hem de soylular arasında bir yer edinen Julie, bütün bunları önüne bir şans olarak düşen bir buket çiçek, aldığı eğitim ve ticari zekâsı sayesinde yapmıştır.

Ahmed Midhat’ın müteşebbis yönüyle ortaya koyduğu bu iki tip dışında da romanlarında ve diğer eserlerinde bu konuya eğildiğini görmekteyiz. Acâyib-i Âlem’de Hicabi ve Suphi, Odesa şehrinde iken Rusya’nın içlerine turfanda sebze ve meyve satılabileceği üzerinde konuşurlar. İdeal bilim adamının örneği olan bu tiplerin bu konuda bir girişimleri olmaz. Ancak bu ticareti Müşâhedât romanında Seyid Mehmet’in yaptığını görürüz. Ayrıca Ahmed Midhat’ın yerli sanayinin gelişmesine yönelik arzularını dile getirdiği başka romanları da vardır. Demir Bey Yahut İnkişaf-ı Esrar romanının Demir Bey’i değişik silahların icadıyla uğraşır zira ülkesinin bu konudaki dışa bağımlılığını ortadan kaldırmak ister. Ayrıca Ahmet Metin ve Şirzad romanında da Ahmet Metin, tümü Türk ustaların elinden çıkma bir gemi yaptırır. Yine aynı romanda Stefano’ya bankanın gerekliliği ve faydaları hakkında uzun bir nutuk çektirir. Zira iktisadî hayatta bankanın önemi yadsınamaz. Hasan Mellâh romanında da kahraman ticaretle uğraşarak hayatını kazanır. Ancak diğer özellikleriyle öne çıkan Hasan’ı farklı bir başlık altında incelemeyi uygun bulduk.

Tanzimat yazarları içinde en çok roman yazan ve çok değişik konulara giren isim Ahmed Midhat olduğundan müteşebbis tip olarak adlandırdığımız bu

kahramanlara onun eserlerinde rastlıyoruz. Bununla birlikte Fatma Aliye’nin Muhadarât adlı eserinde ideal kahraman Fazıla için en ideal eş olan Şebib de ticaretle uğraşmaktadır. Amcasıyla birlikte çalışan Şebib ondan ticareti öğrenmiş, onun işlerine yardımcı olduğu gibi kendi işini de kurarak sermayesini arttırmıştır. Ahmed Midhat’a göre bir erkeğin parasına sahip çıkması ve onu çoğaltması çok önemlidir. Kızı olarak gördüğü ve yayın hayatında desteklediği Fatma Aliye Hanım’ın romanında böyle bir kahramana hayat vermesi, hocası Ahmed Midhat’ın etkisiyle gerçekleşmiş olabilir.

Mizancı Murad da Osmanlı’nın kurtuluşunun eğitimle olacağını savunduğundan ideal kahramanı Mansur’u bu yöne yöneltmekte ve İstanbul’da hayal kırıklığına uğrayan Mansur’u Anadolu’ya göndermektedir. Mansur, Manisa’daki çiftlikte halkı eğitmek için yeni okullar açar. Ancak yaptığı yenilikler eğitim alanıyla sınırlı değildir. Açtığı ziraat mektebi ve uygulama çiftliği sayesinde köylüleri modern usullerle tanıştırdığı gibi bir iplik fabrikası da açar. Bu girişimini arkadaşı Doktor Mehmet Efendi’ye şöyle anlatır:

“Çoktan beri uğraşmakta olduğum iplik fabrikasını Allah’ın lûtfuyla açabildim. Yün, pamuk bizden Avrupa’ya gidiyor. Halbuki köy tezgahçılarımızın muhtaç bulundukları iplik İngiltere’den geliyor. Yani bizden kırk paraya alınan işlenmemiş yün, beş kuruştan yine bize geri veriliyor. Bu ipliği bizde yapmak üzere fabrikaya lüzum gördüm. (Mizancı Murad, 1980:357)”

Mansur, iplik fabrikasını kendisi açmayı planlasa da köylüyü de kâr arkasına düşmeye alıştırmak istediğinden çevre köylerden ev başına para toplar. Bunu duyan başkaları da bu işte ortak olmak isterler ve yarı yarıya hisseli bir şirket kurulur. Mansur’un Veliler çiftliğinde yaptıkları, ziraî ve ticarî alan için çok önemli atılımlardır. Bu sebeple Mansur müteşebbis bir tip olarak da kabul edilebilir. Ancak biz Mansur’u romanın başından sonuna Osmanlı’yı tekrar eski ihtişamına kavuşturma azmindeki aydın bir idealist olarak tanırız. Bu sebeple de onu, aydın tipi başlığı altında işledik.