• Sonuç bulunamadı

1.1. İnşa, Münşi ve Münşeat Kavramları

1.1.3. Münşeat

Türk edebiyatında 14. yüzyılın sonlarında ilk örnekleri tespit edilen münşeat,36

kelime anlamıyla “Kaleme alınan şeyler; nesir yazılar; mektuplar”37

demektir. Edebî terim olarak ise “Eski (münşî)lerin yazdıkları koyu nesirlerin topluca bulundukları mecmua ve kitap.”38

olarak tanımlanabilmektedir. İnşaların bir araya getirilmesiyle oluşan bu eserlere

münşeat adı yanında eser kime aitse onun ismi ile Münşeat-ı Kânî, Münşeat-ı İzzet gibi

isimler verilir. Tanzimat’tan sonra Batı edebiyatı etkisiyle Kenan Bey Âsarı, Müntehabat-ı

Âsar gibi özel isimler de kullanılmıştır. Aynı zamanda eski geleneği devam ettirip Münşeat-ı Şeyh Vasfî, Münşeat-ı Mahmud Celâleddin Paşa gibi isimler verenler de

33 Gültekin, agm., s. 320. 34 Tansel, agm., s. 386. 35

Sait Okumuş, “Klâsik Türk Edebiyatında XV. ve XVI. Yüzyıl Nesir ve Nâsirlerine Bakış”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 18, (2011), s. 87, http://www.sosyal arastirmalar.com/cilt4/sayi18 _ pdf/1_dil_ edebiyat /okumus_sait.pdf (30.05.2012).

36

“Münşeât kelimesi, münşî adı verilen, devlet teşkilâtı bünyesindeki divan, kalem ve ketebe gibi resmî dairelerde çalışan nişancı, tevkiî yahut küttâbların yazdığı çoğu musanna resmî yazılarla mektuplar yanında şair ve edebiyatçıların kaleme aldığı her çeşit sanatlı düz yazıya ve bu yazıların toplandığı kitaplara ad olmuştur. Münşeat Fars ve Türk kültüründe “mektûbât” karşılığı olarak da kullanılmıştır. Fakat başta âlimler ve mutasavvıflar olmak üzere aynı kişinin mektuplarının bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere Arap edebiyatında olduğu gibi daha çok resâil veya mektûbât denilmiştir. Bunun dışında Osmanlı tarih ve diplomasisinde münşeat kelimesi zamanla her türlü resmî yazıyı ifade eden bir terim niteliği kazanmıştır. Osmanlı telif geleneğinde mektuplar dâhil her çeşit mensur yazıyı bir araya toplayan eserler “mecmûa-i münşeât”, “mecmûa-i inşâ” adıyla bir mecmua türü meydana getirmiştir.” Mustafa Uzun, “Münşeat”, TDV İslâm Ansiklopedisi içinde, C. 32, İstanbul: TDV Yay., 2006, s. 18.

37

Devellioğlu, age., s. 854.; Kanar, age., C. 2, s. 2398.

38

olmuştur.39

Münşeatlar kütüphanelerde, “mecmua-i münşeât ve mekâtib”, “mecmua-i eşâr ve münşeât”, “divan ve münşeât” gibi isimlerle kayıtlıdırlar. “Münşeâtlar ile ilgili bilgiler ise gülşen-i inşâ, ilm-i inşâ, ilm-i cedîd-i inşâ, inşâ-yı mergûbe, kavâid-i inşâ, lügat-i inşâ, müşkilât-ı inşâ adlı eserlerde toplanmıştır.”40

Münşeatlarda sadece mektuplara yer verilmemiş, aynı zamanda inşa ilmi ile ilgili bilgilerden, iyi bir münşide bulunması gereken özelliklerin neler olduğundan, kime nasıl hitap edileceğinden ve kullanılacak dilin özeliklerinden de bahsedilmiştir. Ayrıca, bu eserlerde devrin siyasi, sosyal ve kültürel özelliklerini, mektupları yazan kişilerin ve hatta gönderilenlerin kişisel özelliklerini de bulmak mümkündür.

Haksever, önceleri sadece resmî ve gayrı resmî kişilere yazılan mektuplarda kullanılması gereken üslupla ilgili bilgiler ve bu konuda örnekler veren münşeatların konularının zaman içerisinde zenginleştiğini dile getirmiştir. O, bu eserlerde örnek mektuplar dışında edebî ve tarihî mektupların da olduğunu ve bu mektuplarda dönemin edebî, siyasi, iktisadi ve kültür alanında pek çok konuda bilgi bulunabileceğini ifade etmiştir.41

Orhan Şaik Gökyay ise münşeatlar her ne kadar içinde bulundukları çağın ve belli bir kültürün etkisinde olurlarsa olsunlar, bu tür eserlerde yazanların kişiliği, kültür düzeyleri, yazanla gönderilen arasında yakınlık ve uzaklık, rütbe farklılıkları konularında bilgi bulunabileceğini belirtmiştir.42

Hasan Ali Esir münşeatlarda bulunabilecek bilgilerle ilgili yukarıda bahsi geçen ifadelere benzer konulara değindikten sonra, “Bunlardan başka, Türk edebiyatının kaynakları arasında ilk sırada yer alan tezkirelerdeki bazı bilgilerin de münşeâtlardan alınmadığını iddia edemeyiz.” der. Ayrıca münşeatlardaki bilgilerin bizzat

39

Tansel, agm., s. 387.

40

Gelibolulu Mustafa Ali, Menşeü’l-inşâ (hzl. İ. Hakkı Aksoyak), Ankara: Bizim Büro Yayın Dağıtım, 2007, s.1.

41

Haksever, agt., s. 17, 19.

42

Orhan Şaik Gökyay, “Tanzimat Dönemine Değin Mektup”, Türk Dili-Mektup Özel Sayısı-, 274, 2. Baskı, Ankara: TDK Yay., (2008), s. 20.

ilk kaynaktan yani onu yazanın kaleminden çıktığı için hiçbir tereddüde yer vermeyecek sağlamlıkta olduklarını dile getirir.43

Mustafa Nihat Özön ise, yukarıdaki görüşlerin aksine, münşeatların çok azının tarihi bir gerçeği aydınlatacağını ve mektubu yazanla mektup yazılan kişi hakkında ve yazılan konu ile ilgili bilgi verebileceğini ifade eder. Ayrıca yazıldığı devrin temayül ve tahassüslerini göstermek noktasında bu eserlerin oldukça sınırlı olduğuna değinir ve çok azının nesir dilimizin tarihî gelişimini gösterecek özelliklere sahip olduğunu belirtir.44

Gökyay, bu eserlerin dili ile ilgili Arapların başlangıçta oldukça kısa yazışmalar yaptığına; ancak İran ile kurulan ilişkilerden sonra ağır, zincirleme ve düğümlü bir üslubun kullanılmaya başlandığına değinmiştir. Bu gelişmenin Türk edebiyatında da olmasının, bugün için değerlerini ve anlamlarını yitirmiş birtakım örneklerin ortaya çıkmasına ve 15. yüzyılda başlayan bu edebî nesir örneğinin zamanla daha süslü ve yapmacıklı bir hâl almasına sebep olduğundan bahsetmektedir.45

Haksever, Klasik Türk Edebiyatı döneminde yazar ve şairlerin nazmın yanında nesre önem verdiklerini belirttikten sonra gerek hazırladıkları ilmî ve edebî eserlerinde gerekse özel yazılarında en güzel ifadeleri kullanıp bunu bir ilim hâline getirmişlerdir, demektedir. Hatta özellikle yüksek seviyedeki insanlar yazışmalarına oldukça fazla dikkat etmişler, ne kadar süslü bir dil ile yazarlarsa o kadar daha itibar kazanacaklarını düşünmüşlerdir.46

43

Hasan Ali Esir, Münşeât-ı Lâmiî (Lâmiî Çelebi’nin Mektupları-İnceleme-Metin-İndeks-Sözlük), Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Matbaası, 2006, s. 8.; Münşeatlarda yer alan bilgilerle ilgili olarak bkz. Abdurrahman Daş, “Türkiye Selçukluları ve Osmanlı Dönemi Hakkında Tarihî Kaynak Olarak Münşeât Mecmualarının Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XLV (2), (2004), s. 205-218.; Halil İbrahim Haksever, “Münşeatlarda Yer Alan Tarihî Bilgiler, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (1), (2009), s. 24-31.; Halil İbrahim Haksever, “Münşeat Mecmuaları ve Edebiyat Tarihimiz Açısından Önemi”, İlmî Araştırmalar: Dil, Edebiyat ve Tarih İncelemeleri, 10, (2000), s. 65-76, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/fsmiadeti/issue/view/1028000012, (25.02.2014).

44

Mustafa Nihat Özön, Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi II, İstanbul: Devlet Matbaası, 1932, s. 235.

45

Gökyay, agm., s. 17.

46

Fevziye Abdullah Tansel, “resmî mektupların dili ağır olmakla birlikte şahsî mektupların dili ise yazarın yaratıcı hayal gücüne bağlı olarak gelişen, onun zekâ hünerlerini yansıtan bir özellik taşır.” demektedir. O, şahsî mektuplarda seci ve nazım parçaları kullanma geleneği 19. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir derken;47

İ. Çetin Derdiyok ise bu tür eserlerin dilinin, secinin yanında aliterasyonla yüklü olduğunu, zaman zaman söz oyunlarına yer verilen bu eserlerde Türkçe sözcüklerin hemen hemen hiç yer almadığını ve bu nedenle dillerinin çok ağır olduğunu ifade etmektedir.48

Gökyay, münşeatların dil ve anlatım bakımından büyük bir farklılık göstermediğini, “Benim İstanbul kitaplıklarında, bu konu için bakıp incelediğim yetmiş kadar ‘Münşeat’ içinde çoğu dil ve üslup bakımından, neredeyse birbirinin örneği sayılabilecek niteliktedir ve birini ötekinden ayırt edebilecek belirli bir özellik göstermemektedir.” cümlesiyle açıklar.49

Aynı konuyu, Derdiyok ise münşeat türündeki eserlerin dil ve anlatım özelliği bakımından şiirde olduğu gibi zaman ve duruma göre büyük farklılıklar göstermemesinin en önemli nedenlerinden birinin de bu eserlerin büyük bir kısmının el kitabı niteliğinde olmasından kaynaklandığı şeklinde ifade eder.50